| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 30.11.2011 |
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KCK operasyonları nedeniyle verilen araştırma önergesi lehinde söz almış bulunuyorum. Çünkü bunu bir fırsat addederek artık, Türkiye'nin ortak bir sorunu hâline gelmiş olan uzun, haksız, adaletsiz tutukluluklar için konuşmak istiyorum. Üstelik bugün, uzun, haksız, adaletsiz tutukluluklar içinde bir tanesinin, 1 milletvekilinin tutukluluğunun bininci günü.
Değerli arkadaşlar, gerçekten de bu uzun, haksız ve adaletsiz tutuklulukların devam ettiği, üstelik genel uygulama hâline geldiği bir ülkede bulunmak hepimiz için çok acı hem de bunların ileri demokrasi adına yapıldığı ve meşrulaştırılmaya çalıştırıldığı bir ülkede bulunmak çok acı hem de yine bunların bir bakan tarafından "Gazetecilerin tümü tutuklanmadı ya 1 tanesi, 2 tanesi tutuklanmış." diye meşrulaştırılmaya çalışıldığı, "Profesörlerin hepsi tutuklanmadı ya, hepsi tutuklansaydı bakardık, 1 tanesi tutuklanmış." diyerek meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir ülkede, o ülkenin Parlamentosunda konuşuyor olmak çok acı.
Değerli arkadaşlar, tutukluluk konusu tüm yargılamaların tutuklu olarak devam etmesi ve maalesef tutukluluklar süresince kanıt üretilmeye çalışılması, artık toplum vicdanını kanatan bir yara olmaktan çıktı; Türkiye'yi, Türk hukukunu şiddetle, süratle Orta Çağ engizisyon dönemine ve Orta Çağ hukukuna geri döndüren bir sorun hâline geldi. Tutukluluk tutsaklığa dönüştürüldü, rehine almaya dönüştürüldü. Askerî darbelerde, baskı dönemlerinde görüyorduk, doksan gün gözaltılar, üç-üç buçuk yıl tutukluluklar, sözüm ona ileri demokrasi aşamasında bu korkunç uygulamaya geri döndük maalesef iktidarın atadığı, iktidarın görev verdiği, yapmayanları da cezalandırdığı hukuk sisteminde.
Değerli arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, hep söz ederiz, hep söyleriz, işimize geldiğinde hep konuşuruz, tabii işimize gelmediğinde de bir an önce "Sen ne bilirsin, ulema bilir, ulemaya sordun mu?" dediğiniz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden söz ediyorum. Şöyle diyor: "Bir hukuk devletinde tutuklanmanın koşulları nelerdir, ne anlama gelir ve süresi nedir?" Hepimizin bildiği -hepimiz biliyoruz da özellikle vurgulamak istiyorum- hiç olmazsa tarihe geçsin, bu Parlamentoda bunları ortadan kaldırmaya çalışanlar varken bunları tam tersine eleştirenler de vardı diye, bu tarihe çıksın, çocuklarımıza kalsın diye. "Ceza yargılamasında tutukluluk istisnadır." diyor, "Makul bir süreyle sınırlandırılmıştır." diyor ve şöyle diyor: "Ulusal yargı organları yani mahkemeleriniz bir kişiyi özgürlüğünden mahrum ederken ya da tutuklamanın devamına karar verirken bu tutukluluk durumunu haklı gösterecek kamu yararına dayanan bir zorunluluğun -`keyfiyetin' demiyor- var olup olmadığını ortaya çıkaracak koşulları çok iyi değerlendirmek zorundadır."
Üstelik şöyle diyor, bakın dikkat edin değerli dostlar: "Tutuklanan kişinin ileri sürülen suçu işlemiş olma olasılığı yüksek olsa dahi bu durum kişinin tutuklanması için ancak ön koşul olur." diyor. "Tutuklamanın devamı için tek başına yeterli değildir, bunun için yargı organının yeni gerekçeler, nedenler bulması lazımdır." diyor. Hatta devam ediyor, dikkat edin: "Soyut olarak kaçma tehlikesi ya da yasada bu suç için öngörülen cezanın ağırlığı tutukluluğun devamı için tek başına yeterli değildir." diyor. Kim diyor bunu? Hani "ileri demokrasi" olduğunu söylediğimiz Türkiye Cumhuriyeti gibi ileri demokrasilerin yargı organı olduğunu söyleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Bunu sizler bilmiyorsunuz değil değerli dostlar, hepimiz biliyoruz ama tarihe geçsin diye söylüyorum. Çünkü bu uzun tutukluluklara bazıları, bakanlar "Canım hepsini tutuklamadık ya, birkaç kişiyi tutukladık, devam etsin." derken, bazılarının buna itiraz ettiği tarihe geçsin diye söylüyorum. Sonra çocuklarımıza, tarihe ileride "Canım biz de farkında değildik, yargıya nasıl karışacaktık?" diyemesinler diye. En azından bugün ileri sürdükleri gerekçeleri, o gün bahaneleri ileri süremesinler diye.
