Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL’in görev süresinin uzatılması yönündeki 2749 (2024) sayılı Kararı uyarınca, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla tespit edilen ilkeler kapsamında, 31/10/2024 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL’e iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/930) münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 11 |
Tarih: | 23.10.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Lübnan tezkeresi üzerine Saadet-Gelecek Grubu olarak grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum. UNIFIL’in 1978 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla kurulmasının ardından 2006 yılında İsrail-Lübnan -Hizbullah- savaşının sonuçlanmasıyla birlikte Lübnan’da bir barış gücü oluşturulması ve oradaki mevcut durumun daha da güvenli hâle gelmesini temin etmek adına kurulduğunu biliyoruz. Şimdi, mevcut dünya düzeninin Şubat 1945'te Yalta’da İkinci Dünya Savaşı’nın kazanan ülkeleri tarafından kurulduğunu, ardından BM’nin mevcut hâline gelene kadar Güvenlik Konseyi daimî üyeleriyle birlikte mevcut dünya düzeninin oluştuğunu, mevcut dünya düzeninde de aynı zamanda hem ekonomik hem ticari, sağlık, bütün açılardan üst kurullar oluşturularak, daha doğrusu, üst kurumlar oluşturularak bu kurumlar aracılığıyla dünyadaki bütün gelişmelere müdahil olunmaya çalışıldığını ama bu müdahilliğin sonuç itibarıyla insanlığa huzuru bir türlü getiremediğini biliyoruz. Mevcut BM yapısının dünyadaki sorunları çözen değil, dünyadaki sorunları artıran bir yönü olduğunun da farkındayız. Güvenlik Konseyine üye 5 tane daimî üyenin birinin veto ettiği bir konunun bütün ülkeler bir araya gelse gerçekleşme ihtimali olmadığını da biliyoruz. Bu düzenin, bu uluslararası düzenin insanlığa barış ve huzur getiremediğini her bir gelişmede, her bir yaşantıda, her bir olayda müşahede ediyoruz. Önce bu gerçekleri sizlerle bir kere daha paylaşmak istedim. Fakat işin diğer tarafı var. Şimdi, UNIFIL niçin Lübnan’da ve Lübnan’ın bugün içinde bulunduğu durum hangi koşullarla beraber daha da zor hâle geldi? İsrail'in, özellikle bir seneden beri 40 binin üzerinde Filistinliyi şehit ettiği, ateşi bölgeye yaymaya çalıştığı bir ortamda, bunda da ilk adres olarak Lübnan’ı gördüğü bir ortamda kâğıt üzerinde de olsa en azından İsrail'in hukuksuzluğunu, İsrail’in tahammülsüzlüğünü, İsrail'in hukuk tanımazlığını ve İsrail'in BM dâhil hiçbir yapılanmaya uyum göstermediğini göstermesi açısından UNIFIL’in Lübnan’daki varlığı önemlidir. UNIFIL orada belki doğrudan oradaki saldırılara müdahil olamıyor ama gerek hastane gerek diğer ekipmanlarla beraber Lübnan’da kimi insanların en azından istifade edebileceği bir ortamı oluşturabilir. Zaten olayları engelleme imkân ve ihtimali yok. Biraz önce değerli büyüğümüz Kani Bey de ifade etti, geçtiğimiz haftalarda İrlandalı askerlerin bulunduğu birliğe İsrail tarafından yapılan saldırılarda İrlandalı askerler yaralanmıştı yani BM Genel Sekreteri Guterres’i bile istenmeyen adam ilan edecek kadar ileri giden, kendisini bu kadar özgür gören, kendisini dünya sisteminin çok çok üzerinde hisseden bir İsrail'in UNIFIL’i de bu şekilde tehdit etmesi, aynı şekilde UNIFIL’in o bölgeden çekilmesini temin ederek Lübnan’ın işgalini kendince daha da -tırnak içinde söylüyorum- meşru hâle getirme çabası olduğu çok açık bir örnek, çok açık bir durumdur. Şimdi, 15 hastanesi, 4 gemisi, 6 helikopteri var UNIFIL’in orada. Tabii, biraz önce ifade ettiğim gibi, bu durum, bu fiilî durum, UNIFIL’in Lübnan’daki varlığının devam etmesi aslında aynı zamanda Avrupa Parlamentosu gibi ve BM’nin diğer ülkeleri gibi bir anlamda İsrail’i sürekli sorgulatan, İsrail'in sürekli yapmaya çalıştıklarını dünya kamuoyunun önüne getirmeye çalışan bir durum ortaya koyuyor. Bunun önemli olduğu kanaatindeyiz. Tabii, Lübnan’ın ayrı bir kaderi var. Lübnan, bir anlamda Fransız sömürgesi olduktan sonra etnik ve mezhepsel farklılıklar üzerinden oluşturulmuş ve tamamen matematik üzerine kurulu bir anayasasıyla birlikte şu anda tam anlamıyla bir kargaşanın içerisinde; tam anlamıyla istikrarsızlığın adresi. Bir de üzerine