GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Saadet Partisinin gerçekleştirmiş olduğu kongreye, Alparslan Türkeş'in ad gününe, Millî Savunma Bakanının disipline sevk edilen teğmenlerle ilgili "25 Kasımı bekleyin." ifadesine ve normalleşmenin nasıl olacağına ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:23
Tarih:26.11.2024

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saadet Partisinin gerçekleştirmiş olduğu kongrede seçilen yeni Genel Başkan Mahmut Arıkan'a başarılar diliyoruz, hayırlara vesile olsun ve mücadelesini artık başka bir mecrada yürütecek olan Sayın Temel Karamollaoğlu'na da başarılar diliyoruz, hayırlara vesile olsun ve bütün Saadet Partisi teşkilatını bu vesileyle kutlamış oluyorum.

Bizim kendisinden çok şey öğrendiğimiz, özellikle Türkiye'de bugün bir Türk dünyası konuşuluyorsa, "Türk Devletleri Teşkilatı" gibi bir kavram bugün Türkiye'de yaşıyorsa; bu, rahmetli Alparslan Türkeş sayesindedir ve ben de onun ad gününü bu vesileyle kutluyorum.

Bu gün aslında hepimizin merakla beklediği, Millî Savunma Bakanının vermiş olduğu bir tarihti, 25 Kasım; disipline sevk edilmiş olan teğmenlerle ilgili "25 Kasımı bekleyin." dedi fakat 25 Kasımda hiçbir karar alınmadı. Bu teğmenlerin avukatları savunma yapabilecekleri herhangi bir belgeyi, bilgiyi dahi alamadıklarını söylüyorlar. Millî Savunma Bakanı "25 Kasım tarihini bekleyin." dediği hâlde bugün herhangi bir sonuç ortaya çıkmaması gerçekten düşündürücü. Neden milleti geriyorsunuz, neden bunun tartışılmasını istiyorsunuz? Acaba amaç gene bu konu üzerinden Türkiye'de bir kutuplaştırma mı yaratmak? Milletin nabzını mı ölçmeye çalışıyorsunuz? Eğer milletin nabzını ölçmeye çalışıyorsanız ben size bizim bu konuda nabzımızın nasıl attığını söyleyeyim: Türk milleti ordusuna çok önem verir ve Türk Kara Kuvvetleri, kuruluş tarihine baktığınız zaman da milattan önce 209 tarihini göreceğiniz ve dünyadaki hemen hemen bütün ordulara ilham vermiş, kuruluşlarına örnek olmuş bir yapıdır. Bir ordu-devlet-millet yapımız vardır ve orduyla alakalı bu milletin hassasiyeti vardır; kendi çocuğunu askere gönderirken eline kına yakar "kınalı kuzum" diye askere gönderir. Bu kadar hassas ve bu kadar değer verdiği bir kurumdur. Tabii, zaman zaman her yerde olduğu gibi burada da yani bu güzide kurumda da rotasını şaşıranlar olmuş, siyasete batanlar elbette olmuştur. Daha da ötesinde -ki bunu burada söylemek durumundayım- sizlerin yani iktidarın önünü açtığı cemaat görünümlü terör organizasyonları da buraya bulaşmıştır. Şimdi, bu konu tartışmaya açıldığı günden beri, işte, "Tarihimiz darbelerle, hafızamız darbelerle, vesayetlerle vesairelerle dolu." deniliyor ama bizim hafızalarımız başka şeylerle de dolu. Mesela, bizim hafızalarımız "Ergenekoncu" "Balyozcu" "darbeci" diye pranga vurulan askerler -ki bunlar Mustafa Kemal'in askerleriydi- milletiyle kol kola girdi ve o 15 Temmuz gecesi bu ülkeyi bu teröristlere teslim etmedi. "Milleti ezecekler." "Camileri bombalayacaklar." dediğiniz o askerler 15 Temmuzda okunan selalarla milletle kol kola bir terör eylemini engellemiş oldu. Tabii, ben bunları anlatıyorum ama aslında -AK PARTİ sıraları boş- sizin aranızda bu konuyu benden çok daha iyi bilen bir milletvekili var, o da Teğmen Mehmet Ali Çelebi; kendisi Kara Harp Okulunu dereceyle bitirmiş, beratını dönemin Genelkurmay Başkanının elinden almış, sonra da ona kumpas kurup "darbeci" demişler. Bu söylediklerim size inandırıcı gelmiyorsa şu anda sizde siyaset yapan Mehmet Ali Çelebi'ye bu soruları sorabilirsiniz.

