GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Sivil Havacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:98
Tarih:03.07.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA SIRRI SAKİK (Ağrı) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; ben de hepinize iyi bir akşam diliyorum.

Sivas'ta bundan tam otuz bir yıl önce büyük bir katliam yaşandı, 35 insanımız diri diri yakıldı. Yakanlar bağırıyordu "Benzini getirin, ateşi getirin, naylonları getirin ki iyi yansınlar." O karanlık yüzler, o aydınlık yüzleri otuz bir yıl önce Sivas'ta bu şekilde katlettiler ve herkes oraya ateş taşıyordu, o ateşe odun taşıyordu, ateşi harlıyorlardı. Bu toprakların böylesi acı dolu yılları var.

Şimdi, yıl 1993; Sivas'tan başlayan bir yıllık bilançoyu çıkardım. Ne oldu bu topraklarda? Hep tartışıyoruz ya "Mülteciler geldi. Burası güllük gülistanlıktı; işte geldiler, şöyle oldu, böyle oldu." Bu topraklarda hiçbir zaman barış olmadı, hiçbir zaman birbirimize yüreğimizi açmadık. Hep ötekiler düşman oldu ve onlar düşman muamelesi gördüler.

Bakın, 2 Temmuzda Sivas katliamı, 35 kişi yandı diri diri. Dönemin Başbakanı Çiller "Çok şükür -otelin dışındaki o caniler- onlara bir şey olmadı." diyor. Bir ülkenin Başbakanı... İşte odun böyle taşınır, ateş böyle harlanır. Yine o yıl, resmî kayıtlara göre şu coğrafyada 510 faili meçhul cinayet işlendi, hiçbirinin faili bulunmadı. 3.500 köy yakıldı. Benim de doğduğum köy ateşler içerisinde yerle bir edildi. Uğur Mumcu Ankara'nın göbeğinde öldürüldü, katilleri bulunmadı. Eşref Bitlis bir uçak kazasında yanındaki subaylarla birlikte öldü, failler bilinmiyor. Ve o tarihte PKK bir ateşkes ilan etti, o ateşkes sürecinde biz de Şam'daydık, Özal'ın talepleri üzerine gitmiştik ve biz Şam'dayken Özal öldü, Özal'ın ölümünün de şaibeli olduğunu bütün ailesi yüksek sesle seslendirdi. 3 Nisan 1993'te Bingöl'de masum 33 asker kurşuna dizildi ve o katiller bulunmadı; ne oldu, nasıl oldu, o olay hâlâ öyle karanlıkta ve 5 Temmuzda Başbağlar'da bir başka katliam oldu. İnsanlığa karşı nerede bir suç işleniyorsa, nerede bir katliam varsa biz onun karşısındayız; onun için Sivas Madımak'taki katliam neyse Başbağlar'daki katliam da odur.

Sonra, Mehmet Sincar -benim milletvekili arkadaşım- Batman'da Hizbulkontra tarafından katledildi. Sonra, aynı yıl Vartinis'te bir aile ateşe verildi. Sonrası, benim doğduğum köyde yine 8 insan ateşe verilerek öldürüldü. Sonra, Kulp'ta -Diyarbakır Milletvekili var, yakın akrabalarıdır, benim de akrabalarımdır- 11 kişi katledildi, yirmi yıl sonra onların kemikleri bulundu. O kadar çok şey oldu ki yani insanlığa karşı büyük suçlar yaşandı.

Şimdi, bizim ülkemizin realitesi bu; bu topraklarda hep bunlar oldu.

Uygar ülkeler nasıl sorunlarını çözdüler? Almanya Başbakanı Willy Brandt -büyük bir anıt yaptılar- gitti, anıtın önünde saygıyla eğildi ve oradaki soykırıma uğrayan insanların önünde diz çöktü. Sonrası, İspanya beyaz bir sayfa açtı ve geçmişiyle yüzleşti, yeni bir anayasa yaptı. Şili'de aynı şeyler oldu. Peki, biz yapamaz mıyız? Biz bunları hayata geçiremez miyiz bir daha asla olmaması için? Bu Parlamento niçin var?

