GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sermaye Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:96
Tarih:26.06.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA VEZİR COŞKUN PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle geçen hafta Mardin'in Şemrex ve Diyarbakır'ın Xana Axpar ilçelerinde meydana gelen yangınlarda hayatını kaybeden 15 yurttaşımızı rahmetle anıyorum. Bu yangınlar doğal nedenlerle ya da vatandaşın dikkatsizliği sonucu çıkmadı. Hem geçtiğimiz yıllarda hem de son yangından sonra yapılan bilimsel çalışmalar, yangınların en büyük sebebinin bağımsız elektrik telleri olduğunu ortaya koymuştur. Bu elektrik telleri DEDAŞ'ın sorumluluğundadır. Bölge halkı için bir zulüm aracı hâline gelen DEDAŞ insan hayatını hiçe saymanın hesabını vermelidir.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun neden alelacele çıkarılmak istendiğini anlatabilmek için size kısa bir tarihçe vermek istiyorum. 7 Haziran 2015'ten sonra AKP Türkiye'yi siyasi olarak gittikçe otoriterleşen bir rotaya soktu; başta partimiz olmak üzere birçok toplumsal muhalefet kurumu baskı altına alındı, mensupları hapsedildi, düşünce ve ifade özgürlüğü yok edildi; siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler ve daha birçok kesim baskıyla susturuldu, susmayanlar cezalandırıldı. Bu otoriter siyasi atmosfer kaçınılmaz olarak ekonomi alanında da etkisini sürdürdü. Saray rejiminin ve sermayenin çıkarlarını önceleyen politikalar ülke ekonomisini âdeta çökertti. Bu çöküş yalnızca milyonlarca insanın yoksullaşmasına neden olmakla kalmadı, yıllar içinde kurulan yolsuzluk çarkının dönmeye devam etmesi için dünyanın her yerinde uyuşturucu paraları, yasa dışı bahis paraları ve daha nice karanlık paralar Türkiye'ye akın etti. Türkiye âdeta bir kara para aklama cenneti hâline getirildi. Yine, aynı dönemde, Türkiye küresel terörün finanse edildiği merkezlerden biri hâline geldi. Orta Doğu'yu kan gölüne çeviren IŞİD ve El Kaide gibi örgütler finansman kaynaklarını Türkiye üzerinden elde ettiler. Bazılarınız bütün bunların bizim iddiamız olduğunu söyleyebilir ama öyle olmadığını sizler de biliyorsunuz. Bakın, küresel düzeyde kara para aklanmasına karşı kurulmuş olan ve Türkiye'nin de üyesi olduğu Mali Eylem Görev Gücü Başkanı Marcus Pleyer şöyle söylemişti: "Türkiye, karmaşık kara para aklama vakalarıyla etkin bir şekilde başa çıktığını ve Birleşmiş Milletlerin 'terör organizasyonu' olarak tanımladığı IŞİD ve El Kaide gibi örgütlerin mali finansmanına soruşturma açmakta kararlı olduğunu göstermelidir." Türkiye'den finanse edilmesine izin verilen IŞİD bu ülkeyi defalarca kana buladı. Diyarbakır'da, Suruç'ta, Gaziantep'te, Ankara'da yüzlerce masum insan IŞİD'in vahşi saldırılarında hayatını kaybetti. Bu katliamlardan biri olan 10 Ekim Ankara Gar katliamının karar duruşması bugün görüldü. Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamlarından biri olan 10 Ekim katliamını unutmayacağımızı, kamu görevlileri dahil bütün sorumluların yargı önünde hesap vereceği güne kadar peşini bırakmayacağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, az önce değindiğim gibi, Mali Eylem Görev Gücü Türkiye'nin kara para aklama ile terörün finansmanı konularında yeterince önlem almadığını söylüyor. Zaten bu nedenle de Türkiye, bu kuruluş tarafından 21 Ekim 2021'de gri listeye alındı. Gri listeye girmek demek, o ülkenin uluslararası anlamda ciddi itibar kaybetmesi anlamına geliyor. İşte, bu anda üzerinde konuştuğumuz kanun teklifi dâhil birçok girişim Türkiye'nin gri listeden çıkması için yapılıyor. Göreve geldiği günden beri emekçilerin sırtına vergi üzerine vergi bindiren ekonomi bakanı bugünlerde Singapur'da bu işin lobisini yapmakla meşgul, ancak Türkiye gri listeden çıksa bile ortaya çıkan tahribatın giderilmesi yıllar alacak ve fatura yine işçiye, memura, esnafa yani emeğiyle geçinmeye çalışan milyonlarca insana kesilecek.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinin son yıllarda dibe vurması tesadüf değildir. Türkiye'nin bütün kaynakları, her metrekare toprağı, her ağacı, her akarsuyu, bütün zenginlikleri bir avuç sermaye grubunun emrine verilirken halka milliyetçilik ve militarizm masalları anlatıldı. Kürtlerin doğası talan edilirken, temsilcileri esir alınırken, belediyeleri gasbedilirken ülkenin batısında İHA, SİHA güzellemeleri yapıldı. 3 Haziranda Milletvekili olduğum Hakkâri Belediyesine zorbalıkla el konuldu. Belediye Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış tutuklandı. Sekiz yıldır bitmez bir iştahla atanan kayyumlarla ilgili bu kürsüde çok şey konuşuldu. Kayyumun yolsuzluk, talan, kayırmacılıktan başka bir sonuç getirmediğini defalarca gördük. Yüz binlerce insanın yaşadığı kentlerin yolları köy yollarından beter durumdayken kayyumlar AKP'lileri belediyelere doldurmakla meşguldü. 21'inci yüzyılda milyonlarca insan içilebilir şebeke suyuna erişemezken kayyumlar milyon liralık ihaleleri yandaşlara dağıtıyorlardı. Şehirlerimiz arıtma, kanalizasyon gibi altyapı yatırımlarına ihtiyaç duyarken kayyumlar milyonlarca liralık çerez, baklava alıp haramzade sofraları kuruyorlardı. Üstelik bunları yaparken her bir belediyemizi yüz milyonlarca liralık borç altına soktular. Örneğin, bugün Yüksekova'da doğan her çocuk 15 bin lira belediye borcuyla doğuyor. Sekiz yıllık kayyum bilançosu bu iken Hakkâri'ye tekrardan kayyum atanmış olması, düşman hukukundan başka bir gerekçeyle açıklanamaz. Halkımız ağır vergiler ve ekonomik kriz koşulları altında ezilirken kayyum politikasına devam etmek, iktidarın ajandasında Kürt düşmanlığının her zaman en üst gündem olduğunu kanıtlıyor. Bu öyle bir düşmanlık ki Kürtler dünyanın neresinde bir kazanım elde edecek olsa canhıraş şekilde bu kazanım engellenmek isteniyor. Bu yaklaşım irrasyoneldir. Ortada sıfır toplamlı bir oyun yok, Kürtler bir hak elde ettiğinde sizlerin hakları azalmış olmuyor.

Sayın milletvekilleri, değerli halklarımız; şu anda çatısı altında bulunduğumuz Meclis, yüz dört yıl önce kuruldu yani Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları yüz dört yıldır kendi temsilcilerini ve yöneticilerini seçme hakkına sahipler ki bu tarih daha da eskiye dayanıyor. Bu topraklarda seçme ve seçilme hakkı yüz elli yıldır, dünyada ise yaklaşık iki yüz elli yıldır mevcut fakat Fransız Devrimi'nden iki yüz elli yıl, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan yüz yıl sonra hâlâ Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı ellerinden alınmak isteniyor, temsilcileri hapse atılıyor, belediyelerine el konuluyor. Kürtlerin iradesinin tanınmadığı bir yerde ne demokrasiden ne de cumhuriyetten bahsedilemez. Biz hiçbir hakkın muktedirlerin lütfuyla verilmediğini bilen bir siyasi hareketin mensuplarıyız. Ne seçme seçilme hakkımızı ne de Kürt halkının ulusal haysiyetini size çiğnetmeyeceğimizi bir daha buradan belirtmek istiyoruz.

Türkiye'nin batısında normalleşmeden bahsederken kayyum rejimini kürdistanın normali hâline getirmenize izin vermeyeceğiz. Kayyum rejiminize karşı ilk günden başlayan demokratik mücadelemiz hız kesmeden devam edecek ve belediyelerimizi tekrar halkın evi hâline getirene kadar durmayacağız. Bu mücadelede bizim yanımızda duran bütün toplumsal kesimlere ve kuruluşlara, bütün demokratik kurumlara tekrardan buradan teşekkür ediyoruz. Burada sabah akşam kardeşlikten bahsedenlere de iki çift sözümüz var: Kardeşlik istiyorsanız önce Kürt'ün hakkını tanıyacaksınız, Kürt'ün canına kastetmeyeceksiniz, belediyesine el koymayacaksınız, tarlasını, bahçesini yakmayacaksınız, doğasını talan etmeyeceksiniz, dilini kültürünü yok saymayacaksınız. Üç kuruş para için yedi düvel dolaşıp o parayla Kürt'ün tepesine bomba yağdırmayacaksınız, ondan sonra oturup kardeşlikten söz edebiliriz.

Şundan da şüpheniz olmasın: Kürtler barışsever bir halktır. Siz Kürtlere bir adım yaklaşırsanız Kürt halkı da sizlere iki adım yaklaşmaya hazırdır.

Hakkâri'de kayyumu gönderene kadar da durmaksızın mücadele edeceğimizi tekrar vurguluyor, halkımıza saygı ve selamlarımı gönderiyorum. Genel Kurulu da tekrardan saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)