sıcak savaş çatışması ortaya çıkınca biz Lübnan’daki bu fiilî durumun en azından dünyanın orada olan gelişmelere kayıtsız kalmaması adına değerli olduğunu, önemli olduğunu düşünüyoruz. Saygıdeğer milletvekilleri, UNIFIL’in, daha doğrusu Birleşmiş Milletler Barış Gücünün bu saatten sonra neler yapması gerektiğiyle alakalı bazı kanaatlerimi ifade etmek istiyorum. Tabii, Türkiye Cumhuriyeti askeri, bizim askerimiz orada bu zamana kadar vardı, bundan sonra da olabilir yani UNIFIL’in biraz önce saymış olduğumuz görevleri çerçevesinde orada bulunmasında -bir anlamda Lübnan’ın bizim yumuşak gücümüz olduğunu düşünürseniz, oradaki insanlarımızın, daha doğrusu orada Türkiye’ye muhabbet duyan insanların varlığının olduğunu düşünürseniz- Türkiye’nin de orada bulunmasında bir mahzur yok fakat iki tane tehlikeli boyut var. Bu açıklamayla beraber, bu iki tehlikeli boyutunu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Beyrut’ta o çok önemli patlama meydana geldiğinde, Beyrut’u yerle bir eden patlama meydana geldiğinde dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu bizzat Beyrut’a gitmiş ve Beyrut’ta şu ifadeyi kullanmıştı, demişti ki: “Türkiye’ye gelmek isteyen buradaki insanlara kapımız açık.” Aynı cümlenin farklı bir versiyonunu geçtiğimiz günlerde Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un Türkiye ziyaretinde Sayın Cumhurbaşkanından duyduk. Biz bunu tam olarak idrak edemiyoruz yani asıl önemli olan, büyük devlet demek kendisine bağlı insanları, kendisine gönül bağı olan insanları bulundukları ülkede yaşatmak değil midir ki de biz Lübnan’daki insanları kalkıp Türkiye'ye davet ediyoruz “Onlara kapımız açık.” diyoruz. Asıl olan bizim onları orada yaşatmamız değil midir? Böylesine stratejik bir hata neden yapılıyor? Ayrıca, Türkiye'nin UNIFIL içinde belki yapabilecekleri şeyler sınırlı ama Türkiye'nin yapabileceği başka şeyler var. Türkiye’nin bölge ülkelerini harekete geçirerek 1995'te -her ne kadar olumsuzlukları çok olsa da- Dayton Barış Antlaşması’na giden süreçte olduğu gibi NATO içerisinde yapabileceği birçok şey var. Türkiye'nin bugün Mısır’la, İran’la, Pakistan'la, Körfez ülkeleriyle birlikte hareket ederek, İslam ülkelerini harekete geçirerek ve mutlaka bu bölgede bir barış gücünü tesis ederek İsrail'in planlarına “Dur!” diyebilecek bir iradesine ihtiyaç var. Türkiye şu anda evet, bu tür oluşumlarda tabii ki bulunabilir, önemlidir, değerlidir ayrı bir şey ama sorunun çözümüne katkısı yok yani Lübnan’daki katliamı, Gazze'deki katliamı şu an için acil olarak engelleyici durumu yok. Bizim yapmamız gereken; Mısır’la, İran’la, Pakistan'la bir araya gelmeyi başarmak ve Akdeniz’deki bu istikrarsız ortamı ortadan kaldıracak adımları atmaktır, şu anda buna ihtiyaç var. Ayrıca, İsrail'le ilgili biraz önce yine değerli konuşmacımızın ifade ettiği gibi, İsrail'le olan ilişkilerin; diplomatik ilişkilerin, ticari ilişkilerin ki yakıt sevkiyatının, bütün bu yapılan yanlışlıkların ortadan kaldırılması… Evet, şunu söyleyebilirsiniz: “Gücümüz yetmiyor.” Yetecek. Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücü yeter, bizim gücümüz yeter. Eğer birileri kalkıp size “Bu sevkiyat devam edecek.” diyorsa, “Bu ticaret devam edecek.” diyorsa; gelin burada kapalı oturum yapalım, hangi noktada sıkışmışlık var bizler de muhalefet partileri olarak buna destek verelim ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukukunu birlikte koruyalım ama bir taraftan burada duygularımızla, böyle feveran edip duygusallıkla beraber İsrail'e karşı Filistin'in yanında olduğumuzu ifade eden ama perde gerisinde İsrail'e destek veren ülke olma konumunda olmak bizlere yapılacak en büyük hakarettir, bu ülkenin tarihine yapılacak en büyük hakarettir. O yüzden değerli milletvekilleri, Lübnan tezkeresiyle alakalı kanaatimiz tabii ki biraz önce saydığım çerçevede yani olumlu anlamda herhangi bir sorunun çözümüne katkısı olmamasıyla birlikte ama İsrail'in en azından bir uluslararası hukuk çerçevesinden, uluslararası göz tarafından takip edilmesi ne kadar mümkün oluyorsa onun yapılması adına önemli olduğunu düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)