Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 31 |
Tarih: | 11.12.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA BİLİCİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen saygıdeğer vatandaşlarımız; Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının 2025 yılı bütçe teklifi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından 2025 yılı bütçesi için 482 milyar TL'lik bir ödenek talep edilmektedir. Bu rakam, geçen yıla kıyasla yüzde 26,9 oranında bir artış anlamına gelmektedir. 2025 yılı bütçe teklifi incelendiğinde, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bütçesinin genel bütçe üzerindeki payının düştüğünü ve yüzde 3,25'e indiğini görüyoruz. Bu durum, ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik kriz ortamında Hükûmetin önceliğinin ulaştırmadan ziyade diğer ihtiyaçlar olduğunu göstermektedir. Açıkçası, bu hususun eleştirilecek bir tarafı yoktur. Üzülerek söylüyorum ki bugün ülkemizde uçak bileti alamayan vatandaşlarımız mevcuttur. 2024 yılında yüksek hızlı trene binip de baba ocağına gidemeyen gençlerimiz, evlatlarını ziyarete gidemeyen emeklilerimiz vardır. Bu durum, ne yazık ki basit bir ikinci el otomobil hayalini dahi yerle yeksan etmiş durumdadır. Bugün ülkemizde bir asgari ücretle 7 depo mazot alınamamaktadır, buna karşın Almanya ve İngiltere'de bu rakam yaklaşık 21, Fransa'da ise 15 depodur. Üstelik, bu ülkelerde asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 10'un altında iken Türkiye'de bu oran yüzde 50 seviyesindedir. Dolayısıyla, aracına akaryakıt alamayan bir insan için uçağın, trenin, otoyolun ve köprünün önceliği yoktur. Sözün özü, yoksulluğun hüküm sürdüğü bir dönemde ulaştırma ve altyapı ihtiyaçlarının ön planda tutulmamasını normal ve makul bulduğumu belirtmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, demir yolu yatırımlarına geldiğimizde, demir yolları ve yüksek hızlı tren projeleri iktidarın her fırsatta reklamını yaptığı bir husus olarak göze çarpmaktadır ancak ülkemizdeki demir yolu istatistiklerini AB ülkeleriyle kıyasladığımızda bu rakamın altının boş olduğu gün yüzüne çıkmaktadır. Bugün ülkemizde yük taşımacılığında demir yolunun payı yalnızca yüzde 4,6'dır, Avrupa Birliğinde bu oran yüzde 17,2'dir. Yolcu taşımacılığında ise Türkiye'nin demir yolu payı yüzde 1,5 iken Avrupa Birliği ortalaması yüzde 7,3'tür. Bu oranlar, Avrupa Birliği ortalaması ile ülkemiz arasındaki farkın yaklaşık 5 katlık bir fark olduğunu gözler önüne sermektedir.
Değerli arkadaşlar, Ankara-İzmir Hızlı Tren Projesi uzun yıllardır tamamlanmayı beklemektedir. Projenin başlamasından bu yana tam 7 Ulaştırma Bakanı gelmiş gitmiş fakat proje nihayete erdirilememiştir. "Bin günde tamamlanacak." denilen proje, 2024 itibarıyla 11'inci yılına girmiştir. Sayın Bakan konuya ilişkin vermiş olduğum soru önergemin cevabında, bu hattın ancak 2028 yılında faaliyete başlayabileceğini aktarmıştır. Bu demek oluyor ki İzmirli vatandaşlarımız en az üç yıl daha İzmir-Ankara arasında yüksek hızlı trenle seyahat edemeyeceklerdir. İzmir ve İzmirlilerin başkente erişimini kolaylaştıracak bu hattın bir an önce tamamlanarak hizmete açılması hususunda iktidarın vites artırması gerektiğinin bir kez daha altını çizerek milletin kürsüsünden vurgulamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kara yolu yatırımları yıllardır iktidarın en büyük övünç kaynağı durumundadır. Peki, gerçekten de ortada övünülecek bir durum var mıdır, yoksa bu yollar siyasete malzeme olarak mı kullanılmaktadır?
Değerli arkadaşlar, 2007 yılında 1.900 kilometre olan otoyol uzunluğumuz bugün 3.800 kilometreye çıkmıştır; bu, yüzde 100'lük bir artış anlamına gelmektedir. Aynı dönemde Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde otoyol uzunluklarına baktığımızda, İrlanda'da yüzde 240, Romanya'da yüzde 194, Polonya'da yüzde 150'lik bir artış söz konusu olmuştur. Bu sebepten yol yapma hususunda ortada bir başarı olduğunu söylemek doğru olmadığı gibi, bir başarısızlık olarak da nitelendirmek doğru olmayacaktır kanısındayız fakat yap-işlet-devret modelleriyle yapılan kara yolu projelerine geldiğimizde, işte, burada haksız kazanç vardır, burada rant vardır, burada doğmamış yetimin hakkını gasp vardır, burada kabul edemeyeceğimiz belirsizlikler, akıl dışı sözleşmeler vardır.
