GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:87
Tarih:28.05.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili yurttaşlar; kanun teklifinin amaç ve kapsamıyla ilişkili 1'inci maddesi üzerine partim adına söz almış bulunuyorum.

Kanun teklifinin birçok boyutu tartışıldı. Aslında, alışık olduğumuzdan, zaten kısa bir metinle karşı karşıyayız, 15 sayfalık; o kadar, böyle "Uzun uzadıya okumamışsınız, anlamamışsınız." gibi ciddiyetten uzak eleştirilerle bizlere eleştiriler yöneltebileceğiniz bir kanun teklifi değil. Baktığınız zaman, son derece basit ve herkes de çok çalışarak gelmiş. Nitekim, Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşulurken de bunu gördük; büyük bir ciddiyetle, olayın vahametini en iyi anlayacak bir biçimde muhalefet bunları çalışıp geliyor ama sizler sanırım bunun farkında değilsiniz. Ben yine de AKP milletvekilleri arasında nasıl vahim bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu anlamak isteyenler de olabileceğini varsaymak istiyorum. Gerçekten, mütemadiyen elimizden bir şeyler gidiyor ve biz burada hamasi konuşmalar, teknik ayrıntılara boğulmuş konuşmalarla, ne olup bittiğini anlamadan o kanun teklifleri geçip geçip gidiyor. Kendi getirdiğiniz kanun teklifine -bunu her defasında söylüyorum- eğer gerçekten bir ağırlık atfediyorsanız, bir önem atfediyorsanız yasama faaliyetinin itibarını bu kadar zedeleyecek bir biçimde ele alınmasına da izin vermemeniz gerekir. Baktığımızda AKP sıraları yine bomboş. Eğer "Zaten Meclis çoğunluğunu elinde bulunduranlar istedikleri gibi kanun yaparlar." denilmiş olsaydı buraya gelmesi gerekmezdi; yapardınız, geçirirdiniz ve biterdi ama buraya getirmeniz, burada tartışmanız, burada toplumsal iradeyi varsaymanız, toplumsal muhalefeti varsaymanız, siyasal muhalefeti varsaymanız gerekiyor. Kendi Meclisini bu denli itibarsızlaştıran bir siyasetin Dışişleri teşkilatına itibar kazandıracağını niye düşünelim? Asıl mesele zaten burada bu. Burada böyle tarih, felsefe... Aslında birçoğumuzun çok konuşacağı yerlerden konuşmalar yapıyorsunuz ama bunlar birbirleriyle bağlanamıyor.

Konuşmayı yapan değerli milletvekili bunu bir sataşma olarak almasın ama sonuçta aynı okuldan mezun olduğumuzu fark ettim ve mezun olduğu okula sadece baktığınız zaman, Hariciye teşkilatının beş yüz yıllık tarihinde nasıl bir ağırlığı vardı ve o okul nasıl çökertildi? Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi diplomasinin belki de en nadide temsilcilerini de yetiştirmiş bir kurum; nasıl çökertildi? Herhâlde bundan çok haberi yok ki bir entelektüel düşmanlığıyla meseleleri birbirine bağlamaya çalıştı, işte, entelektüellerdeki -sözüm ona- kompleksten söz etti. Oysaki o kompleks nedeniyle biz bütün kurumlarımızdan olduk, bütün kıymetli kurumlarımızın altı oyuldu. Çok üzgünüm bunu söylediğim için, bu Dışişleri teşkilatını güçlendirme yasası çerçevesinde olan şey de kurumlar çökertilerek yeniden paralel hatlar döşenmesi meselesidir; bunu nasıl anlarsanız anlayın. Burada yapılmak istenen yine bir paralel teşkilat meselesidir; Dışişleri teşkilatına paralel bir yapı döşeniyor ve gerçekten çok vahimdir. Bu konunun vahametini, biraz içeriden anlayanların nasıl çırpındığını görüyoruz. Ben sevgili okuldaşım Aşkın Türeli'nin kanun teklifi yine Bütçe Komisyonunda görüşülürken nasıl anlatmaya çalıştığını gördüm çünkü öyle söylendiği gibi, çalışmadan gelmiyoruz.

