Konu: | Avrupa Konseyi İmtiyaz ve Muafiyetleri Umumî Anlaşmasına Ek Üçüncü Protokolün Onaylanmasına Dair 29/8/1961 Tarihli ve 358 Sayılı Kanuna Ek Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 110 |
Tarih: | 27.07.2024 |
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün Anadolu Ajansı bir haber geçti.
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Entelektüellik seviyeniz berbat, entelektüellik seviyeniz!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - LGBT savunmak entelektüellik değil...
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Evet, aynen öyle.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Değil...
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Biz herkesin yaşam hakkını savunuyoruz, senin de yaşam hakkını savunacağım yeri geldiğinde. Yeri geldiğinde senin yaşam hakkını da savunacağım, savundum da. Başörtülüleri de savundum ben zamanında.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Şahin Usta, Sayın Konukçu... Değerli milletvekilleri, lütfen...
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Pedofiliyi de savunuyor musun?
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Senin yaşam hakkını savunuyorum tabii. Herkesin yaşam hakkını savunuyorum ben ayrımsız bir şekilde, ayrıcalıksız bir şekilde...
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Bravo! İkisi aynı şey değil!
BAŞKAN - Sayın Konukçu, Sayın Şahin Usta... Efendim, lütfen kendi...
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Hem tecavüzcülere kızacak hem pedofiliyi savunacak. Böyle bir mantık olabilir mi ya!
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Duymuyorum ki ben... Grup Başkan Vekilisin sen ya!
BAŞKAN - Bakın, böyle olmuyor değerli milletvekilleri...
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Sataşmadan dinleyemiyorsa ne yapalım?
BAŞKAN - Karşılıklı birbirimize laf atarsak burada sağlıklı bir çalışma ortamı bulamayız. Hatip konuştu, indi, şimdi diğer hatip konuşacak.
Lütfen sayın hatibi saygıyla dinleyelim.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - İktidar değil de muhalefet olduklarını sanan bir grup var.
BAŞKAN - Sayın Emre, buyurun.
Süreyi yeniden başlatıyorum.
YUNUS EMRE (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Anadolu Ajansı bir haber geçti. Bu habere göre, Türkiye Cumhuriyeti Prag Büyükelçiliğine Metin Feyzioğlu, Lefkoşa Büyükelçiliğine de Yasin Ekrem Serim'in atanacağı bilgisi kendileriyle paylaşılmış. Değerli arkadaşlarım, bir defa şunu hatırlatmak istiyorum: Bakınız, geçtiğimiz hafta 20 Temmuz günü, Kıbrıs Barış Harekâtı'nın 50'nci yıl dönümünde -bütün milletimiz olarak- bütün vatandaşlarımızı temsil eden partilerin yönetimleri olarak Kıbrıs'ta çok önemli toplantılar oldu, oraya katılım gerçekleşti ve Genel Başkanımız da o toplantılarda başından itibaren bulundu. Genel Başkanımızı ve heyetimizi havalimanında karşılamayan, bırakınız şahsen karşılamayı Büyükelçiliğimizde görevli memurlardan birisini oraya ısrarla göndermeyen kişi Sayın Metin Feyzioğlu sanki ödüllendirilir gibi başka bir başkente, önemli bir başkente büyükelçi olarak atanıyor.
Yine, aynı şekilde, şu anda Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevini yürütmekte olan Sayın Yasin Ekrem Serim de onun yerine Lefkoşa'ya büyükelçi olarak, Kıbrıs'a Büyükelçi olarak atanıyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, biz bu Yasin Ekrem Serim'le ilgili defalarca gerek bu kürsüde gerek komisyon toplantılarında konuştuk, yazılı soru önergeleri verdik. Dışişleri Bakanlığımız bizim -sağ olsunlar- soru önergelerimizi yanıtlar genel olarak ama benim Yasin Ekrem Serim'le ilgili defaaten verdiğim sorular yanıtlanmadı. Niye bunu söylüyorum? Yasin Ekrem Serim'in Kıbrıs'ta organize suç örgütü lideri olan Halil Falyalı'yla ortaklığı bulunduğu gazetelerde çarşaf çarşaf yazıldı. Biz bunu kendisine söyledik, uzun süre yanıt vermedi. Sonunda mecbur kaldı, avukatı bir yazılı açıklama yaptı, orada diyor ki: "Ben ortak değilim. Şirket hissesini bana gayrimenkul alımı karşılığında devretti." Yani benim bildiğim, şirket hissesi verilmez gayrimenkul alımı ya da satımında, para verilir kardeşim. Şimdi, yüzde 10 kendisi, yüzde 10 biraderi bu şirketin ortağı. Bununla ilgili yapılan haberler hakkında açtığı davalar var bu kişinin.
