| Konu: | Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 28.05.2024 |
CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, (2/2139) esas numaralı Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi'nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifi hem Anayasa'ya aykırı olması hem kamu mali yönetim ve denetim sistemine aykırılıklar taşıması hem de aynı zamanda kurulmak istenen Vakfın amacı, kapsamı ve faaliyetleri açısından çok ciddi sakıncalar taşımaktadır.
Konuya geçmeden önce, usul üzerinde bir şey söylemek istiyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasını düzenleyen TBMM İçtüzüğü'dür ve İç Tüzük güzel hazırlanmış bir İç Tüzük'tür, 1973 yılından beri arada farklılıklar, değişiklikler yapılmasına rağmen meridir, yürürlüktedir. Ve orada, Meclisin nitelikli yasa yapabilmesi için özellikle komisyon aşamalarında son derece ihtisaslaşmaya dayalı bir yapı kurulmuştur. Herhangi bir kanun teklifi geldiği zaman bir esas komisyonu vardır; bir de bir ya da birden çok tali komisyon vardır. Şimdi, bu kanun teklifi esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi. Tamam, sonuç itibarıyla bir vakıf kuruluyor, tamamdır ama bir de tali komisyon var, Dışişleri Komisyonu. Şimdi bakın, burada Dışişleri Bakanlığını ilgilendiren, Dışişleri Bakanlığının amaçları, faaliyetleri, buna ilişkin olarak ortaya konulan kanun teklifinin Dışişleri Komisyonunda tali komisyon olarak görüşülmemesini hiçbir şekilde anlayamıyoruz. Dışişleri Komisyonu sonuçta kendi içinde bir gündemi olan; dış işleriyle ilgili, dış politikayla ilgili belli kanunları konuşan; uluslararası anlaşmaları, uluslararası sözleşmeleri görüşen bir komisyon. Neden bunu görüşmedi? Neden Dışişleri Bakanlığını bu kadar ilgilendiren ve ihtisaslaşma üzerine kurulu, dış işleri üzerine uzmanlaşmış ve üyeleri seçilirken genellikle dış politika alanında uzman isimlerden oluşturulan bir komisyon, bunu tali komisyon olarak görüşmemiştir? İşte bu, son derece yanlış bir tutum olup hemen hemen bütün kanun tekliflerinde karşılaştığımız bir husustur. Bu şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinin nitelikli bir yasa yapması mümkün değildir. Tali komisyon önce görüşür, fikirler gelir, biz de oradan gelen görüş ve düşünceler üzerine ana komisyon olarak yapılması gerekenleri, söylenmesi gerekenleri söyleriz ama biraz önce söylediğim gibi böyle bir aksaklıkla ve sakatlıkla başlamış bir kanun teklifini görüşüyoruz.
İkinci husus, Anayasa'ya aykırılık. Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi Anayasa'ya aykırıdır, Anayasa'nın 161'inci ve 160'ıncı maddelerine aykırıdır. Anayasa madde 161 ne diyor? "Kamu idarelerinin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır." diyor. Anayasa 160 ise kamu idarelerinin denetimini Sayıştayın yapmasını hüküm altına almış. Şimdi, kurulmak istenen Vakfın amaçlarına bakıyoruz, tümü Dışişleri Bakanlığının görev ve yetki alanında. Diğer bir ifadeyle, Vakfın amacı olarak sayılan iki amaç var: Dışişleri Bakanlığı teşkilatının faaliyetlerinin güçlendirilmesi ve personelin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesi kamu görevidir. Ve bu görevin yerine getirilmesi için bütçeden Dışişleri Bakanlığına kaynak aktarılmaktadır. 2024 yılı bütçesinden Dışişleri Bakanlığına aktarılan kaynak 31,4 milyar Türk lirasıdır. Eğer ihtiyaç varsa Dışişleri Bakanlığı olarak oraya tahsis edilen bütçe artırılabilir. Plan ve Bütçe Komisyonunda da bütçe görüşmelerinde hep söylüyoruz bunları. Bir kurumumuzun ihtiyacı varsa, görevlerini daha iyi yapacaksa, daha nitelikli hizmet sunacaksa, gelin, hep birlikte bunları, bu ödenekleri artıralım, bütçesini artıralım diyoruz. Dışişleri Bakanlığının bütçesinin toplam bütçe içindeki büyüklüğü binde 2,8 arkadaşlar. Şimdi, siz bunu yapmıyorsunuz. Eğer gerçekten böyle bir ihtiyaç varsa... Dışişleri Bakanlığı bütçesinden bir vakfa kamu kaynağı aktarıyorsunuz. Bunun yapılmasında hiçbir kamu yararı yoktur ve son derece yanlıştır, Anayasa'ya aykırıdır ve aynı şekilde, kurulmuş olan Vakıf bir biçimde -biraz önce de söylediğim üzere- Sayıştay denetiminin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminin dışındadır çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi de Sayıştay raporlarına dayanarak -ki Sayıştay denetimi var- ama aynı zamanda kesin hesap kanun tekliflerini de incelediği için TBMM denetiminin de dışındadır.
Gene başka bir husus: Kamu mali yönetim ve kontrol sistemine aykırılıklardır. Değerli milletvekilleri, bizim kamu mali yönetim ve kontrol sistemimiz 1927 tarihli Muhasebei Umumiye Kanunu'na dayanmaktadır. Bu kanun -çok uzun- seksen yıl boyunca ufak tefek değişikliklerle gündemde, uygulamada kalmıştır fakat zaman içinde gelişen günün ihtiyaçlarına göre yeni bir yasa yapma ihtiyacı çıkmış ve 2003 yılında 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu çıkmıştır; güzel bir kanundur bu, biz de bunun çıkmasına Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek verdik. Buradaki amaç şudur: Bütçe birliği. Bütçe birliği demek -en önemli ilkelerinden biridir devlet bütçesinin, bütçe yapım tekniklerinin- devlete ait tüm gelir ve giderlerin tek bir bütçede toplanmasıdır. Böylece kaynaklar tek elde toplanacak, harcamalarda saydamlık sağlanacak, bütçe ve mali disiplin sağlanacak ve harcamalarda keyfiyet önlenecektir. Burada ise bu gelen kanun teklifiyle bütçe birliği ilkesi delinmiştir. Bakın, hatırlatayım, 1980'li yıllarda -hatırlarız hepimiz- bütçe dışı fonlar vardı ve bir süre sonra o kadar kontrolsüz bir biçimde büyüdü ki devlet içinde âdeta başka bir devlet olmaya doğru gitti, tamamen denetim dışıydı. Ve gene, döner sermayeli kuruluşlar vardı. Sonra baktılar ki bunlar sayıca da çok artmış ve miktar olarak, hacim olarak da artıyor, bir süre sonra bütçe içine alındı; 1990'ların sonu ve 2000'lerdeki en önemli uygulamalardan biri budur. Biraz önce de söylediğim gibi, 2000'li yılların başında bu bütçe dışı fonun tasfiyesi, döner sermayeli kuruluşların sayısının ve kapsamının daraltılması, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve 2004 yılında kamu vakıflarının kapatılması kararı vardır. O dönemde birçok kamu vakfı vardı, hatta sayısı 604'e ulaşmıştı ve bunlar sağladıkları kamu hizmeti karşılığında, örneğin ehliyet, örneğin silah ruhsatı, örneğin rapor alacaksınız ona ilişkin para, eğitimde alınan para; kamu hizmetlerine karşılık olarak bir para alıyorlardı ve bu, kamu vakıflarının kapatılmasındaki en önemli etkenlerden biridir. Ama ondan sonra baktık, birdenbire AKP iktidarı döneminde o 2000'li yılların başındaki uygulamalardan hızla uzaklaşıldı; önce özel hesap uygulamaları getirildi -bütçe sistematiğinin dışında- arkadan, normal şartlarda bütçe içinde yer alması gereken hükümler "E Cetveli" diye bir ek cetvele taşındı ve zaman içinde bunların çok ciddi Anayasa'ya aykırılıkları konuşuldu ve arkasından da ajanslar ve vakıflar kurulmaya başlandı. Bu ajanslar ve vakıflar -biraz önce söylediğim gibi- birçok yetkiyle donatılmış, bütçe birliği ilkesine aykırı, normalde devlet görevi, kamu görevi olan ve devletin kurumlarının, bakanlıkların yapması gereken işleri diğer taraflara taşıdı. Bunun sonucunda da bugün geldiğimiz noktada önümüze bir kanun teklifi geldi, Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı...
Değerli milletvekilleri, ilginç olan ne biliyor musunuz? Diğer ajanslar da vakıflar da birçok yetkiyle donatılmıştı ama daha çok görev alanları belliydi ve görev alanlarına ilişkin bir kısım hizmetlerin yapılması planlanmıştı. Burada ise karşımızda bir süper vakıf var. Müthiş yetkilerle donatılmış, tamamen ticari çalışan, ticaretle uğraşan ve bunu yaparken de kamu kaynağını kullanarak ticaret yapan bir kurumla karşı karşıyayız.
Şimdi, Vakfın amaçları... İki amaç var, biraz önce söyledim. Madde 1 diyor ki: "Dışişleri Bakanlığı teşkilatının faaliyetlerinin güçlendirilmesi ile personelinin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesi." Biraz önce de söylediğim gibi bunlar doğrudan doğruya Dışişleri Bakanlığının görev alanındaki işlerdir ve bunu Dışişleri Bakanlığı bütçesinden yapmak zorundayız. Diğer taraftan "personelin temsil kabiliyetini yükseltmek ve donanımlı yetiştirilmesinin desteklenmesi..." Değerli milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığının personel yapısına baktığımız zaman son derece güzide, Türkiye'nin en önemli kurumları arasındadır. Türkiye'nin iyi okullarında yetişmiş, yarışma sınavıyla alınan ve meslek içinde eğitilen, âdeta usta-çırak ilişkisiyle bir eğitim içinde olan, belli sürelerin doldurulmasına, belli görevlerde bulunulmasına dayalı olarak ilerleyen bir yapıdır. Şimdi, böyle bir yapının içinde şunu mu söylemek istiyorsunuz: Yani Dışişleri Bakanlığının personelinin temsil kabiliyeti ve donanımı eksik mi demek istiyorsunuz? Ben öyle bir şey görmüyorum. Her zaman da şunu eleştiriyoruz: Dışarıdan büyükelçi atıyorsunuz. Biz Dışişleri Bakanlığı bünyesinde yetişmiş, kademe kademe her aşamada bulunmuş, Türkiye'nin dış politikasını bilen, Türkiye'yi yurt dışında layıkıyla temsil edebilecek olan kadroların büyükelçi olarak atanmasını istiyoruz. En son bütçe görüşmelerinde sorduk rakamı da, dışarıdan atanan 28 büyükelçi var. Ve bir dönemin Dışişleri Bakanı -son derece talihsiz bir beyandır- "Dışişleri teşkilatı dışından atanan büyükelçiler daha verimli, daha güzel çalışıyor." diye bir laf etmişti; böyle bir şeyi kabul etmiyoruz. Lütfen, Türkiye'nin güzide kurumlarından elinizi çekin. Buradaki personel kendi içinde son derece iyi yetişmiştir. Ayrıca, başka bir şey söylemek isterim. Eğer bir yetiştirme, eğer bir hizmet içi eğitim söz konusu olacaksa zaten Diplomasi Akademisi var değerli milletvekilleri. Diplomasi Akademisi şu anda Dışişleri Bakanlığı kuruluş teşkilat yapısı içinde ve orada hizmet içi eğitim, mensupların bilgi, görgülerinin artırılması ve dış işlerine ilişkin bilgi ve birikimle donatılmasını sağlayan bir yapının içinde. Bunu şunun için söyledim: Vakfın -biraz sonra da geleceğim- faaliyetleri arasında "yükseköğretim kurumları kurmak" ifadesi de var. Ne demek yükseköğretim kurumları kurmak, bir vakfın ifadesi midir? Türkiye'de yok mu bu yükseköğretim kurumları? Biz sorduğumuz zaman "Yüksek lisans, master ve doktora aşaması." dediler. Böyle bir şeyi kabul etmiyoruz, bu doğru değil.
Biraz önce bu Vakıf, süper vakıf diye söyledim. Diğer taraftan Vakıf ticari işlerle uğraşacak. Bakın, "Taşınır ve taşınmaz mal almak, satmak, takas, trampa, ipotek tesisinde bulunmak; şirket kurmak, işletmek, işlettirmek; hisse senetleri ve kira sertifikaları almak, satmak..." Ne yapıyoruz arkadaşlar? Nasıl bir şey? Ben bunu anlayabilmiş değilim. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının dış işleri faaliyetlerinin iyi yürümesi ve Dışişleri personelinin niteliklerinin artması amaçlarıyla buradaki ticari faaliyetin, takasın, trampanın, taşıt alıp satmanın ne ilgisi var? Yani burada acayip bir durum var. İnsan böyle baktığı zaman -bir biçimde bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışırken de gördük- savunulacak bir tarafı yok. Bunu kim nasıl savunacak? İktidar tarafının nasıl savunacağını açıkçası gerçekten çok merak ediyorum.
Diğer taraftan da bakın, Vakfın organları içinde de baktığımız zaman bir de şöyle bir şey var: İkili bir yapı var. Şimdi, bir Dışişleri Bakanı var ama kurulacak Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı Dışişleri Bakanı. Mütevelli heyet üyelerini Dışişleri Bakanı seçiyor. Dışişleri Bakanının seçtiği o Mütevelli heyeti Yönetim Kurulunu ve Denetleme Kurulunu seçiyor. Şimdi, mesela, burada taşınmaz mal alma, satma, taşıt alma, satma işi var; merak ediyorum bu işi şu ana kadar bu Vakıf kurulmadan önce kim yapıyordu? Örneğin, dışarıda, herhangi bir ülkede bir konsolosluk açmak istediğimizde nasıl oluyordu? Bina ihtiyacı olduğunda kim alıyordu bunu? Dışişleri Bakanlığı bütçesindeki ödenekten karşılanıyordu. Şimdi böyle bir şey olduğu zaman bu işi kim yapacak? Dışişleri Bakanlığı mı yapacak, Vakıf mı yapacak, hangisi yapacak?
MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - Bakanlık yapacak tabii ki ya.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) - Vakıf niye bu yetkileri kullanıyor o zaman? Arkadaşlar, bakın, böyle kanun yapılmaz, kanunlarda bu şekilde muğlaklık olmaz, çok açık, kesin ve net hükümler olur.
Vize... Kanun teklifinin 6'ncı maddesinde "Vize aracılık hizmet gelirlerinden genel bütçeye aktarılacak pay düşüldükten sonra kalan kısımdan Vakfa aktarılacak tutar..." ifadesi var. Sorduk, vize hizmetlerinden alınan paranın yüzde 20'si genel bütçeye aktarılıyor ve özel gelir olarak özel ödenekte harcanmak üzere Dışişleri Bakanlığına aktarılıyor. 2023 yılında toplam vizeden sağlanan gelir 5,5 milyarmış, bunun yüzde 20'si aktarılmış Dışişleri Bakanlığına yani 1,1 milyar. Şimdi, burada -oradaki konuşma ve tartışmalardan biliyoruz ki- kurulacak olan Vakıf, o dışarıya verdiğimiz, o dışarıdaki şirketlerin yaptığı vize hizmetlerini de kendisi yapacak yani kamu görevi olarak kendisine verilmiş olan hizmeti bir biçimde Vakıf eliyle ticarete dönüştürecek. Eğer ihtiyaç varsa şunu yapabiliriz, diyebilirsiniz ki: "Vize gelirlerinden bütçeye aktarılan yüzde 20 pay az, gelin yüzde 30 yapalım." Yüzde 40 yapalım eğer ihtiyaç varsa ama oturup vize hizmetlerinin yüzde 80'lik kısmını ticari görüp ticari bir yaklaşımla değerlendirmek kabul edilebilir değil.
Vakfın organları... Biraz önce de söyledim, ilk başta geldiği zaman Mütevelli Heyeti 10 kişiydi ama kimden oluşacağı belli değildi. Oradaki tartışmalar üzerine en az 5'inin Dışişleri Bakanlığı mensubu olması konuşuldu ama yine, biraz önce söylediğim gibi, bunlar kimler olacak, ne olacak, hangi işleri yapacak, bunların hiçbiri belirli değil.
Denetim mekanizması yok, Denetleme Kurulu var Mütevelli Heyetinin belirlediği, Bakan gerektiği zaman denetim yaptıracak ama bu gerçek bir denetim değil. Olması gereken, bu Vakfın kamu kaynağını kullanacak olması nedeniyle kamusal denetim, oysa burada kamusal denetim yok, 5018 sayılı Yasa'ya tabi değil, Sayıştay denetimine tabi değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine tabi değil.
Bütün bunların hepsi aslında şunu gösteriyor: Ortada bir ticari yapı var, ticari bir yapı, bir vakıf kuruluyor. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu, neden Vakıf bu kadar çok ticaretle uğraşıyor, aslında bazı faaliyetler Bakanlık bünyesinin dışına mı çıkarılacak, bu konulara ilişkin sorduğumuz sorulara bir cevap alabilmiş değiliz ne yazık ki ve bunun Dışişleri Bakanlığı bünyesinde de çok ciddi sıkıntılar ve rahatsızlıklar oluşturduğunu biliyorum ve oluşturmaya da devam edecek bu Vakıf. Yarın öbür gün herhangi bir biçimde, ticari işlerle uğraşıldığı için ortaya çıkacak bir hukuksuzluğun, usulsüzlüğün, yolsuzluğun Dışişleri Bakanlığı gibi Türkiye Cumhuriyeti'ni yurt dışında temsil eden bir teşkilata inanılmaz derecede büyük zarar vereceğini düşünüyorum.
Biraz önce de söylediğim gibi, normalde Dışişleri Bakanlığı bütçesine bütçeden kaynak aktarılarak, ödenek aktarılarak yapılması gereken işler burada tamamen ticari faaliyet olarak tanımlanmış ve dediğim gibi, Dışişleri Bakanlığının bünyesindeki bu Vakfa verilmiş.
Tabii, son olarak bir hususa daha değinmek isterim. Bakın, yeni tasarruf genelgesi çıktı. Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi -tam adıyla- çıktı, iki gün sonra Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi bu kanun teklifi ve ne vardı tasarruf genelgesinde? Kamuda bina alımı ve kiralanması ile taşıt alımı ve kiralanması üç yıllığına yasaklanıyordu. Burada bakıyoruz, burada Vakfın temel uğraşacağı alan, iştigal edeceği alan bunların, taşınmazların alınması, satılması; taşıtların alınması, satılması, kiralanması. Bir taraftan tasarruf genelgesi çıkardınız, bir taraftan tasarruf genelgesini kendi elinizle deldiniz.
En son olarak şunu söylemek isterim: Tasarruf genelgesinin ötesinde, Türkiye'nin en önemli bakanlıklarından birinin faaliyet alanının Vakıf eliyle tamamen ticarete dönüştürülmesi anlaşılabilir değil. Bu yasa teklifi son derece yanlış hükümler taşımakta olup bugünkü mevcut sistem içinde gerek Anayasa'ya aykırılığını gerek kamu mali yönetim ve denetim sistemine aykırılığını gerek biraz önce söylediğim gibi bir bakanlığın temel faaliyet alanına ve görev alanına giren konuların bir vakfa aktarılarak ve Vakfa da aynı zamanda ticari yetkiler verilerek yönetilmeye çalışılmasını son derece yanlış buluyoruz.
Biraz önce söylediğim bütün bu gerekçelerle bu kanun teklifine Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşı olduğumuzu tekrar belirtmek istiyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)