Sevgili arkadaşlar, sevgili dostlar, sayın milletvekilleri; bir şey daha söylüyor. Bakın, aynısını söylüyor: "Kaçma tehlikesinin varlığını ya da tutukluluğun devamının gerekli olup olmadığını açıkça ortaya koyan yeterli derecede farklı, somut, ek delil, kanıt, gerekçelerin, bilgilerin olması zorunludur. Bu konuda kalıplaşmış ifadeler -dikkat edin, kalıplaşmış ifadeler- tutukluluğun devamını haklı göstermek için yeterli değildir." diyor. Kim diyor? Avrupa demokrasilerinin yargı organı diyor. Kimin için diyor? İktidar yargısının yargıçları için söylüyor.
Değerli arkadaşlar, bunları söylüyor da, bugün tutukluluklar üç yıl, üç buçuk yıl devam eden tutukluluklar. Hem de maalesef trajikomik olaylarla devam eden. Mehmet Ali Çelebi'yi biliyorsunuz, gencecik bir teğmen. Tutuklu kaldı on sekiz ay. Niçin? Telefonundaki 138 tane kayıt için. 18 ay sonra o kayıtların uydurulmuş, düzenlenmiş kanıtlar olduğu çıktı. Yaptığımız bir "Kusura bakma?" "Kusura bakma." bile değil, "Artık tahliyene karar verebiliriz."
Bir tane daha var. Bakın, bizim bir milletvekilimiz, sevgili arkadaşımız Uğur Bayraktutan'ın verdiği bir soru önergesi. Altında da neden söylediğini yazmış. Bakın, bir kişinin ifadesinden: "Hastalanınca beni götürdüler doktora, hastaneye. Muayene işlemlerim bitince beni gelip almaları için oturup beklemeye başladım. Saatler geçtiği hâlde hiç ses çıkmadı, beni unutmuşlardı. Bir arabaya binip Silivri'ye geldim, üstelik taksi parasını da cebimden ödeyerek."
Hastanede unutulan Hayrettin Ertekin taksi tutuyor, Silivri'ye gidiyor ve yargıçlar kararlarını veriyorlar, iktidar yargısının yargıçları: "Tutuklamanın devamına..." Gerekçe? "Kaçma tehlikesinin geçmemiş olması." (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bugün bir arkadaşımızın, hepimizin bir arkadaşının, bir milletvekilinin tutukluluğunun bininci günü ve şöyle diyoruz: Bütün tutuklulukları da bu dediğim uzun, kalıcı, haksız tutuklulukları belirlerken bir şey daha söylüyoruz. Özellikle, bütün haksız tutukluluklara karşıyız -kalıcı, bu şekilde haksız- maalesef hepsine karşıyız ama hem de tümü muhalefet milletvekillerine mensup 8 milletvekilinin tutukluluğunun sürdüğü bir ülkede konuşuyoruz ve şunu söylüyoruz: Bunlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin kararlarından çıkmış ilkelerdir.
Seçmen iradesini hiçe sayarak milletvekillerini tutuklamak, milletvekilini yasama görevinden alıkoymaktır. İki yılı aşkın ve ucu belirsiz bir tutukluluk süreci, bin günlük tutuklama süreçleri, tutukluluğun, açıkça cezaya dönüştürülmesidir.
Uzun tutukluluk hâlleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne de bütün evrensel insan hakları sözleşmelerine de aykırıdır.
Kanıtları kurgu kuşkusu taşıyan veya somut delil içermeyen olgularla tutukluluğun sürdürülmesi, masumiyet karinesi hakkına ciddi bir müdahaledir, kişilik haklarının ihlalidir. Üstelik nasıl bir ülkede değerli dostlar? Bu ülkenin bir kentinde Deniz Feneri davasında hâkim "Üç ayı aşan tutukluluk cezadır." der iken başka bir kentinde tutukluluk süresi üç yıl, üç buçuk veya başka kentlerinde dört yıl sürmüşken?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Bu durumun araştırılması, giderilmesi, en azından tarihe not düşülmesi lazım.
Biz, bunun için bu önerge lehinde, bu gibi durumların araştırılması için önerge lehinde söz aldık. Hepinize saygılar. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Batum.