| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 30.11.2011 |
EMİNE AYNA (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 14 Nisan 2009 tarihinde DTP genel merkez yöneticileri, yerel yönetimler komisyonu ve başta Diyarbakır olmak üzere birçok ilde ev baskınları ile insanlar gözaltına alınmaya başlandı, buna "KCK operasyonu" dendi. Bugüne kadar geçen iki yıl yedi ay içerisinde KCK ana davası, Diyarbakır KCK, İstanbul KCK, Batman KCK, Urfa KCK, İzmir KCK, Adana KCK, Mersin KCK, Siirt KCK, Mardin KCK, Van KCK, Şırnak KCK, Hakkâri KCK, Erzurum KCK, Antep KCK gibi il il birçok KCK davası açıldı, toplamda 5 binden fazla insan tutuklandı. Tutuklanan partimizin genel merkez yöneticileri, il-ilçe yöneticileri, belediye eski ve yeni başkanları, kadın meclisi, gençlik meclisi üyelerimiz, mahalle meclis üyelerimizin yerlerine yeniden seçim yaptık; onlar da tutuklandı. DTP kapandı, BDP'de görev aldık, BDP'de de en üstten en alt birime kadar tüm yöneticilerimiz tutuklandı. Biz yenisini seçtik, yine tutuklandı. Biz yenisini seçtik, tekrar tutuklandı. Bu böyle süregeldi. Anlaşılan o ki KCK operasyonları hiç bitmeyecek; 5 bin olacak 10 bin, sonra 100 bin olacak. Nereye kadar?
İşte bu sorunun cevabını halkların yararına olacak şekilde verebilmek için KCK'nin ne olduğu, kimler tarafından ne amaçla kurulduğu, neden terörize edildiği ya da yargı eliyle terörize edilmek istenenin ne olduğu ortaya çıkarılmalıdır. Bunu "KCK silahlı yasa dışı bir örgüttür." diyerek yanıtlamak, mevcut durumun sahip olduğu tüm soru işaretlerini cevapsız bırakmak anlamına gelir. Peki, şu sorunun cevabı nedir: PKK zaten silahlı yasa dışı bir örgüt. KCK'yi PKK kurdu ise neden ikinci bir silahlı illegal örgüt kursun?
İktidarı el değiştiren tekçi statükocu zihniyetin devamı için asla hukuki olmayan siyasal bir yaklaşımla, kurnazca bir planla, bir taşla birçok kuş birden vurulmak istenmektedir. Bir yandan KCK yapılanması terörize edilerek PKK'nin ulusal ve uluslararası arenada siyasallaşmasını engellemek, bir yandan da bugüne kadarki legal siyasi partilere ve yöneticilerine yönelimde oluşan yine ulusal ve uluslararası tepkiyi çekmemek için BDP'ye ve yöneticilerine yönelirken legal siyasi partiye yönelmiyormuş görüntüsü vermek. "Biz BDP'ye değil, KCK'ye operasyon yapıyoruz." Oysa basılan, BDP'nin il, ilçe binaları; tutuklanan, BDP'nin yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları, çalışanları, Demokratik Toplum Kongresi, yazılı ve görsel basın temsilcileri, İnsan Hakları Derneği, avukatlar, sendikacılar, akademisyenler, sivil toplum alanında çalışan binlerce insan. Bu kadar çeşitli ve çok sayıda kurum ve insan teröristlikle suçlanıyor. Bu Meclis bunun karşısında sessiz kalmamalıdır. Bu kadar çok kurum ve bu kadar çok insanın söz konusu olması bile, tek başına, araştırma yapmak için yeterlidir. Bu çokluk durumu Meclisi şüpheye ve sorgulamaya sevk etmelidir.
Bu araştırma, iddianamenin nasıl hazırlandığının incelenmesinden başlamalı, gözaltına alınış şekli, tutukluluğun neden uzun tutulduğu, kurumların ve kişilerin bu yönelimden uğradıkları maddi ve manevi zararın tespitini kapsamalıdır. En önemlisi, yaşanan bu süreç aydınlatılmaya muhtaçtır. Bu aydınlatmayı da Meclis yapmalıdır.
Tüm toplumsal kesimlerde örgütlenen kişileri ve kurumları kapsayan böyle bir dava dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Terörize edilmek istenen, Kürtlerin kendi kimliğiyle kurumsallaşması ve iradeleşme isteğidir. Bu istek, özgür belediyecilik, demokratik siyaset, demokratik özerklik, kadın-gençlik meclisleri, siyaset akademileri, sivil toplum kuruluşları, koordinasyonlar, kongreler, konferanslar gibi pratik çabalarla somutluk kazanan çalışmalardır.
Bu davada yargılanan hiç kimse "Yak, yık, öldür!" gibi şiddet talimatı vermediği gibi böyle bir eylemi de yoktur. İddianamenin hiçbir telefon görüşmesinde, hiçbir görüntüsünde, hiçbir delilinde Türkiye'nin bölünmek istendiğine dair, bağımsız Kürdistan idealine dair bir tek kelime, bir tek iddia yoktur. Bu nasıl bölücülüktür?
Bireysel ve kolektif hak ve özgürlükleri istemek evrensel bir hak olmasına rağmen, bunun demokratik mücadelesini vermek ve örgütlemeye çalışmak suç sayılmıştır. KCK adı altında terörize edilen Kürt halkı gerçeğidir, ana dilde eğitim talebidir. Peki, insanlar bu yönlü taleplerini gündemleştirme ve örgütleme çalışmalarını, kamuoyunu oluşturma, propagandasını yapma etkinliklerini, inandıkları düşüncelerinin siyasetini nasıl yapacaklar?
Ulus devlet anlayışı yerine toplumsal, kültürel, siyasal çalışmalarla politik, ahlaki, demokratik toplum inşa etme arayışındayız. Katılımcı yönetim tarzını, yöntemini oluşturmaya çalışıyoruz. İşte asıl terörize edilen budur, korkulan bu siyasal örgütlenme modelidir. Demokratik toplum, demokratik siyaset felsefesi toplumsal genel bir kabule dönüştüğü takdirde artık Türkiye halkında da ulus devlet anlayışı sorgulanacak; tekçilik yerini çoğulculuğa, yönetimde iktidar hegemonyası yerini sorgulayan katılımcılığa bırakacaktır.
KCK iddianamesinin temel konusu 29 Mart yerel seçim çalışmalarımızdır. Aday belirleme yönteminden seçim propagandamıza kadar her şey suç unsuru sayılmıştır. Biz yerel yönetimler komisyonu, seçim komisyonu oluşturuyoruz; komisyon üyelerini aktif üyeler arasından seçiyoruz. Bu komisyona, belediyelerimizi sosyal, siyasal denetleme ve önlerine görev koyma yetkisini biz veriyoruz. Yetkilerini aşmaları hâlinde de onlara gerekli yaptırımları partimizin yetkili kurumları uygular. Bizim bu örgütleme modelimizi ve komisyonlarımızı denetleme veya yargılama yetkisine ne yürütme organı ne de yargı organı sahip değildir. Oysa yapılan tamamen budur. Çalışma komisyonlarımıza ve nasıl çalışacaklarına yürütmenin emriyle yargı böyle bir hakkı olmamasına rağmen müdahale etmiştir. Bu partinin eş başkanları, MYK'sı, PM'si var; adayları nasıl belirleyeceğini onlar söyler veya müdahale eder. Bu partinin yetkili organları müdahale etmemiş iseler demek ki aday belirleme yöntemleri merkez ve eş başkanlar tarafından onay görmüştür. Bu, yargının ve Hükûmetin asla işi değildir. Hele hele Hükûmet tarafından yapılan "BDP'yi temizliyoruz, onları kurtarıyoruz." söylemi tamamen hukuksuzluğun itirafı, siyasal yaklaşımın acizliğidir.
Tekçiliğin ve farklılıkları yok sayan zihniyetin kuruluşundan bugüne devletin resmî ideolojisi olması tarih ile bugünün, neden ile sonucun bağını koparmıştır. Tarihsel dayanağı olan siyasal kimlikleriyle örgütlenmeye çabalayan Kürtler bölücü, solcular-sosyalistler yıkıcı, Aleviler dinsiz, Sünni Müslümanlar şeriatçı-irticacı biçiminde damgalanarak, zor ve şiddet kullanılarak bastırılmış, provokasyonlarla terörize edilmiş bu ülke hep böyle yönetilegelmiştir.
Bir zamanlar "Türbanı çıkarırsan türban sorunu kalmaz." diyen bir iktidar vardı, siyasal ve sosyal alt yapısını inkâr eden bir yaklaşımdı. "Evinizde takın, sokakta takın ancak kamusal alanda olmaz." diyorlardı. Türban sorununu yaşayanlar bugün iktidarda. Şimdi onlar da "Kürt sorununu düşünmezsen yoktur. Kürt kimliğinden arın, Türk ol; Kürt sorunu kalmaz." diyorlar. Kürt sorununun nedeninin Kürt kimliği olmadığını, bu kimliğin inkârı olduğunu görmeyen; coğrafik, tarihsel, siyasal ve sosyal altyapısını yok sayan aynı yaklaşım. Hele şu cümle nasıl da aynı: "Evinizde, sokakta Kürtçe konuşun; kamusal alanda olmaz."
Kürt sorununu, savaş ve barışı, demokratik çözümün nasıl olacağını tartıştığımız kimi ortamlarda sık sık şu cümle ifade edilir: "Haklısınız, kimliğinize ve ana dilinize özgürlük istemek hakkınız ancak bu yüzyılda silah hak arama aracı olmamalıdır." ya da "Çözüm yeri Meclistir, çözümü başka yerde aramayın."
Biz, özgürlük mücadelemizde silahı araç olarak kullanmıyoruz ama terörize ediliyoruz. Neden? Evet, bizim Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi ve idari yapılanmasına itirazlarımız var. Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyet olma vasıflarından yoksundur. Cumhurbaşkanı ve Meclisi olması onu cumhuriyet yapmıyor. Demokratik değildir.
Evet, bu siyasi ve idari yapılanmayı değiştirmek istiyoruz ve bunun hem düşünsel hem siyasal hem de pratik örgütlenmesini hayata geçirmeye çalışıyoruz. Halk meclisleriyle, kent meclisleriyle, Demokratik Toplum Kongresi'yle, Halkın Demokratik Kongresi'yle bunun örgütsel modelini yaratmaya çalışıyoruz. Tüm bunlar neden terörize ediliyor? Cevabını biz verelim: Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî ideolojisine göre şekillenen iktidarlarının sorunu, özgürlük mücadelesinde, hak arayışında ya da yaptığın muhalefette neyi araç olarak kullandığın değildir; sorun neyi talep ettiğindir. Düşündüğün, ifade ettiğin, örgütlediğin şey tekçi ve statükocu resmî ideolojiye aykırı ise sen teröristsin. Yaklaşım budur.
KCK davası operasyonu, sadece yargı sorunu, hukuk sorunu değildir; yeniden savaş, yeniden can kayıpları, yeniden istikrarsızlık demektir. Türkiye'yi tekçi, bağnaz; farklıyı, ötekiyi kabul etmeyen, bütün dünya tarafından yüzleşilmiş gericiliğe mahkûm etmek demektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu duruma müdahale etmeli, Türkiye'nin yazılacak tarihini belirleyecek olan bu siyasal operasyonu bütün yönleri ile araştırmalıdır.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sayın Ayna.