Yine belirtmek istiyorum, bakın, nasıl bir büyükelçimiz olacak Kıbrıs'ta, bunu bir düşünün. Hakkında haberler yapan gazetecileri korkutmak için onlara yüz binlerce liralık davalar açan bir büyükelçimiz olacak. Hakkında konuşan milletvekillerini "Belki hakkımda konuşmazlar." diye düşünerek mahkemeye veren, onlardan tazminat isteyen bir büyükelçimiz olacak.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - İftira olduğu için olabilir mi?
YUNUS EMRE (Devamla) - Bu milletvekilleri arasında bizim Genel Başkanımız da var arkadaşlar. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel'e, Genel Başkanımıza da bu kişinin açtığı dava var ve hatırlatmak istiyorum, bu davayı kaybetti büyükelçi olarak görevlendireceğiniz kişi. İYİ Partinin Grup Başkan Vekili Sayın Çömez var, bendeniz varım, birçok arkadaşımıza açtığı davalar var; yapılan haberlere koydurduğu erişim yasakları var. Ya, elinizi vicdanınıza koyun, daha bir hafta önce Kıbrıs'ta bütün siyasi partiler bir araya gelecekler, bütün dünyaya bir mesaj verecekler, "Biz Kıbrıs davasının arkasındayız, biz Kıbrıs Türkünün yanındayız." diyecekler, sizin buna verdiğiniz karşılık ise bu olacak değerli arkadaşlarım; bunu içinize sindirebiliyor musunuz Allah aşkına? Bakın, bizim bir Kıbrıs davamız var, milletimizin bir Kıbrıs davası var ama anlıyoruz ki sizin davanız ile bizim davamız farklı şeyler. Sizin davanız, şaibeli arkadaşlarınıza makam, koltuk bulma davası maalesef değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuyla ilgili söyleyecek çok şeyim var ama çok önem verdiğim bir konu daha bulunduğu için bu kadarını söylemekle yetineceğim.
AK PARTİ Ankara Milletvekili, eski Başbakan Yardımcısı, bizim de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde Türk Grubumuzun Başkanı -ben de o grubun bir üyesiyim- Sayın Tuğrul Türkeş'in dün bir sosyal medya paylaşımı oldu; çok önemli, çok çarpıcı bir paylaşım. Tabii, ben başlangıçta yine şunu da söylemek isterim: Sayın Türkeş'e gerçekten bir muhalefet milletvekili olarak çok teşekkür etmek istiyorum, kendisini takdir ediyorum, bu konuyla ilgili yaptığı bütün adımların çok yerinde olduğunu düşünüyorum çünkü gerçekten Avrupa Konseyinde Türkiye çok zor durumdadır, maalesef çok kötü durumdadır; Almanya gibi, Avusturya gibi ülkelerden bile daha önce üyesi olduğu, kurucusu olduğu Avrupa Konseyinde bugün Türkiye denetim sürecindedir, Türkiye'ye ilişkin hangi yaptırımların devreye sokulacağı tartışması yürümektedir. Bu şartlar içerisinde Türkiye'yi rahatlatmaya çalışan bir gayretin içerisinde bulunuyor Sayın Türkeş. Bu nedenle kendisini takdir ettiğimi burada huzurlarınızda söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Türkeş'in dünkü paylaşımındaki -çok önemli hususlar olmakla birlikte- iki konuyu dikkatinize sunmak istiyorum, biri şudur: Sayın Kavala'yı ve Kavala'yla birlikte aynı davadan ceza almış olan arkadaşlarımızı ziyaret etmek için kendisinin Adalet Bakanlığına yaptığı başvurunun sümen altı edildiğini o paylaşımında gündeme getirdi. Bugün öğrendik ki kendisine sözlü olarak bir karşılık verilmiş ve ziyaret izni verileceği belirtilmiş ama ben de birçok defa cezaevlerine ziyaretler yapmış bir arkadaşınız olarak yakından biliyorum ki bütün bu başvurular neredeyse aynı gün sonuçlandırılır. Sayın Türkeş'in başvurusunun bu şekilde zamana yayılmış olmasını, sümen altı edilmiş olmasını ben de çok yadırgadım. Sayın Türkeş'in paylaşımında bir önemli konu da şuydu, bunu da yine dikkatinize sunmak istiyorum: Adalet Bakanlığına yapılan yeniden yargılama amaçlı müracaatlarla ilgili Sayın Bakanın açıklamasının yerinde olmadığını, bunun doğru olmadığını da söyledi; Sayın Türkeş'in bu yaptığı da son derece doğru bir çıkıştı.
