| Konu: | 5 Haziran Dünya Çevre Günü'ne, ÇED raporlarıyla doğal alanların en fazla katledildiği dönemin bu iktidar dönemi olduğuna, dosyası bu kadar kabarık bir kişinin aday olmasına DEM Grubunun ve Yüksek Seçim Kurulunun bağlı olduğu iktidarın nasıl müsaade ettiklerine, burada artık iyi niyetli bir yaklaşım beklemektense "Acaba bu tiyatro mudur?" sorusunun çok net akla geldiğine, bu hadisiye bağlı olarak dün Meclis kürsüsünün işgal edilmesine ve bir daha böyle bir teşebbüs olduğu takdirde İYİ Parti Grubu olarak buna müsaade etmeyeceklerine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 05.06.2024 |
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Vatanseverliğimizin, milliyetçiliğimizin bir gereğidir çevreye sahip çıkmak. Nasıl ki dilimize, kültürümüze sahip çıkacaksak çevreye, toprağımıza sahip çıkmak durumundayız fakat maalesef, bu iktidar döneminde çevreyle ilgili -sadece benim şu anda aklıma gelen- yaşadığımız birçok trajik olay var. İliç'ten tutun, İstanbul'da Kanal İstanbul'la gündeme gelen başka bir çevre riski vardı. İstanbul'da Yenişehir bölgesinde inşaata açık hâle getirilen bir alan var. İdari mahkemenin kararına rağmen burada inşaat faaliyetleri başladı ki biliyorsunuz, o bölge âdeta İstanbul'un ciğeri. Yine, bizzat Sayın Cumhurbaşkanının söylediği sözlere konu olan, İstanbul'un silüetini bozan o çirkin binalar, "İstanbul'a ihanet ettik." sözleri. Gene, Bartın'da yaşanan başka bir hadise var. Bartın Nehri'nin sürekli taşıyor olmasından dolayı buraya -daha önce bir milletvekilimiz de gündeme getirdi- konulan cam bariyerler var; bunlar yöre halkını da çok rahatsız ediyor. Velhasılıkelam, ÇED raporlarıyla doğal alanların katledildiği ve bu sayının en fazla olduğu dönem bu iktidar dönemidir. 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla da bunu bir kez daha hatırlatmış oluyorum.
Dün, tabii, bu Mecliste görmekten son derece rahatsız olduğumuz görüntüler oluştu ve birazdan ona da değineceğim. Hepimizin aslında rahatlıkla kendini ifade ettiği bu kürsü bir şekilde kapatıldı, işgal edildi; sonradan ortaya çıkan görüntüler de hepimizi rahatsız etti.
Terör örgütlerine karşı ciddiyetle ve samimiyetle verilen mücadelenin elbette her zaman yanındayız. Ancak bu mücadelenin iki yönü var: Kahraman ordumuzun ve Emniyet mensuplarımızın verdiği mücadele -Allah ayaklarına taş değirmesin, her zaman o mücadelenin yanındayız- ama bir başka yönü de siyasi mücadele kısmı. Şimdi, burada, ikinci kısma baktığımızda, çok ciddi bir öngörüsüzlük ve ciddiyetsizlik görüyoruz. Neden bunu söylüyorum? Mademki -bugün yanılmıyorsam karar da açıklanmış, işte, on dokuz yıl altı ay hapis cezası almış- böyle bir ceza verilecek "E, bu ceza verildikten sonra bütün bu adımlar atılamaz mıydı?" "Dava sonuçlanana kadar kayyum ataması beklenemez miydi?" gibi bu öngörüsüzlüğü ve ciddiyetsizliği ortaya koyan soruları peş peşe sıralayabiliriz. Tabii, burada bu soruların iki muhatabı var, biri DEM Grubu yani böyle bir dosyası olan bir kişinin aday gösterilmesi, ikincisi de Yüksek Seçim Kurulu, Yüksek Seçim Kurulunun da bağlı olduğu iktidar. Bu kadar dosyası kabarık bir kişinin aday olmasına nasıl müsaade ediliyor? Bu bir sorumsuzluk ve öngörüsüzlük değil midir? Tabii, bu soruyu bizim sorma hakkımız var özellikle iki partiye çünkü Türkiye'ye de gene benzer mevzular üzerinden zamanında saçma sapan bir açılım süreci yaşatmışlardı.
Şimdi diyoruz ki bütün bu yaşanan olaylara baktığımızda acaba şu mu söyleniyor: "Ya, öyle bir aday çıkaralım ki biz bu adayı aday yapalım, kazansın, sonra da bu aday bir şekilde görevden alınsın, ortalık karışsın; işte, sokaklar karışsın, provokasyona zemin hazırlayacak bir ortam oluşsun." Bu kaçıncı gördüğümüz, kaçıncı seyrettiğimiz senaryo? Yani burada artık iyi niyetli bir yaklaşım beklemektense "Acaba bu, tiyatro mudur?" sorusu çok net akla geliyor. Burada tabii, bu adayın nasıl belirlendiği... Burada bizim şaşırdığımız bir taraf yok ama şaşırdığımız bir nokta, iktidarın bu zokayı ısrarla nasıl yuttuğu çünkü bir değil, iki değil, üç değil; sürekli bu zoka yutuluyor. Burada sormak istiyorum: Yahu, hiç mi sizin öngörünüz yok? Hiç mi sizin bu konuyla ilgili önden tahmin edebileceğiniz bir yaklaşımınız olmayacak?
Tabii, gene bu hadiseye bağlı bir başka rezalet yaşadık dün. Şimdi, burası hepimizin kendisini rahatlıkla ifade ettiği bir kürsü, burası Gazi Meclis. Biz milletin belki birbiriyle konuşamadığı birçok konuyu burada rahatlıkla konuşabilme imkânı bulmak zorundayız. Burada hiçbir milletvekilinin veya grubun bir başka kişinin konuşma hakkını engelleme imkânı veya hakkı olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Tamamlayacağım Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kavuncu.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Dün böyle bir teşebbüste bulunuldu, ki bu Meclis en zor şartlarda, savaş zamanında, en kötü döneminde bile açık kalmış, Kurtuluş Savaşı'nda bile zorlu şartlarda konuşulmuştur. Kürsü işgal etmek nedir ya? Dün bu konuşuldu, uzun uzun konuşuldu ama bilinsin ki bir daha böyle bir teşebbüs olduğu takdirde İYİ Parti Grubu olarak da biz -ki bizim arkadaşımızın konuşma hakkıydı- bu konuşma haklarının engellenmesine de müsaade etmeyeceğiz diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)