Konu: | (10/1899,1900,1901,1902,1903,1904) esas numaralı Bazı Özel Sağlık Kuruluşlarında Yaşanan Bebek Ölümlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılması, Özel Sağlık Kuruluşlarının Yenidoğan, Çocuk, Engelli ve Yaşlılarla İlgili Bakım Servislerindeki Uygulamalarının ve Mevzuatın İncelenerek Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Genel Görüşme Açılması İlişkin Önergelerin Ön Görüşmesi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 10 |
Tarih: | 22.10.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef Türkiye hiçbir şeyin korunamadığı bir ülke hâline geldi; çocuklar korunamıyor, kadınlar korunamıyor, sınırlar korunamıyor ve maalesef kişisel veriler korunamıyor. Türkiye’nin çocuk karnesine şöyle bir baktığımızda son derece vahim gerçeklerle karşı karşıya kalıyoruz. 760 bin çocuk işçimiz var bu ülkede ve maalesef geçen yıl sadece altı ayda 33 yavrumuz iş kazasında hayatını kaybetti, iş yerlerinde evlerine ekmek götürmek için uğraşan çocuklarımız hayatını kaybetti. Millî Eğitim Bakanı söylüyor; 500 yavrumuz, 500 çocuğumuz okulla ilişkisini kesmiş ancak resmî rakamlar hiç kaydedilmeyenlere baktığımızda çok daha vahim bir tablonun olduğunu ifade ediyor. OECD diyor ki: “Türkiye’deki her 4 çocuktan 1’i akşam yatağa aç giriyor, sabah yataktan aç uyanıyor ve çocuklar bir malnütrisyon yani beslenme problemiyle karşı karşıyalar.” Öte yandan, bu yılın ilk altı ayında 33 yavrumuz intihar etmiş; daha küçücük yaştaki, hayata yeni başlamış, hayata dair umutları ve hayalleri olması gereken yavrulardan 33’ü maalesef intihar etmiş. 2023 yılında 540 bin çocuğumuz kolluk kuvvetleriyle ve yargı makamlarıyla tanışmışlar. 263 bin çocuğumuz suça sürüklendiği için hakkında dava açılmış ve maalesef 26 bin yavrumuza geçen sene cinsel istismar uygulanmış; maalesef 71 çocuk demek bu ve son derece ciddi bir rakam. Tabii, devlete emanet edilen çocuklara geldiğimizde durumun hiç de parlak olmadığını görüyoruz. Bakın, Zonguldak Kozlu Çocuk Evinde bir yavrumuza orada çalışan biri tarafından tecavüz ediliyor ve ben sorumlu Bakana bir soru önergesi veriyorum, “Sayın Bakan, nedir bu durum, bununla ilgili bir cevap ver lütfen.” diyorum; Sayın Bakan bir duvar, dünya umurunda değil, kendi kurumlarında yavrulara tecavüz ediliyor ve ilgili Bakan buna cevap verme tenezzülünde dahi bulunmuyor. Yine, Mersin’deki çocuk yuvalarında çocuklar yurttan kaçıyorlar, terör örgütüne katılıyorlar ve polis tarafından yakalanıp küçücük, 14-15 yaşında cezaevlerine konuyorlar Adana'da ve soruyoruz; “Niye bu çocuklar, devlete emanet edilmiş bu yavrular cezaevlerine konuyor ve terör örgütüne üye oldukları için cezaevine konuyorlar senin emanetindeyken, senin emniyetindeyken niye böyle oluyor?” diyoruz. Buna cevap vermek yerine, Bakan gidiyor, cezaevine müfettiş gönderip “Buradan bilgiler Turhan Çömez’e nasıl gitti, çabuk bulun, çıkartın.” diyor. Bakın, geçtiğimiz günlerde Niğde’de 9 yaşında bir yavrumuz çocuk yuvasında hayatını kaybetti. Niye öldüğünü bilmiyoruz. Sonradan Valilik bir araştırma yapıyor, geriye dönük bütün videoları araştırıyor ve korkunç bir tablo ortaya çıkıyor. 