GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dahiliye Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:22
Tarih:21.11.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifi üzerine Gelecek-Saadet Grubu olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Huzura getirilen mevzu kanun teklifinin hayli tumturaklı gerekçesinde bozulan kamu düzeninin yeniden tesis edilmesinden bahsedilmektedir. Şimdi, merak ettiğim bir konu var: Uzun yıllardır iktidarda siz olduğunuza göre bu kamu düzenini, devlet teamüllerini kim bozdu acaba? Kurumların içini boşaltan, liyakatsizliği asli anlayış yapan; eş, dost, ahbap kapitalizmiyle bu düzenden pay dağıtan; ülke kaynaklarını hiç eden, peşkeş çeken, mülakatlarda hak yerken bir de bunu süslü laflarla gerekçelendiren, yoksulu daha yoksul yaparken yandaşları semirten uzaylıların hükûmeti mi? Her getirdiğiniz düzenlemeyle bir meseleyi çözmek yerine iyice içinden çıkılmaz hâle getiren kimler acaba? Ülkeyi sığınmacı ve kaçaklarla doldurup demografimizi bozarken "Üstelik bir 100 milyonu daha besleyeceğiz." demecini UFO'lular mı konuşuyor? On beş-yirmi sene öncesine kadar bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye'yi "Okyanus ötesinden hayvan ithal ediyoruz." diye övünecek duruma sokanlar Uruguaylı çiftlik sahipleri mi acaba? Ben söyleyeyim: Her derde çare olacak olan, "Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi" denilen harika mı harika bir sistem getirilmişti. Kim getirdi? Elbette uzaylı dostlarımız.

Değerli milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere 16 Nisan 2017 tarihinde referandumla yapılan bir anayasa değişikliğiyle başkanlık, daha doğrusu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtik. Peki, Patagonyalı yöneticilerimiz bu sistemle ne vadetmişti, hatırlatayım sizlere: Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanacaktı, makul sürede yargılama hakkı temin edilecek diye tarih verilmişti, "Mağdur odaklı bir anlayışa geçilecek." denilerek umut dağıtılmıştı, reformlar devam edecek ve Yargı Reformu Stratejisi güncellenecekti. Güçlü ve etkili bir ülke olarak Avrupa Birliği katılım hedefi sürdürülecekti, ekonomik büyüme ivme kazanacaktı; faizler, enflasyon ve cari açık düşecekti; Türkiye'nin yatırım cazibesi daha da yükselecekti, enflasyon ve döviz kurları stabil hâle getirilecekti. Vergi kanunlarında kapsamlı reforma gidilecek, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınacaktı ve elbette o zaman da bozulan kamu düzeninin yeniden tesis edilmesi sağlanacaktı. Yani tıpkı bugünkü gibi o zaman da aynı hikâyeyi anlatıp durmuşlardı. Kim mi? Elbette uzaylılar.

Gelelim en önemli vaatlerinden olan kuvvetler ayrılığına. Daha itibarlı bir Meclis, daha güçlü bir hükûmet; daha etkin, bağımsız, güçlü bir yargı; derli toplu, etkin yürütme fonksiyonları; kuvvetler ayrılığının daha sağlıklı uygulanması sağlanacaktı. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle bürokratik engeller kalkacak, kararlar hızlı ve etkili bir şekilde alınacaktı değil mi? Mesela, bu ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı yurt dışındaki yatırımcılara ne diyordu? "Bürokrasiyi alaşağı ederiz, bizim öyle bir Cumhurbaşkanımız var ki sizi bürokrasiye ezdirmez." dememiş miydi? Soruyorum size. "Bizim hukuk sistemimiz ve bağımsız yargımız var." diyeceği yerde bu üslupla konuşuyordu zatıalileri ve Türkiye dünyaya örnek olacaktı. Evet, örnek olduk ama iktidarın söylediği gibi değil tam da bizim söylediğimiz gibi oldu. Binali Yıldırım Bey'in dediği gibi, dünyada parmakla gösterilen bir ülke olduk. Hayat pahalılığından enflasyona, uyuşturucu ve mafya örgütlerinin cirit attığı ve kim olduğu belli olmayan kara para sahiplerine, konutla birlikte vatandaşlık satılanlara, gençlerimizin umutsuzluktan yurt dışına gitmek zorunda olmasına ve daha acısı yoksulluktan intihar eden üniversite öğrencilerimize, kafası kesilip yol ortasına atılan genç kadınlarımıza, yenidoğan bebekleri öldürüp üstelik faturasını da Bakanlığa gönderip parasını tahsil eden çete yapılanmalarına, 9 yaşına kadar düşmüş olan uyuşturucu bağımlılığına; yolsuzluk, hukuksuzluk, keyfîlik, basına uygulanan sansürden yargıdaki şaibelere kadar hakikaten parmakla gösterilen bir ülke hâline getirildik. Tarım ülkesi olan, üç tarafı denizlerle çevrili bu topraklarda dünyanın en pahalı gıda ürünlerine muhatap olduk. İddia ediyorum: Dünyanın her yerinde gıda sorunu olsa bu ülkede olmaz diyordum.

