| Konu: | HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE MERSİN MİLLETVEKİLİ ALİ RIZA ÖZTÜRK'ÜN; AVUKATLIK KANUNU İLE HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ, SİVAS MİLLETVEKİLİ HİLMİ BİLGİN VE ÇANKIRI MİLLETVEKİLİ İDRİS ŞAHİN İLE 8 MİLLETVEKİLİNİN; 1136 SAYILI AVUKATLIK KANUNU, HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU VE 3568 SAYILI SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLİK VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ, ERZURUM MİLLETVEKİLİ OKTAY ÖZTÜRK'ÜN; HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU İLE AVUKATLIK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ SS444 |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 93 |
| Tarih: | 17.04.2013 |
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Sayın Adalet Bakanı buradayken Bakanlığını ilgilendiren birkaç sorunla ilgili bugüne kadar -defalarca iletmemize rağmen- yeterli çalışma yapılmadığını Genel Kurulla paylaşacağım ve tekrar Bakanlığı duyarlı bir tavır içerisine davet etmeye çalışacağım.
Özellikle birinci husus, bu, hasta tutuklularla ilgili durum. Şu anda Türkiye cezaevlerinde 413 hasta tutuklu var ve bu 413 kişiden 122'si ağır hasta ve her an ölebilecek bir kronik hastalıkla karşı karşıyalar. Bu hastaların tedavi süreçlerinde çok ciddi aksaklıklar var. Bu hastalar özellikle tedavi süreçlerindeki aksamalardan dolayı her an hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıyalar. Bu konuyla ilgili bu Meclisten bir kanun çıkmasına rağmen Adalet Bakanlığı hâlâ sorunu ağırdan takip eden, soruna duyarlı bir yaklaşım göstermeyen bir tavır içerisinde. Yani bu 122 ağır hastanın tamamının son bir arzusu var: Tedavi süreçlerinin son aşamasını kendi ailelerinin yanında yapmak ya da son nefeslerini kendi ailelerinin yanında vermek. Bu kadar insani bir talebin, üstelik yasası çıkmışken bu kadar ağırdan alınmasını biz anlayamıyoruz. Sayın Bakana -bugüne kadar pek çok olumlu çalışmada imzası vardır- bu konuyla ilgili tekrar bir duyarlılık çağrısında bulunmayı bir görev biliyoruz.
Diğer taraftan, bu hasta tutuklularla ilgili adli tıp süreçleri oldukça ağır işliyor ve adli tıptan tahliye için bir rapor beklenirken bu hastalar yaşamlarını yitiriyorlar. Geçen üç ay içerisinde birkaç hasta tutukluyu bu şekilde kaybettik. Yani biz o kanun görüşülürken tam teşekküllü bir üniversite hastanesinin ya da Sağlık Bakanlığına bağlı tam teşekküllü bir eğitim araştırma hastanesinin vereceği bir raporun yeterli kabul edilmesi gerektiğini defalarca söyledik buradan. Ancak, herhâlde Bakanlık üniversite hastanesine ya da Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneye güvenmiyor ki illaki adli tıp raporu diyor. Adli tıp da sağ olsun, bürokratik yavaşlık için, bürokratik ağır işleyiş için ne gerekiyorsa onları yapıyor. Hasta rapor alıncaya kadar cezaevinde yaşamını yitiriyor. Yani Şahabettin Yüceer'in nasıl yaşamını yitirdiğine sadece bakarsanız ne demek istediğimizi anlarsınız.
Diğer taraftan, cezaevlerinde var olan sorunlar aynı şekilde devam ediyor. İşte, Tekirdağ Cezaevinde, Şakran Cezaevinde, Kırıkkale Cezaevinde, pek çok cezaevinde şu anda cezaevi koşullarıyla ilgili çok ağır, insanlık onuruyla bağdaşmayacak uygulamalar var. Daha önceki açlık grevleri sürecinde Adalet Bakanı her defasında bu kürsüye çıkıp cezaevlerindeki koşullardan dolayı açlık grevi yapılmadığını, cezaevlerinde her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söyledi. Ama şu anda Tekirdağ Cezaevindeki açlık grevi 25'inci güne yaklaşmış durumda ve sadece cezaevlerindeki ağır koşullardan dolayı. Orada gardiyan ve askerlerin keyfî bir şekilde bir nizam oturtma girişimleri hemen hemen her gün tutukluların önüne sorun olarak geliyor.
Bir kere, askerin cezaevlerinde bir nizam oturtma yetkisi yok Sayın Bakan. Bu konuda size daha önce sorunu söyledik, gerekeni takip edeceğinizi söylediniz ama sorun aynı şekilde devam ediyor. Tutukluların, cezaevindeki tutukluların yazdığı şiire, öyküye, makaleye keyfî bir şekilde el konuluyor ve geri verilmiyor. "Sünger odası" diye ayrı bir işkence odası var. İşkence edilenlerin herhâlde çıkardıkları sesler duyulmasın diye, tutuklu arkadaşların bize söylediği böyle özel bir konsept var. Bununla ilgili bugüne kadar hiçbir şey yapılmadı. Tam tersine, Tekirdağ Cezaevinde Sayın Başbakanın da eleştirdiği 12 Eylül dönemindeki Diyarbakır cezaevlerini hatırlatan uygulamalar var. Tutukluların tek sıra şeklinde yürütülmesi, işte demin bahsettiğimiz koğuşların keyfî şekilde basılması, askerin bu tarz cezaevlerindeki süreçlerin içerisinde olması, bize direkt olarak Diyarbakır Cezaevini hatırlatıyor. Yani ya Bakanlığınızın söylediği orada dikkate alınmıyor ya da orada gerçekten Diyarbakır Cezaevini, o süreci hatırlatmak isteyen, gündemleştirmek isteyen bir yönetim var.
Bu konularla ilgili bugüne kadar Bakanlığınızın yapmış olduğu çalışmalar belli ki yetersizdir. Tekrar Bakanlığınızın esaslı bir çalışma yapmasını Genel Kurulun huzurunda talep ediyoruz.
Genel Kurula saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)