Konu: | Cumhurbaşkanlığının, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Birleşmiş Milletlerin Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyon kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 11/10/2023 tarihli ve 1394 sayılı Kararı’yla uzatılan iznin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2024 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/932) münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 12 |
Tarih: | 24.10.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Saadet-Gelecek Grubu adına, Orta Afrika Cumhuriyeti’yle ilgili tezkere üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum. Dün de aslında Lübnan tezkeresi konuşulurken kısmi olarak ifade etmeye çalıştığımız gerekçelerin birçok boyutuyla bu oylamada da -bu tezkerede de daha doğrusu- gündeme gelmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Yetmiş dokuz yıl önce bugün, 24 Ekim 1945 tarihinde San Francisco’da kurulan Birleşmiş Milletler -bu yapı- aslında Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarından bazı amaçlar çıkarmış ve bu amaçlar doğrultusunda da dünyanın yeni bir döneme girmesi gerektiğine dair kanaat ve beklentiler üzerine kurulmuştu ama -bu 1945 yılında kurulan- hâlâ BM yapısı içerisinde devam eden düzensizliklerin, olumsuzlukların her türlü sıkıntılarla beraber insanlığın bir türlü barış ve huzura kavuşamadığını ve hâlihazırda aynı sıkıntıların katlanarak devam ettiğini görüyoruz. Üçüncü dünya savaşı belki fiilî olarak çıkmadı ama birçok boyutta, terör boyutuyla, farklı boyutlarıyla üçüncü dünya savaşının vesayet ve vekâlet savaşlarıyla beraber yürütüldüğünü görüyoruz. İkinci Dünya Savaşı’nda 70 milyon insan hayatını kaybetmişti. O felakette ve başkentlerde, şehirlerde taş üstünde taş bırakmayan o dönemin ardından insanlık gerek Hiroşima’dan, Nagasaki’den gerek diğer olumsuzluklardan ders çıkarmış beklentisiyle bir hedefe yönelmişti ama hiçbir hedefin gerçekleşmediğini, gerçekleşemediğini maalesef bugün itibarıyla görüyoruz. MINUSCA, 2014 yılında, Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki olumsuzluklar, iç savaş, kargaşa neticesinde BM nezdinde barış gücü oluşturulması çabasıyla oluşturuldu. Tabii, Orta Afrika Cumhuriyeti, malumunuz olduğu üzere, Fransa'nın bir kolonisiydi, sömürgesiydi ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde ve diğer Afrika cumhuriyetlerinde, diğer ülkelerde, Fransa'nın etkin olduğu ülkelerde, aslında Fransa'ya karşı oluşan tepkinin sonucu olarak bazı gelişmeler yaşanmıştı. Bu bağlamda şunu önemli bir delil olarak dikkatlerinize sunmak isterim: 24 Ekim 1945'te BM kurulurken Afrika’dan 4 tane ülke BM üyesi olabilmişti. Bunlar Etiyopya, Liberya, Mısır ve Güney Afrika Cumhuriyeti’ydi. Buradan 2 tane ülkenin, Etiyopya ve Mısır’ın ancak kısmi olarak Afrika adına BM nezdinde belki söz söyleme hakkı vardı ama Liberya ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin bu bağlamda çok etkili olduğunu söyleyemeyiz çünkü Güney Afrika Cumhuriyeti, İngiliz Milletler Topluluğu’nun bir parçasıydı. Şimdi, biz 54 devlet bulunan Afrika’da sadece 4 ülkenin ilk başta temsil edildiği, daha sonra aşama aşama ülkelerin BM üyesi yapıldığı bir süreci yaşadık ve netice itibarıyla Afrika belki şu anda toplu olarak bir BM üyesi hâlinde ama maalesef -dün burada diğer bölgeleri de kastederek söylemiştim- Afrika gibi önemli bir coğrafyadan bir tane temsilci Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimî üyesi değil. Yani Afrika gibi bir coğrafyada -bütün herkesin, bütün ülkelerin, bütün küresel güçlerin gözünü diktiği bir coğrafya- sadece şu anda “Oradan nasıl biz ekonomik kazanç sağlarız? “Oraları nasıl olur da sömürürüz?” mantığı yürütülmeye çalışılıyor. Evet, belki uluslararası hukukun, kâğıt üzerinde çeşitli beklentilerin doğduğu bir anlamda bu BM kurumları devreye girdi ama aslında Afrika ülkelerinin kaderinin değişmediğini net olarak görüyoruz. Değerli milletvekilleri, burada şunu da ifade etmek istiyorum: Şimdi, Orta Afrika Cumhuriyeti’nin ve diğer Afrika ülkelerinin yaşadığı sıkıntılardan biri, evet, Fransa'nın etki altına alarak yapmaya çalıştığı adımlardı ama sonrasında Afrika’daki yer altı ve yer üstü zenginliklerinin bütün dünya tarafından anlaşılmasıyla beraber diğer küresel güçlerin de ve orada alan kapatmaya çalıştığını, alan açmaya çalıştığını gördük. Mesela, burada, en başta Amerika, aslında uluslararası hukuki terimleri kullanarak orada etkili olmadığını gördüğü için BM üzerinden Afrika’ya yerleşmeye çalışırken diğer taraftan Rusya, paralı askerleri (Wagner) aracılığıyla Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, Mali’de, Nijerya’da, bir anlamda o bölgelerde