Konu: | Dahiliye Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 22 |
Tarih: | 21.11.2024 |
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kadınlara pozitif ayrımcılık yaptınız, teşekkür ediyorum; umarım birazdan eski bir arkadaşınıza da bir dakikayı fazladan verirsiniz.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sonra yol olmasın.
BAŞKAN - Efendim, bana en son bunu diyen CHP Genel Başkanı olmuştu. (CHP sıralarından gülüşmeler)
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Allah konuşturdu sizi, Allah konuşturdu.
Peki, efendim, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; yine bir torba kanun geldi. Hep söylüyoruz, çorba diyoruz; torba kanun olmuş çorba kanun. Bakın, içerisine ne bulursa atmışlar; bal var, tuz var, şeker var, bizim Maraş'ın acı biberi var, hepsi karıştırılmış, "Al sana kanun." demişler. Noterlik Kanunu'na ilişkin geçtiğimiz hafta ya da önceki hafta Komisyonda görüşmeler yapıldı. Geçti mi? Geçti. Bu kanun teklifinde de noterliğe ilişkin madde var. Ya, o zaman niye koymadınız arkadaş, unuttunuz mu yoksa beceriksiz misiniz?
Evet, doğru, burası yasama organı, Türkiye Büyük Milet Meclisi yasa yapacak ama dünyada başka yoktur ki bu kadar çok yasa çıkaran bir Meclis. Âdeta kanun makinesine dönmüş durumdayız değerli arkadaşlar, sürekli kanun çıkarılıyor. Bugün çıkardığımız kanun iki yıl sonra değişiyor, bir yıl önce çıkarılmış kanun değişiyor. Bunu hiç sorguluyor muyuz? "Niye bu hâle geldi; neden çıkan kanunlar bir yıl sonra, iki yıl sonra değiştiriliyor?" diye niye hiç sorgulamıyoruz? Çünkü tartışmıyoruz, konuşmuyoruz. Geliyor bir kanun teklifi, bir günde komisyondan geçiyor, üç günde Genel Kuruldan geçiyor. Mesela, üç gün konuşacağımıza komisyonda otuz üç gün konuşalım. Doğru düzgün bir kanun yapalım, yaptığımız kanun yıllarca değişmesin, ikide bir kanun değiştirmek için bir araya gelmeyelim. Bu iş yükünden hep birlikte biz de kurtulalım, millet de yorulmasın ama öyle olmuyor. Bir kanun teklifi geliyor, yazılıyor, çiziliyor; "Eksik kaldı, altı ay sonra bir daha, iki yıl sonra bir daha değiştirelim." Bu, yanlış oluyor. Mesela, bu kanun teklifinde eksikler var değerli arkadaşlar.
Ben deprem bölgesinin milletvekiliyim. Kahramanmaraş depreminde, deprem bölgesinde 219 Emniyet Genel Müdürlüğü personeli, 66 da Jandarma Genel Komutanlığı personeli rahmetli oldu. Bunlar görev sırasında değillerdi yani gece evinde uyuyor, deprem oluyor ve ailesiyle birlikte ya da kendisi rahmetli oluyor. Bu insanlar Erzurum'dan, Tekirdağ'dan, İstanbul'dan, Adana'dan deprem bölgesine tatil için gelmedi, turist değildi bu insanlar; polis memuru, askerî personel oraya görev için gelmişlerdi. Bu insanların şehit kabul edilmesi gerekmiyor mu? Gerekiyor. Bunlar geride aile bıraktılar, çoluk çocuk bıraktılar. Düşünün, 30 yaşında polis memuru depremde rahmetli oldu, 2 yaşında, 3 yaşında çocuk bıraktı arkasında. Devlet için oradaydı, bu memleket için oradaydı ama biz ona şehitlik hakkı vermiyoruz. Bunun bu kanunda olması gerekmiyor mu? Gerekiyor bence arkadaşlar, gerekiyordu.
