GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:3
Tarih:03.10.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Değerli milletvekilleri, şimdi, yine bir Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'yle karşı karşıyayız. Bu kanun teklifinin ne olduğunu anlayabilmek için iktidarın eğitim politikalarına bütünlüklü olarak bakmamız gerekiyor çünkü bu kanun teklifi eğitimde özelleştirmenin ve güvencesiz çalıştırmanın son hamlesi olarak karşımıza çıkmış bulunuyor. Daha kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle söylemişti: "Özel sektör daralmaya giderken istihdam kapısı olarak devlete yüklenilmesi vahim bir hatadır, sosyolojik kökleri de olan bu yanlıştan ülkemizi kurtarmamız gerekir." Ülkeyi bir şirket gibi yönetme mantığıyla hareket edenlerin bu özelleştirme politikalarına mesafeli olmadığını hatta çok daha fazla derinleştirdiğini, yıllarca ülkemizde uygulanamayan özelleştirme politikalarını kendilerine bir lütuf gibi sunulan ortamda derinleştirmeye çalıştıklarını görüyoruz. AKP, iktidara geldiğinden beri her alanda çok ciddi anlamda özelleştirme politikalarıyla karşımıza çıkıyor.

Şimdi, bakın, yüz binlerce öğretmen buna itiraz etti, sendikalar, eğitim sendikaları bu kanun teklifine itiraz etti, eylemler yaptı, nöbetler tuttu ve bütün bunlara kulaklar tıkandı. Öğretmenler şunu söylüyorlar: "Peki, o zaman biz eğitim fakültesini neden okuyoruz?" Kendi kurduğunuz fakültelere güvenmiyor musunuz? Kendi denetiminiz altında olan fakültelere güvenmiyor musunuz? Şimdi, o fakültelerden mezun olan öğretmenler KPSS sınavına giriyorlar, sonra mülakata tabi tutuluyorlar. Ardından, bu kanun teklifi eğer kabul edilirse Akademiye gidecekler ve bu Akademide tekrar dört dönem boyunca eğitime tabi tutulacaklar -ne eksik kaldıysa eğitim fakültesinde, onu da anlamış değiliz- ardından, tekrar, işte, yazılı ve uygulamalı sınavlara tabi tutulacaklar. Şimdi, az önce "Mülakat kaldırıldı." falan denildi iktidar ortağı tarafından ancak bunun böyle olmayacağı çok açık bir şekilde ortada. Yani öğretmenler, öğretmen olabilmek için bir engelli koşuya maruz kalacaklar, engel de engel, atlayabilirsen atla!

