GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:30
Tarih:10.12.2024

CHP GRUBU ADINA DENİZ YÜCEL (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Kamu Denetçiliği Kurumu bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamu Denetçiliği Kurumu Anayasa'mızın 74'üncü maddesinde düzenlenen anayasal bir kurumdur. Bu kurum, idarenin her türlü eylem ve işlemlerini hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevlendirilmiştir. Bir teşkilat şeması var; 288 çalışanı, 340 milyon lira bütçesi var. Bugüne kadar farklı konularda onlarca rapor hazırlamış, bunları ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına göndermiş. Peki, bu raporların hangi biri dikkate alındı? Bu çalışmalar dikkate alınmayacaksa bu kurum neden kuruldu? Neden bir bütçe ayrıldı? Bu, işin bir tarafı; bir diğer tarafı da dünyadaki örnekleriyle karşılaştırıldığında Türkiye'deki Kamu Denetçiliği Kurumu siyasi iktidardan bağımsız mı? Bakın, Kamu Başdenetçisi Mehmet Akarca Cumhurbaşkanı tarafından önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, sonrasında da Yargıtay Başkanlığına seçildi. Görev süresinin bitmesinden sonra hepinizin bildiği o meşhur elli bir günlük Yargıtay Başkanlığı seçimini 37'nci turda kaybetti. Yargıtay Başkanlığı seçiminden altı ay sonra Cumhurbaşkanı tarafından Kamu Başdenetçisi olarak atandı. Şimdi, böyle bir ismi objektif kararlar alması gereken bir makama oturtmak doğru mu? Muhalif bir vatandaş devletin bir kurumunda yaşadığı haksızlık nedeniyle değerlendirme ve inceleme yapması için Mehmet Akarca'ya güvenebilir mi? Devletin kurumları iktidara yakın kişilere makam ve mevki yaratılacak kurumlar değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Devletin kurumları iktidara yakın kişilere teselli ikramiyesi gibi sunulacak kurumlar hiç değildir.

Değerli milletvekilleri, bir ülkede ekonomi, sağlık, eğitim, adalet, temel hak ve özgürlükler yani aklınıza gelen her alanda yaşanan sorunların temel sebebi, o ülkedeki yönetim şekli ve onu uygulayan yöneticilerdir. Ekonomik kriz, hayat pahalılığı, toplumsal şiddet, para için bebeklerin katledilmesi bu milletin genetik mirası değildir. Bugün altında bulunduğumuz bu çatı, parlamenter sistemde yasama erkinin sahibi, millet iradesinin tecelli ettiği son derece önemli bir kurumken 2018 yılında yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle maalesef işlevini büyük ölçüde yitirmiştir. Halk adına bütçe yapmakla sorumlu olan bu Meclis, Cumhurbaşkanlığınca Parlamentoya sunulan ve yine Cumhurbaşkanlığınca onaylanan bütçe teklifi sürecinde prosedürü tamamlayan bir kurum hâline gelmiştir. Kuvvetler ayrılığını zayıflatmayacağı, karar alma süreçlerini hızlandıracağı gerekçeleriyle pazarlanan bu sistem altı yılda iflas etmiş, Türkiye'yi de her alanda iflasın eşiğine getirmiştir. Bugün bu ülkede adalete hiç güven duyulmuyorsa, gelir dağılımındaki adaletsizlik derinleşip milyonlar yoksullukta eşitleniyorsa, toplumsal şiddet her geçen gün daha da artıyorsa, emekli maaşı yetmeyen emekliler çalışmak zorunda kalıyorsa, asgari ücret açlık sınırının altındaysa; esnafından çiftçisine, işçisinden öğrencisine, emeklisinden çalışanına herkes geleceğinden kaygılı ve umutsuz ise bunun sebebi AKP'nin dayattığı, bu yüce Meclisi işlevsizleştiren Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir. Bu sistemle şeffaflık, hesap verilebilirlik, katılımcılık, denge ve denetim gibi demokrasinin olmazsa olmazı olan tüm unsurlar yok edilmiştir; idari, hukuki ve siyasi yetkiler tek bir kişinin elinde toplanmıştır. Bu yetkileri kullanırken Cumhurbaşkanı Erdoğan herhangi bir denetime tabi mi? Hayır. Sakın "Anayasa Mahkemesi" demeyin, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini ya da yasaları bir kelimesini değiştirip yeniden çıkardığınızı ya da Meclisten geçirdiğinizi cümle âlem biliyor. Bunları yaparken tek bir amacınız var, o da iktidarınızı devam ettirebilmek.

Değerli milletvekilleri, kuralsızlığın kural hâline geldiği bu çarpık sistemle, AKP yüz yıllık cumhuriyet kazanımlarını âdeta bir dozer gibi yıkıp yok etmektedir. İşte, bu tek adama dayanan yönetim anlayışıyla Türkiye insanı hayrete düşüren, dehşete düşüren açıklamaların yapıldığı bir ülkeye dönmüş durumdadır. Yangına müdahale etmek için, deprem sonrasında arama kurtarma çalışmasını başlatmak için, 8 yaşında bir evladımızın cenazesine gitmek için Cumhurbaşkanından talimat bekleyen Bakanları gördük çünkü bu sistemde Bakanlar Meclise hesap vermiyorlar; tek sorumluluk duydukları kişi kendilerini atayan Cumhurbaşkanı. Tam da bu nedenle Bakanların asıl hedefi millete hizmet etmek değil efendilerine hizmet etmektir. Yirmi iki yıllık AKP iktidarında kendi şirketinden başında bulunduğu Bakanlığa dezenfektan satan Bakanı da gördük, Afgan çobanlara güzellemeler yapan Bakanı da; işine gelince yargı bağımsızlığından bahseden, işine gelmeyince hâkimlere istikamet gösteren Adalet Bakanını da gördük, gözlerinden ışık saçan bakanı da gördük, "Milletvekillerini belediyeye sokmayın." diye talimat verirken bu yüce Mecliste milletvekiline kafa atmaya çalışan Bakanı da gördük.