Başka? Özel Harekât eğitimi var. Gidiyor, Özel Harekâtta eğitim alıyor, her şey bitmek üzere, sonunda eğitim sonu sınavı yapıyorlar; mülakat. O mülakatta -düşünün, eğitimini almış, her şey bitmiş- eliyorlar, gönderiyorlar. Niye? "Efendim istihbarat raporu." Ya, vicdansız, istihbarat raporunu önce niye koymadın? Devlete yük oldu, bu adama masraf yaptı devlet, buna eğitim verdi devlet kaç ay, kaç yıl. İki; ailesine yük oldu, kendisine yük oldu. Gidiyor, mahkemeden karar alıyor, geri dönüyor, yeniden eğitime devam ediyor, yeniden aynı işlem başlıyor; tekrar eğitim sonu sınavıyla yine eliyorlar. Bunun bir kanunla düzeltilmesi gerekiyor. Bakın, 5 kez elenip 6 kez tasfiye edilen, gönderilen, ihraç edilen var. Bunun, İçişleri Bakanlığını ilgilendiren bu kanunun içerisinde yer alması, düzeltilmesi gerekmiyor mu? Gerekiyor çünkü adalet herkese lazım, bu insanlara adaletsizlik yapılıyor.
"Adalet" deyince aklıma geldi, bugün Adalet Bakanı hepimizi tehdit etmiş arkadaşlar. Diyor ki: Siyaset yapanlar... Sayın 7'nci Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'nun duruşması var, bir talimatlı ifadesi var, yarın Ankara Adliyesinde ifade verecek. Buna ilişkin bir soruya cevap veriyor. Kılıçdaroğlu niye yargılanıyor? Milletvekiliyken yaptığı konuşmalar yüzünden yargılanıyor. Milletvekili, siyasetçi ne yapacak; konuşmayacak mı, eleştirmeyecek mi değerli arkadaşlar? Söz söylemeyecek mi? Bir milletvekili, bir siyasetçi eleştirdiği için, konuştuğu için yargılanabilir mi, yargılanmalı mı? Hırsızlık yaptıysa yargıla, yolsuzluk yaptıysa yargıla ama bir siyasetçiye "Sen konuştun kardeşim." diyorsun, yargılıyorsun. Peki, yargılanıyor da ne oluyor?
Sayın Bakan diyor ki: "Bugün siyaset yapanlar geçmişteki kötü örnekleri kendine örnek olarak alıp aynı siyasete devam ederlerse onların sonu da böyle eski Genel Başkan gibi olur. Dolayısıyla siyasetçilerimiz için bir ibret vesikasıdır." Asıl utanç vesikasıdır senin bu konuşmaların, utanç sözleridir Sayın Bakan! (CHP sıralarından alkışlar) Sen nasıl tehdit edersin milletvekillerini, siyasetçileri? "Konuşmayın." diyor, arkadaşlar, size söylüyor. Bugün iktidarda olan arkadaşlar, bu şey sizin için de geçerli; yarın muhalefet olursunuz, size söylüyor, hepimize söylüyor. "Konuşursan bugün dokunulmazlığın var ama yarın dokunulmazlığın bittiği zaman görürsün bak neler olacağını." diyor. Hem tehdit ediyor, başka ne yapıyor biliyor musunuz? Talimat veriyor. Kime? Hâkime talimat veriyor, "Buna ceza ver." diyor. Adalet Bakanı böyle konuşmamalı, konuşmamalı. Adalet Bakanı Adalet Bakanlığını yönetmeli ama mahkemelere, hâkimlere, dosyalara ilişkin böyle görüş belirtirse işte orada sıkıntı var demektir.
Nasuh Mahruki, eleştiri yapmış; hop, al, tutukla; üstelik dünyanın tanıdığı bir isim, AK PARTİ Hükûmeti bizi dünyaya bir kez daha rezil etti. Ne yapmış, ne demiş? Eleştirmiş, Seçim Kurulunu eleştirmiş, "Hile olacak." demiş; olur ya, iddiası bu, iddiası. Yargılanır ama yahu, tutuklamak ne demektir? Eğer bu tip söylemler yüzünden birisi tutuklanacaksa arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisini televizyonlarda boy boy savunan şakşakçılar var ya, hiçbirinin sokakta gezmemesi lazım, hepsinin cezaevine girmesi lazım çünkü onların ettiği laflar böyle Nasuh Mahruki'nin ettiği lafın yüz katı, bin katı daha ağır.
