GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Avrupa Konseyi İmtiyaz ve Muafiyetleri Umumî Anlaşmasına Ek Üçüncü Protokolün Onaylanmasına Dair 29/8/1961 Tarihli ve 358 Sayılı Kanuna Ek Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:110
Tarih:27.07.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; görüşülmekte olan anlaşma konusunda görüşlerimizi ifade etmek üzere İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, görüşülmekte olan teklif, uluslararası bir anlaşma olduğundan dolayı dış politika konusunda genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Malumunuz olduğu üzere, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra iki kutuplu bir dünya düzeni zuhur etmiştir. Bu iki kutuplu düzen de soğuk savaşın sonuna yani 80'lerin sonu, 90'ların başına kadar sürmüştür. Soğuk savaşın sona ermesinden sonra, tarihsel perspektifte kısa sayılabilecek bir zaman aralığında tüm dünya tek kutuplu bir uluslararası düzene maruz kalmıştır. Soğuk savaş sonrasında inşa edilen düzen, birçok uzmanın gözlemlediği gibi, 2008 krizinden bu yana artık başka bir olguya evrilmeye başlamıştır yani 2008 Küresel Finans Krizi'nden bu yana dünyada bir düzen arayışı ortaya çıkmıştır. Bu arayışın giderek görünür hâle geldiğine, buna bağlı olarak jeopolitik ve jeoekonomik fay hatlarının çatırdadığına şahitlik ediyoruz. Zira soğuk savaş sonrası oluşan tek kutuplu düzenin etkisini kaybetmeye başladığı gözlemlenmektedir. Etkisi giderek artan askerî ve ekonomik kapasiteleriyle, yeni büyük güçlerin, revizyonist politikalarla mevcut statükoyu dönüştürme gayretiyle çok kutuplu bir dünya arayışına girdikleri herkesin malumudur. Hâl böyle olunca uluslararası ilişkilere konu olan bölgesel kriz ve çatışmalar giderek küresel bir boyut kazanmakta ve istikrarsızlıklar derinleşmektedir. Ortaya çıkan tüm bu istikrarsızlıklar neticesinde dünya hızla kutuplaşmakta ve tarafların tutumları keskinleşmektedir. Ülkemizin ve Karadeniz'in kuzeyinde cereyan eden hadiseler bunun en önemli göstergelerinden biridir. 2014 yılında Kırım'ın ilhakıyla başlayan ve 2022 yılında Ukrayna'nın tamamıyla işgal edilmesini amaçlayan bir Rus yayılmacılığı gözlemlenmektedir. Rus yayılmacılığının neden olduğu krizler küresel statükoyu savunanlar ile revizyonist devletler arasındaki kutuplaşmayı kristalize etmiştir. Küresel kutuplaşmanın ve çok kutuplu düzen arayışlarının bugünkü odağında Ukrayna-Rusya çatışması bulunmaktadır. Muhtemelen, önümüzdeki dönemde de Güneydoğu Asya ve Çin bölgesi çatışma ve krizlerin yeni odağı hâline gelecek gibi durmaktadır. Uluslararası ilişkiler uzmanlarına göre, böyle bir dönemde dikkate alınması gereken en önemli husus şudur: Tarih boyunca ortaya çıkan çok kutuplu düzenler istatistiksel olarak en fazla çatışma, istikrarsızlık ve belirsizlik yaratan küresel düzenlerdir. Zikrettiğimiz şekilde, dünya çok kutuplu düzenin şafağındadır ve bu yeni döneme hazırlıklı olmamız icap etmektedir.

Muhterem milletvekilleri, biraz önce de ifade ettiğim gibi, dünyanın siyasi geleceği son derece ciddi risk ve tehditlerle karşı karşıyadır. Önde gelen birçok uzman ve politikacı, tüm dünyayı etkileyebilecek, hatta ve hatta üçüncü dünya savaşına yol açabilecek küresel çatışma ve istikrarsızlık risklerinden söz etmektedir. Peki, güçler dengesinin köklü bir biçimde değişeceği ve dengesizliklerle dolu bir dengenin oluşacağı bu yeni süreçte Türkiye nasıl bir tercihte bulunacak ve nasıl bir dış politika stratejisi oluşturacaktır? Bu sual, devletimizin ve milletimizin istikbali açısından karşı karşıya olduğumuz en hayati suallerden biridir, belki de birincisidir. Eğer yakın geçmişte mevcut iktidarın uyguladığı gibi bir dış politika uygulamaya kalkışır isek bu durumda yaşadığımız acı neticelerin çok daha büyükleriyle karşı karşıya kalma ihtimalimiz vardır. O sebeple, Türkiye olarak dış politika tercihlerimizde tarihî, coğrafi ve iktisadi gerçeklerimizin rehberliği ile millî menfaatimizin doğrultusunda bir stratejik vizyona sahip olmamız icap etmektedir. Geçmişte, mevcut iktidarın yakın coğrafyamızdaki krizlerde sergilediği son derece yanlış tutumlardan dolayı ülkemiz büyük bedeller ödemiştir ve ödemeye devam etmektedir. Çok büyük bir sığınmacı problemi ortaya çıkmış, telafisi güç şekilde Türkiye zaman ve kaynak kaybetmiştir. Bu acı tecrübelerden dolayı, uzun yıllar dış politikamızın şiarı olan, Büyük Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh." anlayışıyla hareket edilmelidir diye düşünüyoruz. Bu çerçevede, başta komşularımızla olan ilişkilerimiz millî menfaatlerimiz doğrultusunda ve barışçıl yollarla inşa edilmeye gayret gösterilmelidir.

Dış politika uygulamaları konusunda o kadar hassas olmalıyız ki âdeta bir kuyumcu hassasiyetiyle meseleleri ele almalıyız. Bu doğrultuda, öncelikle, hangi alanda ne tür ulusal çıkarlarımızın olduğunun netleştirilmesi ve çıkarımızın olmadığı ihtilaflara taraf olunmaması gerekmektedir. İdeolojik ve mezhepçi bir dış politika anlayışından kesinlikle sakınmamız gerekmektedir. Türk dış politikası akılcı, gerçekçi ve sağduyulu bir stratejik perspektifle inşa edilmelidir.

Muhterem milletvekilleri, İYİ Parti olarak bugün görüşülmekte olan uluslararası anlaşmaları desteklediğimizi ifade etmek isterim. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Ukrayna Hükûmeti arasında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması konusunda cevabını aradığımız birkaç soru vardır. Öncelikle, bu anlaşmanın yürürlüğe girmesinden itibaren ortaya çıkacak ticari ilişkilerin Türkiye ekonomisi açısından etki analizi yapılmış mıdır? Hangi sektörlerde ülkemizin ne kadar ticaret fazlası, hangi sektörlerde ne kadar ticaret açığı vereceği hesap edilmiş midir? Bu anlaşma, Ukrayna-Rusya savaşıyla ilgili olarak bir denge politikası güden ülkemizin çıkarlarına yönelik hangi risk ve tehditleri beraberinde getirecektir? Anlaşmanın hükümleriyle ilgili olarak Rusya Federasyonu'yla ilişkilerimize zarar verecek bir husus var mıdır? Zira, bu anlaşma neticesinde ortaya çıkabilecek bazı hataların Türkiye ekonomisi açısından olumsuzluklar yaratabileceği endişesini taşımaktayız. İYİ Parti olarak, Dışişleri Bakanlığının ve iktidarın bu soruları şeffaf bir şekilde açıklığa kavuşturulmasında büyük faydalar olduğu kanaatindeyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)