GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (8/35,36,37,38,39,40) Esas No.lu Srebrenitsa soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi, 11 Temmuz Srebrenitsa soykırımını anma günü ilan edilmesi, Gazze'de yaşanan insani krizin sona erdirilmesi ve kalıcı barışın sağlanarak benzer soykırımların önüne geçilmesi konularında genel görüşme açılmasına ilişkin önergelerin Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:102
Tarih:11.07.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balkanlar'da yaşanan ve acısı hiç dinmeyen büyük soykırımın 29'uncu yıl dönümünde Srebrenitsa katliamı şehitlerini ve büyük acıyı anmak için İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada Türk milletinin kadim değerleri ve tarihî mirası doğrultusunda Bosna Hersek'in Srebrenitsa kasabasında yaşanan büyük utancı, "medeniyet" denilen Avrupa'nın gözü önünde yaşanan bir soykırımı anıyoruz. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da yaşanan bu tarifi mümkün olmayan soykırım gecesi ezanlar karanlığa uyandı. Evet, ezanlar sadece ve sadece karanlığa uyandı çünkü insanlık ölmüştü. Binlerce Boşnak; kadın, çocuk, bebek demeden evlerinden çıkarıldı. Büyük korkularla ve acılar çekilerek ölüme sürüldüler bu çocuklar. Bu katliamda savunmasız ne kadar çocuk, kadın, yaşlı varsa hedef alındı ve sistematik bir şekilde de yok edildiler. Bu vahşet, insanlık onurunun ayaklar altına alındığı kara bir lekedir. Bosnalı bir çocuğun annesine sorduğu bir soru var. Aslında Bosna katliamını anlatacak tek cümle buydu: "Anne, çocukları küçük kurşunlarla öldürüyorlar, değil mi?" diyor.

Markale'de pazar yerinde, Saray'da pazar yerinde, Markale'de Sırp baskını sırasında öldürülen bir çocuğun annesine mezarlıkta rastladım. Hemen olayların içindeydi. Buradaki arkadaşlar da tanır, Davut Nuriler arkadaşımla beraber Priyepolye'den uzun bir kısmını yürüyerek gitmiştik. Mezara bir taş koymuşlar, sabah annesi kalktı, arkadaşlarını gördü. Arkadaşları, anneleri tarafından evden uğurlanıyorlardı: "Uğurlanırken çocuklarının ceketlerini sevdiklerini gördüm. Ben çok kıskandım onları, senin mezar taşını okşamaya geldim." dedi.

Böyle bir katliamın savunucusu olan Balkanlardaki Sırplar ve diğer Çetnikler, bu katliamı ilk defa yapmamışlardı. 1912'de benzeri bir katliam oldu, Balkan Savaşı sırasında -belki de burada bulunan arkadaşların akrabaları, eşleri, dostları var- benzeri yaşandı. Tarihin en büyük soykırımıdır o. 1,5 milyon kişi katledildi Balkanlarda, 8 milyon kişi vatanlarından sürüldü. O 1,5 milyon kişinin... Sadece ve sadece gelen o 2,5 milyonun -1,5 milyon katledildi diyorum ya- bir kısmı da hastalıktan öldü, bir kısmı soğuktan öldü, bir kısmı açlıktan öldü ve ana vatana sadece 400 bin kişi varabildi. Balkan Savaşı'yla ilgili Amerikan tarihçisi Justin McCarthy'yi okuyun; "tarihin en büyük soykırımı" olarak nitelendirir. Amerikalılara 1915 Ermeni soykırımıyla ilgili bir sunum yapıldığında, maalesef Türk tarihçilerinin hiçbirisini sunamadık biz Balkanlarda yapılan bu katliamla ilgili, bir Amerikalı tarihçinin kitabından alıntılar yaptık. Balkanlara reva görülen, Balkanlardaki Türk ve Müslümanlara reva görülen bu katliamlara sessiz kalırsanız biliniz ki yüz sene sonra benzeri tekrar olacaktır.

Katliamlar, Balkanların kaderidir, Balkanlarda yaşayanların kaderidir. Hani burada zaman zaman benim de muhatap olduğum "Siz de göçmen değil misiniz?" lafı var ya. Biz göçmen değiliz arkadaş, biz sığınmacı değiliz; biz fethederek geldik, biz fethedenlerin çocuklarıyız, biz evladıfatihan torunlarıyız. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Beş yüz elli sene uç beyliği yaptık orada, "Git." dediler, gittik, uç beyliği yaptık; "Gel." dediler, geldik. Beni Suriyeli sığınmacılarla karşılaştıran, beni sığınmacılarla eş gören zihniyeti buradan lanetliyorum. Evet, beş yüz elli yıl o topraklarda uç beyi kalanların hâlâ torunları, evlatları var; benim de akrabalarım var, amca çocuklarım var, kuzenlerim var, hâlâ Makedonya'da yaşıyorlar.

Geçtiğimiz günlerde Sayın Hakan Fidan'ın bölgeye bir ziyareti vardı. Dışişleri Bakanımız orada, Makedonya'daki Balkan Ülkeleri Zirvesi'nde bütün Makedonya ve diğer Balkan ülkelerinin siyasetçileriyle görüşüyor. Kimlerle görüşmüyor biliyor musunuz? Hiçbir Türk partisi lideriyle görüşmüyor, hiçbir Türk milletvekiliyle görüşmüyor, hiçbir TSK temsilcisiyle görüşmüyor. Yahu, arkadaş, hâlâ uç beyliği yaptırdığınız bu insanlara siz orada bu muameleyi reva görürseniz, yarın, öbür gün onlar da benzeri şekilde katliama maruz kaldıklarında ne söyleyeceksiniz, ne yüzünüz olur? Oradaki insanların hepsinin boynu büküktü. Ben Balkan Türküyüm, ben Üsküplüyüm. Beni aradılar, "Ya, Hakan Fidan Bey'e ulaşabilir misiniz?" diye. "Ben muhalefet milletvekiliyim, Hakan Fidan benim telefonuma çıkmaz. Bir iktidar milletvekilini arayın." dedim. "Biz burada Makedon mevkidaşlarımıza karşı mahcup olduk. Türk Dışişleri Bakanı geldi ve bizimle görüşmedi. Bizim ondan bir talebimiz yok, elini sıkarak Türk'ün gücünü hissetmek istedik, başka da hiçbir şey istememiştik." dedi. Onu bile çok gördünüz o şimdi katliama uğradıkları için andığımız uç beylerinin çocuklarına.

Bir taraftan da şu anda Filistin'de zulme uğrayan, aynı katliama maruz kalan çocuklar aklıma geldi ama bir şey daha var, bakın, size bir şey söyleyeyim: O gün Sırplar bu katliamı yaparken Türkiye'den Sırplara hiçbir lojistik destek gitmedi, hiçbir Türk gemisi Sırplara gitmedi ama Gazze'de Türk gemileri İsrail'e mal taşıdı. Belki de bugün ile o günün arasındaki en büyük fark var oydu, bu iktidarla o zamanki iktidar arasındaki büyük fark oydu. Gazze'deki çocukların katliamına seyirci kalmamak çok doğru bir iş ama onlara bu katliamları yapanlara karşı da aynı tutumu sergilemek çok daha önemli bir iştir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)