Tabii, biz bütün bunları konuşurken, bir taraftan bir terör örgütünün liderine umut hakkından bahsedilirken bu öz evlatlarımıza, onlara bu umut hakkını tanıyacak bir sabrı, tanıyacak bir genişliği bile gösteremiyoruz. Tabii, bunları söylüyorum, bunlar ne anlam ifade ediyor? Genelkurmay Başkanının hapse atıldığı, teröristler için çadır mahkemelerinin kurulduğu, sizin iktidarınız döneminde bunların olduğu bir ortamda biz bu konuda ne kadar konuşsak size herhâlde boş gelecektir. Tabii, neyi sorguluyoruz biz burada? Acaba şu olamaz mıydı -ki bakın, biz Gezi Parkı hadiseleri olduğunda da bunu bekledik "acaba" diye bu soruyu da sorduk- Cumhurbaşkanı şu cümleleri kuramaz mıydı? Bu çocuklar başarılı olmuşlar, heyecanlılar, aktifler, istekliler, üstelik bu isteklerini de öğrencilik sırasında şehit olmuş bir arkadaşları için dile getirmişler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kavuncu, lütfen tamamlayın

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Yani onun için yemin töreninde böyle bir yemin etme konusunda talepte bulunmuşlar, izin verilmemiş ve bu teğmenlerimiz de bu izin verilmediği için tören bittikten sonra, her şey bittikten sonra böyle kendilerince her mezun öğrencinin yapacağı gibi kendi aralarında bir kutlama yapmışlar. Bakın, buna Cumhurbaşkanının bu şekilde göstereceği bir yaklaşım şu anda bu konu üzerinden yaratılmış olan bütün kutuplaşmayı başka bir mecraya, başka bir yere sevk edecekti.

Ben Meclisimizdeki kadın milletvekillerine seslenmek istiyorum: Bütün bu olaylar tartışılırken, okulunu 1'incilikle bitirmiş bu kadın teğmenimiz hakkında sosyal medyada alçakça, şerefsizce, adice ve ağza alınmayacak şekilde isim vermeden hakaretlerde bulundular ve bu konu yargıya gitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kavuncu, lütfen toparlayın.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Ne oldu biliyor musunuz? Herkesin de bildiği, malum olduğu bir konuda "İsmi zikredilmedi." diye hiçbir ceza almadı bu ahlaksız adam. Hanginiz okusanız yüzünüz kızarır, şu Mecliste hangimize, hangimizin yakınına böyle bir hakarette bulunulsa yüzümüz kızarır ama hiçbir şey olmadı.

Tabii, daha önce de yaşadık biz bunları, hatırlayanlarınız vardır; Nazlıgül Daştanoğlu. Kendisine FETÖ'cüler tarafından iğrenç iftiralarda bulunuldu, iğrenç iftiralar sonucunda ordudan atıldı ve atıldığı gün kendi silahıyla intihar etti. Bunları Türkiye'ye yaşatmaya kimsenin hakkı yok ama eğer vicdanlar bunu alıyorsa ben buna bir şey demeyeceğim fakat sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Her konu üzerinden Türkiye'yi germenin, Türkiye'yi kutuplaştırmanın bir anlamı yok. Eğer normalleşme böyle olacaksa bu normalleşme falan değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kavuncu, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Son cümle...

Yani, MİT Başkanının, Millî İstihbarat Başkanının ana muhalefet partisi liderini ziyaret etmesiyle normalleşme falan olmaz; normalleşme, önce toplumun vicdanının kanadığı, yaralandığı bu konular üzerinden olur. Bunun dışındaki her adım samimiyetten uzak bir tavırdır. Eğer normalleşeceksek bu ülkenin öz evlatlarını, onların kıymetini bilmek durumundayız ve bizi kutuplaştırmaya sevk edecek başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün yetkililerin bu konuda üzerine düşen sorumluluğu göstermesi gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunarım.