GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE DEMİRYOLU ULAŞTIRMASININ SERBESTLEŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:94
Tarih:18.04.2013

BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 441 sıra sayılı Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı'yla ilgili olarak BDP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi selamlıyorum.

Tabii, öncelikle, kanun teklifinin isminin dahi bence revize edilmesi gerek artık. "Demir yolu" ulaşımı yerine "raylı sistem" ulaşımının tercih edilmesi en doğrusudur çünkü artık, demir yolu sadece? Gerçi burada, devletin uzun süredir unuttuğu, atıl duruma düşürdüğü ve özellikle Marshall Planı çerçevesinde bir bütün olarak yok edilmek istenen bir ulaşım sektörünün yeniden canlandırılmasına dönük bir özelleştirme politikası ve kanun teklifi üzerine tartışıyoruz ama artık, raylı ulaşım sistemi, bizim, klasik anlamda demir yolu ulaşımı dediğimiz sistemin çok çok ötesine geçti. Dolayısıyla, düzenlemenin de bu çerçevede yapılması gerekir çünkü belli bir süre sonra artık, belediyelerin kent içi ve mücavir alanda kurguladığı raylı ulaşım sistemini de bir şekilde bu orta plan içerisinde düşünmemiz gerekecek. Dolayısıyla, sadece bu boyutuyla da bakıldığı zaman yetersiz bir düzenlemeyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.

Bu bir devir teklifidir yani devletin -ki, yaklaşık yüz elli yıldan fazla bir geçmişi bulunan- bir ulaşım sektöründen el çektirmesi ve özele devriyle ilgili bir düzenlemedir burada. Artık, özel şirketlerin kullanım alanına ya da tasarrufuna bırakılan, terk edilen bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Yani, TCDD ulusal demir yolu yapı ağı içinde yer alan ve devletin tasarrufundaki demir yolu altyapısının kendisine devredilen kısmının üzerindeki altyapı işletmesi olarak görev yapması öngörülüyor, bunun dışındaki bütün fonksiyonların özele devri bu tasarının içerisinde var.

Tasarının gerekçesinde, tekelciliğin ortadan kaldırılmasına dönük bir atıf var ama bu atıfla birlikte esasında yeni bir tekelcilik oluşturuluyor. Yani, özel sektörde bu alanda bir tekelciliğin yeniden önü açılmış bulunuyor. Ayrıca, tasarıda, ormanlar hariç olmak, üzere devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlardan demiryollarının görev ve faaliyetlerinde kullanılmakta olan, Maliye Bakanlığınca uygun görülen, yine bu Bakanlık tarafından hazine adına tescil edildikten sonra üzerindeki yapı ve tesislerle birlikte devredilmesi öngörülüyor, yani taşınmazların da devri burada söz konusu. Artık, istasyonlar da özellere devredilecek, özeller eliyle yaygınlaştırılmak istenecektir. Dolayısıyla, bir bütün olarak, kamunun yararı ve kamunun öz kaynaklarıyla oluşturulan bir yatırım ağının bir bütün olarak özele peşkeş çekilmesi politikasıyla karşı karışıyız. Bu konudaki kafa karışıklığını gidermemiz gerekiyor. Eğer gerçekten taşınmazların devri söz konusu değilse o zaman net koymak lazım. Ama mevcut tasarıda, taşınmazların, yani kamu imkânlarıyla oluşturulan bu yatırım ağının devrini öngören nitelikte bir düzenleme var burada. Bakanın tasarrufunda; bakan burayı "Evet, devredebiliriz." dedikten sonra bunun önüne geçmek mümkün olmayacaktır.

Ayrıca, tasarıda personelle ilgili olarak bir düzenleme getiriliyor. Burada demir yolu ağı içerisinde, yani raylı ulaşım sistemi ağı içerisinde çalışan, istihdam edilen personelin durumuna ilişkin vahim bir tablo var orta yerde.

