GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:105
Tarih:18.07.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kıbrıs Barış Harekâtı'nın 50'nci yılı Türkiye'ye, kardeş Kuzey Kıbrıs Türk halkına ve dünyadaki bütün Türklere kutlu olsun.

Dönemin 2 önemli lideri ve bu muhteşem zaferin tartışılmaz 2 kahramanı merhum Ecevit'i ve merhum Erbakan'ı rahmet ve minnetle anıyorum.

Yine, Kıbrıs'ta yıllarca yaşanan zulme kahramanca direnmiş, Kıbrıs Türk halkını dimdik ayakta tutmuş, merhum Rauf Denktaş'ı ve merhum doktor Fazıl Küçük'ü saygıyla, minnetle yâd ediyorum.

Özellikle 1963 ve 1974 yılları arasında adada Rumların zulmüne karşı direnen mücahitleri saygıyla anıyor; hayatını kaybedenlere, şehit olanlara Yüce Allah'tan rahmet diliyorum. Aynı şekilde, Barış Harekâtı'nda şehit olan askerlerimize rahmet diliyor, gazilerimizi de saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1963 Kanlı Noel'le başlayan ve on bir yıl süren katliamlar, zulümler, eziyetler, saldırılar bundan tam elli yıl önce Türk milletinin ve onun temsilcilerinin iradesiyle, cesaretiyle ve kararlılığıyla son buldu ve adada yepyeni bir dönem başladı. İşin evveliyatında 1960 Anayasası'nı tanımayan, Rumlar ve Türklerin ortak yönetime sahip olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti'ni reddeden, Rum çetelerin, EOKA-B'nin terör eylemleri vardı. Bu örgüt bir "Enosis" yani Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak için adada terör eylemleri başlattı. Türk köylerine saldırılar düzenledi, pek çok Türk'ü katletti ve yerlerinden etti. 1963-1974 arasında işte bu örgütün yaptığı terör eylemleri ve baskılar neticesinde pek çok Türk; bölgelerini, köylerini, evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Ekonomik ve sosyal izolasyona tabi tutuldular; eğitim, sağlık ve ekonomik hizmetlere erişimde ciddi zorluklar yaşadılar. Uluslararası toplum da bu sürece kayıtsız kaldı ve ada halkı, masum insanlar yapayalnız bırakıldı. Ancak adadaki masum halkın yanında duran bir millet vardı: Asil Türk milleti. Ve bu asil millet seçtiklerinin ve temsilcilerinin yanında durarak ve onları cesaretlendirerek ve teşvik ederek adadaki zulme "Dur!" demeleri için bir vazife yükledi. Ve Türk siyaset tarihinin en önemli liderlerinden iki isim merhum Erbakan ve merhum Ecevit büyük bir cesaret ve kararlılık ve öngörüyle Kıbrıs Barış Harekâtı'nı başlattı. Bu harekâtın gerekçeleri çok açıktı; adadaki Türk toplumunun can güvenliği kalmamıştı ve Rum terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara karşı ada halkı, Türkler savunmasız ve çaresizdi. Kıbrıs Cumhuriyeti açıkça 1960 Anayasası'nı ihlal ediyordu ve Türkiye 1960 Kıbrıs Anayasası ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını sağlayan anlaşmaların garantörlerinden biriydi yani sorumluluk sahibiydi. Öte yandan, 15 Temmuz 1974'te Yunan cuntasının desteklediği EOKA-B örgütü Kıbrıs'a bir darbe gerçekleştirmiş ve bu darbeyle Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak için çalışma başlatmıştı. Sürecin bu noktaya gelmesinden önce Türkiye, Kıbrıs sorununun barışçıl ve diplomatik yollarla çözülebilmesi için birçok girişimde bulundu ancak bunların hiçbiri sonuç vermedi. Adadaki Türklerin durumu daha da dramatik bir hâl almıştı. Krizin derinleşmesi, diplomatik çözümlerin