Peki, ne yoktur, biliyor musunuz? Türk hukuku yoktur, bu projelerde Türk adaletine güven yoktur, onun yerine Londra tahkimi vardır. Bir iktidar düşünün ki kendisi dahi yargıya güvenmiyor, kendi yargı makamlarını terk edip Londra tahkimini esas alıyor. Peki, neden, biliyor musunuz? Bu projelerdeki akıl dışılık olur da bir gün yargıya intikal ederse sözleşme şartları katiyen günün koşullarına uyarlanmasın diye.
Bakınız, bugün Osmangazi Köprüsü için belirlenen geçiş ücreti 35 dolar artı KDV'dir, bu yaklaşık 1.400 lira yapmaktadır. Şu an köprüden geçen her bir otomobil için vatandaşlarımız 555 lira ödemektedir, daha doğrusu 555 lira ödediğini zannetmektedir, aradaki fark köprüyü kullanan, kullanmayan tüm vatandaşlarımızın cebinden ödenmektedir. Geçiş ücreti garantisinin yanında bir de günlük 40 bin aracın geçeceği taahhüt edilmiştir. Bu taahhüt yalnızca millî ve dinî bayramlar esnasında yerine getirilmekte, diğer günlerde belirlenen araç sayısına ulaşılamamaktadır. Ne yazık ki bu durumlar Osmangazi Köprüsü'ne özel değildir. Bakınız, geçtiğimiz sene bugünlerde 56 lira olan Avrasya Tüneli geçiş ücreti bugün yüzde 178 artarak 156 liraya çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar, sormak istiyoruz: Ülkemizde hangi hizmet, mal ve emtianın değeri geçtiğimiz seneye kıyasla yüzde 78 arttı? Bugün açıklanan yıllık enflasyon oranları ortada iken bu zam millete reva mıdır? Bunun adı yol yapmak, tünel yapmak millete hizmet etmek midir? Değildir. Bunun adı ranttır, bunun adı milletin parasıyla birilerinin cebini doldurmaktır.
Sayın milletvekilleri, bu paralar milletin parasıdır. Milletin ekonomik olarak zor günlerden geçtiği bugünlerde vatandaş yoksulluk içinde kıvranırken bu şirketlerin kasasını doldurmak yazıktır, günahtır. "Vatandaşın cebinden kuruş çıkmayacak." diye lanse edilen projelerin bugün milletin milyarlarına mal olmasını iktidar sahipleri nasıl izah edebilirler?
Değerli arkadaşlar, kara yolu projeleri hususunda da tıpkı demir yolu projelerinde olduğu gibi start verilip de yapılamayan, tamamlanamayan birçok proje mevcuttur. Doğu Anadolu Bölgemizde 2012 yılında ilk tüpü açılan ve Bitlis-Van arası ulaşımda vatandaşlarımıza büyük kolaylık sağlayan Kuskunkıran Tüneli'nin 2'nci tüpü maalesef, hâlen hizmete açılamamıştır. Bunun yanında, yine 2010 yılında yapımına başlanan fakat hâlen tamamlanamayan Van Çevre Yolu kelimenin tam manasıyla bir yılan hikâyesine dönüşmüştür. Tamamlanması durumunda Van halkının trafik sorununu büyük ölçüde çözecek bu proje, ne yazık ki yıllar geçmesine rağmen hâlen nihayete erdirilememiştir. Sayın Bakana bu hususta vermiş olduğumuz soru önergemize cevaben projenin 2024 yılında tamamlanacağı tarafımıza iletilmesine rağmen, 2024 yılının son günlerini geride bıraktığımız bugünlerde maalesef proje hâlen tamamlanamamıştır.
Kara yollarımızda gerçekleşen ve vatandaşlarımızın hayatlarına mal olan trafik kazaları her dönem yüreklerimizi yakmaktadır. Henüz dün Van'da meydana gelen zincirleme trafik kazasında 50 araç birbirine girmiş, vatandaşlarımız hayatlarını kaybetmiş ve birçok vatandaşımız da yaralanmıştır. Ülkemiz ne yazık ki ölümlü trafik kazası istatistiklerinde Avrupa'da ilk sıralardadır. Milyon araç başına düşen can kaybı sayısında Türkiye 366 ölümle Avrupa ortalamasının yaklaşık 6 kat üzerinde bulunmaktadır. Dolayısıyla, ülkemiz ölümlü trafik kazalarını azaltacak projeleri ivedilikle hayata geçirmek zorundadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hava yolu taşımacılığına ve hava yolu taşımacılığındaki yatırımlara baktığımızda burada da ciddi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Son yirmi yılda 32 yeni havalimanı inşa edildiği ifade edilmektedir. Hava yolu trafiğinin yüzde 88,3'ü yalnızca 5 havalimanından gerçekleşmesine rağmen yap-işlet-devret modeliyle havalimanları yapılmaya devam edilmektedir.