Değerli milletvekilleri, esasen, bu uzaylılar yine Patagonyalılarla beraber olup kamu düzenini bozmakta pek bir mahir çıktı. Bozuyorsun, sonra yapıyorsun, yapıyorsun ama aslında bozmuş oluyorsun ve bir süre sonra bozmak ile yapmak arasında bir fark olmadığını anlıyorsunuz ama iş işten geçmiş oluyor, tıpkı ılık suda haşlanan kurbağa misali.

MİT Başkanlığı bu ülkenin en istisnai kurumlarından biridir, faaliyetleri insanlık tarihi kadar eski olan faaliyetlerdir. Bir ülkenin savaşmadan savaş kazanmasından tutun da savaş zamanlarında da karşı tarafa üstün gelmek adına yerine getirilen en önemli görevlerden istihbarat işi asli görevidir.

Şimdi, istihbarat kurumunun başındaki zat geçenlerde Adalet ve Kalkınma Partisinin üst yöneticilerine bir sunum yaptı, brifing verdi; şimdi de Cumhuriyet Halk Partisini ziyaret etti ve Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerine de bir brifing verdi. Ya, biz MİT Müsteşarıyla ilgili, MİT Başkanıyla ilgili bir soru önergesi verdiğimizde MİT Başkanına mı veriyoruz soru önergesini? Biz kime veriyoruz? Kendisinin bağlı olduğu kurumda Cumhurbaşkanı Yardımcısına veriyoruz. Teamülleri bozmayın. MİT Müsteşarı buraya gelip bütçesinde bile olmaz, yüz bir yıldır MİT Müsteşarı buraya gelmemiştir ve Diyanet İşleri Başkanı da gelmez buraya. MİT Müsteşarı bütçesi görüşülürken de gelmez Türkiye Büyük Millet Meclisine. Kim gelir? Onun Cumhurbaşkanı Yardımcısı gelir, onun bütçesiyle ilgili cevapları o verir ama gördüğümüz şu ki devletin teamüllerini bozuyorsunuz. Ne yani, şimdi, MİT Müsteşarı yerine Cumhurbaşkanı Yardımcısı gelip de Adalet ve Kalkınma Partisinin Grubuna gitse, orada sunacaklarını sunmuş olsa hatta genel merkezlerine gitmeyerek buraya gelse ve burada da aynı şekilde, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Meclise gelip Cumhuriyet Halk Partisini ziyaret ederek, onlara da aynı şekilde sunumlarını yaparak ayrılmış olsa daha doğru değil mi? Ama gönderiyorsunuz MİT Müsteşarını.

Ya, Allah aşkına, bir düşünün, daha düne kadar bir partinin Genel Başkanı kurumlardan randevu almış olmasına rağmen o kurumlara sokulmuyordu. Daha dün Esenyurt Belediyesine Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekillerini sokmadınız. Milletvekillerinin dokunulmazlığı var, milletvekillerinin aynı zamanda denetleme gücü var ve denetleme mekanizmasıyla her yere girebilirler ve her yerden de bilgi alma gibi bir hakları var ama geliyorsunuz, şimdi bu şekilde "Bir brifing verelim." diyerek devlet teamüllerini alaşağı ediyorsunuz ve bir noktada da devletimizin genel yapısını bozmakta da oldukça mahir olduğunuzu gösteriyorsunuz.

