GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE'DE ÜNİVERSİTELERDE MUHALİF, FARKLI DÜŞÜNEN VE DEMOKRATİK TEPKİLERİNİ GÖSTEREN ÖĞRENCİLERİN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARIN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 9/3/2012 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 17 NİSAN 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:93
Tarih:17.04.2013

VURAL KAVUNCU (Kütahya) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. BDP grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Değerli vekiller, bilindiği gibi, geçtiğimiz günlerde Dicle Üniversitesinde karşıt görüşlü öğrenci grupları arasında istenmeyen birtakım olaylar çıkmış ve üzücü olaylar, hiçbirimizin tasvip etmeyeceği olaylar büyüyerek devam etmiştir. Aslında olayların özüne baktığınızda belki de sadece bir vakayiadliye olabilecek olan nitelikte olay siyasi olarak farklı yerlere çekilmeye çalışılmış ve birtakım kişiler de bundan nemalanma çabası içerisine girme çabası içerisinde olmuştur.

Değerli vekiller, karanlığın çözümü aydınlıktır, cehaletin çözümü eğitimdir. Üniversitelerimiz bulunduğu yerlerde eğitimiyle ve bölgeye sağladığı katkılarla birlikte, aydınlanmayla birlikte geleceğimizin teminatıdır. Bu alanlarda yapılacak her türlü şiddet kabul edilemezdir. Baktığınızda, olaylarda hemen akabinde -gerekçesi ne olursa olsun- üniversitenin pek çok binası harap edilmiş, laboratuvarları tarumar edilmiş ve âdeta bir savaş alanı hâline dönmüştür.

Toplumumuzun refleksleri henüz tam anlamıyla geçmiş de değildir. Hafızamız tazedir. 80 öncesi yıllarda bu milleti, öğrencilerimizi, toplumu nasıl böldükleri, nasıl ayrıştırdıkları ve insanları birbirlerine nasıl kırdırdıkları hepimizin malumudur. 12 Eylül sonrasında ise olayın çehresi biraz daha değişmiş, farklı yönlerde her türlü ayrımcılığın, laik-antilaik, çeşitli -Alevi-Sünni- mezhep ayrımları ve buna benzer her türlü ayrımlar ve toplumsal hassasiyetler kaşınarak toplum bir çatışma ortamı hâline giderek dökülmeye başlanmıştır.

Verilen önergenin gerekçesinde Kürt öğrencilerin haklarından bahsediliyor. Böyle bir terminoloji olabilir mi? Kürt öğrencinin hakkı, Türk öğrencinin hakkı, Boşnak öğrencinin hakkı, Alevi'nin hakkı, Sünni'nin hakkı şeklinde bir yaklaşım kabul edilebilir mi? Biz bir elin beş parmağı gibi değil miyiz? Bu beş parmağın herhangi birisi acırsa, kanarsa; "Diğeri, bize ne, öteki parmak benim değil." denilebilir mi? Böyle bir ayrımcılıktan, artık ötekileştirmekten mutlak surette kaçınmak gerekiyor. Bu noktada herkesin üzerine düşen sorumluluğu en iyi şekilde üstlenmesi gerekiyor.

Biz siyasetçiler, herhâlde, son dönemlerde vatandaşların biraz gerisinde kaldık. Sahadayız, vatandaşların bu konuda bu süreçle ilişkili olan destekleri, olgunlukları bizim sanki daha önümüzde gibi. Bizler, toplumdan gelen, vatandaşlardan gelen bu sese mutlak surette kulak vermeliyiz. Öğretim üyelerimiz, akil insanlar her türlü provokatif eylemde bulunanlara yüz vermemeli ve gençlerimize yeterli teskinde bulunmalı, onlara yol göstermelidir. Gençlerimize ağabeylik yapacak olan insanlar aramızdadır. Bu tuzağa düşmemeliler. Kimse piyon olarak bu gençleri kullanmamalı. Gençlerin fikirleri, dünya görüşleri, tarzları, hayatları, hayatları tanzim etme biçimleri farklı olabilir. Bu gençlerin konuşmasına, düşünmesine, düşüncesini karşı tarafa aktarmalarına elbette müsaade etmeliyiz. Demokrasinin gereği de budur. Ancak demokrasinin gereği, bir başka kişinin, bir başka görüşün orada yer etmesi? Bu olayda olduğu gibi, bir Kutlu Doğum Haftası'nı, konferansını düzenlemelerine bile engel olmaya çalışmaları şeklinde olur ve buna karşı şiddet uygularlarsa elbette bu kabul edilmemeli.