Şimdi, peki, bunlar neden yapılıyor? Biz, şimdi, bütünlüklü olarak eğitim politikalarına baktığımızda 2012 yılından bu yana on iki yıllık zorunlu eğitim uygulamasından 4+4+4 uygulamasına geçildiğini görüyoruz. Şimdi "Ne alakası var?" diyeceksiniz. Çünkü bu Akademiyle aynı zamanda kendi istedikleri gibi, kendi ideolojilerine uygun öğretmenler yetiştirmek istiyorlar ya da ideolojilerine uygun olmayan öğretmenleri elemek istiyorlar. Şimdi, bakın, herhâlde eğitim fakültelerini tam denetimleri altına alamadılar ki tekrar bir akademi kuracaklar, orada istedikleri gibi şekillendirecekler; olmadı, göreve başlatmayacaklar. Akademiyi bitirince iş bitiyor mu? Bitmiyor. Üç yıl boyuncu sözleşmeli olarak öğretmenler bir yerde görev yapacaklar, sözleşmeli olarak görev yapacaklar ve bunun sonunda atanabilirlerse atanacaklar yani kamudaki harcamaların gitgide kısıldığı... Bu kamudaki harcamaların nereye doğru aktarıldığını da biz çok iyi biliyoruz. Bakın, şimdi, okullar açıldı, eğitim öğretim yılı başladı, sorunlar üst üste geldi; temizlik sorunu, güvenlik sorunu... Şimdi "Temizlik personeli alacağız." deniliyor. Veliler ellerinde bezler, süpürgeler okul temizliyorlar, öğretmenler okul temizliyorlar; bundan hiç hicap duyulmuyor ama işte, neymiş, efendim, kamuda daha fazla tasarruf yapılacakmış. Bu kamudaki tasarruf tedbirleri her nedense saraya hiç uğramıyor. Bakın, taşımalı eğitimde bu tasarruf tedbirleri kapsamı altında servisler kaldırıldı, yemek hakkı kaldırıldı. Köylerdeki çocukların, taşımalı eğitimle eğitim alan çocukların eğitim öğretim hakkı engelleniyor ve en çok da bundan kız öğrenciler mağdur oluyorlar; bunun da mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın "Okullarda bir öğün yemek verin." dedik, söyledik de söyledik. Ben yirmi yıl boyunca öğretmenlik yaptım, bu yirmi yıl boyunca sınıfımızda evet, beslenmesi olmayan öğrenciler olurdu ama 1, en fazla 2 öğrenci olurdu ve bunları biz bir şekilde tolere ederdik, o çocuklar aç kalmazdı ama sınıfın yarısını nasıl doyuracağız, öğretmenler, veliler nasıl doyursunlar; bu mümkün değil. Buna kamusal bir çözüm getirilmesi gerekiyor ve özellikle derin yoksulluğun yaşandığı şu günlerde açlık sınırının altında asgari ücrete bu toplumun yüzde 50'sinden fazlası mahkûm edilmişken okullarda mutlaka bir öğün beslenme hakkının olması gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın, seçim bölgem olan İstanbul'da yıllık servis ücretleri 40 bin liraya dayandı. Şimdi, zaten imam-hatip sayılarının çok arttığını biliyoruz, imam-hatip okullarının, ortaokullarının, liselerinin... Tamam, ihtiyaç varsa olsun, buna dair bir itirazımız yok bizim ama ihtiyaçtan fazla olması, eğitim öğretimde kalitenin düşürülmesi velilerin, özellikle ebeveynlerin özel okullara doğru yönelmesine neden oluyor. Üç kuruşu olanlar "Çocuğum iyi bir eğitim alsın." diye özel okullara yöneliyorlar.

Bir diğer mesele, Öğretmenlik Meslek Kanunu'yla ilgili "özel okullar" demişken özel sektörde çalışan öğretmenlerin hiçbir talebi, sorunu bu kanun teklifinde yok. Biz bunu Komisyonda da dile getirdik, ilgili sendikadan arkadaşlarımız geldi, Komisyonda konuştular, görüşmeler yaptık, toplantılar yaptık. Özellikle özel sektör öğretmenlerimizin taban maaş hakkının... Yani 2014 yılında kaldırılan -varmış daha önce- taban maaş hakkı ki 2014'te bu böyle apar topar kaldırılıyor. "Taban maaş" demek kamuda çalışan öğretmen ile özel sektörde çalışan öğretmenlerin taban maaşlarının eşit olması demek; bu kaldırıldı ve o zamandan bu zamana aynı okulları bitirmiş öğretmenler arasında şu anda asgari ücret ve altında çalışanlar var emin olun ki özel sektörde. Bunun karşısında olan mücadeleyi de tekrar hatırlatmak istiyoruz ve bu meslek kanununda özel sektör öğretmenlerinin taleplerinin yer alması gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın, bir diğer talepleri de şudur: Bu öğretmenler özel sektörde, okullarda, dershanelerde belirli süreli sözleşmelerle çalışıyorlar yani onlarla dokuz on aylık sözleşmeler yapılıyor, bu sözleşmenin sonunda işlerine son veriliyor, tekrar iki üç ay boyunca boşlukta kalıyorlar, tekrar yeni bir sözleşme yapmak için okul okul geziyorlar, kendilerine yeni bir iş yeri alıyorlar. Aslında özel okullarda onca paralar alınıyor ama eğitim öğretimin kalitesinde de çok ciddi sorunlar olduğunu görüyoruz biz aynı zamanda.

Şimdi, bakın, biz dedik ki: Bu kanun teklifi özelleştirme politikalarının, güvencesiz çalıştırmanın bir yansıması ama aynı zamanda iktidarın kendi istediği gibi nesiller yaratma, bir toplum yaratma, toplum mühendisliğinin de bir parçası çünkü şimdi, bizim karşımıza eğitimde ne getirdiler? ÇEDES'leri getirdiler "Çevreme Duyarlıyım..." Tabii ki duyarlı olsun çocuklar, çevresine duyarlı gençler istiyorsunuz, çocuklar istiyorsunuz ama ormanları katletmekten geri durmuyorsunuz; "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!" demek istiyorum çünkü her anlamıyla başlı başına çelişkilerle dolu, masallarla, hikâyelerle dolu şeyler görüyoruz.

