Konu: | Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 112 |
Tarih: | 29.07.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MESUT DOĞAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin malumu, özellikle son on beş, yirmi gündür psikolojik açıdan çok da sağlıklı olmayan bir ortamda çalışma yürütmeye çalışıyoruz. Bunun sonucu olarak da Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına zarar verecek görüntüler vermiş oluyoruz. Bazen gerçekten, düşünüyorum, bu görüntüleri biz çocuklarımıza izlettikten sonra, insanımıza izzettikten sonra, tüm dünya kamuoyuna izlettikten sonra 5 paket çıksa ne olur, 50 paket çıksa ne olur? Unutmayalım ki hep beraber öncelikli olarak görevimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinin tılsımını, gizemini, heybetini ve saygınlığını korumaktır. Elbette ki burada bu görüntüleri vermemize vesile olan nedenlerden biri de gelen paketler. Paketler gerçekten ciddi manada özensiz, çözümden uzak ve büyük sorunlar içeriyorlar. Düşünün, "Öğretmenlik Meslek Kanunu paketi" diye bir paket geliyor, merkezinde bir toplum, bir ülke için en stratejik meslek olan öğretmenliğin itibarsızlığı var, değersizleştirilmesi var. Veya vergi paketi geliyor, bir ülkede ekonominin motoru olan esnafın başına, tabiri caizse jandarma maliyecileri dikmek var. Veya Hayvanları Koruma Kanunu geliyor, maalesef, merkezinde onları öldürmek var. İyi niyetli düşündüğümüz zaman yoğunluktan veya yorgunluktan bu paketlerin içerisindeki eksiklikler görülmeyebilir, sorunlar görülmeyebilir ama maalesef paketlerin içerisinde var olan sorun, sıkıntı ve eksiklikler muhâlefet tarafından dile getirildiği hâlde iktidar maalesef dinlemiyor veya duymak istemiyor, "Dediğim dedik." bir mantıkla yol almaya çaba sarf ediyor. Ama ben hatırlatmak isterim ki siyasette en değerli şey dinlemektir, dinlemek bir insan için en önemli özelliktir ve dinlemek, cesur insanların işidir; dinlemek, özgüveni olan insanların karakteridir ve en önemli silahlarıdır. Bakın, yıl 1994, Türkiye'nin her yerinde Refah Partisi rüzgârı var ve toplumun her kesiminin de Refah Partisine ilgisi var. Bunun birçok nedeni vardı fakat o dönemde Refah Partisine olan ilginin ana nedeni Refah Partisinin toplumun bütün kesimlerini dinlemesi -yetmedi- kendine olan özgüveniydi. Peki, ben bunu niye söylüyorum? Şunun için: 1994 yılında Türkiye'nin her yerinde yerel seçimlere Refah Partisi olarak giriyoruz, gözüküyor ki Ankara'yı alacağız, Kayseri'yi alacağız, Malatya'yı alacağız, İstanbul'u alacağız. İstanbul'daki adayımız kim? İstanbul adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Büyük bir heyecanla kapı kapı seçim çalışması yürütüyor, kahvehanelerde konuşmalar yapıyor, televizyonlarda konuşmalar yapıyor, mitingler gerçekleştiriyor ve insanlarımıza o gün vaatlerini ulaştırma çabası içerisinde hareketli bir seçim kampanyası yürütüyor. O seçimde Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın en dikkat çekici vaadi neydi biliyor musunuz arkadaşlar? Diyordu ki: "Benim seçimi kazandığımda ilk yapacağım şey, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı makam odası yanına iki makam odası daha yaptıracağım. O makam odaları benim makam odamdan daha büyük ve daha güzel olacaklar." "Peki, ne yapacaksınız o makam odalarını?" "Birini Sayın Nurettin Sözen'e, diğerini de Sayın Bedrettin Dalan'a tahsis edeceğim." Kim bunlar? Biri SHP'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını yapmış, diğeri ise Anavatandan Belediye Başkanlığını yapmış bir siyasetçi. Soruyorlardı kendisine, diyorlardı ki: "İyi de, Başkanım, bunların Refah Partisiyle ilgisi yok ki. Neden böyle bir adım atıyorsun?" Diyordu ki: "Biz Refah Partiliyiz, bizden olup olmadığı önemli değil. Biz her kesimi dinleriz ve İstanbul üzerine tecrübesi olan herkesten faydalanmayı da mutlaka ama mutlaka bir görev biliriz." Bunu niye anlattım? Otuz yıl önce bu anlayıştan sıyrılıp da bugün kendini bile dinlemeyen bir siyasetçi profili izliyoruz hep beraber. Evet, anladık, görüyoruz, yaşıyoruz, iktidar muhalefeti dinlemiyor ama bunun yanında yine görüyoruz ki iktidar milletvekillerini de Sayın Cumhurbaşkanı dinleniyor. Öyleyse, Sayın Cumhurbaşkanıyla görüşebilme imkânı olan AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlara şunu hassaten söylemek isterim ki Sayın Cumhurbaşkanını bir gün ziyaret ettiklerinde, Saadet Partisinin bir teklifi olarak ifade etsinler ki, eğer kimseyi dinlemiyorsa bari kendini dinlesin, geçmişte söylediklerini dinlesin; eğer kendi sözünün de kendi üzerinde tesiri yoksa... Şunu altını çize çize söylüyorum: Kendine sözü geçmeyenin başkasına asla ve asla sözü geçmez.
