| Konu: | Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 26.11.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERSİN BEYAZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz kanun teklifi, torba kanun teklifi usulünde hazırlanmış, 8 farklı kanunda düzenleme içeren ve 26 maddeden oluşan bir tekliftir. Türkiye Büyük Millet Meclisine 18 Kasımda sunulmuş, 19 Kasımda teklif metni milletvekillerine dijital ortamda gönderilmiş, 20 Kasım gününde de bilgilendirme toplantısı yapılacağı duyurulmuştur. 21 Kasımda ise Komisyona gelerek teklif üzerinde alelacele görüşmeler yapılmıştır. İYİ Parti olarak bu eleştirimizi sürekli tekrarlamamıza rağmen, AK PARTİ iktidarı bu despot tavrından bir türlü vazgeçmemektedir. İktidar, ihtiyaç duyduğu alanda aralarında bağlantı olup olmadığını gözetmeden hızla yasalaştırmak istediği kanun tekliflerini geniş bir yelpazede torba kanun uygulaması yoluyla yapıyor. Ancak milletimizin menfaati ve kamu yararı gözetilmeksizin özensiz ve acilen çıkarılan kanunlar bir dizi sorunu da beraberinde getiriyor. Torba kanunlarda kanun içerisinde bulunan ve farklı alanlarda düzenleme öngören çok sayıda madde bulunmasına rağmen kanun adını kronolojik olarak daha erken tarihli olandan almaktadır. Teklif sahipleri, o torba kanunun kendilerine sağladığı bu kolaylıktan faydalanarak torba içine daha eski tarihli ve daha masum intiba uyandıran bir madde eklemek suretiyle kamu açısından sakınca doğurabilecek birçok alanda düzenlemeyi getirebilmektedirler. Böylelikle teklif, içeriğindeki düzenlemelerin nüfuz ettiği alanında değil başka bir kanunun adıyla anılmaktadır. Görüştüğümüz Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi de aynen böyle bir duruma örnektir. Köy Kanunu'nda sadece 1 maddede değişiklik yapılmaktadır. Ancak adından da anlaşılacağı üzere, 23 maddeden oluşan "bazı kanunlarda değişiklik" konusunu milletimiz ilk bakışta anlamamaktadır.
Değerli milletvekilleri, tali komisyonların sürece dâhil edilmediği, konu itibarıyla kendilerini ilgilendiren maddeler üzerinde görüşlerinin bildirilmediği bir kanun süreci kabul edilemez. Kanun teklifi İç Tüzük'ün 23'üncü maddesi uyarınca tali komisyon olarak Adalet, Çevre, İçişleri, Plan ve Bütçe Komisyonlarına havale edilirken esas komisyon olarak Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi kararına atıfta bulunularak toplam 12 ayrı madde düzenlenmektedir. Dolayısıyla yarısı Anayasa Mahkemesinin iptal kararları doğrultusunda hazırlanmış bir kanun teklifinin Anayasa Komisyonunda da görüşülmesi ve Komisyondan görüş bildiren bir rapor alınması gerekmektedir. Ancak teklif, Anayasa Komisyonuna havale edilmediği gibi havalesi yapılan diğer tali komisyonların da raporları ve görüşleri alınmamıştır. Örneğin, teklif içerisinde kamu kaynaklarına ilişkin KDV'den muafiyet getiren bir düzenleme bulunmasına rağmen Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmemiştir. Bunun nedeni, zamanlama itibarıyla Plan ve Bütçe Komisyonunun yoğun olması ve bütçe kanunu teklifinin görüşmelerine başlamış olmasıdır. İktidar partisi bu süreci görmezden gelerek ve umursamayarak belki de bir fırsat olarak değerlendirip kanun teklifinin içerisine Plan ve Bütçe Komisyonunun inceleme alanına girecek maddeler yerleştirmiştir. Nitekim, dönem itibarıyla yoğun olan Plan ve Bütçe Komisyonu görüş bildirmemiştir.
Anayasa'mızda korunan mülkiyet hukukunu, kamulaştırma hukukunu ilgilendiren ve ayrıntılı değişiklik öngören maddeler konusunda da Adalet Komisyonu görüş bildirmemiştir. Diğer konu ve kanunlarda da durum değişmemiş, sonuç olarak tali komisyonların fonksiyonu devre dışı bırakılmıştır.