17 kişi sistematik bir şekilde Niğde’deki çocuk yuvasındaki yavruları darbetmişler, şiddete maruz bırakmışlar ve gizleniyor her şey. Soru önergesi veriyorum Sayın Bakana “Nedir bu durum? Kimler bu çocukları dövmüşler, darbetmişler? Video şu anda Valinin elinde, bir cevap ver.” diyorum, Bakanın umurunda değil, muhatap bile kabul etmiyor. Niye muhatap kabul etmiyor? Çünkü Bakanın muhatabı Parlamento değil, Bakanın muhatabı Meclis Başkanlığı değil, millet iradesi değil; Bakan bir tek yere bakıyor, o da saray. Öte yandan, yine aynı Bakana bir soru önergesi veriyorum “Bahçelievler Çocuk Yuvasında sapasağlam -doktor raporlarıyla sapasağlam- olduğu bilinen bir yavru kanamalı bir şekilde hastaneye gönderiliyor ve çocuk akciğerlerinden, böbreklerinden kanayarak hastaneye götürüldüğünde bir süre sonra hayatını kaybediyor. Nedir bu durum?” diyoruz. Yine cevap vermiyor. Aile feryat ediyor, bana geldi aile, dedim ki: “Yok mu dosya elinizde? Yoksa size de mi aynı sansürü uyguluyorlar?” “Ne otopsi raporu verildi, ne davayla ilgili bilgi verildi Sayın Vekilim, kan ağlıyoruz, yavrumuz öldü; devlete emanet ettik, yavrumuz öldü ama ne olduğunu bilmiyoruz.” diyor. Anne baba çaresiz, onların vekilleri Meclisten soru önergesi veriyor ama Bakan aynen bir duvar ve maalesef cevap vermiyor. Şimdi gelelim çocuklarımızın bir başka karnesine. Bakın, 5 yaş altı çocuk ölümleri… Rakamları çıkardım, 2022 yılında 5 yaş altı çocuk ölümleri bu ülkede yüzde 11,2’ymiş. Çok ilginç, 2023 yılında 14,5’e gelmiş yani 1.000 çocuktan -özür diliyorum yüzde değil- 2022’de 11’i hayatını kaybederken 2023’te neredeyse 15’i hayatını kaybediyor. Peki, bu neyi ifade ediyor biliyor musunuz; 2022’den 2023’e 0-5 yaş arası çocukların ölümündeki bu yüzde 30 artış neyi ifade ediyor biliyor musunuz? Bu ülkede açlık ve sefalet kol geziyor ve bu çocuklar maalesef iyi beslenemedikleri için hayatlarını kaybediyorlar. Dünyadaki diğer örneklere baktığınızda bu ölüm oranlarının ciddi bir şekilde düştüğüne tanık oluyorsunuz ama Türkiye'de hiçbir örneği olmadığı şekliyle çocuk ölümlerinde çok ciddi bir artış var. Biraz sonra yenidoğanlara geleceğim ama onlarla ilgili biraz daha size bilgi verebilmek için önemli bir veriyi sizlerle paylaşacağım. Az önce, 0-5 yaş arası çocukların ölümünde sorumlu olabilecek şeyin açlık olduğundan bahsettim. Peki yenidoğanlar niye ölüyor bu ülkede? Bakın, 2022 yılında her 1.000 yenidoğandan 9,2'si hayatını kaybediyormuş, 2023'e geldiğinde bu 10 olmuş yani yüzde 10’luk bir artış var. Bu çocuklarda beslenme bozukluğu yok, bu çocuklar anne sütüyle besleniyorlar. Acaba yenidoğan çocuklardaki bu ölüm artışı ne? Aynı dönemdeki ölüm artışlarına baktığınız zaman Yunanistan’da ve Bulgaristan'da ciddi bir düşüş görüyorsunuz, Türkiye'de