| Konu: | TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI İDARİ TEŞKİLATI KANUNU TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 30.11.2011 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 83 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin geneli hakkında görüşlerimizi açıklamak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve 2 Başkan Vekilinin imzalarını taşıyan bu kanun teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı idari teşkilatının kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarını düzenlemekte ve mevcut 13/10/1983 tarih, 2919 sayılı Kanun'u yürürlükten kaldırmaktadır.
Kanun teklifinin genel gerekçesinde, 2919 sayılı Kanun'un ara rejimin bir ürünü olarak yürürlüğü girdiğinde idari teşkilatta basit bir yapı var iken daire başkanlıkları ilave edilerek hiyerarşik kademe sayısının gereksiz artırıldığı, teşkilatta yapay bir genişleme eğilimine girildiği, kimi birimlerin işlevlerini yitirdiği, birimler arasındaki görevsel çakışmaların "hizmette birlik ve bütünlük" ilkesini zedelediği, işe göre kişi değil, kişiye göre iş verilmesinin, atama ve yükselmede ehliyet ve liyakat ilkelerinin geri plana itilmesinin iş yükü dağılımında adaletsizlik, motivasyon düşüklüğü ve verimsizliğe yol açtığı, istisnai memuriyet düzenlemesinin aşırı istihdam, personel istihdam politikasında hizmet gerekleriyle uyumsuzluk, performans ile görevde yükselme arasında bağlantı kopukluğu gibi sonuçların ortaya çıkmasına yol açtığı, farklı statülerde çalıştırılan personelin aynı işi yapması fakat farklı özlük haklarına sahip olmasının iş barışını zedeleyen bir unsur olarak dikkat çektiği, kurum kültürüne olumsuz etki yaptığı ve kurumsal aidiyeti zayıflattığı gibi hususlar vurgulanarak, bu olumsuzlukların giderilmesi, teşkilatın görevlerini etkin ve verimli bir şekilde yerine getirmesi ve objektif esaslara dayalı personel politikasının belirlenmesi bakımından yeni bir teşkilat kanununa ihtiyaç bulunduğu ifade edilmektedir.
Bu gerekçeler, Türkiye Büyük Millet Meclisi idari teşkilatının yıllardır nasıl yönetildiğini, ne hâle getirildiğini, adalete, eşitliğe, hakkaniyete ve hukuka sığmayan nasıl uygulamalar yapıldığını, "kişiye göre iş" anlayışıyla atamalar yapılarak Meclisin nasıl doldurulduğunu, teşkilatın nasıl hantal yapıya geldiğini ve personel arasında nasıl adaletsiz uygulamalar yapıldığını gösteren samimi ve bir o kadar da acı itiraflar niteliğini taşımaktadır. İdari teşkilattaki mevcut hantal yapıya son verilip personel atamaları ve terfiler yönünden keyfî uygulamaları içinde barındıran sistemdeki başıbozukluğun giderilmesi için aslında çok da geç kalınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını da zedeleyen adaletsiz uygulamalara son vermek için çok daha önceden bu durumları düzeltecek düzenleme yapılmalıydı. Bu itibarla, Değerli Meclis Başkanının bu konuda bir düzenleme yapılması için girişimde bulunmasını, Milliyetçi Hareket Partisi olarak takdirle karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Bizim de bütün gayretimiz, Sayın Başkanın bu girişimine katkı vermek üzerine olmuştur ve olacaktır. Bizim eleştirilerimiz ve önerilerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır bir düzenlemenin ortaya çıkarılmasına ve bu kanunun hakkaniyete ve hukuka uygun hükümler içermesinin sağlanmasına yöneliktir.
Değerli milletvekilleri, esasen nasıl bir teşkilat yapılanması olması gerektiği ve uygulanacak personel politikası konusunda iyi bir hazırlık yapılmadığı, teklif sahiplerinde ve idarede kararsızlık ve tereddütler olduğu, siyasi parti gruplarına gönderilen taslaktan, Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen tekliften ve alt komisyon ve Komisyon görüşmelerinde sunulan değişiklik teklifleri arasındaki ciddi farklılıklardan anlaşılmaktadır. Diğer taraftan kanun teklifinin müzakeresi sürecinde Hükûmetin doğrudan müdahalesi ile karşı karşıya kalınmıştır. Alt komisyonda kanun teklifi değiştirilerek kabul edildikten sonra 2 Kasım 2011 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Meclis idari teşkilatı personeli de bu KHK kapsamına alınmış; 2919 sayılı Kanun'la belirlenmiş olan Meclis personelinin fazla mesai ücreti, kadro karşılığı sözleşmeli uygulaması ve Meclis Başkanlık Divanı yetkisinde olan özel hizmet tazminatları konusundaki hükümler iptal edilmiş; yine 657 sayılı Kanun'la düzenlenen teşkilat personelinin ek gösterge, makam tazminatı ve benzeri mali haklarıyla ilgili Meclis Başkanlık Divanının yetkileri elinden alınmıştır.
