| Konu: | (10/235, 837,1601,1602,1800,1801) No.lu Yapay Zekânın Kazanımlarına Yönelik Atılacak Adımların Belirlenmesi, Bu Alanda Hukuki Altyapının Oluşturulması ve Yapay Zekâ Kullanımının Barındırdığı Risklerin Önlenmesine İlişkin Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 2 |
| Tarih: | 02.10.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Sayın Genel Kurul, konuşmaların çoğunu dinlerken -sanıyorum siz de öyle hissettiniz- herkesin konuşmasını yapay zekâya yazdırdığı intibası altındayım. Herhâlde hepimiz aynı fikre kapılmış olmalıyız ki mesela danışman arkadaşlarımın kaleme aldığı önerge de aynı mantıkla yazılmıştı. Biz yapay zekâya bazı komutlar verdik "Sevgili yapay zekâ, bize anlat; senin nasıl risklerin var, nasıl sorunların var, biz seninle nasıl başa çıkmalıyız, nasıl uğraşmalıyız veya sana nasıl bakmalıyız?" diye ve -karakter sınırını da koyduk tabii- yapay zekâya TBMM'nin İçtüzüğü'nü anlattık, dedik ki: "İç Tüzük böyledir. 500 karakteri geçemez. Araştırma önergesi şöyledir..." Şöyle, 2 sayfalık bir şey çıkardı. Birkaç tane başlıktan bahsetmek istiyorum. İşte "Yapay zekâ sistemleri, toplumsal ön yargıları artırabilir, ceza adaletinde ayrımcılığı pekiştirebilir, siber saldırılar konusunda yapay zekâ güdümlü siber saldırılara ön açabilir, hızlı büyüme ve silahlanmayı artırabilir, etik ve güvenlik endişeleri vardır." gibi yoğun uyarılarda bulundu. Örneğin, yankı odalarından bahsetti yani "Hepimizin kendi sesini duyduğu, algoritmanın bizi yönlendirmesiyle yalnızca aynı fikirde olduğumuz insanları dinlediğimiz, gördüğümüz ve onların yazdıklarından haberdar olduğumuz, bizimle aynı düşünmeyenleri görmediğimiz, ötekileştirdiğimiz yankı odalarına bizi hapsedebilir." dedi. Yine, aynı şekilde, bunun, yapay zekânın siyaseten nasıl kullanılabileceğine dair, manipülasyon için nasıl kullanılabileceğine dair bazı uyarılarda bulundu. Hepimiz hatırlıyoruz, işte 2016 yılındaki Cambridge Analytica skandalıyla birlikte ABD'deki seçimlere Rusya'nın müdahale etmiş olabileceğine, Meta'nın bu verileri oraya vermiş olabileceğine dair belli sorunlar çıkmıştı. Yakın zamanda, yine görmüşsünüzdür, Brezilya'da Meta'ya bir yasak uygulandı ama bu yasak aslında çok haklı, insan haklarını temel alan bir yerden geliyordu. Neden yasak uyguladılar Brezilya'dakiler? Dediler ki: "Meta, açık internet kaynaklarından Brezilyalı çocukların fotoğraflarını alıyor ve bu fotoğrafları bu çocukların haklarını ihlal etmek için kullanıyor." Ne güzel yasaklamış, değil mi? Pandemi döneminde hatırlarsınız, EBA sistemi uygulamaya konmuştu. Çocuklar derslere evden katılsın diye EBA sistemi vardı. EBA çocukların konumuna erişebiliyordu, saat kaçta girebildiklerine erişebiliyordu, yaşlarını biliyordu. EBA bu verileri aslında alt başlıkta... O sözleşmelerde -şöyle küçücük geçen- diyordu ki: "EBA bunu üçüncü taraflarla paylaşabilir." Yani Millî Eğitimin oluşturduğu bir uygulamayla çocukların verileri toplandı ve bu veriler paylaşıldı. Bu paylaşılan verilerle, şu an tekelleşen bazı firmalar, işte Apple gibi, Microsoft gibi, YouTube gibi, Google gibi firmalar bu veriyi alıp, değerlendirip bize göre yani bizim çocuklara -aitlik ekini kullanmak istemiyorum, "mız" ekini kullanmak istemiyorum ama- göre belli ticari faaliyetler oluşturmak için bunları kullandılar.
Şimdi, hâliyle anlatmaya çalıştığımız şey şu: Biz yapay zekâya ne tümüyle karşıyız ne de tümüyle yanındayız. Burada, her zaman benimsediğimiz gibi, yapay zekâya bakışımızda da üçüncü yol anlayışımız geçerlidir. Şu an içinden geçtiğimiz bir Dördüncü Endüstriyel Devrim vardır ve bu endüstriyel devrimin emeği odağına alan, bütün insanlara saygı duyan ve işçiyi ezmeyen, onu işsiz bırakmayan, onu ekmeksiz bırakmayan bir şekilde dönüşebileceğini düşünüyoruz. Yapay zekânın iklim değişikliğinin önüne geçebileceğini düşünüyoruz. Ancak ve ancak, bunu denetleyecek yapıların çoğulcu, katılımcı ve bütün bu çoğulcu kimliklerin karar yapımına eşit bir şekilde dâhil olabileceği koşullarda olabileceğini düşünüyoruz. Yani kalkıp örneğin, Türkiye'deki "Nasıl olmamalı?" örneklerine değinerek aslında belki birazcık anlatabilirim. Nasıl olmamalı örneğin? RTÜK gibi olmamalı. RTÜK çıktığında ne dendi? "Televizyonlar, işte, radyolar istediği gibi yayın yapmasınlar." dendi. Şimdi, RTÜK, Ebubekir Şahin'in arka bahçesine dönmüş durumda, kimi beğenmezse "Talimat verdim, bakacaklar." diyor örneğin. RTÜK gibi bir denetim yapısını kabul etmiyoruz veya yapay zekânın, savaş meydanlarında ölüm robotlarının, insan denetimi olmaksızın yargısız infazın sürdürülebileceği bir şekilde kullanılmasını kabul etmiyoruz ama aynı zamanda, matbaayı yasaklayan zihniyet gibi yapay zekâyı tümüyle yasaklayan anlayışı da kabul etmiyoruz. Şirketlerin öz denetimine mahkûm edilmesini veya oraya terk edilmesini de kabul etmiyoruz. Bunun sivil toplum kuruluşlarınca, siyasetçilerle, halkın bütün yapılarının dâhil olabileceği bir denetim mekanizmasıyla izlenmesi gerektiğini savunuyoruz. Çin modelini desteklemiyoruz, Rusya modelini desteklemiyoruz; bunun bir otokrasi kurmak için bir gözlem toplumu, gözetim toplumu, insanları fişleme toplumu olmasını desteklemiyoruz ama aynı zamanda e-devlet gibi bizim bütün verilerimizin sızdırıldığı, sızdırıldığının bize itirafının yapılmadığı, sonra, aylar sonra "Evet, maalesef ki..." gibi, böyle, üzülen, yere bakan, bıyığını sallayan bir özrü de kabul etmiyoruz kesinlikle.