artış görüyorsunuz. Şimdi, buradan Sayın Bakana soruyorum, ilgili Bakana soruyorum: Bu istatistiklerden haberin var mı? Yenidoğan çocukların ölüm oranlarındaki bu kadar artıştan dolayı herhangi bir şey yaptın mı, bilgin var mı bundan? Acaba bu çocuklar yenidoğan ünitelerinde mi ölüyorlar, yoksa yenidoğan çeteleri mi katlediyor bunları? Bunlarla ilgili bir çalışma, bir araştırma yaptın mı? Ama Bakan Bey’in maalesef bununla ilgili de hiçbir şey söylediğine tanık olmadık. Şimdi buradan başka bir konuya geleceğim. Bakın, onlarca soru önergesi verdim Sağlık Bakanına, onlarca ve maalesef bunların hiçbirine cevap verilmedi. Sayın Başkanım, şahsınızda Meclis Başkanlığını ikaz etmek istiyorum: Millet adına burada siyaset yapıyoruz, millet adına vazife yapıyoruz. Parlamentonun sorumluluğu, yasama ve denetlemedir. Soru soruyoruz Bakan Bey’e, umurunda değil Bakanın, umurunda değil ve cevap vermiyor. Meclis Başkanlığını bu konuda görevini ciddiye almaya ve mutlaka soruları yanıtsız bırakan Bakanlara hesap sormaya davet ediyorum. Şimdi, bunlardan bir tanesi, bakın, bir önceki Sağlık Bakanına sormuşum, demişim ki: “Sayın Bakan, senin hastanelerine -Medipole- TEKEL’in İstanbul'daki, Unkapanı’ndaki binaları verildi mi, milyarlarca liralık bina?” Cevap yok. “Beykoz Kavacık’ta 220 bin metrekarelik TEKEL’in arazileri verildi mi sana?” Cevap yok. “Ankara Tren Garı’ndaki kampüs içerisindeki TCDD misafirhaneleri, o devasa alanlar senin hastanene verildi mi?” Yine cevap yok. “İstanbul'da Üsküdar’da 4.500 metrekarelik bir araziyi vatandaş ‘Alın bunu, okul yapın.’ diye Millî Eğitim Bakanlığına ve Maliyeye vermiş, bu araziye el koydun mu Sayın Bakan?” diyorum; soru önergesi veriyorum burada, bakın, soru önergesi; bu, Parlamentoya verilmiş soru önergesi; yine cevap yok. Başka bir soru daha soruyorum, “Acaba Ankara'daki Atatürk Orman Çiftliği’nden 555 bin metrekare arazi sana verildi mi Bakan Bey?” diyorum, yine cevap yok. “Acaba senin hastanelerine -geçmiş yıllardan bahsediyorum ki bugünkü parayla çok daha fazla- 5 milyar liralık teşvik verildi mi Bakan Bey?” diyorum, cevap yok; “On milyonlarca dolarlık teşvik verildi mi?” diyorum, cevap yok. Kim bu? Kim bu özel hastanelerin sahibi, bu zincirlerin sahibi? Bu ülkede Sağlık Bakanlığı yapmış bir zat ve bunların hiçbirine cevap vermiyor. Başka bir sorum daha; “Covid döneminde 70 milyon aşı ithal etmişsin Sayın Bakan.” diyorum, “70 milyon aşı ithal etmişsin, İngiltere'de aynı yöntemle üretilen aşı 3 dolar, sen 12 dolara ithal etmişsin, arada 9 dolar fark var -çarpın 70 milyonla- 630 milyon dolar fark var. Niye yaptın bunu?” diyorum, soruyorum Sayın Bakana “Neden böyle oldu?” Cevap yok. “Peki, sen niye bunu Bakanlık olarak ithal etmedin de aracı bir kurumla ithal ettin? Bu kadar, yüz milyonlarca dolarlık bu korkunç servet kimlerin cebine boca edildi?” diyorum, yine cevap yok. Başka bir şeyden daha bahsedeceğim; Çam ve Sakura Hastanesi. Diyorum ki: “Sayın Bakan, bir kopaq çetesi türemiş orada; radyoopak maddeleri satın alıyorlar dışarıdan, milyonlarca liralık radyoopak madde Çam ve Sakura Hastanesinde kayıp ve bunlar hastalara kullanılmış gibi gösteriliyor. “Bak, sen çözemiyorsan ben bu işi çözerim, çeteyi biliyorum, arkasındaki alçak yapıyı biliyorum, sisteme girelim, bir gün içerisinde bu çeteyi çökertirim. Niye bu soygun yapılıyor Sayın Bakan?” Adres veriyorum, yer veriyorum, detay veriyorum, ilacın adını veriyorum; Bakan yine bir duvar, cevap vermiyor ve veremiyor. Başka bir soru daha, diyorum ki: “Sayın Bakan, Kahramanmaraş Sütçü imam Üniversitesi Tıp Fakültesi… Burada hastalar kalp problemi oldukları takdirde buraya müracaat ediyorlar. Orada bir çete türemiş, bu çetenin adı ‘stent çetesi’ Sayın Bakan.” Giden hastalara “Devlet bize DMO’dan, Devlet Malzeme Ofisinden stentleri verdi ama çok kötü, masada kalırsınız; git, falanca adrese para yatır, gel, ondan sonra stentini takalım.” diyorlar ve şu anda, adres de veriyorum “Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde tam 3 bin tane stent kayıp, çeteler çalmışlar bunu ve bunların parasını vatandaşlardan çatır çatır 50 bin, 100 bin lira alıyorlar Sayın Bakan, gel bu çetelerle uğraşalım.” diyorum. Bakın, Meclis tutanaklarında var, hepsinin bütün detayları var. Soruyorum Bakana, cevap yok. Ve bunlar da faturaları; oralarda vatandaşların, zavallı vatandaşların maalesef bu çetelere vermek zorunda kaldıkları paralar. Şimdi, başka bir şeye geleceğim, diyorum ki: Bakın, siz, kanser ameliyatlarında kullanılan bazı cihazları artık Batı dünyasından veya modern ülkelerden almıyormuşsunuz. Elimde çok ciddi belgeler var. Ben bir yakınımı da kaybettim. Kalın bağırsak kanseri uzmanı bir genel cerrah olarak diyorum ki: “Sayın Bakan, Çin’den getiriyormuşsun bu malzemeleri. Binlerce insan bu kötü malzeme yüzünden bağırsakları, anastomoz yapılan bağırsakları attığı için ölmüş bu ülkede.” Adres veriyorum, soru soruyorum Bakana: “Ey Bakan! Buna cevap ver. Bu ülkenin insanları kaliteli sağlık malzemelerine layık değil mi? Niye kalkıyorsun da bunları bu hâlde, maalesef, insanlara bu kadar berbat şeyleri kullanıyorsun?” Yine cevap yok. Yine, mesela, İzmit’te bir hastanede geçtiğimiz yıl 60 kişi yanmış; bildiğiniz hastanede yatan kişiler, 60 kişi, vücutları yanmış. Diyorum ki: “Sayın Bakan, o hastanenin elektrik altyapısı bozuktur, koterleri bozuktur. Ne olursun, bunlarla ilgilenen, bu yanıklarla ilgili araştırma yap Sayın Bakan.” Umurunda değil, vatandaşları yanmış hastanede, çatır çatır yanmışlar, umurunda değil. Niye olduğunu da söylüyorum kendisine, umurunda değil. Şimdi, tabii, söyleyecek çok şeyim var, bu önergeleri çok arttırabilirim. Bir sürü özel hastaneyle ilgili dünya kadar şey söyledim, onların hiçbirine cevap gelmedi. Şimdi başka bir şey anlatacağım zamanımı dikkatli kullanmak için: Bakın, ben 20 Mayıs 2024 tarihinde Bakana bir önerge vermişim, Fahrettin