GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (8/35,36,37,38,39,40) Esas No.lu Srebrenitsa soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi, 11 Temmuz Srebrenitsa soykırımını anma günü ilan edilmesi, Gazze'de yaşanan insani krizin sona erdirilmesi ve kalıcı barışın sağlanarak benzer soykırımların önüne geçilmesi konularında genel görüşme açılmasına ilişkin önergelerin Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:102
Tarih:11.07.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, acısı hâlâ taze olan, yüreğimizde bir kor gibi yanan Srebrenitsa katliamının 29'uncu yıl dönümü.

Srebrenitsa sadece bir katliam, sadece bir vahşet değildir; Srebrenitsa Avrupa'nın utancı, insanlığın dramı, Batı'nın ikiyüzlülüğünün tasdik edilmiş hâli, 20'nci yüzyılın son çeyreğinde, Avrupa'nın ortasında, Orta Çağ'dan kalma bir soykırımdır. Srebrenitsa'nın şahitleri hâlâ yaşıyor ve o şahitler sanki yüreklerinde tüm dünyanın yükünü taşıyor ve o acıyı sadece insanlar değil, sanki yer, gök, tüm canlılar da taşıyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2009 yılıydı; 11 Temmuz günü Saraybosna'dan yola çıktığımızda, ekranlardan gördüğümüz, haberlerden dinleyip okuduğumuz Srebrenitsa'ya doğru yol alıyorduk. Bizimle beraber akın akın Srebrenitsa'ya giden Boşnaklar sanki birer canlı cenaze gibiydiler. Kimse bir şey konuşmak istemiyor, herkesin dudakları sürekli kıpırdıyor ve yol boyu dua ediyorlardı. Düşünsenize, bizlerin uzaktayken bile dayanamadığımız katliamları, soykırımı onlar doğrudan yaşamışlardı. Yol boyunca zaman zaman trafik yoğunlaşıyordu. Bir ara, otobüste bir hareketlenme oldu, Boşnak kardeşlerimiz öfkeli tonda bir şeyler konuşmaya başladılar. Nedenini sorduğumuzda "Sırplar her zamanki yoldan Srebrenitsa'ya girişe izin vermiyorlar, yol uzayacak." dediler. Yani dün katliam yapan Sırp güçleri bugün bile o katliamın anılmasını istemiyor, elinden geldiği kadar bu anmaları engellemeye çalışıyordu.

Otobüs mecburen orman içine doğru yöneldi. Srebrenitsa'yı geride bırakıp şehrin arka girişine doğru ilerlediğimizi fark ettik ve ilk evi gördük; iki katlıydı, balkonunda bayrağımız asılıydı; ihtiyar bir ninemiz ve yanında ona göre daha genç başka bir hanımefendi bulunuyordu. Ninemizin başında annelerimizin kullandıkları bembeyaz bir örtü vardı. Her ikisinin de gözyaşları sel olmuştu; ellerini koydukları balkon duvarından şehre girenleri izliyorlardı. Sonra Potoçari Mezarlığı'na geçtik, Hollandalı askerlerin Boşnakları Sırplara teslim ettiği fabrikayı gezdik. Duvarlardaki kirlere karışmış kan izlerini gördük. Mezarlık fabrikaya yakın bir yerdeydi. Toplu mezarlardan çıkarılan DNA testleriyle kimlikleri tespit edilen kemikler sahiplerine teslim edilmiş, namazlarının kılınması için bekliyorlardı. Kimseyle göz göze gelmek istemiyorlar, o yemyeşil tabutların başında başlarını öne eğmiş şekilde gözyaşı döküyorlardı. Tören, konuşmalar, cenaze namazı derken ardından hafif tabutlar omuzlara alındı ve herkes yakınlarının kemiklerini toprağa vermek için koşuşturmaya başladı. O gün gördüklerimi hiç unutamadım; çaresizliğin fotoğrafına bütün çıplaklığıyla şahit olmuştum; İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaşamın en büyük insanlık trajedisiydi. Sırplar öylesine sistemli hareket etmişlerdi ki "Toplu mezarlar uydulardan da tespit edilemesin." diye mezarlara metal parçalar koymuşlardı ancak cesetler toprağa başka bir hayat vermiş, artemis çiçekleri açmaya başlamıştı. Daha sonra bu çiçeklerle beslenen işte burada gördüğünüz mavi kelebeklerin belli bölgelerde çoğaldığı tespit edildi. Çok ince hesap yapan Sırplar mavi kelebekleri hesap edememişlerdi. Toplu mezarlar bu kelebekler yardımıyla tespit edilmeye başlandı. İşte, bu vahşeti, açan çiçekler ve mavi kelebekler ortaya çıkarmıştı. Tüm ince hesapları, ihanetleri; zarif çiçekler ve kanat çırpmasıyla dünyamıza renk katan kelebekler ifşa etmişti.

Dikkat ettiyseniz konuşmamda mazlum Bosnalıların bizim bayrağımızı taşıdığını söyledim çünkü bizler hâlâ o coğrafyalar için çok başka şeyler ifade ediyoruz. İşte, bu nedenle Balkanlardaki miraslarımıza sahip çıkmak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin sonuna doğru gelirken şunları ifade etmek istiyorum: Bugün Srebrenitsa'yı aratmayan olaylar dokuz aydır her gün Gazze'de yeni bir Srebrenitsa olarak yaşanıyor. Aynı orada olduğu gibi Gazze'de çocuklar, yaşlılar ve kadınlar katlediliyor.