Bugün hayvan haklarıyla ilgili getirilen paketi konuşuyoruz ama bütün muhalefet partileri tabiri caizse bağırıyorlar, haykırıyorlar, sesleniyorlar, diyorlar ki: "Bunun çözüme yönelik hiçbir yanı yok. Bir sürü eksiklik var, bir sürü fazlalık var, bizi dinlemek zorundasınız." ama dinlemiyorlar. Ben, bu noktada sadece 3 şeyi söylemek isterim. Bakın, -bütün partiler de ifade etti, ben de tekrarlıyorum- 2004 yılında hayvan haklarıyla ilgili bir kanun çıkardınız. Eğer, o gün, bu kanun maddelerini uygulamış olsaydınız bugün bu sorunu konuşmuyor olacaktık. Bunu niye söylüyorum? Şunun için: Eğer 2004 yılında çıkarılan kanunlar uygulanmış olsaydı bugün bu sorunları konuşmuyor olacaktıysak bu süre içerisinde yaşanan hadiselerin sorumlusu kim? Köpek saldırısıyla hayatını kaybeden veya yaralanan çocukların sorumlusu kim? Biz miyiz yoksa iktidar partisi mi?
İkinci olarak ise eğer bu sorunu çözmek istiyor isek ve bu sorunu uyutmadan, ötanaziye başvurmadan halletme ihtimali milyonda 1 bile var iken uyutmayı, ölümü konuşuyor isek bu insani değildir, vicdani değildir, ahlaki değildir. İnanın bu süreç içerisinde ölümü o kadar çok konuştuk ki iktidarın olsun muhalefetin olsun makul tekliflerini düşünemedik bile, konuşamadık bile, hepsi kuru gürültüye gitmiş oldular. Ama biz bunları söylerken iktidar partisi bazen diyor ki: "Siz teklif getirmiyorsunuz, sadece konuşmak için konuşuyorsunuz." El insaf! 4 tane partinin bu sorunun çözümüyle ilgili kanun teklifleri var, hiçbirine iktidar partisi bakmadı. Bakmadığını nereden anlıyoruz? Getirdikleri tekliften. Ama buna rağmen yine, son umut olarak o getirmiş olduğunuz paketteki eksiklikleri ifade etmek için düşüncelerimi söylemek isterim. Bu kanun teklifinin daha makul, çözüm üretmeye yakın, tartışmaları en az seviyeye indirmesi için eksiklikleri şu şekilde ifade etmek gerekir:
1) Öncelikle sorunun çözümü için dört sacayağından oluşan bir mekanizma kurulmalı ve sorumluluk paylaşımı yapılmalıdır. Bu dört sacayağı; bir, merkezî yönetim; iki, yerel yönetimler; üç, sivil toplum kuruluşları; dört, veteriner hekimlerden oluşmalıdır ve bu dört sacayağının da sorumlulukları netleştirilmelidir.
2) Sahipli ve sahipsiz hayvan tanımı gözden geçirilerek mahalle sakinlerinin ve esnafımızın baktığı zararsız, tehlike arz etmeyen sokak köpekleriyle ilgili yeniden bir değerlendirme yapılmalı ve bu köpeklerin toplanması mutlaka engellenmelidir.
3) Doğal ortamların tahsis edildiği yaşam alanları mutlaka kurulmalı, barınak ve yaşam alanlarının şartlarını iyileştirecek hükümler kanuna eklenmelidir yani yaşam alanları 7/24 esasıyla kesintisiz şekilde canlı izlenebilmeli, yaşam alanlarında çalışan personele eğitim zorunluluğu getirilmeli, gönüllülerin yaşam alanlarında görev alması ve yaşam alanlarını ziyaret etmesi mutlaka kolaylaştırılmalıdır.
4) Bizce en önemli eksiklerden birisi olan sivil toplumla ilgili bir düzenleme getirilmeli, örneklerini Almanya ve Fransa'da gördüğümüz gibi, hayvansever derneklere ve ilgili sivil toplum kuruluşlarına barınak kurma yaşam alanı yükümlülüğü mutlaka getirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MESUT DOĞAN (Devamla) - 5) Kimliklendirme süreçlerinin daha hızlı ve ulaşılabilir olması için serbest veteriner hekimlerin de kimliklendirme yapabilmesinin önü açılmalıdır.
6) Hayvanlara yönelik kötü muamele, satış, üretim, yasaklı ırkların üretimi ve reklamı gibi konularda cezalar mutlaka arttırılmalıdır.
7) Kedi köpek gibi hayvanların internetten satışını engelleyecek bir düzenleme mutlaka yer almalıdır.
8) Yasaklı ırkların kapsamı genişletilmeli, kamuya açık alanlarda ağızlıksız dolaştırmalara yönelik cezalar getirilmeli, bu köpeklerin saldırılarından sahipleri sorumlu tutulmalıdır.
Son söz; öyleyse yapılması gereken, bu kanun teklifini inada bindirip bir an önce Genel Kuruldan geçirmek değil, akıl ve vicdan süzgecinden geçirerek yeniden değerlendirmektir. Temmuz sıcağında işi oldubittiye getirmek yerine, ekim ayında serinkanlı bir şekilde olması gerektiği gibi daha makul çözümler bulabilmek için bu teklifin geri çekilmesi gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)