etkin olma mücadelesi verdi. Şimdi, Afrika, biraz önce değerli konuşmacımızın da ifade ettiği gibi, böyle uzak kalınacak, işte “Biz buradan uzak kalalım, burada herhangi bir şey olmaz.” diyebileceğimiz bir coğrafya değil. Türkiye'nin oradaki çabalarının, Türkiye'nin orada yapmaya çalıştıklarının mutlaka artırılması, desteklenmesi ve diğer ülkelerin yaptığı şekliyle orayı sömüren değil oraya olabildiği ölçüde insani açıdan, diğer açılardan bir çaba içerisinde, barış çabası içerisinde gitmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda, bu MINUSCA’nın, askerî olarak bu tezkerenin de bu anlamda önemli olduğu kanaatindeyiz. Şimdi, önemli bir boyut da şu: Bu zamana kadar Afrika’ya yapılan yardımların tamamına aslında “ölü yardım” diyebiliriz. “Ölü yardım”ı niçin söylüyoruz? Çünkü oraya, Afrika’ya herhangi bir yardım ulaştırılmaya çalışılsa bu yardımların tamamını Batılı ülkelerden satın alarak yapıyorsunuz. Yani aslında, Afrika’ya, taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışan bir anlayış var. Afrika’nın üretmeye, Afrika’nın gelişime, Afrika’nın istihdam alanında yeni kurumsallaşmalara ihtiyacı var. Ama Afrika’ya sadece ”Siz ham maddenizi bize verin, biz ham maddeyi her türlü işleyelim; ham maddeyle beraber, sizdeki büyük zenginliklerle beraber kendi bölgelerimizi daha refaha kavuşturalım ama sizin yemeğe mi ihtiyacınız var, suya mı ihtiyacınız var, başka şeylere mi ihtiyacınız var, gıdaya mı ihtiyacınız var; onları da bizim ülkelerimizden sağlayacağımız kaynaklarla ancak size temin edelim.” diyen bir anlayış var. Bu anlayış da maalesef, Afrika’nın bugün içinde bulunduğu kısır döngüyü tetikliyor, destekliyor ve bu, Afrika’ya bir olumsuzluk olarak yansıyor. Afrika’da şu anda hâlihazırda devam eden düzensizlik, rüşvet, yolsuzluk, her türlü altyapının arka planında da kendi, oradaki çıkarlarının devam etmesini isteyen ve bunu kurumsal olarak yapamayacaklarını anlayanlar gerek darbe yoluyla gerek vesair yollarla Afrika’da hâkim olma mücadelesini maalesef bu şekilde sürdürüyorlar. Afrika’daki bu kısır döngünün adına ancak şu söylenebilir: Sürdürülebilir geri bırakma ve bağımlı kılma politikasıdır bu. Bu, özellikle küresel güçlerin o Afrika için öngördüğü acı bir sonuçtur maalesef. Değerli milletvekilleri, diğer bir konu da Afrika’da devam eden ve hâlihazırda Afrikalıların zihninde hâlâ tazeliğini koruyan soykırımlardır. Evet, BM nezdinde -dün Lübnan’da konuştuğumuz gibi, bugün Orta Afrika Cumhuriyeti’nde konuştuğumuz gibi- barış gücünün o bölgelerde olması, o bölgedeki iç savaşları engelleyecekse, o bölgedeki insanların birbirine olan güven duygusunu destekleyecekse tabii ki önemli ama biz, BM nezdindeki Fransız askerlerinin öncülüğünde Ruanda’da gerçekleşen, insanları birbirlerine palalarla kırdıran o soykırımı da unutmuyoruz yani BM’nin 1945’ten beri yürütmüş olduğu politikalarda elbette yapılan bütün yanlışlıkları ortaya koymakla beraber BM içinde bile tutarsızlıkların olduğunu, BM askerlerinin bile bu anlamda tamamının birbirine benzemediğini de burada kayıt altına almak istiyoruz çünkü evet, İrlandalı askerler Lübnan’da İsrail’e karşı bir duruş sergilerken veya farklı bir şekilde, BM Barış Gücündeki Hollanda askerleri Bosna Hersek’te Boşnakları Sırp Çetniklere teslim ederken, diğer taraftan Fransa’daki BM askerleri de maalesef Ruanda’da soykırımın bir parçası şekline dönüşmüştür. Değerli milletvekilleri, Orta Afrika Cumhuriyeti -biraz önce de ifade ettiğim gibi- öyle sıradan, hani “Olmasak da olur.” diyebileceğimiz bir coğrafya değil. Bu tezkereyi bu açıdan önemli buluyor, desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. 623 bin kilometrekare, neredeyse Türkiye'nin coğrafi büyüklüğüne sahip bir ülke konumunda ama millî gelir çok düşük, çok çok düşük. 2017 verilerine göre yaklaşık 387-400 dolar civarında bir millî gelirleri var. Tabii, Afrika’ya yine bizim bakmamız gereken başka bir açı da şudur: 40 milyar dolarlık ticaret hacmimiz oluşmuş, 40 milyar dolar yani bu ticaretin Afrika’yla yapılmasının desteklenmesi, Afrika’daki olan büyükelçiliklerin daha da hızlı çalışması, ticari ataşeliklerin daha da faal olması, aktif olması -Afrika’yla olan, Afrika coğrafyasıyla olan bizim yakınlığımızı- hem tarihî hem kültürel hem bütün boyutlarıyla bu ilişkilerimizin devam ettirilmesi gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. MUSTAFA KAYA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Türkiye'nin “BM Barış Gücü” adı altında da olsa oralarda bulunmasının oradaki huzurun, barışın tesis edilebilmesine katkı verme ihtimalini göz önünde bulundurduğumuzdan dolayı bu tezkereyi önemsediğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)