Konu: | TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına, Türkiye’nin üreten, ihraç eden ve istihdam sağlayan bir ekonomi modeline ihtiyacı olduğuna, “genel sağlık sigortası” adı altında borçlandırılan çok sayıda vatandaşa icra takibi başlatıldığına ve aile hekimleriyle ilgili düzenlemeye ilişkin açıklaması |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 14 |
Tarih: | 05.11.2024 |
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Saygıdeğer milletvekilleri, TÜİK enflasyon rakamlarını açıkladı, aylık yüzde 2,88; yıllık ise yüzde 48,58; ENAG’a göre maalesef bu 2 kat daha fazla, aylık yüzde 5,57; yıllık 89,79. Aradaki neredeyse bu 2 kat farkı mutlaka izah etmek lazım, bilimsel olarak izah etmek lazım çünkü TÜİK’in açıklamış olduğu enflasyon rakamları bu kadar düşükken, sadece düşük enflasyon rakamı açıklamakla kalmıyorlar, bir taraftan da kul hakkı yeniyor çünkü bu rakama göre tanzim edilmiş ya da edilecek olan maaşlar var, maaş zamları var. Öte yandan, TÜİK’in açıkladığı rakamlarda çarpıcı bir ayrıntı var; normal enflasyon aylık yüzde 2,88’ken gıda enflasyonu yüzde 4,33 yani enflasyonda en fazla artış meyvede, sebzede, çayda, zeytinyağında ve ayçiçeği yağında gerçekleşmiş. Dünyanın en bereketli topraklarında, en mümbit coğrafyasında dünyanın en yüksek gıda enflasyonunun yaşanması anlaşılır değil, bunun mutlaka ve mutlaka bir izahının yapılması ve önüne geçilmesi şart. Bir başka önemli ayrıntı da şu: ÜFE yani Üretici Fiyat Endeksi yüzde 32 ancak TÜFE yani Tüketici Fiyat Endeksi yüzde 48; arada büyük bir fark var. Normalde beklenen farkın 1 veya maksimum 2 puan olması bekleniyor ancak burada 16 puanlık bir fark var. Bunun nedeni malı satanların kendini emniyete alma çabası ve tekrar malı yerine koyamam kaygısı, tabiatıyla iktidara ve iktidarın uygulamış olduğu ekonomi politikalarına duyulan güvensizlik. Bunun da net olarak ortaya konması ve üzerinde tartışılması gerekiyor. Tabii, bugün Türkiye'nin yaşadığı bu derin enflasyonun, derinleşen krizin arkasında beceriksiz ekonomi politikaları ve yolsuzluklar var. Bakın, ülkenin 128 milyar doları ne yazık ki 10 liradan, 9 liradan satıldı ve şimdi bu 128 milyar dolar 34 liradan yerine konuyor ve arada korkunç bir fark var. Peki bu parayı kim getiriyor? Bu para dışarıdan, Londra tefecilerinden, Yahudi tefecilerinden bulunuyor ve bunlara milyarlar ödeniyor. Bakın, bu yılın ilk dokuz ayında borçların faizine ödenen para tam 840 milyar lira; bir daha söylüyorum, 840 milyar lira. Bu yıl sonuna kadar faizi ödenecek paranın 1,2 trilyon lirayı bulacağı tahmin ediliyor, 2025'te ise bütçenin öngördüğü 2 trilyon liraya yakın bir faiz. Yani bu parayla kaç tane ASELSAN yapılır, kaç tane Koç Holding, Sabancı Holding, Ülker, Avrasya Tüneli ya da Osmangazi Tüneli yapılır; bunların hesabını yapmak lazım. Tefeci parasını Türkiye'de tutabilmek için "yüksek faiz, düşük kur" politikası uygulanıyor ve bu da aynı zamanda sanayiciyi ve ihracatçıyı tüketiyor ve maalesef, sanayi ve ihracatçı bir taraftan çökerken yurt dışında çare arıyor. Geçtiğimiz yıllarda tam 3 milyar dolarlık fabrika Türkiye'den söküldü ve Mısır'a gitti ve Mısır'da 100 bin kişilik istihdam sağlandı ve önümüzdeki yıllarda bunun da artacağı tahmin ediliyor. TİM Başkanı "Ülke batıyor; yüzde 50 faizle bir ülkenin ayakta kalması, sanayinin ayakta kalması mümkün değil." diyerek açıkça ifade etti. Tabii, ortada bir başka güvensizlik daha var; tefeciye bu kadar yüksek faiz ödenirken kendi vatandaşlarımızın bankada 175 milyar dolarlık bir döviz mevduatı var. Soruyorum: Vatandaş bu parayı niye bozdurmuyor? Bozdurmuyor çünkü mevcut ekonomiye güvenmiyor, kendisine güvenli bir liman olarak dövizi görüyor ve parasını burada tutmaya gayret ediyor. Tabii, eğer yarın Hükûmet faizi düşürmeye kalkarsa bu kez de dışarıdan alınmış olan bu döviz borcu yurt dışına geri gidecek ve döviz de beklendiği ya da tahmin edildiği gibi fırlamaya başlayacak. Tarım ve hayvancılığın girdi maliyetlerinin neredeyse yüzde 50'den fazlası dışarıya yani dövize bağımlı. İşte o zaman, Türkiye az önce bahsettiğim bu korkunç gıda enflasyonunun çok daha vahim boyutlarını yaşamaya başlayacak. Dolayısıyla Türkiye'nin gerçekçi, rasyonel, ayağı yere sağlam basan ve milletin itimat edebileceği bir ekonomi politikasına ihtiyacı var; üreten, ihraç eden ve istihdam sağlayan bir ekonomi modeline ihtiyacı var. Maalesef, bugün, sadece dışarıdan alınmış parayla, borçla ve faiz ödenerek ayakta tutulmaya çalışılan bir ekonomi düzeni tutturulmuş durumda. Öte yandan, son aylarda artan şikâyetleri burada gündeme getirmem icap ediyor çünkü bu ülkede yıllardır işsiz olan, işsiz olduğu için de parası olmayan insanlardan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – İşsiz olması münasebetiyle parası olmadığı hâlde "genel sağlık sigortası" adı altında tam 2012 yılından beri vatandaşlarımız yoğun miktarda borçlandırılmış, borçlandırıldıkları için aynı zamanda bu borca faiz de eklenmiş ve ne yazık ki son birkaç aydan beri -kendi bölgemden biliyorum; Bursa'dan, Balıkesir'den biliyorum- çok sayıda vatandaşımızın hesaplarına bloke konmuş ve kendilerine icra takibi başlanmış. Buradan açıkça ilan ediyorum, diyorum ki: Siz iktidara gelirken, yirmi iki yıl önce dediniz ki: “Biz, sosyal devlet anlayışıyla bu ülkeyi yöneteceğiz.” Sekiz yıldır, on yıldır işi olmayan insanlara, sağlık hizmeti alabilmek için onların haberi dahi olmadan “genel sağlık sigortası” adı altında bir borç yükü yüklediniz, bunlara faiz de yüklediniz. Sayıları şu anda 2 milyonu aşan bu vatandaşlarımız bu borcu, bu faizi ödeyemediği için hesaplarına, sahip olduğu ufak tefek gayrimenkule de şu anda icra gönderiyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Çömez. TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bunu yapmayın. Diyorsunuz ki: “Ya bu parayı ödeyin, aksi hâlde sizi tedavi etmeyiz.” Bu, hakikaten büyük bir acımasızlık. Geçtiğimiz gün kürsüden ilan ettim, Türk Kızılayı 1,8 milyon yabancıya, 62 ülkeden gelmiş yabancıya her ay düzenli maaş öderken bu ülkenin evlatları, ataları bu toprakları kazanabilmek için şehit olmuş insanlar ne yazık ki işsiz kaldıkları dönemde devlete borçlandırılıyorlar ve bunun faizi ve anaparasıyla beraber korkunç bir borçla uğraşmak zorunda kalıyorlar. Son olarak, şu anda Türkiye'de 28 bini bulan aile hekimlerinin sorunlarıyla ilgili bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Zamanında ikaz ettik, “Aile hekimleriyle ilgili bir düzenleme getiriyorsunuz, bu düzenlemeyi getirmeyin, yanlış bir uygulamadır.” dedik, dinletemedik. Sağlık Bakanlığı geçtiğimiz günlerde bu yönetmeliği hayata geçirdi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bitireceğim Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurun. TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Tabiatıyla, aile hekimi olan arkadaşlarımız da haklarını aramak için bir iş bırakma eylemine gittiler ve bu eylemi destekliyorum. Şu ana kadar yüzde 70 civarında bir katılım olduğu söyleniyor. Bakın, ortaya çıkan son derece absürt, son derece uygulanması sıkıntılarla dolu bir yönetmelikten bahsediyoruz. Mesela, bu yönetmelikle aile hekimlerine deniliyor ki: “Eğer antibiyotik isteyen bir hastaya antibiyotik yazarsan fazla antibiyotik yazdığın için ben senin maaşını keserim ama antibiyotik yazmazsan, vatandaş da şikâyet ederse gene maaşını keserim.” Dünyanın hiçbir yerinde böylesine absürt bir uygulama yok. Mesela, bir başka madde, deniliyor ki: “Senin kayıtlı olan hastalarından bir başka sağlık sistemine 7 kere başvuran hasta olursa ben senin paranı keserim ama altı ay boyunca sana gelmezse bu hasta, bu sefer bir daha paranı keserim.” Yani Deli Dumrul köprüsü gibi oldu; gelse de suç, gelmese de suç. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bitireceğim, son cümlem. BAŞKAN – Dokuzuncu dakika… Buyurun. TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Böyle bir uygulamayla sağlık sistemini rehabilite etme şansınız yok ve diyorum ki: “Giderlerse gitsinler.” dediğiniz yetmedi, yabancı doktorlara imtiyaz tanıdığınız yetmedi; Allah aşkına kendi doktorlarımıza zulmetmekten vazgeçin, bırakın vazifelerini yapsınlar, bu millete samimiyetle ve iyi niyetle hizmet etmeye devam etsinler. Her şeyi “ben yaptım oldu” mantığıyla yönetmekten vazgeçin diyorum ve teşekkür ediyorum.