Koca’ya. Buyurun, bu önerge de burada. Hastanenin adını veriyorum, bakın, burada “Reyap Hastanesi” diyorum; sayıyı veriyorum, “300 kişilik bir çete var Sayın Bakan ve bu çeteler -bakın, hepsi yazıyor burada- SGK'den para hortumluyorlar, çalıyorlar SGK'yi.” diyorum. Altına da gelip diyorum ki: “Sayın Bakan, çocuklar bu hastanelerde öldürülüyor, çocuklar bu hastanelerde katlediliyor Sayın Bakan. Allah aşkına, bu hastaneleri kapat! Buradaki sorumlu doktorlara gereğini yap, bunların diplomalarını iptal et, denetle bu hastaneleri.” İşte buyurun, koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisine soru önergesi veriyor 2 diploması olan, hekim olan bir milletvekili, umurunda değil Bakanın, umurunda değil. Şimdi diyor ki: “Operasyonları biz çok gizli yürüttük.” Kendisi de James Bond olmuş, “Çok gizli operasyonlar yürüttük.” diyor. Nasıl gizli operasyon yürüttüğünü ben size biraz sonra, şimdi anlatacağım. Bakın, şu anda biz sadece buz dağının görünen kısmıyla meşgul oluyoruz. 12 tane bebeğimizle ilgili ölüm raporları ortaya çıktı. Peki, bu ölüm raporları nereden ortaya çıktı? Bu ölüm raporları Sağlık Bakanlığının yaptığı çalışmalardan ve teftişlerden ortaya çıktı. Melek Süleymanoğlu; alınmış hastaneye, aç bırakılmış yavrumuz, aç bırakılarak yoğun bakımda ölüme terk edilmiş. Niye hemen öldürmediler biliyor musunuz? “Olabildiğince uzun kalsın yoğun bakımda, olabildiğince acı çeksin ve olabildiğince biz de bu devleti sömürelim, biz de bu ülkeyi soyup soğana çevirelim.” Onun için bu hâlde bırakmışlar. İsimlerini okuyorum tek tek: Kerem Muhammet Tokluoğlu, “ötanazi” diyor, müdahale edilmeyip ölüme terk edilmiş. Sağlık Bakanlığı yazıyor bu raporları, ben değil. Başka bir şey; Miray Sena, “Ani akciğer kanaması ve yetersiz ventilasyon.” Demek ki bu zavallı yavruyu makineye bağlamışlar. “Ani akciğer kanaması” demek, o makineyi boğazına koyduktan sonra öyle bir sıkmışlar ki çocuğu akciğerlerinden kanatmışlar. Bu raporu ben yazmadım, bu raporu Sağlık Bakanlığı yazdı. Bütün bu raporlar yazılırken… Aylar önce yazmışsınız; soruyorum sana Sağlık Bakanı, o James Bond Bakana soruyorum, gizli gizli operasyon yaptığını iddia eden o Bakana soruyorum: O çocuklar yoğun bakımda açlıktan ölüme terk edilirken, o çocuklar kanatılırken, o çocuklar bu vahşete maruz bırakılırken nasıl gidip de o hastaneyi denetlemedin, nasıl gidip de o hastanede bir araştırma yapmadın ve üstüne gidemedin? Yine devam edeceğim… Bakın, Mustafa Sezer, “Yetersiz beslenme ve yetersiz takip.” Bırakmışlar hastayı, umurlarında bile değil. Hekim arkadaşlarım ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar. Bir başka bebek, “Hatalı tanı ve müdahale eksikliği.” Teşhisini yanlış koymuş ve müdahale etmemiş, bebek orada hayatını kaybetmiş. Bir başkası, “Tedavi gecikmesi.” Bir başkası, “Tedavi hataları ve sevk yanlışları.” Bir başkası, “Yoğun bakım yetersizliği ve müdahale eksikliği.” Aldım hastaneden bilgileri; yoğun bakıma