| Konu: | Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 24 |
| Tarih: | 27.11.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA SABAHAT ERDOĞAN SARITAŞ (Siirt) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Konuşmama başlamadan önce, ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımızı ve cezaevlerinde siyasi tutsak olan bütün yoldaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Kanun teklifinin usulü konusunda daha önce muhalefet partilerinin tüm vekilleri defaatle söz aldı ama maalesef yöntem değişmiyor. Komisyon süreçlerini hızla sonlandırma telaşı, AKP'ye çıkarı güzel hazırlanan teklifler, toplum yararını ve çıkarını gözetmeyen kanun teklifleri, niyetlerinizi açık bir şekilde ortaya koyuyor. Söz konusu kanunların halkın beklenti ve ihtiyaçlarına uygun olmayışı, demokratik katılımın sınırlandırılışı ve sermayenin ayrıcalıklı bir konumda tutulmasının toplumun içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik adaletsizliğin daha da fazla derinleşmesine neden olduğunu hatırlatmak isterim.
Bu teklif Köy Kanunu, İmar Kanunu, Yapı Denetimi Kanunu, Çevre Ajansı Kanunu gibi birbirinden farklı kanunlarla ilgili bazı düzenlemeler içermektedir. Bütün bu anahtar kelimeler bizleri nereye götürüyor biliyor musunuz sevgili arkadaşlar? Bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğine götürüyor. Peki, önümüze koyduğunuz teklifte bu gerçeğe denk gelecek bir ciddiyet var mıdır? Maalesef hayır.
"Halkın çıkarları yerine sermayenin çıkarlarını önceleyen, yoksul halkı yerinden eden, mülkiyet hakkına saldırılan politikalardan artık vazgeçilmesi elzemdir, zorunludur." diyoruz. Deprem ve diğer doğal afetler nedeniyle yaşanan can kayıplarının kader olmadığı, alınmayan önlemlerin bir sonucu olduğu bilinciyle toplumun yararını önceleyen, barınma ve mülkiyet hakkını koruyan, ranta değil topluma hizmet edecek politikaların hayata geçirilmesi elzemdir.
Şunu açık ve net bir şekilde ifade edelim ki bu bir kanun teklifi değil bir kayyım teklifidir; iktidarın yerel yönetimlerin yetkilerine gözünü diktiği, kayyım atayabildiği yerlerde kayyım eliyle, atayamadığı yerlerde de bu teklifle bütün yetkileri eline almaya çalıştığı bir tekliftir. Bu hâliyle belediyelerin imar yetkisinden kentsel dönüşüme kadar birçok yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçmiş olacak. İllerdeki süreçlerde yetki karmaşası ve işlemler yapılırken halk ile yerel yönetimler ve bakanlık arasında sorun yaşanacağını şimdiden görmek herhâlde kehanet istemez diyelim.
Örneğin, teklifte yapı denetimiyle ilgili çok önemli değişiklikler söz konusu. 500 metrekarenin altındaki yapıların, yapı sahibince, yapı denetim hizmetlerinin belirlenmesinde esas bir madde var; bu madde eğer kanunlaşırsa -ki kanunlaşacak ilkel çoğunlukla- denetim zafiyeti oluşacak bir süreç başlamış olacak. Dolayısıyla geçmiş dönemde Bakanlığın da sıklıkla dile getirdiği müteahhit ile yapı denetimi arasındaki ticari bağın kesilmesi amacıyla ve çok büyük bir konsensüs sağlanarak bu sektördeki en büyük sorunlardan biri olan bu ticari bağın denetim zafiyeti sebebiyle verdiği durum bu maddeyle tekrar gündemleşmiş olacak.
Söz konusu düzenlemeyle Türkiye Çevre Ajansının şirketler kurmasının yanı sıra şirketlere ortak olabilmesi ve bu ortaklık kararının Cumhurbaşkanının onayıyla yapılmasına imkân tanınmaktadır. Bu düzenleme, kamu hizmetlerinde verimlilik sağlama hedefiyle gerçekleştirilmişse de uygulamada ciddi riskler barındırdığı açıktır. Yani bu Ajans vergi toplayacak, bağış alacak ama kamunun diğer kurumları gibi Sayıştay denetimine tabi olmayacak. Yasa metnine göre Türkiye Çevre Ajansı özel şirketlere ortak olabilir; bu ortaklar kimler olacak, ölçüleri ne olacak, şeffaflığı nasıl olacak belli değil. Ajansın özel şirketlerle ortaklık kurmasına olanak tanınması, çevre odaklı bir kamu kuruluşunun ticari çıkarlarla hareket eden özel şirketlerin önceliklerine tabi olma ihtimalini de beraberinde getirecektir. Bu durum, Ajansın çevre koruma misyonunu sekteye uğratmasına ve kamusal faydanın ikinci plana atılmasına neden olacaktır. Bir ajans kuruyorsunuz, adını "çevre" koyuyorsunuz ama bu ajansın Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla bağını koparıyorsunuz, tamamen özel yetkilerle donatıyorsunuz; Cumhurbaşkanlığına vererek -yani bu yetkilerin tamamını Cumhurbaşkanlığına veriyorsunuz- sonunda yine anlamsız, kamuya yarardan çok zararı olan nur topu gibi bir kurum kuruluyor, ülkeye kazandırılıyor. Biz buna ne diyoruz? İsraf diyoruz, gereksiz harcama diyoruz, denetimsizlik diyoruz ve ekolojiyi bilmemek diyoruz.
İmar aktarımı yine bu konulardan biri, teklifteki en önemli başlıklardan biridir imar aktarımı. İmar hakkı aktarımının aslında tam adı "rant aktarımı" olmalıydı, tanım bu şekilde olsaydı bizler açısından daha doğru olurdu diye düşünüyorum. Bu kavram "Bir parsel üzerindeki imar hakkının tamamen ya da kısmen yasaklanması durumunda bu parsel üzerindeki hakkın bir kısmının veya tamamının menkulleştirme yöntemiyle başka alanlara transfer edilmesi." olarak açıklanıyor. Düzenleme hem kamuya ayrılan alanların çeperinde kentsel yoğunluğun artmasına neden olacak hem de kentsel hizmetlerin veya kamusal hizmetlerin eksik ve yetersiz verilmesine neden olacak. Emsal artışıyla bölgesel yoğunluk imar planında öngörülenin üstüne çıkacağından yetersiz okul, hastane, park, bahçe, afet, toplanma alanı ve benzeri sosyal donatılara neden olacaktır. Bu nedenle, bu düzenlemede kamusal yarar yoktur; aksine, kentlerin bugün yaşadığı sorunları çözmek yerine daha da derinleştireceği ve kentlerimizi daha yaşanmaz hâle getireceği açıktır.
Yine, GES ve RES'lerin, güneş ve rüzgâr enerjisi santrallerinin yapı denetimi kapsamı dışına çıkarılması enerji sektöründeki yatırımları teşvik etmeye yönelik bir adım olarak sunulsa da ciddi riskler ve uzun vadeli olumsuz etkiler barındırmaktadır. Güneş enerjisi santrallerinin basit yapılar olarak tanımlanması ve bu yapı denetiminden muaf tutulması, can ve mal güvenliği açısından ciddi açıklar yaratabilir. Ekolojik denge üzerindeki etkileri göz ardı edilerek hızlandırılmaya çalışılan bu süreç kısa vadede yatırımcılar için cazip bir ortam sunabilir ancak uzun vadede tarım alanlarının, sulak bölgelerin ve yerel ekosistemlerin geri dönülmez şekilde tahrip olmasına yol açabilir. Zaten iktidar olarak siz bu konularda çok şerbetlisiniz, bunu son yirmi iki yılda kurulan HES'lere bakınca anlamak mümkün.
Sonuç olarak, teklifin demokratik katılımı engelleyeceği, çevresel ve toplumsal sorunları derinleştireceği, sermaye öncelikli politikaları pekiştireceği çok açık. Halkın ihtiyaçlarına uygun, çevreye ve kamu yararına odaklı bir yaklaşım benimsenmesini bir kez daha özenle vurguluyoruz.
Mevcut teklifin bir kanun teklifi değil merkeziyetçi ve rant odaklı bir düzenleme olduğunu yineliyor, bu yanlıştan bir an evvel dönülmesini buradan tekrar ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)