AKP Hükûmeti hem Türkiye Büyük Millet Meclisi açıkken kanun hükmünde kararname düzenliyor hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi idari teşkilatında çalışan personelin özlük haklarını değiştiriyor ve bu konudaki Meclis Başkanlık Divanının yetkilerini elinden alıyor. Ben soruyorum: Yasama organı kim? Parlamento açıkken ve olağanüstü bir durum söz konusu değilken böylesi kapsamlı düzenlemeler yapmak, Parlamentoyu yok saymak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının yetkilerini almak her şeyden önce ahlaki midir? Hangi etiğe sığar?
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Meclis idari teşkilatı hakkında yapılan düzenlemeler yürütmenin yasamaya tahakkümü niteliğini taşımaktadır. Aslında 6 Nisan 2011 tarihli ve 6223 sayılı yetki kanunu mali hakları kapsamamaktadır. Yine bu yetki kanununun kapsamında Türkiye Büyük Millet Meclisi teşkilatı yer almamaktadır. Ayrıca Anayasa'nın 95'inci maddesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetim hizmetlerinin Meclis Başkanlığı eliyle düzenlenmesi ve yürütülmesi hükmü bulunmaktadır. Dolayısıyla 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan düzenleme Anayasa'nın kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verme ile ilgili 87'nci ve 91'inci maddelerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetim hizmetleriyle ilgili 95'inci maddesine aykırı bulunmaktadır.
Yetki kanununun görüşmeleri esnasında, o tarihte Hükûmet Sözcüsü olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek'in bu kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisini kapsamadığı yönündeki beyanları tutanaklarda ve Komisyon raporunda yer almaktadır. Ancak Sayın Başkan sözlerinin arkasında durmamış, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi de Komisyonda verilen önergelerle 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye paralel hâle getirilmiştir. Bu durum, yasamanın yürütmenin dayatmasına boyun eğmesi demektir. Umarım ki Genel Kurulda bulunan siz değerli milletvekilleri "kuvvetler ayrılığı" ilkesini ve yasamanın bağımsızlığını savunmak adına, Meclisimizin itibarını korumak adına bu dayatmaya boyun eğmezsiniz.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin genel gerekçesinde, 2919 sayılı Kanun'un, ara rejimin bir ürünü olarak 18 Ekim 1983 tarihinde yürürlüğe girdiği ifade edilmektedir. Ancak, 2919 sayılı Kanun'un ara rejim ürünü olduğunu belki de en belirgin bir şekilde gösteren 5'inci maddesinin 4'üncü fıkrası hükmüyle düzenlenen yetki bu kanun teklifine, 29'uncu maddenin 9'uncu fıkrası olarak aynen taşınmıştır. Bu yetki, idari teşkilat kadrolarındaki herhangi bir personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanmasına ihtiyaç duyulması hâlinde Başkanlıkça atanmasını öngörmektedir. Görüldüğü üzere, sürgün amacı taşıyan yetki aynen muhafaza edilmiş, sadece yetki kullanımının Başkanlık yerine Başkanlık Divanınca yapılması ve sürgünün de Ankara'daki kamu kurum ve kuruluşlarından birine yapılması şeklinde bir değişiklik yapılmıştır.
Komisyon görüşmelerinde, bu yetkinin istihdam fazlası personel için kullanılacağı ağızdan kaçırılmıştır. Böyle keyfî bir düzenleme ile kimlerin sürgün edileceği de malumdur. AKP'nin üst yönetiminden referansı bulunmayan memurlar gider, dolayısıyla yandaş, eş, dost, akraba ve topluluklardan olanlar kalır.
Bilindiği gibi, 657 sayılı Kanun'un siyasal kadrolaşmaya ve siyasal baskıya karşı memurun haklarını koruyan ve kamu hizmetini esas alan bir mantığı vardır. Buna göre, memurlar istekleri dışında başka bir kuruma nakledilemezler. Yine, disipline uymama ya da suç işlemeleri hâlinde de haklarında memuriyetten çıkarma cezasına kadar uygulanacak müeyyideler bulunmaktadır. O nedenle, personelin keyfekeder başka kurumlara sürgün edilebilmelerini öngörün bu düzenleme mutlaka metinden çıkarılmalıdır. Bir memurun sorgusuz sualsiz başka kurumlara sürülmesini zerre vicdanı olan biri kabul edemez. Böyle bir şey olabilir mi? Ne yazık ki bu yetkiye ilişkin hükmün çıkarılmasına yönelik Komisyonda verdiğimiz önergeyi AKP'li üyeler kabul etmemiş, tüm ısrarlarımıza rağmen bu yetki tekliften çıkarılamamıştır.
Evet, kanun teklifinin genel gerekçesinde de ifade edildiği gibi bu düzenleme darbe döneminin bir ürünüdür. Zaten böylesi bir anlayış ancak ve ancak darbeci zihniyetlerde, faşist ve diktatörlük rejimlerinde söz konusu olabilir. Dolayısıyla bu durum AKP'nin zihniyeti ile darbeci zihniyetin nasıl örtüştüğünü somut bir şekilde ortaya koymaktadır.
Yine Komisyon görüşmelerinde daireye gelmeyen, adresi dahi tespit edilemeyen müşavirler olduğu ifade edilerek bu durum sürgün yetkisinin kalmasına gerekçe olarak ileri sürülebilmiştir. Bir defa, işe gelmeyenlere göz yumanlar, bunlar hakkında hiçbir işlem yapmayanlar da suç işlemektedir. 657 sayılı Kanun'a göre memurlar izinsiz veya mazereti olmaksızın görevini kesintisiz on gün terk etmesi hâlinde görevden çekilmiş sayılmakta ve özürsüz olarak bir yılda toplam yirmi gün göreve gelmemesi hâlinde devlet memurluğundan çıkarma cezasına çarptırılmaktadır.
Sayın Meclis Başkanına soruyorum: Başkan başmüşaviri, başkan müşaviri ve müşavir kadrolarında 87 kişi görünüyor. Bunlardan hangileri işe gelmiyor? İşe gelmeden maaş alan başka memurlar da var mı? Bunlar kime güvenerek işe gelmiyorlar? Kim bunlar, kimlerin yakını bunlar? Bunların arkasında kimler var? Burası AKP'nin çiftliği mi, burası AKP'nin arpalığı mı? Şimdi, işe gelmeyecek, davet edeceksin gelmeyecek, adresini bile tespit edemeyeceksin ama maaşlarını tıpış tıpış hesaplarına yatıracaksın, bu kanun teklifi ile de maaşlarını aynen almaya devam edecek şekilde bunlara şahsa bağlı kadrolar vereceksin, sonra da Meclis memurlarını sürebilmek için, bu kadar koruyup kolladığın, işe gelmeyen kişileri gerekçe olarak ileri süreceksin. Buna kim inanır? İşe gelmeyenlerin işi sadece bir tutanakla bitirilebilir. Kanun maddesine falan gerek yok, tutanak için sadece bir A4 kâğıdı yeterli. Böyle âcziyet olur mu? Mecliste memurların mesaiye gelip gitmediği kontrol edilmiyor mu? Bunları niye müstafi saymıyorsunuz? Niye göz yumuyorsunuz? Niye koruyorsunuz? Lütfen açıklayın.
Değerli milletvekilleri, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi idari teşkilatının hangi birimine giderseniz gidin, aynı işi yapmakla birlikte farklı statüde çalışan personelle karşılaşırsınız. Ana birimlerde, halkla ilişkiler binasında, lokantada, yemekhanede, berberde, baştabiplikte, kreşte büro memuru, aşçı, berber, çay ocakçı ve garson gibi birçok personelin, hatta Genel Kurulda kavas olarak aynı işi yapanların bir kısmı genel idari hizmetler sınıfında, bir kısmı yardımcı hizmetler sınıfında, bir kısmı da 4/C statüsünde görev yaptığından farklı özlük haklarına tabi tutulmakta, aralarında çok önemli maaş farkı oluşmasına neden olunmaktadır.
Farklı statülerde çalıştırılan personelin aynı işi yapmakla birlikte farklı özlük haklarına sahip olmasının getirdiği olumsuzlukların giderilmesi gerekçesiyle bu düzenlemeye gidilmişken gelinen durum itibarıyla bu olumsuzluklar giderilmediği gibi daha da artırılmıştır.
Meclisin kadrolu personeli dahi mağdur edilmektedir. Hele ki 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye paralel bir düzenleme yapılmasının da etkisiyle, bundan sonra Meclis kadrolarına atanacaklar için öngörülen düzenleme dikkate alındığında memur statüsünde aynı unvanda çalışanlar arasında da farklı özlük hakları uygulamasının oluşacağı şimdiden görünmektedir.
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle makam tazminatı ve ek göstergeler düşürüldüğünden bundan sonra mevcut kadrolu personel görevde yükseldiği takdirde hak kaybına uğraması gibi acayip bir durumla karşı karşıya kalacaktır.