giden çocuklara biberonla süt dahi vermemişler, süt dahi vermemişler! Niye biliyor musunuz? “Aç kalsın bu çocuk, olabildiğince uzun yaşasın ve her gün başına bu çocuklardan para alalım, devletten para alalım, bu milleti sömürelim, bu ülkeyi sömürelim.” diye yapmış bu alçak çete! Devam edeceğim daha… Havvanur, “Yetersiz beslenme ve malnütrisyon.” Bakın, malnütrisyon, aç bırakılan bir çocuğun bir deri bir kemik kalmasıdır. Allah aşkına, biz hangi devirde yaşıyoruz, hangi dünyada yaşıyoruz? Yoğun bakıma emanet edilmiş bir yavru bir deri bir kemik kalmış, haftalarca yatmış ve ondan sonra o çocuk hayatını kaybetmiş; “Yanlış resüsitasyon ve tedavi gecikmesi.” Belli ki çocuğun kalbi durmuş ve onu dahi çalıştırmamışlar, onunla ilgili bile gerekeni yapmamışlar. Bir başkası, “Eksik cerrahi” bir başkası “Beslenme yetersizliği.” Yazıklar olsun size diyorum! Bu raporu yazan Sağlık Bakanlığının ta kendisi. Ben size altı ay önce ihbar etmişim, bu hastaneleri kapatın demişim; burada cinayet işleniyor, bu yavrular katlediliyor, burada devlet soyuluyor demişim, umurunda olmamış. Niye yapmıyorsun diye soru soruyorum, Meclis marifetiyle soru soruyorum. Sayın Başkanımın şahsında Meclis Başkanına hitap ederek söylüyorum: Niye sormadın bu Bakana? İnsanlar ölüyor diyorum, bu Meclisin kürsüsünden haykırıyorum. Bu Meclise resmî bir yazı yazmışım ben, soru önergesi vermişim, bebekler katlediliyor diyorum. Bir meclis bu yazıyı bakanlığa gönderir ve bir bakanlık buna cevap vermezse o bakan bir saat daha görevinde kalabilir mi? O bakan bir saat değil, bir dakika daha görevinde kalamaz. Bakın, geriye dönük olarak bu Meclis Komisyonu kurulsun; içerisinde sağduyu sahibi, vicdan sahibi, biliyorum ki… Değerli arkadaşlar, sizleri itham etmiyorum, ben sizlerin de şu anda benim anlattıklarımı içinizin kanayarak, acıyarak izlediğinizi biliyorum ve sizi eleştirmek için söylemiyorum; ortada çok vahim bir durum var, çok acınası bir durum var, büyük bir yetersizlik var. Devlet kurumları çalışmıyor ve devlet kurumları savruluyor; bunları ayağa kaldırmak, bu yavruları korumak, bu çocukları korumak hepimizin sorumluluğu. Bakın, yoğun bakıma alınacak olan çocukların standart skorları bellidir; dönelim, hepsinin dosyalarına bakalım, birçoğunun, binlercesinin, on binlercesinin skorlarının olmadığına, rastgele yoğun bakıma alındığına tanık olacağız. Başka şeylerden daha bahsedeceğim ben size. Bakın, şimdi, bu çetenin başında bir adam var yani o doktorları koruyan, kollayan bir adam var. Altında çakarlı bir araç. Milletvekilleriyiz, devletimiz bizlere de hızlı hareket edelim diye veriyor. Bu çakarlı aracı altına alan adam bu cesareti nereden buluyor da savcının odasına giderek süreçle ilgili savcının yakasına yapışıyor? Buradan İçişleri Bakanına sesleniyorum: Sayın Bakan, televizyon ekranlarından seslendim, kayıtsız kaldın, sana Millet Meclisinden sesleniyorum; şu anda makamında koltuğuna otur, o “computer”ı aç, bu alçak