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun ihtisas alanına girmeyen bir alanda Köy Kanunu'na ilişkin bir düzenlemeyi teklif metnine dâhil ederek sağlayacağı kolaylıklardan faydalanılmıştır. Bu tespit ve yorumumuz Komisyon görüşmelerinde ciddi bir tepkiyle karşılanmış, kanun yapma tekniği hatırlatılarak en başa Köy Kanunu'nun konulduğu belirtilmiştir. Buradan bir kez daha tekrarlıyorum ki adına "Köy Kanunu" diyerek 26 maddelik bu kanun teklifini masumlaştıramazsınız. Biz köylerimiz ve köyde yaşayan vatandaşlarımız için borçların ötelenmesi ve yükümlülüklerini yerine getirmeleri için bir dört sene daha zaman verilmesini destekliyoruz. Ancak, öncelikle, hepimizin destekleyeceği bu uygulamayı kanun metnine ismini verecek şekilde ayarlamanın da AK PARTİ iktidarının siyasi kurnazlığına yakışacağını belirtmek isterim. Böylesine hızlı kanun yapmaya çalışmak, Komisyon üyesi olan muhalefet partisi milletvekillerinin yeterince çalışma yapmasına, ilgili kurum, meslek mensupları ve sivil toplum kuruluşlarından görüş almalarına imkân tanımamaktadır. Kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlamak üzere, muhalefet partilerinin ve muhatap sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin müzakere taleplerine kapalı olmak Parlamentoların asli sorumluluğuna ve demokrasimizin varlık sebeplerine aykırı düşmektedir.
İktidar partisinin görmezden geldiği diğer bir konu ise hemen hemen her komisyonda dile getirmemize rağmen ya ciddi bir çalışma yapılmayan ya da konunun dikkate alınmadığı düzenleyici etki analizi konusudur. Etki analizinin olmaması ya da eksik olması teklif sahiplerinin üzerinde çalıştıkları kanun tekliflerini öncelikle kendilerinin ciddiye almadığını göstermektedir. Teklifte yer alan düzenlemelere ilişkin geçerli bir etki analizinin yapılmamış olması gerek Komisyon üyesi milletvekilleri tarafından yeterli çalışmanın yapılamamasına gerekse kamuoyu tarafından teklifin anlaşılmamasına yol açmaktadır. Bu konunun önemini görüştüğümüz kanun teklifi üzerinden de örneklendirmek istiyorum. 442 sayılı Köy Kanunu'nun geçici 5'inci maddesi kapsamında köyde ikamet eden ve yapılmak istenen değişiklikten etkilenecek vatandaşlarımıza ilişkin bir veri tarafımıza verilmemiştir. 1'inci maddenin kendisini ilgilendiren köylü sayımız kaçtır? Borç taksitlerini ödeyememiş, satın aldığı alanlara yapı inşa etmemiş ya da edememiş köylü sayımız yine bilinmemektedir. Bu insanlar beş yıl içinde hangi ekonomik sorunlar sebebiyle ödemelerini yapamamıştır? Bu sorular cevap verilememiş, izaha muhtaç konulardır. Bunun yanı sıra, düzenlemenin kamuya sağlayacağı faydanın tutarına ilişkin bilgi açıklanmamıştır. Bu yolla ne kadar arazi satıldığına ilişkin bir bilgi de yine Komisyon üyesi milletvekilleriyle paylaşılmamıştır. Ayrıca, teklifte dört yıl kadar uzatma öngörülürken bu uzatmanın hangi gerekçeler ve parametrelerle yapıldığı da bilinmemektedir. Aynı şekilde, teklifin 4'üncü maddesiyle düzenlenen 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 5'inci maddesine eklenmek istenilen "imar hakkı aktarımı" kavramıyla bu kapsamda il ve ilçe bazında veyahut Türkiye genelinde etkilenecek vatandaşların sayısı da bilinmemektedir. Konu diğer maddelerle birlikte değerlendirildiğinde kamulaştırma hukukunda etkisi olacağı düşünülmekle birlikte Komisyon sürecinde bir uzman görüşü de alınmamıştır. Bu çalışmaların Komisyon görüşmeleri başlamadan önce yapılması bütün milletvekilleri açısından yararlı olacaktır. Etki analizi raporlarının hem yasama verimliliği açısından hem de vatandaşlarımızın sağlıklı bilgi alması açısından önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyor, iktidarın bu konudaki duyarsızlığını ve disiplinsizliğini de kamuoyuna bildirmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, İYİ Parti olarak, aynı konu üzerinde mevcut kanun teklifinden daha önce verilmiş bir kanun teklifimiz olmasına rağmen Komisyon sürecinde verdiğimiz önergemiz kabul edilmemiştir. 