Konu: | Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 23 |
Tarih: | 26.11.2024 |
CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz 174 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi, köylerde 2024 yılına kadar yapılması gereken yapıların zamanında tamamlanmaması dolayısıyla bu süreyi 2028 yılına kadar uzatıyor. Değerli arkadaşlar, niye 2024 yılına kadar köylü tek göz evini yapamadı? Kendisine tanınmış olan hakla bu evleri beş yıl boyunca niçin tamamlayamadı? Çünkü ülkeyi yöneten iktidar o kadar başıboş bir ekonomik politika, o kadar yanlış bir tarımsal ve kırsalda yaşayan köylüyü inciten politikalar uyguladı ki köylerde neredeyse önemli bir nüfus büyükşehirlere göç ederken var olan, köyde yaşamayı tercih eden, tarımsal üretimde kalan köylünün de bu evleri yapabilme şansı yok. 2028 yılına kadar uzatıyorsunuz ama biz biliyoruz ki siz iktidarda olduğunuz sürece Türk köylüsü yoksullaşmaya devam edecek ve -bu süre- siz iktidardan gittikten sonra ancak köylünün hak ettiği değer kendisine verildiğinde evlerini tamamlayacaklardır.
2'nci maddede, kaçak yapılarla ilgili Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yerine bir madde getiriyorsunuz. Şimdi, değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; şöyle düşünün: Kaçak bir bina yaptınız, kaçak binayla ilgili belediye zabıt tuttu, yapı tatil tutanağıyla geldi sizin binanızın yıkmaya, Anayasa Mahkemesi dedi ki: "Tebligat Yasası'na göre bu kişinin kendini savunma hakkı vardır ve kendini savunması gerekir." Siz de yeni bir yasa getiriyorsunuz, değerli arkadaşlar, aynen şöyle diyor... Bu tarih itibarıyla, bundan sonra yapılacak olan yapılarla ilgili bir başlangıç yapıyor. Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? Siz, 2017 yılında çıkardığınız imar barışından sonra bu yasayla birlikte, 2024 yılında bu kanunun çıktığı tarihe kadar yapılmış olan kaçak yapılarla ilgili, ilgili kurumların, kuruluşların ve belediyelerin işlem yapmasını engelliyorsunuz; örtülü bir imar affı getiriyorsunuz. Bunu Komisyonda söyledik. Geçmiş dönemde yapı tatil tutanağı tutulmuş, encümen kararı alınmış, 32 ve 42'ye göre cezası kesinleşmiş ama Anayasa Mahkemesinin kararına göre işlem yapılamayan parsellerle ilgili "O zaman bu kaçak binaların durumu ne olacak?" dedik, bir düzenleme getirilmedi. Komisyonda çok öneride bulunduk ama hiçbiri dikkate alınmadı.
Kentsel dönüşümle ilgili bu iktidar tek kelimeyle başarısızdır. Bakın, kentsel dönüşümün en büyük düşmanı enflasyondur. Enflasyon, dar ve orta gelirli insanların satın alma gücünü öylesine etkiler ki yapı maliyetleri öylesine yükselir ki insanların günlük yaşamda barınma, gıda ve sağlık hizmetlerinin dışında bulundukları riskli binaları dönüştürmeyle ilgili bütçe ayırmaları olanaklı hâle gelmez. Hele de ekonomideki daralma, ekonomideki istikrarsızlık, özellikle emekli, orta yaşın üzerindeki toplum kesimlerinin giderek böyle kararlar almasının önüne geçer.
Bakın, Türkiye'de iktidarınızın son on yılında, hele de son beş yılında temel manzara şudur: Yoksul vatandaş, kolonları korozyona uğramış, demirleri paslanmış, beton dayanım oranı 10'un altında olan binalarda oturup bir afet anında, bir deprem anında, 6'nın üzerindeki bir depremde yıkılacağını bildiği binadan çıkıp başka bir binaya taşınmanın getirdiği maliyet ile yaşam maliyeti arasındaki tercihini bu binada ölümden yana kullanmaktadır. İşte, bu, sizin son dönemde kentsel dönüşümle ilgili getirdiğiniz temel bir sosyolojik sonuçtur. O nedenle, kentsel dönüşümle ilgili bir kaynak ayırma, bütçe oluşturma, ilgili kurumları güçlendirmeyi hedefliyorsanız tek bir şey yapmanız gerekir ya: Kamu bankaları eliyle kentsel dönüşüm projelerine ayrılacak olan kaynakları bütçede tanımlayın. Diğer kurumlara kur korumalı mevduat hesaplarıyla 1 trilyon 400 milyar lirayı nasıl aktardıysanız... Kentsel dönüşümde kredi verecek olan kamu bankalarının hazineden ya da bütçeden açıklarının karşılanmasıyla ilgili bir düzenleme buraya getirmediğiniz sürece konuştuğumuz hiçbir konunun gerçekleşme şansı yok.