Bu modelle yapılan Kütahya Havalimanı'nı verilen garantiye göre 2023 yılında 1 milyon 317 bin kişinin kullanması gerekirken bu rakam 43.200'le sınırlı kalmıştır. Belirlenen yolcu garantisinden yüzde 97 oranında sapılan bir projeye hüsnüzanla yaklaşmanın imkânı yoktur. 2044 yılına kadar geçiş garantisinin devam edeceği göz önüne alındığında yap-işlet-devret projelerinin ne kadar büyük bir rant aracına çevrildiğini bir kez daha üzülerek görmekteyiz. Havalimanına ihtiyaç olmayan bölgelerimize yap-işlet-devret modelleriyle havalimanı inşa etmek millete hizmet olarak savunulamaz, aksine, bu, millete vurulan ekonomik balyozdan başka bir şey değildir.
Değerli arkadaşlar, vatandaşlarımızın bir başka mağduriyetinden, TÜVTÜRK istasyonlarından bahsetmek istiyorum. TÜVTÜRK araç muayene istasyonları, isminin aksine, 3'lü bir grup tarafından yönetilmekte, bu 3'lü grubun yalnızca tek ayağını yerli bir grup oluşturmaktadır. Yıllık 18 milyar liranın üzerinde kazanç elde eden bu istasyonlar gelirinin yarısını devlet hazinesiyle paylaşmaktadırlar. Son yıllarda giderek fahiş hâle gelen muayene ücretleri bugün bir otomobil için 1.821 lira 60 kuruşa kadar yükselmiş, vatandaşlarımızın muayene ücretine yönelik tepkisi de haklı olarak artmıştır. Üstelik henüz birkaç gün önce bu rakamın 2025 yılında 2.651 liraya çıkacağı basına yansımıştır. On beş-yirmi dakikalık rutin ve herhangi bir parça kullanılmayan bir işlem için asgari ücretin 17 bin, en düşük emekli maaşının 12.500 lira olduğu ülkemizde bu rakamlar fahiştir. Rant burada da kendisini açık bir şekilde göstermektedir.
Değerli arkadaşlar, dünya yük taşımacılığının yüzde 85'i deniz yoluyla yapıldığı hâlde, Türkiye'nin verimli liman altyapısından yoksun olması ülkemizin bu alanda da geri kalmasına yol açmıştır. Maalesef, limanlarımız Avrupa'dakilerin aksine, küçük ölçekli ve dağınık bir yapı içerisindedir. İktidar geçmişte, 2023 yılına dek dünyanın en büyük 10 limanı içerisine girecek bir liman vaadinde bulunmuş fakat bu vaat de yerine getirilmeyen vaatler arasında yerini almıştır.
Bahsetmek istediğim bir diğer önemli husus ise internet sansürü ve erişim engeli meselesidir. Değerli arkadaşlar, günümüzde bilgiye erişim, bireylerin özgürce düşünebilmesi ve fikirlerini ifade edebilmesi demokratik katılımın temel taşlarından biridir. Ancak Türkiye'de internet sansürü uygulamaları bu temel özgürlükleri ciddi anlamda tehdit etmekte ve ülkemiz uluslararası standartlardan giderek uzaklaşmaktadır. Ülkemizde sosyal medya platformlarına yönelik baskılar giderek artmış, ülkemiz bu platformlardan içerik kaldırma taleplerinde dünya liderlerinden biri hâline gelmiştir. Türkiye gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf ve Anayasa'da hukuk devleti olduğu açıkça hüküm altına alınmış bir devlet için bu durum ciddi bir tezat teşkil etmektedir. İktidar duyulmasını istemediği bir hususla karşılaştığında direkt olarak sosyal medyayı yavaşlatmakta, bilginin yayılmasının önüne geçmek iktidarca bir gelenek hâline getirilmektedir. Bu uygulamalar dünyada Rusya, Çin ve Kuzey Kore'de sıklıkla uygulanan politikalardır. Ülkemiz demokrasisinin ve insan hakları kriterlerinin bu ülkelerle kıyaslanması dahi bizler için bir ayıptır. Yapılması gereken husus, internete uygulanan sıkı politikalardan vazgeçip ifade ve haberleşme hürriyetinin esas, sınırlamaların istisna olduğu bir politika benimsemektir.
Değerli arkadaşlar, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının 2025 yılı bütçesinin halkın gerçek ihtiyaçlarına ne ölçüde hizmet edeceği hususunda ciddi şüpheler taşımaktayız. Bizler vatandaşlarımızın vergilerinin etkin, adil ve şeffaf bir şekilde kullanılmasını talep ediyoruz; israfın ve yolsuzluğun önlenmesinin ülkemizin geleceği açısından kritik olduğunu vurguluyoruz; yap-işlet-devret projelerindeki garanti ödemelerinin azaltılması, demir yolu yatırımlarının hızlandırılması ve hava yolu projelerinde daha realist bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı gibi kritik bir Bakanlığın siyasi çıkarlar ve özel sektör kazançları uğruna halkın sırtına yük bindiren bir yapıya dönüşmesine izin verilmemelidir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)