Şimdi, bakın, ÇEDES'lerle aslında tamamen tekçi anlayışı görüyoruz; tek bir dinin, tek bir mezhebin üzerinden toplumun şekillendirilmeye çalışıldığını görüyoruz. "İtaatkâr nesiller olsun." diyorsunuz. İtaatkâr nesil olsun, ne olsun sonra, MESEM'lere gitsin bu çocuklar, üç kuruşa çalışsın ve oralarda ölüyor bu çocuklar. Bunları biliyorsunuz, bilmediğiniz şeyler değil.

Peki, bu MESEM'lerde çocuklar ölüyor. Sadece çocuklar mı ölüyor MESEM'lerde? Bakın, aynı zamanda ne oluyor? Bir soru önergesi verdim ben yakınlarda. MESEM projeleriyle aynı zamanda çok ciddi yolsuzluklar yapılıyor. Bu yolsuzluklardan sadece bir tanesini örnek vermek istiyorum ben: Kocaeli'de bulunan Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde, 2023 yılında, okul müdürü ve müdür yardımcılarının MESEM Programı'na kimlik numarasıyla kayıt yaptırılan öğrencilere ders veriliyormuş gibi gösterilerek sahte kayıt yaptırdıkları ve toplamda 500 milyon lira yolsuzluk yaptıkları ortaya çıkıyor. Mesela, diğer bir örnek: Yine, 2,7 milyon liralık bir yolsuzluk örneği İzmit Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde meydana gelmiş. Bakın, aynı zamanda, kamunun olanaklarını, devletin olanaklarını böyle arpalık gibi kullanma mantığını biz burada da görüyoruz. Yani sadece çocukların ucuz iş gücü olarak görülmesi, oralarda ölmeleri değil, aynı zamanda devlet olanaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesinin araçları olarak MESEM'lerin hayata geçirildiğini görüyoruz. Bu ÇEDES'ler, MESEM'ler...

"Maarif Modeli" dediniz, önümüze getirdiniz, on beş gün askıda kaldı, biz onlarca sayfayı daha inceleyemeden "Bu Maarif Modeli uygulanmaya başladı." dediniz. Bu Maarif Modeli'ne de baktığımızda, yine o tekçi anlayışın uygulamasını, o toplumun dincileştirilmesi, dinselleştirilmesi anlayışını görüyoruz. Hiçbir pedagojik yanı olmayan, tamamen ideolojik olan bir maarif modeli. ÇEDES'ler, MESEM'ler, üstüne de çok güzel bir ne? İşte, Öğretmenlik Meslek Kanunu çünkü "Öğretmenler kısmı eksik kaldı, onları da istediğimiz gibi seçelim ve şekillendirelim." diye bu kanun teklifini getirdiniz.

Biz bu kanun teklifine kesinlikle karşıyız çünkü taraflar dinlenmedi, kesinlikle tarafların görüşü alınmadı. Biz zaten eğitimde özelleştirmenin karşısındayız; eğitimde kesinlikle kamu olanaklarıyla, eşit, parasız, bilimsel ve ana dilinde bir eğitim hakkının olması gerektiğini düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Konukçu, lütfen tamamlayın.

KEZBAN KONUKÇU (Devamla) - Ve toplumun bütün bileşenleriyle, toplumun çoklu yapısına uygun olacak şekilde bütün bileşenleriyle bir eğitim politikasının hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın, dediler ki bize: "İşte, ne yapalım yani eğitim fakülteleri öğretmenleri mezun veriyor." Bu öğretmenleri, atamadığınız öğretmenleri mezun vermesin, bir planlama yapın; her şey planlanabilir. Daha dün yapay zekâyı konuştuk burada. Gerçekten kendimi bazen böyle bir distopyanın içinde falan gibi hissediyorum, bir yalan makinesinin içinde gibi hissediyorum. Yapay zekâ diyorsanız kullanalım, planlama yapalım; ihtiyaca göre öğretmenler mezun olsun, onları da güzelce atayalım, herkes kendini huzurlu, mutlu hissettiği okullarda çalışsın ve buradaki öğrenciler de mutlu olsun, huzurlu olsun.

Böyle bir ülkeyi hep birlikte yaratacağız, size rağmen yaratacağız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)