Şimdi, esasında bakış açısı net. Devlet burada -Hükûmet daha açıkçası- kendisine göre bir kamburdan kurtulma arzusu içerisindedir ve iktidar partisi mensuplarının kendi seçim bölgelerinde zaman zaman yaptıkları açıklamalardan da bunu çok açık ve net görüyoruz. Mesela bir tanesi -ismini vermeyeceğim- bir değerli milletvekili "Devlet Demiryollarında makinistler var, 3 bin lira artı mesai alıyor fakat Devlet Demiryolları her sene zararda. Bu zararı ödeyen halktır. Devlet Demiryolları bu kadar zarar ederken bir yerine neşter atılması gerekiyordu, bu atıldı. Yeni personel aldılar makinist olarak. Yeni alınanlar ise 1.300-1.400 TL maaş alıyor. Aynı işi yapan ötekilerin yarısı kadar bile değil." diyor, zihniyet bu. Kazanılmış haklarını, yani "emekçilerin kazanılmış haklarını nasıl geri alırız" hesabı yapılıyor burada. Yapılan her düzenlemede emekçilerin aleyhine bir uygulamaya gidilmeden hiçbir şey yapılamıyor bu ülkede. Burada da taşeron uygulamasına, taşeron işçi çalıştırılmasına, taşeron personel çalıştırılmasına kapı aralanıyor. Bunu yaparken de mevcutta çalışan personelin ağzına bir parmak bal çalınıyor ama bir bütün olarak, kazanılmış haklarının tamamını geri alıyorlar. Dolayısıyla bu uygulamanın da haksız bir uygulama olduğunu buradan bir kez daha vurgulamak gerekir.

AK PARTİ  Hükûmeti, Demiryollarındaki mevcut personeli bir an evvel emekli etmek istiyor, emekliye ayırmak istiyor. Bunun yerine, taşeronlaştırma sistemiyle personel alımına gidilecek ve zaten özelleştirme yoluyla da insanları asgari ücretle bu sistem içerisinde çalışmaya zorlayacaktır. Böylelikle kâr etmiş olacak, böylelikle bu sektörü kazançlı duruma getirmeye  çalışacaklardır. Oysa emekçilerin boğazından kısmak, emekçilerin sofrasındaki ekmeğinden pay almak hiçbir sektörü, dünyada hiçbir sektörü büyütmemiştir, bu sektörü de büyütmeyecektir, bu sektörü de diriltmeye yetmeyecektir. Tersine, siz bu sektörde çalışan, emek sarf eden insanların memnuniyetini esas alırsanız, o emek değeri üzerinden ancak siz bu sektörü de cazibe merkezi durumuna getirirsiniz, yatırım alanına düştürürsünüz. Mevcut durumda kimse bu sektörde kendi kârını garanti altına almadan yatırım yapma yoluna gitmeyecektir. Dolayısıyla bu uygulama da yanlış bir uygulama olacaktır ve daha yolun başındayken hiç olmazsa bu sektördeki bu yanlış personel istihdamı ve taşeronlaştırma politikasını burada uygulamaktan vazgeçin. Gerekçe konulurken cilalanmış, parlatılmış. Şöyle diyor gerekçesinde: "Ülkemizin kalkınmasında ve bağımsızlığında belirleyici olan demir yollarının yeniden canlandırılması ve taşımacılıktaki rolünün güçlendirilmesi için; serbest, rekabetçi, ekonomik ve sosyal açılardan sürdürülebilir ve Avrupa Birliği (AB) mevzuatı ile de uyumlu bir demir yolu sektörünün oluşturulmasına ihtiyaç vardır." Kimse bu cümleye itiraz etmez normalde, cilalanmış ama yapılan bu değil ki; tersine, bir yatırım ağının peşkeş çekilmesi var bu işin gerisinde, peşkeş çekiliyor.

Şimdi, elimizdeki, mevcuttaki demir yollarının yüzde 82'si zaten 1950 öncesi yapılmış, bunun da yüzde 40'ı cumhuriyetin kuruluşundan önce yapılmış. Yüz yıl çivi çakmamışsınız ya da son altmış yıl sanırım 1.200 kilometre civarında bir çalışma yapılmış ama bunu ifade ederken de "hızlı tren ulaşımı" adı altında kamuoyuna bu şekilde lanse ediliyor. Bu hızlı tren ulaşımı projeniz bu ülkede yaşayan insanların ne kadarının yaşamına nüfuz ediyor? On binde 1'i bile değil yani on binde 1 insanın yaşamına dahi nüfuz eden bir proje değil bu ama cilalanıyor, kamuoyunun önüne bu şekilde konuluyor.

