GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/171) VE (10/460) ESAS NUMARALI BASIN ÇALIŞANLARININ ÇALIŞMA ŞARTLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ VE BASIN ÖZGÜR-LÜĞÜNÜN SAĞLANMASI, TÜRKİYE'DE YEREL MEDYA KURULUŞLARININ VE ÇALIŞANLARININ SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLEN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİNİN GÖRÜŞMELERİNİN GENEL KURULUN 17 NİSAN 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:93
Tarih:17.04.2013

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun verdiği önerge üzerine usulen aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, basın özgürlüğü meselesi Türkiye'nin çok temel bir sorunu. Eğer bir ülkede basın özgür değilse, aslında, o ülkede demokrasi, gerçek anlamda demokrasinin olduğunu ifade etmek mümkün değil.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Basın Özgürlüğü Raporu'nda Türkiye'yi, 2012 yılı itibarıyla, 6 sıra gerileterek 179 ülke arasında 154'üncü olarak gösterdi. 2005'ten bugüne de bu alanda, Türkiye gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi ifadesini kullandı. Bu, gerçekten, bu tanımlama Türkiye'ye uyan bir tanımlama. Sadece cezaevinde, yani gazetecilerin tutuklanıp cezaevine konulması meselesi yok, dışarıda kalanlar da aslında bir şekilde otosansür yaparak, kendisini kontrol ederek, neler yazıp yazmayacağının ya da yazıp yazmadığının kendi başına ne iş getireceğini düşünerek kendisini sınırlandırıyor. Ya gerçekten cesur gazetecilik gösterecek, yazacak, eleştirisini yapacak, habercilik yapacak, bunun sonucunda tutuklanmayı göze alacak ya da bu konuda otosansür uygulayacak ya da işinden olacak. Türkiye'deki tablo bu. Bu tablonun değişmesi gerekiyor, bu ciddi bir sorun.

Bunun temellerinden birisi, değerli milletvekilleri, özellikle Türkiye'de bu Terörle Mücadele Yasası. Çünkü, Türkiye'deki mevcut Terörle Mücadele Yasası basın alanında da çok ciddi anlamda özgürlükleri kısıtlayan, basın özgürlüğünü kısıtlayan bir noktadadır. Çünkü, özellikle iktidarın, özelikle AKP Hükûmetinin, sayın bakanların "Bu gazetecilerin hepsi gazeteci değil; başka başka davalardan yargılanıyor." dediği neden de bu. Çünkü herkesi, örneğin gazetecileri gazeteci olduğu için yargılamıyor, yaptığı gazetecilik haberini terörle mücadele kapsamında, örneğin "KCK" adı altında yürütülen siyasi soykırım davasında Kürt gazetecileri "KCK'nin basın kolu" diye yargılıyor.

22 Nisanda KCK davası var, basın davası var. 40'dan fazla basın emekçisi yargılanıyor ve bunların hepsi, baktığınızda, basın emekçisi olduğu için yargılanmıyor zaten, "KCK'li, KCK'nin basın birimi" olarak yargılanıyor. Oysa, iddianamelerine baktığınızda, yaptığı haberler yargılanıyor. Bu iddianameleri? Buradaki, özellikle iktidar partisindeki sayın milletvekillerini 22 Nisanda İstanbul Çağlayan'da görülecek KCK davasına davet etmek istiyorum. Oradaki yargılamaları gördüğünüzde aslında burada basın özgürlüğünün ne hâle geldiğini bir kez daha görmüş oluyoruz yani bu çok ciddi bir sorun.

Şimdi, Türkiye'de Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformunun şubat ayında yayımladığı bir veri var. Burada, isimleriyle 70 gazeteci var cezaevinde. Şu an 70 gazeteci, gazetecilik faaliyetlerinden dolayı cezaevinde bulunuyor. Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesinin verilerine göre de? 2012 raporunda daha önce bu kurum Türkiye'deki tutuklu gazeteci sayısını "70" olarak ifade etmişti ama Türkiye'nin itirazları, "Onlar işte gazetecilikten dolayı değil, işte bunlardan dolayı yargılanıyor." diye ifade ettiği için en son "49 gazeteci" olarak ifade etmiş, bunların üçte 2'sinin Kürt olduğunun da altını çizmiş. Kaldı ki burada sayıya katılmanın kendisi problemli yani eğer gazetecilikten dolayı 1 kişi bile cezaevindeyse bu bir problem. Yani Hükûmetin bu sayıyı düşürme yaklaşımı kendisini kurtaran bir yaklaşım değil, 49 sayısının kendisi bile yüksek bir sayı. Bunun bir şekilde ortadan kalkması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, biz aslında cumhuriyetin kuruluşundan bugüne hep bir şekilde basın üzerinde iktidarın, hükûmetin bir baskısı olduğunu hep ifade ettik. Ne zaman ki darbe? Türkiye'ye bakın, basın özgürlüğünün en çok kısıtlandığı süreçler antidemokratik uygulamaların çok yoğun olduğu süreçlerdir, ya darbe süreçleridir ya da bu tip antidemokratik uygulamaların olduğu dönemlerdir. Bu dönemlerde ilk başta basın ortadan kaldırılıyor. Ki Kürt basını bundan en çok zarar gören basın. İşte, binaları bombalandı, gazetecileri öldürüldü, tutuklandı. Yıllarca bunlar Kürt basını açısından ciddi bir handikap olarak görüldü. Muhalif basın bu konuda?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Basını da bölmeyin artık, basın da bölünmesin artık Türk basını, Kürt basını diye.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Biz bölmüyoruz, ülkenin kendisi böyle yaklaşıyor. O açıdan, bu ciddi bir sorun.