Biz Srebrenitsa'yı anarken hep "BM'ye bağlı Hollanda askerleri Boşnakları sattı." deriz. BM, bu utançtan kurtulmak için geçtiğimiz mayıs ayında 84 ülkenin "evet" oyuyla Srebrenitsa katliamını tanıdı ve 11 Temmuzu Srebrenitsa Soykırımını Anma Günü olarak kabul etti.

Şunu ifade etmeliyim ki: Srebrenitsa'nın bize anlattığı başka bir ders de erdemli olmaktır. Nitekim merhum Aliya der ki: "Savaş yenildiğinde değil, düşmana benzediğimizde kaybedilir." İşte, mavi kelebeklerin, bizim orada gördüğümüz şekliyle mavi kelebeklerin ortaya koyduğu çaba koskoca dünyanın Bosna'da ortaya çıkan soykırıma karşı hiçbir şey yapamamasına çare olmuş ve mavi kelebekler, Boşnak kardeşlerimizin o noktada onların katliama uğradıklarını tescil etmişti.

Saygıdeğer milletvekilleri, şunu ifade etmek istiyorum: Bugün Gazze'de katliamlar yaşanırken gereken adımları atmayan, yaşananlara kayıtsız kalan, İsrail'e destek veren ülkeleri tarih ve insanlık vicdanı, yarın "Gazze'yi anma günü" olarak ilan etse de asla affetmeyecek. Ve biz, öyle bir şekilde hareket etmeliyiz ki bugün Gazze neyse, Srebrenitsa odur; Ruanda neyse, Srebrenitsa odur; katliam nerede olursa olsun, soykırım nerede yaşanırsa yaşansın, her bir soykırıma karşı insanlık vicdanı olarak hep birlikte ayağa kalkmak ve netice itibarıyla o soykırımlara ortak tepkiyi göstermek zorundayız.

İşte, Gazze'yi söyledik, biz bugün Srebrenitsa'yı konuşuyorsak Gazze'yi de konuşmak zorundayız, Gazze'yi de mutlaka dile getirmek zorundayız. Bugün Parlamentoda grubu bulunan diğer siyasi partilerin ortak girişimiyle Srebrenitsa Soykırımını Anma Günü'nün bütün partiler tarafından kabul ediliyor olması ve ortak bir gündemle bu toplantıyı yapıyor olmamız çok değerli ama aynı şekilde Gazze'de de dünyanın farklı bölgelerinde de soykırımı mutlaka dile getirmekle mükellef olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Ne demişti Aliya? "Savaş yenildiğinde değil, düşmana benzediğimizde kaybedilir." İşte, bugün 8.372 kardeşimizin -biraz önce ifade ettiğim şekliyle- Bosna Hersek'te, Potoçari Mezarlığı'nın hemen yanı başında bir fabrikada Hollandalı askerlerin insafına terk edilen ve "Burası güvenli alan, burayı terk etmeyin, burada güvende olacaksınız." dedikleri hâlde Sırp Çetniklerin insafına terk edilen o insanların hangi acıları yaşadığını daha iyi anlamakla mükellef olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, şunu da söylemekten kendimi alıkoyamayacağım: Biz Birinci Kosova Muharebesi'nin sonuçlarını yaşıyoruz. Bugün hâlâ altı yüz yıldan beri Sırpların Osmanlı'nın 1389'da yapmış olduğu girişime verdiği tepkileri görüyoruz ve Sırpların hâlâ büyük Sırbistan idealiyle yola çıktığını görüyoruz. 1995 yılında Dayton Barış Antlaşması'yla beraber ortaya çıkan manzara akan kanı durdurdu, doğru ama şu anda Bosna Hersek'te 3 ayrı kanton var ve 3 ayrı kantonla beraber sekiz aylık dönemlerle yönetilen bir ülke var. Sekiz aylık periyotlarla her kimliğin Cumhurbaşkanı işbaşına geliyor ve netice itibarıyla diplomaside, bürokraside geleceğe güvenle bakamayan ve sürekli iç karışıklıklarla tehdit edilen bir Bosna Hersek var, kantonlarla yönetilen bir Bosna Hersek var. Bir kantondan çıkıp Sırp kantonuna giriyorsunuz, sözlerimin başında ifade ettiğim şekliyle Srebrenitsa'ya geçerken bir Sırp kantonundan geçmek zorundasınız. Sırpların mezar başlarında Sırp askerlerini görüyorsunuz. Niye bekliyorlar biliyor musunuz? 11 Temmuz günlerinde "Buradan geçen Boşnaklar Sırpların mezarlarına saldırabilir." diye bununla hareket ediyorlar.

Değerli milletvekilleri, Bosna Hersek bize uzak değil, Bosna Hersek bizim çok yakın coğrafyamız; Bursa neyse, Kayseri neyse Bosna da odur ve orada, Bosna'nın herhangi bir yerinde gezerken gördüğünüz manzara size Anadolu'nun herhangi bir kasabasında gezerken gördüğünüz manzarayla eş değerdir. Ve değerli milletvekilleri, her şeye rağmen, bütün yaşanmışlıklara rağmen, 1995 yılına rağmen, o dönemde soykırıma uğrayan Boşnaklara rağmen Bosna'da, Balkanlarda dolaşması gereken ruh Aliya İzzetbegoviç'in ruhudur. Ne diyor Aliya İzzetbegoviç? Diyor ki Bilge Kral: "Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı sadece adaleti aramalıdır." Biz de adaleti arayacağız, adalete göre sığınacağız, adaletle hareket edeceğiz ve inşallah Srebrenitsa'yı unutturmayacağız diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)