Bir de bütün projelerinizi batıdan doğuya yapmak durumundaymışsınız gibi bir algı var. Son derece haksız bir uygulama. Türkiye, enerji kaynaklarının, yer altı ve yer üstü enerji kaynaklarının yüzde 70'ini, yüzde 80'ini doğudan elde ediyor, siz yatırımları batıdan doğuya yapıyorsunuz. Devamında da diyorsunuz ki: "Biz, bölgelerarası eşitsizliği ortadan kaldıracak politikalar geliştiriyoruz." Ankara-Konya arası hızlı tren ağını örmüş olmanız sadece reklama dönüktür. Ülke ekonomisine hiçbir katkı, artı değeri yoktur ama siz, eğer Van-Mersin Limanı arası bir yatırım iyileştirmesine gitmiş olsaydınız, evet, o zaman ülke ekonomisine bir katkı sunmuş olurdunuz; oradaki ekonomik değerleri nakletme imkânı sağlamış olurdunuz; oradaki madenin nakline katkı sunmuş olurdunuz. Mevcutta böyle bir uygulama yok. "Zamanımız yeterse sonradan doğuya gideriz" hesabı içerisinde oluyorsunuz. Kara yollarındaki ulaşım yatırımları bundan farklı mıydı? Hayır. Yılan hikâyesine dönüşen Kuzgunkıran Tüneli'nin hikâyesi tek başına burada anlatılırsa devletin son doksan yıllık politikalarını özetler. Üç defa Kuzgunkıran Geçidi'ni mevcut Hükûmet niye erteledi, açılışını niye erteledi? Çünkü her defasında çöktü. Açılıştan bir hafta önce, bir ay önce, on gün önce Kuzgunkıran Geçidi çöktü, yeniden bir açılış tarihi tayin edildi. Bitlis Vadisi ki, devlet yatırımları açısından en avantajlı -bölge açısından da ifade ediyorum- en fazla yatırımın götürüldüğü alandır sözüm ona ama kendimi bildim bileli Bitlis-Van arası, Diyarbakır-Bitlis-Van bağlantı yolu üzerinde iş makineleri çalışır durumdadır. Devlet orada, evet, kabul ediyorum, müteahhitleri zengin ediyor. Bu yollarda ihale alan müteahhitler kimse, evet, para kazanıyor ama bir yolun yirmi yıl, on yıl tamamlanmamış olmasını hiç mi sorgulamayacağız? Bir tünelin 3 defa çöküşünü hiç mi sorgulamayacağız? Hangi paralarla yapılıyor?

Demir yolları açısından, şimdi söylüyorum, bir bölge milletvekili olarak söylüyorum: Sizin burada sarf edeceğiniz, burada konuşacağınız şeyler ancak normal rutinle devam ederse, mevcut rutinle devam ederse benim milletvekili olduğum kentin yaşamına en az yirmi yıl sonra nüfuz edebilecektir, katkı sunabilecektir. Sonra da buradan biz eşitsizliğe işaret ederken "Vay efendim, siz niye bu eşitsizliğe işaret ediyorsunuz?" Zihniyet değişmiyor. Tıpkı, 27'nci Hükûmet döneminde o bölgede sağlık ocakları yapılıyor. O dönemin, 27'nci Hükûmetin -1962-63'ten söz ediyorum- Sağlık Bakanı Yusuf Azizoğlu Diyarbakır Milletvekiliydi. Sırf o dönem bölgede sağlık ocakları yapılıyor diye, aynı kabinenin bakanı "Vay efendim, siz oraya niye sağlık ocağı yapıyorsunuz?" deyip, Hıfzı Oğuz Bekata istifa ediyor. O dönemin ayrımcı zihniyetinin izleri bu dönem yapılan yatırım projelerinde de vardır. O dönem -ki 27'nci İsmet İnönü Hükûmetidir- aynı hükûmetin iki bakanının farklı uygulamalarıdır, iki zihniyet yaklaşımıdır. Aynı izleri, bugün bile yatırım planlamaları yapılırken bugün de görme şansına sahibiz.

