GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (8/35,36,37,38,39,40) Esas No.lu Srebrenitsa soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi, 11 Temmuz Srebrenitsa soykırımını anma günü ilan edilmesi, Gazze'de yaşanan insani krizin sona erdirilmesi ve kalıcı barışın sağlanarak benzer soykırımların önüne geçilmesi konularında genel görüşme açılmasına ilişkin önergelerin Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:102
Tarih:11.07.2024

CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İnsanlık tarihinin bir kara günü, Srebrenitsa soykırımıyla ilgili anma günü üzerine bu oturumda önemli konuşmalar yapıldı. Siyasi partilerin farklı görüşleri, olayların nasıl seyrettiği, sonuçları hakkında farklı görüşleri, önemi ve bundan sonra insanlığın böyle manzaralarla karşılaşmaması adına farklı görüşler ortaya konuldu. Ben de Cumhuriyet Halk Partisi adına ve şahsım adına bu olayları, bu soykırımı nasıl değerlendirdiğimizi ve bundan sonra yine insanlığın böyle sonuçlarla karşılaşmaması için neler yapılması gerektiği üzerine görüşler ortaya sunmak için huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlarım, tabii, Srebrenitsa soykırımı Bosna Savaşı içerisindeki katliamlar arasında en önemlilerinden bir tanesi. Ama unutmamak gerekir ki 1992 yılının ortalarından 1995 yılının sonuna kadar ki hatta daha sonra Kosova Savaşı da buna dâhil edilirse belki on yıllık bir dönem içerisinde, bu savaş içerisinde maalesef çok acı olaylar, çok acı insan dramlarıyla karşı karşıya kalındı. Ama tabii, Srebrenitsa soykırımını diğerlerinden ayıran en temel özellik maalesef Birleşmiş Milletlerin koruması altında, bir güvenli bölgede tutulan insanların ve tabii bu nedenle de aslında silahsızlandırılmış olan insanların böyle bir katliamla karşı karşıya kalması oldu. Aslında bütün bu Bosna savaşının özü, bölgeye uygulanan ambargo sebebiyle Bosna'daki Müslümanların silaha erişememesi, gerekli teçhizata sahip olamaması karşısında eski Yugoslavya ordusunun bütün altyapısını yüklenmiş olan Sırp paramiliter güçlerinin ve Sırp ordusunun Bosna'daki sivillere karşı uyguladığı katliamlardır. O nedenle, aslında orta yerde bir savaş olmadığını -çünkü savaş, malumunuz iki ordu arasında olur- bir ordu tarafından bir halka yönelik bir katliam, bir soykırım harekâtının yıllar boyunca yapıldığını belirtmek istiyorum. Tabii bunu hatırlatırken aslında şimdi hatırlıyorum, bu ifadeleri o dönemde Bosna Savaşı, Bosna katliamları sırasında Bosna Hersek'e giderek, Saraybosna'ya giderek oradaki Müslümanlarla vatandaşlarımızın dayanışma hissiyatını ortaya koyan rahmetli Genel Başkanımız Deniz Baykal da söylemişti. Bir sohbette ben de kendisine sormuştum yani nasıl gitme kararı aldığını. "Bir yılbaşı gecesi Ankara'da evimde sıcak bir salonda çocuklarımla, eşimle, yılbaşını kutlamayı kendime yediremedim, yakıştıramadım. Bunu yapamayacağımı düşündüm ve vatandaşlarımızın dayanışma hissiyatını orada ifade etmek için ve buradaki katliama dikkat çekmek için o ziyareti yaptım." demişti ve tabii o ziyaretinde de beyaz başörtüsü oradaki kadınlara götürüp verdiğini hatırlıyorum. Bunu da hem beyaz renk barışın sembolü olduğu için hem de orada -buradaki birçok konuşmada yine söylendi- türlü saldırılarla, tecavüzlerle karşı karşıya kalan kadınların aslında ne kadar temiz insanlar olduklarını gösteren bir sembol olarak o beyaz başörtüsünü getirdiğini de söylemişti.

İşte, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ta o günlerden bugüne bu Bosna Savaşı'ndaki insani dramın farkındayız, dünyada bunu gündeme getirme gayreti içerisindeyiz ve bütün gücümüzle bu dayanışmanın içerisindeyiz ve yine bildiğiniz gibi, bugün de Sayın Genel Başkanımız Srebrenitsa'da bulunuyor, dün Saraybosna'daydı; bütün vatandaşlarımız adına, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün yurttaşları adına dayanışma hissiyatımızı orada Bosnalılarla paylaşmak için bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, tabii, az önce ifade ettim çok acı gelişmeler olarak yaşanan bu olaylar karşısında gerçekten o dönem Hollandalı komutanla birlikte orada bulunan Hollanda güçlerinin bu soykırımın yaşanmasının önüne geçmediklerini, hatta bu olaydan önce katliamcılarla Hollandalı komutan arasında hediye teatisinin bile olduğunu, bunun görüntülerinin paylaşıldığını biliyoruz. Hollanda devleti de aslında bu soykırım karşısında kendi sorumluluğunu da bir ölçüde kabul etmek durumunda kaldı uluslararası ortamda bu olayların paylaşılmasıyla birlikte.

Ancak tabii şunu belirtmek istiyorum yani şu hissiyatımı sizlerle paylaşmak istiyorum: Bizim Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşları olarak Anadolu'da önemli bir geleneğimiz var, ağıt kültürümüz var. Farklı kökenlerden olsak da ağıt kültürü bütün Anadolu'yu, bütün Rumeli'yi aslında birleştiren bir ortak geleneğimiz. Yine, divan edebiyatımızda mersiye türü var. Yani biz aslında ölülerin arkasından ağıtlar yakmayı, onları anlatmayı aslında daha çok geleceğe o dersleri taşımak için yapan bir kültüre sahibiz. Bunu şu nedenle söylüyorum: Bütün bu acılardan geleceğe yönelik tabii ki düşmanlıklar, çatışmalar çıkartmak doğru değil. Gelecek için, bundan sonraki kuşaklar için böyle katliamların bir daha gerçekleşmeyeceği bir ortamı nasıl yaratabiliriz, bunun üzerinde durmak lazım.

Değerli arkadaşlarım, önemli bir İngiliz tarihçi ve Balkan tarihi uzmanı Mark Mazower 20'nci Yüzyıl Avrupa tarihi üzerine yazdığı kitabına verdiği başlığı hatırlatmak istiyorum: "Karanlık Kıta" diyor yani Avrupa'nın 20'nci yüzyılına "Karanlık Kıta" ismini veriyor. Bunu da şu sebeple yapıyor: "Avrupa'da o kadar büyük katliamlar gerçekleşti, o kadar büyük insanî dramlar yaşandı, savaşlar yaşandı, soykırımlar yaşandı ki 20'nci yüzyılda Avrupa bir karanlık kıta oldu." diyor. Tabii, Avrupa bu karanlık kıta tarihinden bir ölçüde kendisi de bir şeyler öğrenerek ve İkinci Dünya Savaşında milyonlarca insanın hayatını kaybetmesiyle birlikte yaşam hakkının en önemli insan hakkı olduğunu görerek, öğrenerek kendisi için kendi coğrafyası bakımından insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi ilkelerini çok temel ilkeler olarak benimsedi kendisi için ama burada da önemli bir problem ve eksiklik var, o da maalesef bunu sadece kendisi bakımından Avrupalı olarak gördüğü kişiler, toplumlar için benimsedi. Şimdi, bu konuştuğumuz acı örnekte, Saraybosna'da yaşanan bu katliamda, bize aslında bu dersi gösteriyor. Yani demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ilkelerinin evrensel olarak düşünülmediği, insan haklarının sadece belli kişilere, belli toplumlara özgüymüş gibi değerlendirildiği bir ortamda böylesine acı sonuçların yenileriyle karşılaşmak kaçınılmaz. İşte, aylardır şu Meclis Genel Kurulunda Filistin'de yaşananları, Gazze'de yaşananları konuşuyoruz, oradaki büyük katliamı konuşuyoruz. Aslında orada da özü itibarıyla aynı şey yaşanıyor. Birilerinin başkalarını insan olarak görmediği ve en temel insan haklarını ortadan kaldıran, yaşam hakkını ortadan kaldıran girişimlerini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bir ikinci konu olarak da yine dikkatinize sunmak istediğim bir husus var. Yeni katliamların önüne geçebilmek için tabii ki uluslararası dayanışma çok önemli. Yani, böylesine tarihsel arka planı olan sorunlar ve katliamların belki de sadece bir devletin ya da bir bölgedeki devletlerin etkisiyle, gücüyle ortadan kaldırılamayacağı gibi bir gerçekle de karşı karşıyayız. O nedenle, bu katliam bize gösteriyor ki -ve Birleşmiş Milletlerin bu olaydaki sorumluluğunu da tekrar hatırlatarak söylemek istiyorum- uluslararası dayanışma çok önemli ve yine bütün devletlerin "Ya, benim egemenlik haklarım var." gibi birtakım gerekçelerle insan haklarını askıya alamayacaklarını ve bunun egemenlik haklarıyla ya da birtakım başka konularla hiç ilgisi olmadığını yine hatırlatmak istiyorum. Ve yine bu kapsamda, Türkiye için çok önemli bir dayanışma hissiyatının bütün toplum kesimlerinde bulunduğunu ben de büyük bir mutlulukla görüyorum. Bugün eminim ki, Türkiye'nin dört tarafında vatandaşlarımız bundan yirmi dokuz yıl önce yaşanan bu acı olay için, bu büyük katliam için büyük bir dayanışma hissiyatının içerisindeler. Bu, bizim milletimizin tabii çok önemli, çok takdir edilesi bir özelliği; bunun da tekrar altını çizmek istiyorum.

Son olarak, tabii, değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin bu bölgede yeni katliamlar yaşanmaması için aktif bir rol üstlenmesi gerektiğini biliyoruz ve maalesef Gazze savaşında uluslararası planda...

YUNUS EMRE (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

YUNUS EMRE (Devamla) - ...Türkiye -bunu üzülerek belirtmek istiyorum- üzerine düşeni yapamamıştır arkadaşlar. Bu Genel Kurul salonunda çıkıp birbirimize İsrail'in yaptığı katliamları anlatmanın falan hiçbir faydası da bulunmuyor. Hepimiz bunları, bu gerçeği biliyoruz. Filistin'deki, Gazze'deki kardeşlerimizin gerçekten yararına dokunacak hiçbir şeyi Türkiye maalesef başaramamıştır. Hatta bu katliamın belli bir aşamasına kadar, çelik ticareti dâhil olmak üzere kimi kalemlerde ticaret maalesef devam etmiştir. Bunu da bu kürsüden gündeme getiren bir milletvekili arkadaşımız burada maalesef hayatını kaybetmiştir. O nedenle, bir şeyler yapmak durumundadır Türkiye bu katliamların önüne geçilmesi için. Bunu da bir uluslararası dayanışma anlayışıyla yapmak durumundadır.

Tekrar teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)