Alt komisyon görüşmelerinde kadrolu personelin fazla mesai ücretlerinin 20 puan, yaklaşık 125 lira artırılmasına ilişkin verilen karar, teklif metninde yer almadığı gibi, fazla mesai ücretlerini düzenleyen hükümler tümüyle çıkarılmış, Başkanlık Divanınca bu konuda yapılacak düzenlemede dikkate alınacağı ifade edilmiştir.
Yine alt komisyon görüşmelerinde yardımcı hizmetler sınıfında çalışan 463 personelin aynı unvana sahip ve aynı işi yapan emsalleri olması gerekçesiyle genel idare hizmetleri sınıfına alınmasına ilişkin karara teklif metninde yer verilmemiş, bu amaçla Başkanlık Divanına personelin sınıf değişiklikleri yapma yetkisi verilmiştir. Emsalleriyle aynı işi yapan 4/C statüsündeki personelin kadroya alınması teklifimiz de kabul edilmemiştir. Sadece bundan sonra Meclise alınacak personelin yüzde 20'sinin 4/C'liler arasından yapılacak sınavla alınması kabul edilmiştir.
Aslında bir yıldan az süreli ve mevsimsel hizmetler için geçici personel istihdamını öngören 657 sayılı Kanun'un 4/C maddesi hükmü amacı dışında kullanılmaktadır. 4/C statüsünde personel çalıştırılan hizmetler bir yıldan az süreli veya mevsimsel hizmetler olmayıp süreklilik arz eden hizmetlerdir. On yılı aşkın süredir çalışanlar var, buradan emekli olacaklar var, bu nasıl geçici hizmettir? O nedenle, mevcut uygulama kanunun lafzına da, ruhuna da aykırıdır. 4/C statüsünde çalışan personel aynı işi yapan, aynı hizmeti yürüten emsallerinin sahip oldukları mali ve sosyal haklara sahip olmaksızın istihdam edilerek mağdur edilmektedir. O nedenle, teklifin genel gerekçesi dikkate alınarak ve adaletli bir yaklaşım gösterilerek 4/C'lileri kadroya almalıyız. Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından tüm kamu kurum ve kuruluşlarına örnek bir davranış sergilemiş oluruz.
Yine alt komisyonca kabul edilen teklifin 35'inci maddesinden de anlaşılacağı üzere kamuda geçici görevlendirilen personele tahsil durumlarına göre standart bir tazminat ödenmesine yönelik düzenleme öngörülmüştür. Komisyon görüşmelerinde ise hâlen çalıştırılan personeli mağdur etmeyeceği söylenen bir sistemi içeren önergeyle alt komisyonun önerisi değiştirilmiş, milletvekillerine yardımcı personel arasında hiyerarşik kademe getirme anlamına gelecek şekilde aralarında önemli farklar bulunan ücretler öngörülmüş ve bu teklifin 30'uncu maddesi olarak kabul edilmiştir. Ancak getirilen bu sistemin adaletli olmadığı, birçok personelin mağduriyetine yol açacak nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki, idari teşkilatın kadrolu personeli, teklif ile getirilen sistemden yararlanamamakta, emsallerine göre aralarında eşitsizlik söz konusu olmaktadır. Eşitlik sağlayıcı bir düzenlemeye mutlaka gidilmelidir.
Güvenlik hizmetleri için emniyet teşkilatından görevlendirilen personele, bu kanunun yürürlük tarihinden sonra görevlendirilecekler için hiçbir ödeme yapılmaması eşitsizliğe ve ayrımcılığa yol açacaktır. Hele ki, parti gruplarında veya milletvekillerinin yanında görevlendirilen emniyet teşkilatı personeline yüksek ücret verilecek olması eşitsizliği daha da perçinlemektedir. Kamudan geçici görevlendirmeyle gelen personel arasında ayrımcılık yapılmamalı, kimse mağdur edilmemelidir. Emniyet teşkilatı personelinden geçici görevlendirme amacıyla Başkanlığa gelen yoğun talepleri önlemenin yolu böyle adaletsiz ve ayrımcı bir uygulama olmamalıdır.
Hâlen kamu kurumlarından geçici görevlendirmeyle gelen birçok personele yapılan ödemelerde azalma söz konusu olmaktadır. Ayrıca, getirilen sistem kamudan kalifiye personel görevlendirilebilmesine imkân vermeyecek niteliktedir. O nedenle, ya mevcut uygulamaya ya da alt komisyon metninde getirilen sisteme dönülmesi hakkaniyete daha uymaktadır.
Milletvekillerine yardımcı olan personel arasında bir anlamda hiyerarşik kademe öngörülerek yüksek nispette farklı ücretler getirilmesi huzursuzluklara yol açacaktır. O nedenle, unvanları yerine tahsil durumlarına göre farklı ücret belirlemesinin daha uygun olacağı düşünülmektedir.
Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.