tükenmesi, adada can güvenliğinin ortadan kalkması ve adada yapılan darbeyle Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmak üzere olması Türkiye'nin askerî harekâtını kaçınılmaz hâle getirmişti ve 20 Temmuz 1974: "Ayşe tatile çıktı." Adadaki yerel direnişçilerin, mücahitlerin, paraşütçü birliklerimizin, çıkarma gemilerimizin ve tanklarımızın muazzam koordinasyonu ve askerlerimizin kahramanlıkları ve cesaretleriyle Kıbrıs için barış, huzur, mutluluk ve güven dolu günler başlamış oldu. Harekâttan on gün sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nezdinde Türkiye, Yunanistan ve İngiltere bir araya gelerek Cenevre Antlaşması'nı imzaladılar. Bu anlaşmaya göre Rumlar Türk bölgelerinden çekilme taahhüdünde bulundular ancak 2'nci Cenevre Konferansı'nın gerçekleşeceği 8 Ağustos 1974'e kadar bu taahhütlerini yerine getirmediler ve 14 Ağustos 1974'te Türk Silahlı Kuvvetleri yine Türklerin yaşadığı bölgelere yapılan saldırıların önlenmesi maksadıyla harekâtın ikinci aşamasına geçti. Burada, yine, Türkiye'nin temel dayanağı, sorumluluğu garanti anlaşmasının 3'üncü maddesiydi. Adada yapılan vahşete ve zulme kayıtsız kalan dünya Türkiye'nin adanın istikrarını, huzurunu ve güvenini sağlamak için uluslararası anlaşmaların da kendine vermiş olduğu yetkiyle ve sorumlulukla yaptığı harekâtın ardından ayağa kalktı ve Türkiye'nin karşısında durdu ama Türkiye bu tavra karşı devletiyle ve milletiyle dimdik ayakta durdu, kenetlendi ve vazifesini hakkıyla ve layıkıyla ve gerektiği şekliyle yerine getirdi. Ada halkı artık özgürdü. Tabii, ardından, Amerika'nın silah ambargoları geldi, Türkiye'nin dış finansman kaynaklarına erişimi engellendi, Türkiye'nin NATO içerisindeki askerî iş birliği ve savunma projelerine katılımlarına kısıtlamalar geldi ancak Türkiye kararlıydı, yaptığı iş doğruydu ve haklıydı. Bu süreç Türkiye'ye yeni bir sayfa açtı. Türkiye kendi savunma sanayisini kurabilmek, geliştirebilmek için adımlar atmaya başladı. Yanı sıra, giderek artan ambargolar ve baskılar Türkiye'deki millî dayanışma ve bağımsızlık duygusunu da artırdı. Halk millî bir duruş sergileyerek Hükûmetin yanında oldu, yapılan tüm bu baskılara karşı dimdik ayakta durdu.

Aslında, Türkiye ve aziz Türk milleti sadece uluslararası hukukun verdiği sorumluluğu yerine getirmekle kalmadı, sadece muhteşem bir cesaret, azim ve kararlılık örneği göstermekle de kalmadı; aynı zamanda barışın, huzurun, güvenin yanında olduğunu da bütün dünyaya ilan etti. Yanı sıra, şunu da açıklıkla bütün dünyaya kanıtladı: İcap ettiğinde bu aziz millet bir araya gelir, kenetlenir, devletiyle bir olur, bütün dünyaya kafa tutar, meydan okur ve netice alır.

Kıbrıs Türkü 1983 yılında yıllarca kendisi için mücadele eden liderleri Rauf Denktaş'ın önderliğinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan etti ve egemenlik mücadelesinde yepyeni bir sayfa açtı. Adada artık iki ayrı halkın ve iki ayrı devletin varlığı asla inkâr edilemez. Belki biz değil ama bizden sonraki nesiller Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin dünya nezdinde tanınan, bilinen, sevilen ve güvenilen bir ülke olduğu günleri mutlaka görecektir.

Bütün kahramanları saygıyla ve minnetle anıyor, bu muhteşem yıl dönümünün Türk dünyasına kutlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)