Yapay zekâdan bahsetmek istiyoruz, muhtemelen çoğunuzun gündemine yine Hizbullah'a yönelik İsrail'in yapmış olduğu o telsiz ve çağrı cihazı saldırıları sebebiyle girdi; muhtemelen korkuyorsunuz "Bizim de başımıza böyle bir şey gelebilir." diye ama daha önce korkmanız gerekirdi. Bizim verilerimizin nasıl kullanıldığına dair mesela Facebook'un bizim verilerimize nasıl kullandığına dair, Meta'nın bizim verilerimizi nasıl kullandığına dair endişelerinizin olması gerekirdi. Olmadı. İnsanların oyun platformlarında örneğin belli manifestolar yayınlayıp kimi nasıl öldüreceğini, öldürdükten sonra kaç puan alacağını hesaplayacağı yapılara direkt bir yasak getirmek yerine bu yapıların özgün denetimlerini kurmalarını sağlayabilirdiniz. Yine yasakçı bir zihniyetle değil ama kapsayıcı, insanların katılımını artıracak bir şekilde dâhil olunması gerektiğini düşünüyoruz. Bugün TEPAV'ın bir yazısını okudum, TEPAV'da çıkan bir değerlendirmeyi okudum ve orada Ankara'ya dair şöyle bir değerlendirme yapıyordu, diyordu ki: "Ankara, Türkiye'deki yüksek teknolojinin yüzde 13'ünü oluşturuyor ancak yüksek teknoloji oluşumlarının yüzde 13'ünü oluşturan bir kente direkt uçuşlar yok." Direkt uçuşların olmadığı bir durumda bu kadar yatırımın bir anlamı olmayacağını söylüyordu. Bu yine neyi gösteriyor? Diyor ki: "Bütüncül yaklaşmak zorundasınız, yapay zekâya da bütüncül yaklaşmak zorundasınız." Bununla ilgili, evet, burası yeni bir alan, bilmediğimiz bir alan; hiçbirimiz tanımıyoruz, ben de bilmiyorum, burada oturan birçok insan da bilmiyor az önce dediğim gibi. Danışmanlarınızın yazdığı metinleri okudunuz ve çok fazla fikriniz yok ama Birleşmiş Milletlerin buna dair yakın zamanda, eylül ayında yayınlamış olduğu bir rapor var, bunun için oluşturduğu bir ofis var, bir sekretarya var ve bu sekretaryanın belli tavsiyeleri var, diyor ki: "Yapay zekâ üzerine uluslararası bir bilimsel panel organize etmeliyiz ve deneyimlerimizi burada konuşmalıyız. Bütün ülkelerin iyi pratiklerine bakarak bu pratikleri ortak bir şekilde değerlendirebiliriz." Yine diyor ki: "Yüksek zekâ, yapay zekâ denetiminde politika diyaloğu oluşturmalıyız." Yani -devletler arasında- siz hangi yasayı yaptınız, ne kadar kapsayıcı; bunu konuşalım diyor, bizim o sosyal medya yasası gibi demiyor. Hani yaptık ya, hoşunuza gitmeyen her şeyde, deprem gecesinde bile o interneti kısıtlayan anlayıştan bahsetmiyor; insanların etkin, proaktif kullanabileceği bir yapıdan bahsediyor, kapasite geliştirme ağından bahsediyor. Bu yapay zekâ geliştirmenin yalnızca ticari firmaların insafına terk edilemeyeceğini söylüyor. Devletlerin ve sivil yapıların da fırsatı olmayanların da... "Bu alanda tekel oluşturan örneğin Google müsaade etmediği için arka planda kalan birçok küçük girişim var. Örneğin, bu girişimlerin de daha demokratik bir toplumun inşası için yapay zekâya katkı sunabilecek bir oluşum olabilir." diyor. Yine, yapay zekâ için küresel bir fon oluşturma tavsiyesinde bulunuyor Birleşmiş Milletler ve "Bir çerçeve oluşturmamız gerekiyor." diyor; küresel bir çerçeve, küresel bir anlayışımızın olması gerekiyor. Son olarak da diyor ki: "BM Sekreterliğinde bir yapay zekâ ofisinin oluşması gerekiyor."
Bu Parlamentonun gündemine bunun gelmesini biraz Yedi Uyurlar hikâyesine benzetiyorum. Mağaraya girip uyuyup uyuyup bir anda uyanıp "Vay, biz hangi dünyaya uyandık?" deyip adapte olmaya çalışan, birçok kültürde kendini bulan o uyuma hikâyesine benzetiyorum. Neyse ki uyandık, uyanmış olmamız güzel bir şey. Oluşturulacak araştırma komisyonunun sadece bir partinin hegemonyasının devam edeceği bir yapı olmamasına dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum çünkü her zaman iktidarda kalmayacaksınız, gittiğinizde sizi de gözetleyecek bu yapının olmasını istemezsiniz, çevrenizde gezen MOBESE'ler istemezsiniz; demokratik yapılarca izlenmek veya korunmak istersiniz. Bu korunmanın sağlanması için de bu komisyonda en iyi insan hakları gözlüğünüzle bakacağınızı düşünüyorum. Umuyorum ki Terminatör ve Matrix izleyen birinin gözlükleriyle bu komisyona bu muameleyi yapmazsınız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)