Dün yurt dışından, bir uluslararası komisyon toplantısından dönüyorduk. Muhalefet partilerinin hepsi havaalanlarında, uçaklarda her türlü boşlukta, bu kanun teklifini görüşüleceğinin anlaşılmasından itibaren eski tutanakları okumak da dâhil okudular, geldiler ama sizler belli ki gerçekten okumuyorsunuz, gerçekten çok yazık. Böyle geçmişin diplomasisine methiye düzmeye de gerek yok. Diplomasi, bir tarihte yazdığım, Cemal Kaşıkçı olayıyla ilişkili yazdığım bir yazıda söylediğim gibi, aslında bazen barbarlığın da başka yollarla sürdürülmesidir, tıpkı siyaset gibi. Diplomasi bir müstesna, nezaket ve bununla ilişkili kurallar manzumesinden ibaretmiş gibi görülür ama bu yapı altında aynı zamanda barbarlıklar da gündeme gelir. Cemal Kaşıkçı olayı Türkiye'de vuku bulduğunda işte o şekil de artık ortadan kaldırılmıştı yani diplomasideki şekil mevzusu. "Bunların bu konularla ilişkisi yok." demeyelim, madem teşkilatın itibarı güçlendirilecek, itibar en fazla, adaletli bir ülkede, huzur, güven ve barış içinde yaşamakla ilişkili bir şeydir. İtibar böyle "Koskoca beş yüz yıllık tarihi var." diyerek, överek, öve öve bitiremeyerek, son derece çelişkili biçimde de bir teşkilat kurup onu güçlendirmek gibi bir yolla sağlanamaz, bu mümkün değil. İtibar işte o gün orada nasıl sarsılmıştı? Cemal Kaşıkçı'yı öldürmek için Türkiye seçilmişti ve Türkiye'de de bir başkonsolosluk binası seçilmişti. "Olmaz." denilen şeylerin başında gelebilecek bir şey -çok çok vahim bir şeydi bu- ve çok canavarca bir şey diplomatlar nezaretinde gerçekleştirilmişti. Evinde, sokakta, orada burada, her yerde yapmak yerine, sanki sahiden -o dönem başka bir gazetecinin ifadesiyle- bir çağ yangınını başlatır biçimde, işte o kurallar ve nizam dünyası -tırnak içinde- olarak bilinen bir diplomatik temsilcilikte çok korkunç bir cinayet işlenmişti. Bütün bunları bizim nasıl ele aldığımız da iç politikamızın, dış politikamızın ve Dışişleri teşkilatımızın itibarıyla ilişkilidir.

Şimdi, Dışişlerinde her zaman çok kıymetli diplomatlar da oldu ama esas mesele onların kıymetli olup olmaması meselesi de değil. Dışişlerinde mesela kimlerin varlığına izin veriliyordu? Barış Derneğinin Genel Başkanı sıfatıyla yaptığı bir konuşmasında bir büyükelçi, yazar olan Mahmut Dikerdem şunları söylüyor, 1982'de İstanbul sıkıyönetim mahkemelerinde yargıçlara sesleniyor, diyor ki: "Barış Derneğinin Genel Başkanı sıfatıyla yüksek mahkemenizden talebim şudur: Halkımızın özlemleri ve hayati çıkarları doğrultusundaki düşüncelerimizden ötürü bizi hayalî suçlarla huzurunuza gönderen bu iddianameye itibar etmeyiniz." Yargıçlara sesleniyor: "Dünyanın döndüğünü kanıtladığı için mahkûm edilmek istenen bir bilim adamının yargıçlarına 'Ne yapayım ki? Dünya dönüyor.' dediği gibi, bizi de 'Ne yapalım ki? Dünya halkları barış istiyor.' demeye zorlamayınız. Dünyanın döndüğü nasıl tartışılmaz bir gerçek ise tüm dünya halklarının barış içinde, yan yana yaşama isteği ve topluca intihar demek olan savaşı reddettikleri de o kadar açık ve o kadar kesin bir gerçektir." Bir diplomat söylüyor bunu. Aynı zamanda yazardır, çeşitli kitapları vardır, onlardan bir tanesi de "Hariciye Çarkı" isimli eseridir.