Ama bu yasanın içine gizlenmiş neyi gördük? Komisyon aşamasında inceledik ama o günden sonra da yaptığımız "Acaba bu paragrafın altında ne var, acaba neyi kastediyor bu yasa hazırlayıcılar?" dediğimizde çok net biçimiyle, İstanbul seçimlerinde, bu milletten, 1 milyon bin oy farkla yenilgisini hazmedememiş bir bakan, şimdi milletin kendisine vermediği belediye bütçesini yapma yetkisini, milletin kendisine vermediği plan yapma yetkisini, milletin kendisine vermediği belediyeleri yönetme yetkisini başka bir biçimiyle kullanıyor. Ekonomik anlamda daraltıyor, yetki anlamında "kentsel dönüşüm" adı altında bazı alanlarla ilgili plan yapma yetkisinin sınırlarını daha da çok çiziyor. Bu yasa teklifini hazırlayan arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun Bakanlıktan gelen, içinde gizli şifreler olan kimi uygulamaların farkında bile olmadığını apaçık buradan belirtmek istiyorum. Öylesine ki yasa hazırlayıcı... Pek çok konu başlığıyla ilgili tek tek söyleyeceğim: Yapı denetimlerle ilgili, 500 metrekareye kadar yapı denetimin uygulamacı tarafından bulunması fikrini geçtiğimiz dönem Komisyonlarda ben söyledim çünkü birinci yapı denetim firmasıyla maliyetlerin yüksekliği sebebiyle sözleşme yapılamıyordu, her 100 inşaattan 60'ı aylarca bekliyordu. Şimdi bir düzenleme getiriyorsunuz; onu da önermiştik ama Komisyonda söyledik, gene dikkate alınmamış.
Kura çekilecek, doğrudur. 1'inci kurayı çektiniz, 2'nci kurayı çektiniz. Ya, yasa teklifinin içine şunu koyunuz: "1'inci kurada çıkan yapı denetim firması sözleşmeyi bir hafta, on gün içinde onaylamaz ise mal sahibi gider, 2'nci firmayla sözleşme yapar." Hayır, bunu koymuyorsunuz. Yapı denetim firmalarının, bu iki firmanın birbiriyle rekabet etmesiyle, zaten şu anda çok ciddi biçimiyle ekonomik anlamda risk altında olan yapı denetim firmalarını fiyatlarını aşağıya çekmeye, örtülü pazarlıkların yeniden oluşmasına yol açıyorsunuz.
Buradan bir kez daha söylüyorum: Bir değişiklik yapınız, yetkiniz var, Komisyonda iktidar... Teklif verin. Kura çektiniz; 1'inci çıkan firma sözleşmeyi on gün içinde imzalamazsa mal sahibi gider, 2'nci firmayla sözleşme yapabilir. O nedenle yani... Uygulamadan gelmediğiniz o kadar belli ki, sistemin içinden gelmediğiniz o kadar belli ki. Sadece bir avuç zengin müteahhiti, sadece binlerce konut yapan TOKİ müteahhitlerini, sadece hazine ya da kamu alanlarını, donatı alanlarını Çevre, Şehircilik Bakanlığıyla imara açan müteahhitleri dinliyorsunuz, başka hiç kimseyi dinlemiyorsunuz.
Başka bir şey, değer artış vergisini getirdiniz. Değer artış vergisi... Diyorsunuz ki: "Elde edilen değerin yüzde 90'ı oranında alınacaktır." Arkadaşlar, böyle bir oran olabilir mi? Yani bir işletme plan tadili yaptığında bundan elde edilecek olan rantın yüzde 90'ını kentsel dönüşüm hesabına yatıracak. Peki, bu yasa 2020 yılında çıktı. Şimdi Sayın Komisyona, yasayı hazırlayan milletvekillerine soruyorum: 2020 yılından itibaren -yıl 2024, tarih 26 Kasım; Sayın Sarıgül, siz de belediye başkanlığı yaptınız- İstanbul Büyükşehir Belediyesinin hesabına yatan değer artış kazancı ne kadar biliyor musunuz? Sıfır. Bakanlığın yaptığı bütün uygulamalardan milyarlarca liralık rant elde etmiş olan müteahhitlerin ödedikleri değer artış kazancı vergisi sıfırdır.
Şimdi gelelim başka bir konuya. Kentsel dönüşümle ilgili biraz önce burada bir hatip dedi ki: "Şu ana kadar 130 bin, sene sonunda 200 bin." Bugün kaç? Kasım ayı bitti. Ya, 6 Şubat depreminden sonra önce "650 bin konut yapacağız." dediniz, sonra "350 bin" dediniz, sonra "Bir yılda 200 binini tamamlayacağız." dediniz. 2'nci yılın neredeyse iki ayı kaldı, yirmi iki ay bitmek üzere; biten konutlarımızın sayısı 130 bin. Bunların içinde adaletsizliğin en fazla olduğu il neresi diye baktığımızda o da Hatay. Öngörülen konut sayısı, arkadaşlar, 254 bin; 26 Ekim tarihiyle yapılmış olan 26.220; işte gerçek bu, TOKİ'nin açıklamış olduğu rakamlar.
Yine, kentsel dönüşümle ilgili başka bir usulsüzlük daha var. Hazine parsellerini hazine satar ise ilgili belediyenin hesabına bedellerin yüzde 30'unun yatırılması gerekiyor. Anadolu'da pek çok küçük belde belediyesi, ilçe belediyesi, il belediyesinin kendi mücavir alanlarında -hazineye ait olan parsellerin satılmasıyla elde edilen gelirden- oranın altyapısı, kanalizasyonu, donatısı, içme suyu gibi bütün bu giderleri yapmak için bir kaynağa ihtiyacı var. Bir yol bulmuş iktidar, hazine parsellerini TOKİ'ye devrediyor. TOKİ eliyle yapılan satışların tamamından ilçe ve belde belediyelerine aktarılan kaç para biliyor musunuz? Sıfır, sıfır, sıfır! İşte bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle ilgili genel siyasetinin bir başka örneği.
Türkiye Çevre Ajansıyla ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorum. Geçtiğimiz Parlamento döneminde buradan geçti, Çevre Ajansıyla ilgili "Anayasa'ya aykırıdır." dedik. Nedir? Vergi topluyorsunuz. Vergiyi Türkiye Büyük Millet Meclisi kamu kurumları eliyle toplar, vergi millet adına toplanır. Türk ve millet adına toplanan vergiyi denetleme görevi de yasalarla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiştir, Meclis adına bu görevi de Sayıştay yapar. Vergi salıyorsunuz, parayı topluyor ama denetimi Türkiye Büyük Millet Meclisinde değil. Üstelik yasanın içine, bu yasa 2020 yılında geldiğinde -Çevre Ajansı Yasası- o zaman da bir şirkete, özel bir şirkete ortak olabilmesiyle ilgili hüküm vardı; Komisyonda o madde geri çekildi, yasalaşmadı; şimdi bir kez daha getiriyorsunuz.
Buradan sormak istiyorum: Türkiye Çevre Ajansının parasını vererek ortak olacağı... Türkiye'nin bütün kıyılarını, tıpkı Muğla'da kurulan ve sonra Türkiye'nin bütün kıyılarını yandaşlarına yağmalatan MUÇEV gibi şirketler eliyle genişletecek olan, büyütecek olan Türkiye Çevre Ajansını ortak yapmak istediğiniz bu şirketin adını neden bu yasanın içine koymuyorsunuz? Eğer bu Ajans ekonomik anlamda vergi topluyorsa, gelirleri varsa... Kendisi bir şirket kurmaktan âciz mi de hisselerinin tamamı kamuya ait olan bir şirket kurmaktan âciz mi de başka bir şirkete ortak olabilmeyi hem de yasanın içine koyuyorsunuz? Vergiyi salan devlet, parayı toplayan Çevre Ajansı, paranın aktarıldığı yer özel bir şirket. O şirketin harcamaları da millet adına denetim yapan Türkiye Büyük Millet Meclisinden kaçırılmak isteniyor. Neden? Bunu anlamak mümkün değil.
GES yatırımlarını özendirmek istiyorsunuz, HES yatırımlarını özendirmek istiyorsunuz ancak yapı denetim... Yani 4708 sayılı Yasa'ya ilişkin olarak Türkiye'de yapılmış olan her türlü yapıyla ilgili belli bir metrekarenin üzerindekileri yapı denetimden muaf tutuyorsunuz; gerekçe de maliyetler. Değerli arkadaşlar, 1 megavat GES'in beş yıl önce maliyeti 1 milyon dolar iken şimdi 400 bin dolara düştü. Zaten teknolojik gelişmeler, zaten sektörün yerli üretime geçmesiyle birlikte maliyetler aşağı çekilmişken siz nasıl olur da enerji mühendislerinin, elektrik mühendislerinin, inşaat mühendislerinin, jeoloji mühendislerinin, harita mühendislerinin yapacağı denetimi maliyet gerekçesiyle tümüyle kaldırıyorsunuz? Biraz önce, Yapı Denetimi Yasası'nda belli bir metrekarenin üzerindeki yapılarla ilgili maliyet üzerinden alınan harçları yüzde 1,5'tan 1,25'e indirdiniz; o da doğru değil, o da doğru değil. Burada da GES yatırımlarıyla ilgili maliyetler yüksek ise tıpkı diğer maliyetlerdeki aşağı çekilme gibi bunda da bir aşağı çekilme yapılabilir ama mühendislik denetiminden geçmemiş hiçbir uygulamanın günümüz Türkiyesinde yapılamayacağı konusundaki temel bir aklın terk ediliyor olmasını, sadece maliyet hedefleri nedeniyle terk ediliyor olmasını anlamak mümkün değildir. Yapı Denetimi Yasası'nda laboratuvar hizmetlerinin -eskiden laboratuvarlar ayrı bir yapıdaydı- bedellerini şimdi kim ödeyecek? Yasa koyucuya soruyorum: Kim ödeyecek? Yapı denetim firması. Yani 1,5'tan 1,25'e indirmeyi düşünüyorsun, "Denetimleri sıklaştıracağım." diyorsun, "Yapılan hizmetlerle ilgili suistimal olursa, suç unsuru yakalarsam cezai müeyyideleri artıracağım." diyorsun... İçinizde, yurt dışında, Libya'da, Suudi Arabistan'da, Cezayir'de, Afrika'da bir yabancı yapı denetim firmasıyla birlikte iş yapmış bir tek insan yok mu ya?
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Bizde müteahhit...
GÖKAN ZEYBEK (Devamla) - Toplam yatırım maliyetlerinin içinde, bırakınız yapı denetim ücretlerini, denetim maliyetlerini aşağı çekmeyi... Bakın, denetimde ödenecek bedelleri artırarak toplam standardı yükseltmeniz gerekir. Bunun en temel yanlışını nerede gördük biz? Gidin deprem bölgesine; 2009'dan, 2014'ten sonra yapılmış olan kamu yapılarının, özel yapıların, endüstri yapılarının, okulların hatta bazı turizm tesislerinin, sitelerin nasıl yıkıldığını gördüğümüzde, bizim denetimdeki ücretleri aşağı çekmek yerine, denetimdeki cezai sorumluluğunun yanında bu hizmetlerin yapılabilmesiyle ilgili bedellerinin artırılması konusunda da doğru bir şekilde sektörün sorunlarını görmemiz gerekir. Yapı denetimle ilgili bu uygulamanın başka sıkıntılar getireceğini buradan bir kez daha sizlere belirtmek istiyorum.
Coğrafi Bilgi Sistemleri Yasası geçen dönem buradan geçti. Eleştirilerimizi söyledik, Anayasa'ya aykırılıkları söyledik, bu belgelere ulaşmanın ciddi riskler taşıdığını söyledik. Yasanın pek çok maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Biraz önce Anayasa'ya aykırılık yönünden bazı maddeleri de ifade ettim; bu yasanın içinde Anayasa'ya aykırı o kadar çok hüküm var ki... Bu hükümlerin tamamı değiştirilmeden geliyor, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi orada dururken pek çok maddede hiçbir değişiklik yapılmadan geliyor. Yine, şunu da burada belirtmemiz gerekiyor: Nasıl oluyor da Bakanlık -bu Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin- bunlara ilişkin mevzuat hazırlama yetkisini kendinde görüyor? Bakın, Danıştay tarafından denetlenebilir. Özerk bir yasayla 1954'te kurulmuş meslek odalarıyla ilgili olarak izlediğiniz yol ve yöntem kesinlikle doğru değildir. Burada Bakanlığın bu yanlıştan geri çekilmesi lazım. Bu maddenin, 9'uncu maddenin (ı) bendinin yasa teklifi metninden kesinlikle çıkarılması gerekir. Bunu Anayasa Mahkemesine götüreceğiz; daha önce de götürmüştük, hep iptal edilmişti; bunun da iptal edileceği konusunda en ufak bir şüphemiz bulunmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, kentsel dönüşümdeki emsal transferiyle ilgili de bazı bilgileri size aktarmak istiyorum, şöyle: Emsal transferiyle ilgili hükümler uygulanabilir mi? Evet ama bazı eksikleri var. Burada bir arsa var, 1.000 metrekare bir arsa var "düzenleme ortaklık payı" adı altında bunun belli bir oranı kaldırılıyorsa -diyelim yüzde 45'i- geriye kalan kısmın verici parsellerin alıcı parsellere ne kadar oranında verileceğiyle ilgili bir düzenleme yok. İkincisi, daha da tehlikelisi... İmar planları bir bütündür, kaç kişinin yaşayacağı, hangi hizmetlere ihtiyaç olduğu, donatılar, sağlık, eğitim, spor, diğer bütün donatılar bu planın içine yerleştirilir ve plan nüfusuna uygun bir donatı mekanizması oluşturulur. Şimdi, siz burada plan sınırları içinde emsal transferiyle ilgili bir düzenleme getiriyorsanız o zaman yasanın içinde onu belirtmek gerekir. Nedir o? "İmar plan sınırları içinde emsal transferi yapılabilir." Yani bizim endişemiz şudur, açık söyleyeyim, buna ilişkin kaygılarımızı giderecek bir madde de yoktur: Değersiz bir arazideki mülkler, değerli bir araziye emsal transfer olarak geçirilebilir. Bu, -özellikle İstanbul Milletvekili olarak söylüyorum- İstanbul 2'nci bölge dediğimiz merkez İstanbul'da, Şişli'de, Beşiktaş'ta, Beyoğlu'nda, Fatih'te, merkez ilçelerde var olan sıkıntının daha da artmasına yol açabilir. O nedenle, burada ben bir çalışma yapılmasını, bu önerdiğim konularla ilgili düzenlemenin mutlaka metne girmesini istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Zeybek, lütfen tamamlayın.
GÖKAN ZEYBEK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bir imar planı var, bu plan sınırları içinde nüfus oranı belli, hektar başına düşecek kişi sayısı belli. Bunun artırılmasıyla ilgili bir düzenleme değil, bu plan sınırları içindeki nüfusu artırmadan, plan sınırları içinde kamulaştırmasız el atma ya da kamulaştırma yoluyla alınmış ama bedeli ödenmemiş olan parsel maliklerinin de mağdur olmaması için o plan sınırları içinde, bu plan sınırlarının eş değer, yakın çevresindeki bir mahalle olabilir, bazen bir mahallenin içinde birden fazla imar planı olabilir, bunlarla ilgili belirleyici, daraltıcı ve engelleyici hükümlerin mutlaka metnin içine konulması gerektiğini düşünüyorum.
İmar Kanunu gibi -3194 sayılı- özel bir yasanın pek çok maddesi bu biçimiyle getirilip madde metninin içine konulmuş ve buradan bir sonuç elde etmek mümkün değildir. Size naçizane tavsiyem şudur: 2028 yılında -bu dönemin sonu- dönemin sonu gelmeden bu getirdiğiniz yasanın da pek çok maddesini değiştirmek zorunda kalacaksınız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)