Bu süreç içerisinde çok önemli görevler düşüyor. Bizler bu sürecin sıkıntılı geçeceğinin elbette bilincindeyiz. Sinirlerimizin test edileceği, pek çok provokasyonla karşı karşıya kalacağımız da muhakkak. Terörün zemini artık yok edilmiştir. Ayrımcılık, ötekileştirme politikaları son bulmuştur. Ülkemiz bir barış iklimindedir; toplumdan bunun karşılığı, reaksiyonu da alınmıştır. Biz, bununla birlikte, Türkiye'yi hâlâ bölmeye yönelik, barış sürecini baltalamaya yönelik hain niyetler varsa buna da elbette müsaade etmeyiz; kimsenin de buna gücü yetmez. Biz üç kıtaya medeniyetler götürmüş olan bir milletin evlatlarıyız. Tarih bize bu misyonu üstlendirmiştir. Başka bir çözüm yolu da, çıkar yolumuz da yoktur. Bu süreçte her şeyin şeffaf yürüdüğünü ve bununla birlikte Türkiye'de de gerekli adımların atıldığını da elbette görüyoruz.

Dicle Üniversitesine baktığımızda, üniversitemiz bugün bölgede bir barış unsuru hâline de gelmiştir. Yaklaşık 27 bin öğrencisi, 4 yüksekokulu, meslek yüksekokulları, konservatuarları, enstitüleriyle birlikte üniversite olarak üzerine düşen görevleri en iyi şekilde yapmaktadır. Bilimsel, kültürel faaliyetleriyle birlikte senede 700'ü aşkın faaliyet düzenlemektedir. Bu getirdiğim dosya dört senede yaklaşık 2.800 faaliyetin bir toplamıdır. Hemen her alanda, sanatta, kültürde, bilimde, sosyal alanlarda, her alanda toplum neyle ilgileniyorsa onunla ilişkili çözümler buralarda gerçekleştirilmektedir.

Mart ayında Uluslararası Kürt Dili Konferansı düzenlenmiştir. Cahit Sıtkı Tarancı konferansları, toplumda şiddet, engellilerle ilişkili olan projeler, cezaevleriyle ilişkili olan birtakım sorunlar ve toplumun önde gelen birtakım değerleriyle birlikte yapılan toplantılar halkla birlikte bütünleşmeyi sağlamıştır. Daha dün Nihat Hatipoğlu'nun konferansına şehirden yaklaşık 2 bin kişi katılmış, salonlar dolmuş, almamıştır. Uluslararası Sezai Karakoç Sempozyumu üç gün boyunca halkın da doğrudan katılımıyla devam etmiştir. Halka yönelik sağlık taramaları, gene, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullardaki öğrencilerin düzenli olarak okulu ziyaretleri ve birtakım sosyal araştırmalar hızla devam etmektedir. Bu anlamda yapılan anketler bölgenin sorunlarına da birtakım çözümler getirmekte esas olmaktadır. Bunlarla ilişkili öğrencilerimizin bundan sonraki süreç içerisinde, üniversite içerisinde, bilime, ülkemize, bölgemize olan katkıları yönünde biz uğraş vereceklerine de eminiz. Bu provokasyonlar mutlaka karşılıksız kalacaktır.

Biz artık istiyoruz ki üniversitelerimizde şarkı sesleri yükselsin, halaylar çekilsin ve her türlü fikrin özgürce ifade edildiği, konuşulduğu, tartışıldığı alanlar hâline gelsin ama hiçbir zaman hiç kimse 80'li yıllardaki gibi artık bu ülkeyi bir şiddet ortamına sürükleyecek durumda elbette olmayacaktır. Öğrencilerimizin elbette etkinlik yapmak, protesto etmek, birtakım görüşlerini dile getirmek de elbette en doğal haklarıdır ama unutulmamalıdır ki bunlar Anayasa ve yasalara aykırılık teşkil etmemek kaydıyla yapılabilir.

Bu noktada bizlerin de, siyasetçilerin ve birtakım insanların da eskiden olduğu gibi dernekler, kulüpler ve diğer öğrenci birlikleriyle oynamaması, bunları siyasi bir rant hâline getirmeden, başka amaçlara yönlendirmeden gençlerimizin bu enerjilerini en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmalarında elbette büyük sorumluluklarımız vardır.

Bu noktada, üniversitelerimizde genel olarak hâkim olan bir barış ortamını bozmaya yönelik olan bu eylemleri biz şiddetle, nefretle kınıyoruz ve bununla ilişkili olarak gelecek dönemde inşallah ülkemize güzel günlerin gelmesini temenni ederek hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)