Peki, bunları niçin gündeme getirdim? Değerli arkadaşlarım, bakın, Avrupa Konseyi -başlangıçta da söyledim, aramızda Dışişleri Bakanlığını temsilen gelmiş çok değerli diplomat arkadaşlarımız da var, onlar da çok iyi bilirler ki- uluslararası planda Avrupa'da insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi uluslararası sözleşmeler yoluyla garanti altına alma azminde olan bir uluslararası örgüttür ve Türkiye'nin bu örgütten çıkarılmak isteniyor olması ve Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamadığı için birtakım yaptırımların Türkiye'nin önüne konulacak olması çok acı, çok dramatik bir manzaradır; bunun geri dönülemez sonuçları olabilir Türkiye açısından. Bakın, biz Avrupa Birliğinin üyesi değiliz maalesef ama Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum kesimi, biliyorsunuz, birçok örnekte, birçok konuda Avrupa Birliğini arkalarına alarak Türkiye'nin karşısına çıkmaktadır. Avrupa Konseyinden Türkiye'nin çıkarılması ya da dışlanması durumunda, emin olunuz, yine aynı şekilde, Türkiye'ye karşı bu meseleler özel olarak kullanılacaktır ve tabii ki Türkiye'nin bir defa Avrupa Konseyinden çıkması durumunda bir daha da geri dönüşü pek mümkün olmayacaktır. Ama en kötüsü, bu olayın maalesef Türkiye'de hukuk, demokrasi, insan hakları alanında çok kötü bir noktada olduğumuzun uluslararası planda tescillenmesi olacağını, Türkiye'de insan hakları namına, hukuk namına, demokrasi namına bir şeyin kalmadığının uluslararası planda tescil edilmesi anlamına geleceğini belirtmek istiyorum. O bakımdan, Kavala davasının uygulanması ve bu kapsamda Kavala'nın serbest bırakılması Türkiye açısından çok önemli, çok kritik bir husustur.
Değerli arkadaşlarım, yine şunu da eklemek istiyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kavala kararını 2019 yılında almıştır ve hâlâ bu karar uygulanmamıştır. 2022 yılında Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine "Sizin kararınız uygulandı mı?" diye sormuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir karar daha almıştır ve "Hayır, benim kararımı Türkiye Cumhuriyeti uygulamadı." demiştir bu kararıyla. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18'inci maddesinden bir ihlal kararı verdiği için bu, Avrupa Konseyinin tarihinde çok da örneği bulunmayan bir olaydır. Tek örneği Azerbaycan'dan Ilgar Mammadov isimli bir kişinin tutukluluğuyla ilgiliydi, zaten Azerbaycan da bu kişiyi saldığı için bu sorun çözülmüştü.
Özetle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 18'inci maddeden ihlal verdiği için bu çok özel bir durumdur ve Türkiye'nin maalesef -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı budur- siyasi amaçlarla Kavala'yı cezaevinde bulundurduğuna, tuttuğuna hükmetmiştir. Ayrıca, yine bu kapsamda, bu örtülü amacın, Kavala'yı cezaevinde tutmaktaki örtülü amacın Türkiye'de insan hakları alanında çalışan kişileri, kurumları, aktivistleri caydırmak, korkutmak, sindirmek olduğu kararını da yine bu bahsettiğim 2019'daki kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Emre, lütfen tamamlayın.
YUNUS EMRE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin bu durumu hak etmediğini biliyorum. Sizin döneminizde de Avrupa Konseyiyle ilgili geçmişte önemli adımlar atılmıştır, bunu sizler de biliyorsunuz. Abdullah Gül de Tayyip Erdoğan da Strazburg'a gitmiştir, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde önemli konuşmalar yapmışlardır. Elinizi vicdanınıza koymanızı istirham ediyorum ve yine şunu da söylemek istiyorum: Kavala, Türkiye'de birileri tarafından bir kurban olarak seçilmiştir. Temel amaçları Türkiye'yi Avrupa'dan, Avrupa kurumlarından tamamen koparmaktır çünkü biliyorlar ki Kavala, Avrupa'da tanınan bir insan, dünyada tanınan bir insan, siyasetçiler tanıyor, akademisyenler tanıyor, sivil toplumcular tanıyor. Böyle bir kişinin hiçbir delil olmadan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış olması dünyada şöyle anlaşılıyor arkadaşlar: "Türkiye'de hukuk bitmiş, demokrasi bitmiş" diye anlaşılıyor. Türkiye'ye bu kötülüğü yapmayın; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının uygulanması Hükûmetin sorumluluğudur, bu sorumluluğunu yerine getirin.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)