Şimdi, benim size bir önerim var. Bakın, nasıl ki uygar ülkeler bu sorunlarını çözdüyse biz de çözebiliriz, biz de. İster Anadolu topraklarında ister Mezopotamya topraklarında büyük bir anıt yapalım. Bu anıta 1 Eylül Dünya Barış Günü gibi önemli bir günde hep beraber gidelim. O anıta 1915'lerde yaşanan o vahşeti nakşedelim; istiklal mahkemelerini o anıta kazıyalım; Sabahattin Ali'yi, İskilipli Atıf Hoca'yı, Ali Şükrü Bey'i oralara yazalım. Sonrası, dönelim, bu Parlamentoya Mustafa Kemal'in sözleriyle, ulusal giysileriyle gelen Kürt Milletvekilleri Hasan Hayri ile Yusuf Ziya'nın isimlerini nakşedelim. 1930'larda -Zilan katliamıyla ilgili- katledilenlerin ismini yazalım; 1938'de Dersim'de katledilenlerin anısını, isimlerini yazalım; 33 kurşunu yazalım, Van'da katledilen masum Kürtleri yazalım; 6-7 Eylül olaylarını yazalım, Adnan Menderes'i yazalım, yanına Deniz Gezmiş'i yazalım, yanına Mahir'i, Kemal'i, Ali'yi koyalım -o zaman yüzleşiriz- Maraş katliamını koyalım, Sivas katliamını koyalım; 1990'lı yıllarda işlenen 17 bin faili meçhul cinayete kurban giden insanların isimlerini koyalım. Bunları koyabilirsek ve yüzleşirsek o zaman sorunlarımızı çözeriz, o zaman. Bakın, bu Parlamento bunun için var. Bakın, yanı başımızda insanlığa karşı suç işlendi; Gar katliamı. İki gün önce mahkeme ne karar verdi? Dedi ki: "Burada insanlığa karşı bir suç yok." Peki, ey yargıçlar 33 insan katlediliyor, bu insanlığa karşı bir suç değilse neye karşı bir suç? Madımak'ta insanlığa karşı bir suç yok ve bu, zaman aşımına uğruyor; Başbağlar'da aynı şey oluyor, Vartinis'te oluyor, Zengök'te oluyor. Peki, bu insanlar katledilirken "insan" kategorisinde değerlendirmiyor musunuz? İşte, onun için bu mahkemelerin bu noktada verdiği kararların ne vicdani ne ahlaki bir tarafı yoktur. Hep de söyleriz ya yani büyük devletlerin ve büyük yargıçların bir yalanı var: Zaman aşımı. Vallahi, hiçbir yerde insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı yoktur, sadece bu, Orta Doğu topraklarında vardır. Bu, Orta Doğu topraklarında -zaman aşımı- hep hayat bulur ve katiller kollanır ve korunur; biz bunları hak etmiyoruz. Şimdi, bu Parlamento bunu yapamaz mı? Hepimiz bunu yaparız, yapabiliriz de. Peki, başta da söylediğim gibi, bu uygar ülkeler bunu yaptı da biz niye yapmıyoruz? Görevimiz sadece gelip burada birbirimizle cebelleşmek mi? Sürekli topu başka tarafa atıp... Peki, bu topraklarda bu kadar mülteci düşmanlığı yapan ırkçı, faşist kesimler var, partiler var; bunların günahı yok mu? Bakın, onlar bu toprakları küçücük iktidarları için sürekli tetikliyorlar. Ben bu ülkenin savcılarını, yargıçlarını, bakanlarını göreve davet ediyorum. Bizim en masumane bir sözümüzden hakkımızda davalar açılıyor, mahkûmiyetler oluyor. Burada halkları birbirine vurduran ve burada halklara düşmanlık yapanlarla ilgili savcıların bir an önce harekete geçmesi lazım. Yarın bizim başımıza nasıl bir felaket gelir bilmeyiz. İnsanlar kendi doğdukları topraklardan keyfî olarak çekip gitmezler. Bizden de milyonlarca insan yurt dışında, bunlar da keyfiyetten mi gittiler? Onun için yargıçları göreve davet ediyorum. Bu ırkçı, faşist söylemlerin hayatımızda yeri olmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKİK (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Dün akşam millî maç vardı. Hepimizin millî maçta tavrı, tarzı belli; onların başarısı bizim başarımızdır, onlar Bizim Çocuklar'ımız. Hatta millî maçta forma giyenlerden birisi benim köylüm, kapı komşum ve akrabam; birisi Bingöllü, 2 Kürt. Buraya çıkıp öyle "Kurt işareti Türk halkını temsil ediyor." Hayır, bizi temsil etmiyor, sizin partinizi temsil ediyor.

SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Türk milletini temsil ediyor.

SIRRI SAKİK (Devamla) - Siz Türk milleti adına konuşamazsınız.

TURAN YALDIR (Aksaray) - Biz Türk milleti adına konuşuruz.

SIRRI SAKİK (Devamla) - Biz hepimiz bu topraklarda varız ve hepimiz Türkiyeliyiz, hepimizin farklı kimlikleri var, farklı inançları var. Yani bir halka politikalarınızı, ırkçılığı, milliyetçiliği dayatamazsınız.

TURAN YALDIR (Aksaray) - Kendiniz her türlü ayrımcılığı yapıyorsunuz.

SIRRI SAKİK (Devamla) - Bunun uygar ülkelerde de yeri yok.

TURAN YALDIR (Aksaray) - Her türlü bölücülüğü yapıyorsunuz o kürsüden.

SIRRI SAKİK (Devamla) - Bunun üzerine siyaset yapmayın, yeni şeyler üretin, topluma yeni şeyler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKİK (Devamla) - Irkçılığın, faşizmin bu topraklarda yeri yok.

BAŞKAN - Sayın Sakik, teşekkür ediyoruz.

YAVUZ AYDIN (Trabzon) - Türkiye Büyük Millet Meclisindesin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde! Aidiyeti olduğun kurumun rozetini bile yakana takmıyorsun. Aidiyetinin olduğu rozeti bile, Meclisin rozetini bile yakana takmıyorsun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Rozetle bir alakası yok bunun. Kurt işaretini sahiplenmek zorunda değiliz.

YAVUZ AYDIN (Trabzon) - Evet, mecburiyeti yok bunun, gönülden gelmesi gereken bir şey. Hiçbirinizin yakasında rozet yok; Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin rozeti yok yakanızda. Neden acaba?

BAŞKAN - Bitti, süreniz bitti.

SIRRI SAKİK (Devamla) - Son bir söz...

BAŞKAN - Yok, Sayın Başkan, biz herkese eşit... Bugün bir istisna yaptık, neler yaşadık.

Teşekkür ediyorum.