Gelelim mevzu kanun teklifindeki çarşı ve mahalle bekçilerinin durumunu ilgilendiren düzenlemelere. İlk olarak 24 Nisan 1914'te Çarşı ve Mahallât Bekçileri Hakkındaki Kanun'la başlayan idari kolluk personel hizmeti 14 Temmuz 1966'da 772 sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu'yla yeniden düzenlenmişti. Son bekçi alımı 1974 yılında yapılmıştı ve 2008 yılında mevcut görevde bulunan 8 binden fazla bekçi emniyet kadrolarına geçmişti. Bunlarla ilgili olarak bir kanun çıkarmıştınız. Bu kanun da yine aynı şekilde Anayasa Mahkemesinden dönmüştü. Tekrar, yeniden bununla ilgili bir düzenleme yapıyorsunuz ve geri çekeceğinizi söylüyorsunuz. Her zaman söylüyorum; madem geri çekecektiniz, bu kanun maddesi doğru değildi, niye yazdınız buraya? Neden Komisyona getirdiniz? Anayasa Mahkemesi bozmuş. Sizin Anayasa Mahkemesine olan bu hıncınızı anlıyorum ben. Sizi denetleyen iki tane yer var; birinci olarak muhalefet var, İç Tüzük'e dayanarak -o İç Tüzük'ü de değiştirmek istiyorsunuz- ikinci olarak da Anayasa Mahkemesinin namuslu üyeleri var; zaman zaman bazı kararlarına karşı çıksak bile onlara asla FETÖ'cü demiyoruz, onlara asla terörle ilişkileri vardır demiyoruz, onları korkutmuyoruz veya onları itham etmiyoruz. Geldiğimiz nokta şurasıdır: Anayasa Mahkemesi bozmuş, geliyor, bu sefer siz şöyle yapmışsınız: Ha, kel Hasan, ha Hasan kel diyerek tekrar getiriyorsunuz. Allah aşkına, ne olur, millet iradesine saygı duyun. Allah aşkına, ne olur, rica ediyoruz, istirham ediyoruz sizden, bu Parlamentoya saygı duyun. "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir." diye yazıyor burada. Milletinize saygı duyun ve kendinize saygı duyun ama kendinize bile saygı duymuyorsunuz ve gelinen noktada bakıyoruz ki Türkiye'de çok ciddi şekilde kurumlar arasında bir insicamın olmadığını gözlemliyoruz.

Değerli milletvekilleri, kamu düzeni bozulunca hiçbir yerde düzen tutmuyor. Bakınız, canımızı, en değerli varlıklarımızı emanet ettiğimiz ve aklımıza en küçük bir şüphenin dahi gelmemesi gereken yerlerin başında hastaneler gelmekte. Peki, burada kamu düzeni nasıl sağlanıyor? Nasıl sağlandığını uzun zamandır biliyorduk ama tüm toplumun gözü önünde cereyan eden son olaylarda mesele artık tiksinti ve öfke boyutunu aşmıştır. Peki, bu kadar bozulmanın, bu kadar yolsuzluğun, bu kadar hırsızlığın, bu kadar ahlaksızlığın olduğu bir yapıda, bir sistemde bunu neyle düzelteceğiz? Bunu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle düzeltememişiz demek ki. Gelin, hep beraber Türkiye'de yeniden bir yapılanmaya gidelim. Nedir bu yapılanma? Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini değiştirelim. Dün bu kürsüde yine söyledim; bakın, çare değil. Tek çare diye getirdiniz, dünyada nevi şahsına münhasır bir yapılanma diye getirdiniz, doğru olmadığını gördünüz. Enflasyon yüzde 70'lerde, faizler yüzde 50'lerde, kalkmışsınız diyorsunuz ki: "Bu sistem hâlâ iyi." Tamam, devam edin; iyiyse eğer, yolsuzluk bittiyse, yoksulluk bittiyse, yasaklar bittiyse ve Türkiye'de enflasyonu dediğiniz gibi, aşağı çektiyseniz devam edin buna. Göreceksiniz, bakın, bedelini nasıl ödediğinizi sandıkta göreceksiniz ve ardından da "Kendim ettim, kendim buldum." türküsünü söyleyeceksiniz; bunu söyleyeceksiniz. Damdan düşenin hâlini damdan düşen bilirmiş ama siz damdan hiç düşmediğiniz için 31 Marttan da ders almamışsınız, bunun sonucunda da göreceksiniz ki bir erken seçimde -ki hemen seçim olması gerekmektedir- veya öne alınmış bir seçimde size milletimiz bu yaptıklarınızın dersini mutlaka verecek diyor, bu kanun teklifine "hayır" oyu vereceğimizi söylüyor, saygılarımı arz ediyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)