Bir yanda bunlar oluyor, bir yandan da bakıyorsun, bir başka adaletsizlik Silahlı Kuvvetlerde oluyor. Ne yapıyorlar? Gençler, başarılı kadın teğmenler "Mustafa Kemal'in askerleriyiz." demiş, kılıç çatmış -ki Osmanlı'dan bu yana vardır kılıç çatma, eski bir savunma muhabiriyim, oradan biliyorum- "Mustafa Kemal'in askeriyiz." dediler diye Yüksek Disiplin Kuruluna veriliyorlar. "Efendim, biz o yüzden vermedik, söylem yüzünden verilmedi bunlar." Ne için verildi? "Emre itaatsizlikten verildi." Yahu, bu çocukların disiplin notu 10, disiplin notu 10. Ha, emre itaatsizlik herkese eşit uygulanacaksa başımla beraber, eyvallah, tamam ama mesela, her bayramda, resmî bayramda Anıtkabir'e gidiliyor; AK PARTİ'nin Gençlik Kolları, Kadın Kolları getiriliyor, Anıtkabir'de "Reis! Reis! Reis!" diye slogan atıyorlar. Anıtkabir'de slogan atmak yasaktır, o da bir emirdir. Adı üstünde "kabir", dinen de yasaktır, yanlıştır; kanun olarak da yasak, o da bir emir. Onu attıkları zaman Anıtkabir komutanına soruşturma açılıp ihraç talep ediliyor mu ki şimdi bu teğmenlerin bölük komutanı ihraç istemiyle Yüksek Disipline veriliyor? Ya da insan kaçakçılığı yapan general -Suriye'de, sınırda insan kaçakçılığı yapıyor- yakalanıyor, emekliye sevk ediliyor. Arkadaş, niye emekliye sevk ettin? Al, önce bir yargıla bunu; al, Yüksek Disiplin Kuruluna ver. Silahlı Kuvvetlerin, hani bahsettiğim, Millî Savunmanın Yüksek Disiplin Kurulu var ya, oraya ver. Adam sınırı korumakla görevli; insan kaçakçılığı olmasın, insanlar kaçak yollarla girmesin, onunla görevli en üst komutan insan kaçakçılığından yakalanıyor, emekliye sevk ediliyor. Çifte standart işte budur.
Başka çifte standart; mesela, Polis Akademisinin mezuniyet töreni, dombra eşliğinde "Recep Tayyip Erdoğan" sloganları, türküsü, şarkısı. Orada o emir yok mu? Eğer orada "Ne var?"sa burada da "Ne var?" Bunların suçu ne biliyor musunuz? Bunlar eğer "Mustafa Kemal'in askeri" değil de "Tayyip Erdoğan'ın askeriyiz." deselerdi bu davayla karşılaşmazlardı. Bunlar "Mustafa Kemal'in askeriyiz." dediği için bununla karşılaştılar çünkü Mustafa Kemal'e karşı bir alerjiniz var, Mustafa Kemal'i sevmiyorsunuz, "Atatürk" deyince böyle bir anda dağılıyorsunuz. Allah rahmet eylesin, kaç yıl oldu rahmetli olalı Atatürk, hâlâ sizi korkutuyor arkadaş. Ne var yani "Mustafa Kemal'in, Atatürk'ün askeriyiz." dediler diye bu kadar insana bu zulüm, bu Anadolu çocuklarına bu zulüm yapılır mı değerli arkadaşlar? Yaşar Güler Paşa Silahlı Kuvvetlere Mustafa Kemal'in askeri olarak girdi, Tayyip Erdoğan'ın askeri olarak çıkıyor. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Bir dakikamı alacak mıyım?
BAŞKAN - Yok.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)