2028 yılı normal şartlar altında önümüzdeki genel seçimler için seçim yılı olarak dikkat çekmektedir. Önergemizde bu sürenin beş yıl olması gerektiği ve 31/12/2029 tarihine uzatılması gerektiği Komisyona sunulmuştur ancak Cumhur İttifakı milletvekillerinin oylarıyla 1'inci madde üzerindeki önergemiz kabul edilmemiştir. Seçim döneminde tekrar uzatma vaadine kurban edilebilecek ve suistimal edilebilecek bir tarih olarak karşımıza çıkan Köy Kanunu'ndaki değişiklikte bir önceki dönemde olduğu gibi beş yıl erteleme yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, 775 sayılı Gecekondu Kanunu'nun düzenlediği metinlerde daha önce bulunan, belediye sınırları içinde veya dışında belediyelere, hazineye, özel idarelere, özel bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarda veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde izinsiz yapılan yapıların yıkım kararı alınmaksızın derhâl yıkılabileceği hükmü varken Anayasa Mahkemesi kararıyla bu madde iptal edilmiştir. Bu durumun hak arama özgürlüğü, mahkemeye erişim hakkı ve etkili başvuru hakkını ihlal ettiği ortadadır. Görüştüğümüz kanun teklifinde ise bu eksiklikler düzenlenerek metin düzeltilmiş ve bazı cümleler eklenmiştir. Teklif metninde yıkım kararına esas cümlelerin arasına "devlet ormanları hariç" ibaresi de eklenmiştir. Bu ibarenin kanun teklifinden çıkarılması talebimiz reddedilmiş, ardından AK PARTİ'li üyelerin aynı mahiyetteki önergesiyle madde metninden çıkarılmıştır. Teklif metninin ilk hâlinde devlet ormanlarına yapılan izinsiz yapıların yıkım kapsamından çıkarılacağı anlaşılmaktadır. Önergemizle bu yanlış anlaşılma düzeltilmiş ve devlet ormanlarına yapılan izinsiz yapıların Orman Kanunu hükümlerine göre yıkılacağı hüküm altına alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, 3194 sayılı İmar Kanunu'yla ilgili "imar hakkı aktarımı" kavramı tanımlanmıştır. Yine, aynı kanun maddesinin içerisinde 7181 sayılı Tapu Kanunu düzenlenerek, düzenleme ortaklık payı yüzde 45'e çıkarılarak kamu ortaklık payı kaldırılmış olup bu düzenlemeden önce imar uygulaması yapılarak KOP alanı olarak oluşturulan alanlarda kalan taşınmazlarda umumi ve kamu hizmet alanlarının kamuya mali külfet getirmeden bedelsiz karşılanarak kamu mülkiyetine geçirilmesi sağlanmak istenmektedir. Ülkemizde kamulaştırmaya ilişkin düzenlemeler her zaman karşımıza çıkmaya devam edecektir. Geçen yasama döneminde Millî Savunma Komisyonunda ve Adalet Komisyonunda kamulaştırmaya ilişkin düzenlemeler yapılmak istenilmiştir. Her iki komisyonda görüşülen kamulaştırmaya esas konular Genel Kurul sürecinde geri çekilmiştir.
Görüştüğümüz kanun teklifi metnindeki imar konusu ve özelde kamulaştırmayla ilgili kısımlar teknik olarak sakıncaları da içerisinde barındırmaktadır. Bu bağlamda kamulaştırma-mülkiyet çatışması ortaya çıkacak ve netameli birçok mesele doğacaktır. Bu kapsamda ülkemizde ne kadar parsel olduğu, ne kadar insanımızın konuyla ilgili davasının olduğu ya da gelecekte olacağı konusunda bilgi paylaşılmamıştır. İmar hakkı aktarımı konusunda iller bazında çalışmaların olmadığı aşikârdır. Kanunu çıkardıktan sonra yine keyfî ve verimsiz bir uygulamanın içinde olunacağı hususunu dile getirmemize rağmen konuyla ilgili tatmin edici bir açıklama yapılmaması endişe vericidir.
Madde hükmüyle artacak konut sayısına bağlı olarak nüfus yoğunluğunda da teknik oranda bir artış olacağını, bu artışın sosyoekonomik, sosyokültürel, sağlık ve eğitim gibi alanlarda doğuracağı sorunların da beraberinde büyüyeceğini öngörülerimiz arasında belirtmekteyiz. Kamulaştırma konusunda güncel sorunların olduğu aşikârdır. Ancak verimli ve etkin bir çözüm üretme konusunda iktidarın daha özenli davranması gerektiği de ortadadır.
Yine, imar hakkı aktarımı konusunda, alıcı ve verici parselle ilgili konularda belirsizlik olduğu anlaşılmaktadır. "Verici parselin ya da parsellerin aktarıma esas inşaat hakları, en yakın komşuluğundaki imar parselinin, adanın emsale esas inşaat hakkını aşmamak kaydıyla ilgili idaresince belirlenir. Aktarma işlemi alıcı ve verici parsellerin değer tespitleri üzerinden yapılır." hükmünden de anlayacağımız üzere verici parselden ne kadar inşaat alanı aktarımı yapılacağı muğlaktır. İmar planı burada öngörülemez bir fonksiyonun bilinmeyenleri hâline gelmektedir. Büyüklüğü değerleme ve tespit esaslarına göre belirlenecek olan verici parselin emsale esas inşaat alanının yüzde 20'sini geçmeyecek şekilde belirlenmesi, imar planında alıcı parsellere kısıtlama getireceği anlaşılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında yine, İmar Kanunu'na aykırı bir düzenleme yapıldığı anlaşılmakta, bu ve buna benzer düzenlemelerin imar planı kararlarında sorun açacağı ortaya çıkmaktadır. Buna rağmen Bakanlığa İmar Kanunu kapsamında çeşitli görev ve yetkilerin bırakılması ya da Bakanlığın bu yetki ve görevlere el atması kanunun bütünlüğüne müdahale edilmesi anlamına gelmektedir. Bu karmaşalı durum uygulamada da birçok sorunu beraberinde getirecektir.
Değerli milletvekilleri, sadece imar alanında değil; Gecekondu Kanunu kapsamında, Boğaziçi Kanunu kapsamında, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında ve daha birçok alanda Bakanlık yetkileri kullanılmaktadır. Tartışmasız bu durum fiiliyatta yetki karmaşası yaşanılan durumların da önünü açmaktadır. Esasen Türkiye'de köklü bürokrasi ve hukuk temelimizin getirdiği bazı yerleşmiş ve işleyişi süregelen, bir disiplin hâline gelmiş kurallar bütünü vardır. Bakanlığın kuralları kanunlaştırması, mevzuata uygun hâle getirmesi ve kural olarak uygulamasında karar mekanizması olmasının yanında denetim görevi de Bakanlığa aittir. Ancak imar planları ve uygulamaya esas görev ve yetkilerin ise yerel yönetimler tarafından uygulanması, bürokrasi ve hukuk temelimizin taşlarından biridir. Belediye ve valiliklerin yanında imar uygulamalarının Bakanlık tarafından da yapılabilecek olması, imara ilişkin konularda karmaşaya ve çok başlılığa sebep olacaktır. Kurumlar arası çatışma ve dağınıklık "kamu yararı" ilkesine zarar verecektir. Tekliften parsel bazında fonksiyon değişikliği yapılabileceği ancak bu değişikliğin konut kullanımına ilişkin olamayacağı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte ada bazında imar plan değişikliği yapılabileceği, değer artış oranının da yüzde 90'ının kamuya kalacağı düzenlenmek istenmektedir. Bu durum yeni bir rant kapısı oluşturacaktır. Fonksiyon değişikliklerinin ne şekilde yapılacağı bilinemeyeceği gibi imar planına aykırılıklar doğacaktır. Maddeyle "Parsel bazında imar planı değişikliği yapılamaz." derken ada bazında bu değişikliği yaparak rant kapısı oluşturuyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, en büyük hassasiyetlerimizden biri olan Atatürk Kültür Merkezi'yle ilgili kısımlar da dikkatle incelenmelidir. Teklifin 9'uncu maddesinin ek madde 11/e bendindeki Atatürk Kültür Merkezi'yle ilgili kısımlar suistimale açık ifadelerdir. Atatürk Kültür Merkezi'nde bulunan alanlarda iyileştirme, güzelleştirme, yenileme ve ihya etme maksadıyla yapılacak her tür ve ölçekte arsa düzenlemesi ve yapı projeleri yapmaktan kastın ne olduğu konusu netlikle ve ayrıntılarıyla açıklanamamıştır. Bu özel alanda farklı inşa ve yapıların oluşturulmasında Bakanlık yetkilendirilmiş, kamulaştırma ve ruhsatlandırma yetkisi de Bakanlığa verilmiştir. Mevcut metinde belediye ve Bakanlık arasında yetki karmaşası olduğu yapılan açıklamalarda itiraf edilmiş, kanun teklifinde bu yetkiler Bakanlık elinde toplanmıştır. Merkezî idareye oldukça geniş yetkiler verilerek mahallî idarelerin çalışmaları sekteye uğratılabilir, keyfî uygulamalara yol açılabilir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bir kararı doğrultusunda düzenleme yapılırken hukukun başka bir alanında sakatlık çıkartıyorsunuz.
Bir diğer konu ise yapı denetimi meselesidir. Yapı denetimi alanında getirilen değişiklikler, yapı inşaat alanı üzerinden hizmet bedellerini düzenlemektedir. Yapı denetimi hizmeti sözleşmeleri için hizmet bedeline esas yapı yaklaşık maliyetinin yüzdelik oranları olarak tespit edilmiş ve bunlar farklı metrekarelerde farklı olacak şekilde madde metnine eklenmiştir. Bu konudaki çekincelerimizi, sahada ve fiiliyatta ortaya çıkacak sorunları Komisyonda dile getirerek madde üzerinde bir değişiklik önergesi vermemize rağmen önergemiz kabul edilmemiştir. Elektronik ortamda belirlenen en fazla 2 yapı denetim kuruluşundan biriyle yapı sahibinin hizmet sözleşmesi yapmaya mecbur bırakılması, rekabeti sınırlandıran serbest piyasa ilkelerine aykırı bir durumdur.
Ayrıca, küçük şehirlerde belli yapı denetim şirketleriyle sözleşme imzalamak zorunda olan firmaların, şirket ve firma arasındaki münasebeti de bu sorunu kökleştirmektedir. Yapı denetim şirketiyle sorunu olan firmaların sözleşme yapma süreci de sıkıntıya girmektedir. Bu sebeple, yapı denetim firmalarının elektronik ortamda seçilecek 2 firmayla sınırlandırılması, müşteri memnuniyetine yönelik çabalarının azalacağını göstermektedir. Bu, denetim şirketlerinin müşterilerinin kendilerine muhtaç olduğunu düşünerek daha düşük standartlarda hizmet vermelerine sebep olacaktır. Yapı denetim firmalarının elektronik ortamda rastgele seçilecek şekilde sınırlandırılması, yapı sahibi firmalarının ve yapı denetim firmalarının aralarında kötü niyetli anlaşmalar yapmasının önüne geçecek bir düzenlemedir. Bu konudaki en az 4 yapı denetim firmasının seçimlik olması yönündeki önergemiz de kabul edilmemiştir. Bu durum, Anayasa’nın sözleşme serbestliği ilkesine de aykırı olarak düzenlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, 24/12/2020 tarih ve 7261 sayılı Türkiye Çevre Ajansının Kurulması Kanunu'nun 4'üncü maddesinin (2)'nci fıkrasında yer alan "şirketler kurarak" ibaresinden sonra gelmek üzere "şirketlere ortak olmak" ibaresi eklenmiştir. Komisyon toplantısı öncesinde Bakanlık bürokratlarının ve Türkiye Çevre Ajansı Başkanının bilgilendirmeleri esnasında "şirketlere ortak olmak" ibaresinin "yerli şirketlere ortak olmak" olarak değiştirilmesi talebimize rağmen Komisyon görüşmelerinde bu değişiklik yapılmamıştır. Türkiye Çevre Ajansı Başkanı Ferhat Pirinççi'nin kurumunu tanıtırken bu konunun düzenlenmesinde bir beis olmadığını ve isterlerse "ulusal" kelimesini ekleyebileceklerini söylemesine rağmen Komisyon görüşmelerinde konunun üstü kapatılmış, "ulusal" veya "yerli" ibaresi ısrarla eklenmemiştir. Bu tutum ve davranış, Çevre Ajansının yabancı şirketlerle ortaklık yapabileceği konusunda hangi koşullarda ve nasıl ortaklık kurulacağı konusundaki şüpheleri de beraberinde getirmiştir.
Görüştüğümüz kanun teklifinin maddeleri üzerinde de İYİ Parti olarak milletvekili arkadaşlarım ayrıntılı şerhlerini ve düşüncelerini dile getireceklerdir. Geneli üzerindeki düşüncelerimizi kamuoyunun ve Meclisimizin bilgisine sunar, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)