Bu diplomat, 80 öncesinde, on dört yıl Dışişlerinde çalışabilmiştir, bir dönem askıya alınsa bile görevi, sonra tekrar dönebilmiştir oraya. En önemlisi, elbette ki sonuçta Mahmut Dikerdem on dört yıldan sonra emekli olmak zorunda kalmıştır ama barış çalışmalarına ağırlık vermek için bunu bir fırsat olarak gördüğünden de yapmıştır ve Dünya Barış Konseyine Nazım Hikmet'le birlikte Türkiye'den seçilmiş 2 isimden biridir. Bugün böyle bir ismin Dışişlerinde yaşamasının şansı yok, böyle bir kişinin en başından istihdam edilme şansı yok. O kurumu da çok içeriden biliyorum, aslında hiç kişisel örnekler de vermek istemiyorum ama bir cümleyle söylemek isterim: Sadece eşi barış akademisyeni olduğu için orada dış göreve yıllarca gönderilmeyen ve 54 yaşında emekli olmak zorunda olan kişiler de vardır. Dışişlerinin itibarı bu kanun teklifiyle ya da bunun gibi teknik meselelerle korunamayacağı gibi gerçekten çok daha vahim bir yola da açılmış olunuyor. Bir kere, ekonomi alanında ne adım attıysanız o adımın ceremesini bu toplumun sırtına yüklediniz, bir güven yok buna yönelik olarak. Siz "Bir teşkilat kuracağız, gelir getireceğiz, işte, vize gelirlerini aktaracağız, aracıları ortadan çıkaracağız; bina alınacak, yapılacak, satılacak." dediğinizde insanların içini bir panik kaplıyor, bir güven hissiyatı elimizden alınmış, yeni bir rant kapısı, yeni bir inşaat kapısı derdinde olduğunuz düşünülüyor ki bu kesinlikle haksız bir itham da değil. Evet, Dışişlerinin her zaman bir kançılarya, bir rezidans sorunu yurt dışı temsilciliklerinde olmuştur, her zaman bu binaların alımı, satımı, kiralanmasıyla ilgili meseleler olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelenk, lütfen tamamlayın.

SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Toparlayacağım.

Vize meselelerinde aracılıklara ihtiyaç duyulduğu açıktır ama herkes biliyor ki bu işe AKP bir vakıf aracılığıyla el attığı zaman bunları çözmek bir yana, kayıt dışına çıkarılmak istenen bir yurt dışı ekonomi olacaktır, vergilerden bağışıklıklar getirilmeye çalışılacaktır ya da işte, aklımıza gelebilecek, yine bu böyle birilerine kurumları peşkeş çekmeye dönük bir teşkilatlanmaya gidilecektir ve bunu biz kendi kendimize düşünmüyoruz, o kadar çok örneği var ki. Her defasında bu örneği veriyorum, "Ziraat Bankasından 750 milyon dolar çekerek Doğan medyayı satın alan Demirören bu parayı, bu krediyi iade etti mi?" diye sorulduğunda defalarca "Ticari sır." dendi. Şimdi yeni ticari sırlara kapı aralamak istiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Bu teklif geri çekilmelidir. Gerçekten, bu teklifin sahipleri tarih nezdinde yargılanacaktır, bunu söylemek istiyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar