GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE'DE ÜNİVERSİTELERDE MUHALİF, FARKLI DÜŞÜNEN VE DEMOKRATİK TEPKİLERİNİ GÖSTEREN ÖĞRENCİLERİN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARIN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 9/3/2012 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 17 NİSAN 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:93
Tarih:17.04.2013

ADİL KURT (Hakkâri) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; grubumuz adına verilmiş önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu coğrafyanın ebedi renklerinden, bu Anadolu ve Mezopotamya kültürünün bir parçası olan Yezidilerin Çarşema Sor Bayramı'nı içtenlikle kutladığımı ve bu bayramın barışa, kardeşliğe vesile olmasını diliyorum ve bu temennilerle konuşmama başlamak istiyorum.

Bugün hem Malatya eski Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu'nun, 17 Nisan 1978 tarihinde evine, kapısına paket içinde gönderilen bomba nedeniyle torunu ve geliniyle birlikte yaşamını yitiren Hamit Fendoğlu'nun ölüm yıl dönümü hem merhum 8'inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın 20'nci ölüm yıldönümü. Her iki ölüm de Türkiye'nin belirli dönemlerine iz bırakan ve akıllardan silinmeyen ölümler olması nedeniyle bir kez daha vurgu yapmak istedim.

Hamit Fendoğlu'nun katledilmesinden sonra Malatya'nın siyasal dokusuna müdahale edildi ve Malatya'nın siyasal dokusu aslında değiştirildi, oynandı, Malatya'nın genetiğiyle oynandı. Turgut Özal'ın bugün bile sır perdesi aralanmamış, faili meçhul bırakılan ölümü Türkiye'nin siyasal dokusunun, bir dönemin siyasal dokusunun topyekûn değişimine yol açan; gene, Türkiye'deki siyasetin genetiğiyle oynanmış bir dönem olarak da tarih sahnesinde yerini alıyor. Bu nedenle, bu ölümler, bu katliamlar, bu cinayetler unutulmuyor Türkiye'de, unutulmak istense bile unutulmuyor. Turgut Özal'ın ölümü eğer bugün hâlâ aydınlatılamamışsa; bugün, hâlâ savcılar iddianame hazırlama ihtiyacı duyuyorlarsa, hâlâ Türkiye'de adli tıp raporlarının gerçekçi olmadığı yönünde güçlü şüpheler var ise Meclisin bu konuya el atması ve bunu aydınlatması gerekiyor.

Turgut Özal'ın katledilmesi, ölümünün bu şekilde faili meçhul bırakılmış olması, aydınlatılamamış olması Türkiye'nin bir döneminin karanlıkta kalmasına vesile oluyor. Bunun elbette ki bugünkü konumuzla yakından ilişkisi vardır. Bu siyasi cinayetlerin bugün verdiğimiz önergeyle doğrudan ilgisi vardır. Hamit Fendoğlu'nun ölümünün de ilgisi vardır, merhum Turgut Özal'ın ölümü ve benzer siyasi cinayetlerin de ilgisi vardır.

Türkiye'de bugün son bir buçuk ay içerisinde 15 üniversitede öğrenciler karşı karşıya geldi, olaylar yaşandı, yüzlerce öğrenci gözaltına alındı, polis üniversitelere girmek durumunda kaldı. Bu tabloyu Meclis araştırmak durumundadır, sebeplerine inmek durumundadır. Sadece günübirlik demeçlerle, teskin edici ya da kışkırtıcı ifadelerle bugünleri atlatma şansına sahip değiliz. Evet hem teskin edici ifadelere rastlıyoruz bugünlerde hem de kışkırtıcı ifadelere rastlıyoruz. Ama Türkiye'de üniversitelerin karışması bu dönemde yeniden çatışma ikliminin Türkiye gençliğine egemen olması hepimize kaybettirecektir, Türkiye'de siyasete kaybettirecektir, Türkiye'de siyaset genetiğinin yeniden başkaları tarafından değiştirilmesine zemin sunacaktır, hazırlayacaktır. Bu nedenle bugün üniversitelerde olup bitenlere Meclisin bertaraf durması, kayıtsız kalması mümkün değildir. Bu konuya Meclisin acilen eğilmesi gerekiyor. Ta, ana sınıfından üniversiteye kadar öğrencilere aşılanan antidemokratik zihniyet, antidemokratik eğitim, tekçi zihniyet, bugün karşımıza böyle bir tablo çıkarıyor. Çok açık ve net ifade ediyorum: Hepimiz o iklimin içerisinden süzülüp gelen insanlarız. Şu veya bu şekilde, hepimiz o iklimin izlerini kendi zihnimizde taşıyoruz. O ayrışmacı iklimin izleri hepimizin ruhunda, zihninde vardır. Bu nedenle, bugün karşımıza çıkan, üniversitelerde karşımıza çıkan -ki Türkiye'nin değişik bölgelerinde, ağırlıklı olarak da batı illerinde- 15 üniversitede baş gösteren bu olaylar eğer teskin edilmezse, bu olayların önüne geçilmezse, gençliğin bu şekilde karşı karşıya gelişine seyirci kalınırsa hep birlikte kaybedeceğiz. Sadece gençliğimizi kaybetmeyeceğiz, sadece bir kuşağı kaybetmeyeceğiz; bir bütün olarak Türkiye kaybedecektir. Türkiye'deki siyaset geleneğinin yeniden başkaları tarafından dizayn edilmesine olanak sağlayacaktır. Bugün, bir bütün olarak Türkiye'de egemen olan kardeşlik iklimi, barış iklimi, demokratik çözüm iklimi, bu şekilde üniversitelerde baş gösteren provokatif olaylarla gölgelenmemelidir, gölgelenmesine müsaade edilmemelidir.