Değerli milletvekilleri, basın alanında yaşanan bu soruna -basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü- yani basın emekçilerinin hak ve özgürlükleri meselesine geldiğimizde de çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Yani Türkiye'de basın ne yazık ki tekelleşmiş ve patronların denetiminde olan bir durumda. Yani halkın haber alma, sağlıklı haber alma kaynağını bir şekilde ifade etme, dürüst, bağımsız gazetecilik ya da habercilik yapma yerine, aslında patronun çıkarı kimden yanaysa; ana muhalefetten yanaysa ona, iktidardan yanaysa ona? Kimse, tabii, diğer kesimlerden, halktan yana bir çıkarı olmadığı için daha çok bu kesimlerin sesini duyuracak bir şekilde yayıncılık yapıyor yani üslubunu, dilini de buna göre kullanıyor.

Yine, basın alanında en temel sorun basının kullandığı dil, cinsiyetçi dil, nefret söylemi. Aslında, bu konuda milliyetçi yaklaşımların kendisi de çok ciddi bir sorun yani basın alanını aslında bir bütün olarak ele almak lazım. Bu konuda da çok ciddi sorunlar var. Bir yandan basın emekçilerine, basın özgürlüğüne yönelik böyle bir baskı durumu var ama bir de basının kullandığı dil açısından önemli.

Şimdi, bugün, medyanın, yazılı basının, görsel basının toplum üzerindeki etkisini çok daha iyi görüyoruz. İnsanlar bunu izlediğinde buna göre toplum şekilleniyor. Bu konuda da basının özellikle cinsiyetçi dilden, milliyetçi dilden, nefret söylemini üreten dilden uzak durması önemli, o da buranın sorumluluğu diye düşünüyorum. Özellikle, bu dilin her gün her gün yeniden üretilmesi, ciddi anlamda ciddi sorunlara neden oluyor.

Diğer bir alan da biraz önce ifade ettiğim gibi basın alanında çalışan emekçilerin hak ve özgürlük sorunları. Aslında, basın alanında da örgütlenme sorunu  ciddi anlamda ortada duruyor. Basın emekçileri eğer örgütlenmek isterse, hak ve özgürlüklerini talep ederse, sendikal mücadele içerisinde olursa patronlar bunları hemen -diğer alanlarda olduğu gibi- kapının dışına koyuyor. Görülen birçok şeyi ya da emeğinin karşılığını alamıyor. Özellikle birçok kurumda mobbing uygulanıyor basın çalışanlarına karşı ya da kısa süre içerisinde işten atılmalarla karşı karşıya kalıyorlar.

Dolayısıyla, basın alanında bir değerlendirme, bir çalışma yapacaksak bütün bunları gözetmeden bir araştırma komisyonunun olması mümkün değil. Bütün bunları araştırarak bu alanda nasıl bir çözüm bulacağız meselesi önemli. Çünkü demokrasinin gereği budur. Eğer, bu ülkede basın bile özgürce ifade edemiyorsa, yazamıyorsa, yazdığından dolayı tutuklanıyorsa ya da yazdığından dolayı işten atılıyorsa bu ciddi anlamda demokrasinin yara alması meselesidir. Bunun bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, Türkiye'de, özellikle yazarlar üzerinde çok ciddi baskının olduğunu ifade ettik. Ayşe Berktay'dan bahsetmek istiyorum. Aslında, Ayşe Berktay    -kimlikteki ismi Ayşe Hacımirzaoğlu- PEN ödülünü aldı ama kendisi şu an KCK İstanbul ana davası nedeniyle tutuklu. 30 Nisanda Amerika'da ödülü verilecek ama kendisi muhtemelen gidemeyecek ve yargılanmasının nedeni, aslında, BDP Kadın Meclisinde yaptığı faaliyetlerden dolayı yargılanıyor. Şimdi, Hükûmete sorarsanız, Ayşe Berktay'ı gazeteci ya da çevirmen kimliğiyle tanımaz, BDP Kadın Meclisi çalışanıdır. BDP Kadın Meclisinde çalıştığı için, kotayı savunduğu için, cinsiyet eşitliğini savunduğu için, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü savunduğu için, terörle mücadele kapsamında terörist olarak ilan edilmiştir ne yazık ki. Kendisinin Türkiye adına böyle bir ödül almış olmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

Ben, burada, bir kez daha, cezaevlerinde bulunan arkadaşlarımıza, Ayşe Berktay şahsında, tutuklu bulunan basın emekçilerine, BDP'li arkadaşlarımıza, milletvekillerimize de selam ve sevgilerimizi iletiyorum ve Türkiye'nin gerçek anlamda demokratikleşmesi açısından, Türkiye'nin demokratik bir ülke olması açısından da ilk el atması gereken şey basın özgürlüğü meselesidir; bunun, bir kez daha altını çizmek istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, basın üzerindeki bu baskı politikaları, zor politikası ortadan kalkmadığı sürece insanlar bu ülkede gerçek fikirlerini, düşüncelerini ifade etmeyecek, patronunun beğendiği düşünceye göre yazmak durumunda kalacak; bu da aslında en büyük kötülük, Türkiye'ye en büyük kötülük olarak ortada duracak diye düşünüyorum. Bunun bir an önce giderilmesi gerekiyor. Bunun giderilmesi için de bütün partilerin görev alması, sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak, dediğimiz gibi, usulen aleyhte söz alsak da basın emekçilerinin, özellikle yerelde çalışanların hak ve özgürlüklerinin sağlanmasının, bu konuda çalışma koşullarının araştırılmasının ve bu konuda çözümlerin üretilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)