Değerli milletvekilleri, gerçek sorunun yıllardır uygulanan yanlış ekonomi politikaları olduğunu kabul etmeyen AKP her zaman küresel krizleri bahane etti ama diğer ülkelerde biten küresel krizler her ne hikmetse Türkiye'de bir türlü bitmek bilmedi çünkü Türkiye'de krizin ta kendisi AKP iktidarıdır. Son altı yılda bu yüce Meclis nitelikli yasamanın yapılmadığı, mevcut yasaların yamalı bohçaya çevrildiği, ihtisas komisyonlarının gereği gibi çalışmadığı, bakanların milletvekillerine yani aslında millete kafa tuttuğu bir kurum hâline getirilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere, muhalefet partilerinin toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren ekonomi, hayat pahalılığı, sağlık ve eğitim sistemindeki sorunlar, gelir adaletsizliği, toplumsal şiddet, iş cinayetleri ve emeklilerin sorunları gibi birçok konunun araştırılması için verdikleri araştırma önergeleri AKP ve MHP'nin oylarıyla bu Mecliste reddedilmiştir.

Bu Meclisi halkın gündeminden uzak tutmak konusunda özel bir çabası olan Cumhur İttifakı, Mecliste çalışanların sorunlarına bile yıllardır gözünü, kulağını kapatmaktadır. Değerli arkadaşlar, hepimizin danışmanları var; bu Meclis yasama faaliyetlerinde bizlerle birlikte mesai yapan, emek veren ama iş hukukuna aykırı bir şekilde iş güvencesinden, iş sonu tazminatından yoksun olan danışmanlarımızın sorununu bile çözmekten âciz bir hâle getirilmiştir. Aklınız alıyor mu arkadaşlar? Yasamanın kalbi olan, bu ülkedeki kanunları yapan Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyük bir haksızlık var. Danışmanların iş sonu tazminatı yok, işten çıktıklarında, işten çıkarıldıklarında işsizlik maaşı alamıyorlar, iş güvenceleri yok; üstelik de bunun yapıldığı yer Meclis, Meclis. Danışmanlarımızın özlük haklarıyla ilgili düzenlemeyi yapmak bu Meclisin boynunun borcudur.

Değerli arkadaşlar, halkın bu kadar sorunu varken, Meclisin halkın gündemine hâkim olacak şekilde çalışması beklenirken bu Meclisin Başkanı ne yaptı? Başka hiçbir dert, tasa yokmuş gibi Meclisteki bütün partileri ziyaret etti ve Anayasa değişikliğinin ne kadar gerekli olduğunu anlattı. Bu ülkede Recep Tayyip Erdoğan'ın bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilmesinden çok daha önemli ve çok daha büyük sorunlar var arkadaşlar. Mesela, bu sistemde, bazıları için seçim sonuçlarının hiçbir değeri yok çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde tek adam anlayışı halk iradesini düpedüz yok sayıyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok, yürütmenin emir ve talimatlarıyla karar veren yargının hukuken yok hükmünde olan bir yazısıyla Hatay halkının iradesi gasbedilmiş, Hatay Milletvekili Can Atalay'ın bugün burada bizlerle birlikte olması engellenmiştir. Başka bir halk iradesi gasbı da kayyum atamalarıdır; Meclis bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerinin olduğu gün, Esenyurt Belediye Başkanımızın tutuklanmasına, devamında da belediyeye kayyum atanmasına karşı mücadelemizi başlattığımız gündür. Bir belediyeye kayyum atamak vatandaşa had bildirmek demektir, halka "Sen kendini yönetecek kişiyi seçemezsin, seçersen görevden alırım." demektir, sandıkta alamadığını hukuku siyasete alet ederek almaya çalışmaktır. Şunu sakın unutmayın: 21'inci yüzyılda kayyum uygulaması bir demokrasi ayıbıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Yücel.

DENİZ YÜCEL (Devamla) - Kayyum atamak demokrasiden nasibini almamış acizlerin işidir. Millî iradeye tahammülü olmayanların uyduruk delillerle başlattıkları soruşturmalara ve devamındaki antidemokratik uygulamalara asla boyun eğmeyeceğiz.

Tabii, hukuksuzluklar sadece kayyumla sınırlı değil. Yetkiler tek adamda ya "Çıkarırız bir kararname, Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri çalışamaz hâle getiririz." diye düşündünüz. Belediyelerin, yetmedi, belediye şirketlerinin gelirlerini kaynağında kesmek için Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkardınız; yetmedi, "Belediyelerin açtığı kreşleri de kapatalım." dediniz. Küçücük çocukların uygun fiyatla bakılmasından, huzurlu ve güvenli bir ortamda büyümesinden, annelerin ise çalışarak aile bütçesine katkıda bulunmasından rahatsız oldunuz. İstediğiniz kadar rahatsız olun, istediğiniz kadar engellemeye çalışın, Cumhuriyet Halk Partisi olarak halka hizmet etmemizi ve halkın sorunlarına çözüm ve çare üretmemizi engelleyemeyecekler.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)