Bugün, Türkiye merkezli, Ankara merkezli, kendi sorunlarını tartışan ve çözme çabası içerisinde olan yeni bir dönemin içerisindeyiz. Bu dönemin başarıya ulaştırılması, bu sürecin başarıya ulaştırılması bir bütün olarak Türkiye'nin kazanımı olacaktır. Tek başına hiçbir siyasi partinin kazanımı olmayacaktır. Bir bütün olarak Türkiye'nin kazanımı olacaktır ama kaybedersek, bu dönemi kaybedersek yine bir siyasi veya bir iki siyasi partinin kaybı anlamına gelmeyecektir; bir bütün olarak Türkiye'nin kaybı anlamına gelecektir. Bu nedenle, üniversitelerdeki olaylara Meclisin acilen el koyması gerekir. Üniversitelerdeki antidemokratik uygulamalara derhâl son verilmesi gerekir. Öğrencilerin kendi protesto haklarını özgür bir şekilde bir başkasının hakkına tecavüz etmeden gerçekleştirme hakkının, zemininin oluşturulması gerekir.

Biz bu atmosferi yaratabilirsek, insanların kendilerini özgür bir şekilde ifade etme, protesto hakkını kullanma hakkını sağlayabilirsek üniversitedeki sorunların önüne geçeriz. Ama bugün de müdahalelere bakıyoruz ki dünden farkı yok, yine baskı, yine polis, yine cop, yine şiddet. Çözüm olmadı, 1970'li yıllarda çözüm olmadığı gibi, 1980'li yıllarda çözüm olmadığı gibi, 1990'lı yıllarda çözüm olmadığı gibi bugün de aynı uygulamalarda ısrar ederseniz gene çözümleyici olmaz, köküne inmek gerekir, sorunun köküne, merkezine inmek gerekir. İlkokul 1'inci sınıftan hatta ana sınıfından itibaren çocuklara aşıladığımız antidemokratik zihniyet, antidemokratik müfredat, tekçi zihniyet bizi böyle bir noktaya taşıyor.

Bakın, daha dün Adana'da liselerde yapılmış bir anketten sadece bir sonucu sizinle paylaşayım. Öğrencilerin, lise öğrencilerinin yüzde 70'i -ki ben öyle iddia ediyorum, sadece Adana'da yapıldığı için Adana'yı zikrediyorum, aynı anketi Türkiye'nin başka bir ilinde de yapsanız benzer sonuçları elde etme şansı vardır- Türkiye'deki gayrimüslimleri, Türklük dışındaki kimliklerin tamamını ihanet olarak tanımlıyor, "tehlikeli ve hain" olarak ifade ediyor. Tek başına bu veri bile yani lise öğrencisinin farklılıkları tehlike olarak görüp, farklılıkları ihanet olarak tanımlaması o lise öğrencisinin suçu değildir. O liseli öğrenci yarın üniversiteye gelecek. Aynı zihniyet üniversiteye taşınmış olacak. Bu onların suçu değildir. Bu antidemokratik zihniyetin yayılması o çocukların suçu değildir, hepimizin ortak suçudur, hepimizin ortak kabahatidir.

İşte, biz bu pencereden bakmadığımız için, antidemokratik bir pencereden olaya baktığımız için, geçmişin beyinlerimizde, ruhlarımızda bıraktığı izlerden sıyrılamadığımız için, bugün üniversitelerimizde baş gösteren sorunlara da çözüm bulamıyoruz.

Meclis araştırma önergesini bu nedenle verdik. Bütün partilerin de duyarlılıkla yaklaşacağını umut ediyor, Meclisi selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)