Yatırımlar yapılırken cazibe mekanizması nasıl oluşturulur, ona bakılır. İstanbul-Ankara, Ankara-İzmir, Ankara-Konya arası, insanlar araçlarıyla bile on yıl önce yedi saatte katettikleri yolu şimdi üç saatte katetme şansına sahip oldular ama aynı mesafeyi, 160 kilometre, Şırnak-Hakkâri arasındaki mesafeyi insanlar dört saatte katedebiliyorlar. Ankara-İstanbul arasındaki mesafenin üçte 1'i kadar olan mesafeyi 4 katı fazla zaman harcayarak insanlar gidebiliyorlar. Neden böyle? Yatırım yok. Yollar yapılmıyor. Panzeri yürütecek kadar, tankı yürütecek kadar yol yapmışsınız oralarda. Demir yolları hiç kimsenin aklına gelmemiş oralarda. Niye yapılmıyor? Siz Van-Mersin hattını güçlendirirseniz, Türkiye'nin sadece doğu bölgesiyle bağını kurmuş olmuyorsunuz, aynı zamanda dört ülkeyle de demir yolu ulaşımını güçlendirmiş oluyorsunuz, ağı güçlendirmiş oluyorsunuz. Suriye ağını güçlendirmiş oluyorsunuz, Irak ağını güçlendirmiş oluyorsunuz, İran ağını güçlendirmiş oluyorsunuz, Ermenistan ağını güçlendirmiş oluyorsunuz. Alın size cazibe merkezi. Ama yatırım deyince ilk akla gelen Türkiye'nin batısı. İstanbul; varsa yoksa İstanbul. Varsa yoksa Ankara, varsa yoksa Konya, İzmir. Türkiye bu kentlerden ibaret değil ki. Siz bu şekilde planlamalar yaparsanız elbette ki biz de çıkarız burada ayrımcılıktan söz ederiz. Hem de bütün planlamalarınızı yaparken de emekçilerin, yoksulların aleyhine bir planlama yaparsanız elbette ki burada çıkar, karşınıza dikiliriz. Türkiye'de zihniyet değişimine ihtiyaç vardır. Evet, toplumsal barışı sağlarız ama toplumsal barışı bir zihniyet dönüşümü üzerine inşa etmediğiniz sürece kalıcılaştırma şansına sahip değilsiniz. Bunu birlikte yapmak durumundayız.

Esasında bu eleştirileri bugün yapmıyoruz. AK PARTİ Hükûmetinin seçim propagandasında, seçim bildirgesinde var olan ayrımcılığı burada pratiğe geçirmiş oluyorsunuz. Açın bakın, orada oluşturduğunuz harita üzerinden yaptığınız yatırım hizmetleri propagandasına bir bakın, Türkiye'nin sadece batısını görürsünüz. Biliyorum, biraz sonra gelirsiniz burada "Şunu da yaptık, bunu da yaptık." dersiniz, "Şu kadar para yatırım için aktarıldı." diyebilirsiniz.

Geçen sene Van-Hakkâri yolu üzerinde tam 13 noktada şantiye vardı ama 13 kilometre yol yapılmamış. Nasıl oldu bu? Evet, var, orada gittiğiniz zaman sürekli birileri bir yerleri delmeye çalışıyor. Sorguladınız mı hiç? Üzerinde durdunuz mu? Kuzgunkıran Tüneli'ni sormadığınız gibi bunu da sormamışsınızdır. O nedenledir ki bir gecede bölgede holdingler türediler, birileri çok zengin oldu, doğru ve bir yılda holdingleşen, bir gecede zenginleşen bu insanlar hükûmet yalakalığı yaparak sorunların kangrenleşmesine de sebebiyet verdiler. Bu şekilde davrandığınız zaman, bu şekilde yaklaştığınız zaman Türkiye'de bir zihniyet dönüşümünü sağlama şansına sahip değilsiniz. İhtiyaç olan, bir zihniyet dönüşümünü sağlamaktır. Evet, ekonomik yatırımlar bunların başında geliyor ama bu zihniyet dönüşümünün izlerini, maalesef, burada da görmüş değiliz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL KURT (Devamla) - Dolayısıyla, mevcut durumda yani bu işin neresinden tutarsanız tutun doğru bir iş yapmış olmuyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Kurt?

ADİL KURT (Devamla) - Geçmişte "Komünistlerin ulaşım aracıdır." denildi, demir yolları unutuldu. Bugün de petrol şirketlerinin alternatifi olarak yeniden canlandırılmak isteniyor o girdaptan kurtulabilmek için ama mevcut çabalar bunun için yeterli olmayacak. Daha dengeli, daha yeterli bir teklifle bu konuyu konuşuyor olmamız gerekirdi.

Başta da ifade ettim, adından başlayarak bunu çözmemiz lazım.

BAŞKAN - Sayın Kurt, teşekkür ediyorum.

ADİL KURT (Devamla) - Raylı sistem uygulamasına geçmemiz gerekirdi. Bunlar yok bu teklifin içerisinde. Dolayısıyla da yetersiz ve kadük bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)