çetebaşına o çakarlı araçları kim verdi bul, çıkart ve gereğini yap. Devlet bu kadar sahipsiz olamaz, bu kadar duyarsız olamaz ve bu kadar çaresiz olamaz. Bir başka konu, kapatılan 19 hastanenin 1 tanesi de eski Sağlık Bakanı Sayın Müezzinoğlu’nun hastanesi. Kendisi bu ülkede Bakanlık yaptı, Sağlık Bakanlığı yaptı. Çok vahim bir şey söyleyeceğim size, çok dramatik bir şey söyleyeceğim; sadece Müezzinoğlu’nun değil bu Reyap Hastanesi ve buna benzer pek çok hastanede de olan çok vahim, toplum tarafından bilinmeyen bir realiteyi paylaşacağım. Ne yapmış bu çete, başları biliyor musunuz? Bunlar gitmişler, arka mahallelerde, mahalle aralarında kurulmuş tıp fakülteleriyle anlaşmışlar. Ne anlaşmışlar? “Sen tıp fakülteni aç, ben de sana tıp fakültesi hastanesi olayım.” Bunlar tıp fakültesi hastanesi biliyor musunuz? Aynı zamanda, bebek dostu hastane olarak Bakanlık tarafından ödüllendirilmiş. Aynı zamanda, bunlar tıp fakültesi hastanesi. Peki, ne işe yarıyor tıp fakültesi hastanesi? 2 işe yarıyor: SGK, tıp fakültesi hastanesi olduğu zaman bunlara yüzde 30 daha fazla para ödüyor ve bunlar KDV'den muaf oluyor. Görüyor musunuz sistem nasıl çalışıyor, görüyor musunuz bu millet nasıl soyuluyor ve bu ülkenin evlatları, pırıl pırıl Türk çocukları katledilirken kimi çeteler nasıl semiriyor ve bundan sorumlu olanlar, bununla ilgili mesuliyeti olanlar nasıl duyarsız ve nasıl kaygısız vaziyette görevlerini yapıyorlar? Ben buradan açıkça ifade ediyorum: Türkiye çok vahim bir skandalla karşı karşıyadır. Sadece bebek ölümleri değil, sadece kadın ölümleri değil, sadece stent çeteleri değil, sadece endoskopi çeteleri değil veya diyaliz çeteleri değil veya diğer ünitelerde görüntüleme merkezi çeteleri değil; Türkiye, devlet iyi yönetilemediği için, devletin sahibi olmadığı için çetelere teslim edilmiştir. Gelin, bu alçak çetelerle hep beraber mücadele edelim ve bu ülkeyi hep beraber temizleyelim. Aksi hâlde, bakın, iddiayla söylüyorum, altını çizerek söylüyorum, bu Parlamentonun bir üyesi olarak, sizlerle beraber olmaktan onur duyan birisi olarak söylüyorum; tarihe karşı çok büyük sorumluluğumuz var. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurun Sayın Milletvekili. TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Ve bu söylediklerimin doğru olduğunu bilen, bunların her birinin tek tek doğru olduğunu bilen içinizde, AK PARTİ sıralarında olan arkadaşlarım var; onlara da sesleniyorum, Türkiye için yüreği hakikaten samimi bir şekilde çarpan insanların olduğunu da biliyorum: Gelin, bu lanetlerin üzerine hep beraber gidelim. Ama sadece o çetelerin üzerine gitmek olmaz, o çetelere zemin hazırlayan, onların arkasını sıvazlayan, onlara destek olan ve onların bu rezaletine göz yuman kim varsa hepsinin üzerine hep beraber gidelim ve bu ülkeyi hep birlikte temizleyelim diyorum. Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti, CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)