Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 31 |
Tarih: | 11.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BURAK AKBURAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2025 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi kapsamında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyor, Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, enerji politikaları yalnızca bugünün değil, geleceğin de ekonomik, çevresel ve sosyal dengesini şekillendiren en kritik unsurlardan biridir ancak Türkiye'de bu alandaki politikaların ne yazık ki bilimsel ve ekonomik gerçekliklerden uzak, günü kurtarma, yandaşı zengin etme odaklı olduğunu üzülerek görüyoruz. Bugün enerji politikalarındaki temel sorunlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Mesela, Türkiye'de enerji tasarrufu sağladığı iddia edilen ve hepimizin hayatını doğrudan etkileyen yaz saati uygulaması. Bu uygulamanın enerji tasarrufu sağlamak bir yana, enerji sektöründeki özel şirketlerin kâr oranlarını artırmak için sürdürüldüğünü artık herkes biliyor. İnsanlarımızın kör karanlıkta işe, çocuklarımızın ise okula gitmek zorunda bırakıldığı garabet bir uygulamadır. Çalışanlar için iş güvenliği riskleri artarken trafik kazalarında gözle görülür bir yükseliş yaşanmakta, kadınlarımız sokaklarda karanlığın tedirginliğini yaşamaktadır. Çocuklarımız sabah karanlıkta okula gitmek zorunda kalırken, çalışanlarımız işe yorgun başlarken kimin çıkarı korunuyor? Buradan soruyorum: Yaz saati uygulamasını savunmanın bilimsel bir gerekçesi var mıdır? TÜBİTAK'ın kendi raporları dahi bu uygulamanın anlamlı bir tasarruf sağlamadığını ortaya koydu. Peki, madem tasarruf etmiyoruz, niye halkımızın sağlığını ve yaşam kalitesini bu uygulamayla bozuyoruz? Yaz saati uygulamasına 2025 yılı itibarıyla derhâl son verilmesini istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, güneş enerjisi açısından zengin bir ülke olan Türkiye'nin bu potansiyeli yeterince kullanmıyor olması büyük bir kayıp. Bugün enerji üretimimizin yalnızca yüzde 4'ü güneş enerjisinden sağlanmakta. Güneş ve jeotermal enerji projelerine yönelik teşvikler artırılmalı, özellikle konutlardaki çatı GES projelerine uygun finansman ve teknik destek sağlanmalıdır. Doğal gaz yaygınlaştırma politikaları özellikle güneş ve jeotermal potansiyeli yüksek bölgelerde, Antalya, Aydın, Kuşadası, İzmir, hatta Ankara, Konya gibi şehirlerde artık rasyonel bir tercih olmaktan çıkmıştır. Polonya gibi kuzey ülkelerinde dahi güneş ve ısı pompaları zorunlu hâle getirilmişken Türkiye'nin bu teknolojilere yeterince yatırım yapmaması kabul edilemez; halbuki güneşli gün sayımız Avrupa ülkelerinin çoğundan daha yüksektir. Yatırımların önündeki bürokratik engeller kaldırılmalı, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik teşvikler artırılmalıdır. Güneş enerjisi potansiyelinin hayata geçirilmesiyle yalnızca enerji arz güvenliğimizi artırmakla kalmaz, aynı zamanda doğal gaz ve petrol ithalatı yönünden dışa bağımlılığımızı azaltabilir, cari açığımızı kapatabiliriz. Enerji yatırımlarında yerli sanayiyi destekleyen ve gençlerimize yeni iş alanları açan bir model benimsemeliyiz.
Gelelim ülkemizin bir başka potansiyeli hidroelektrik santrallerine. Türkiye'nin hidroelektrik potansiyelini enerji üretiminde büyük ölçüde kullanmadığını hep beraber görüyoruz ancak modern teknolojiler ve bilimsel yeniliklerin mevcut santrallerimizde verimliliği artırma açısından bir fırsat yarattığını görüyoruz. Özellikle, EÜAŞ, elinde bulunan eski türbin, jeneratör ve kontrol sistemlerinin modernizasyonuyla yüzde 30'a varan kapasite artışları sağlayabilir. Buna rağmen EÜAŞ'a ait devlet santralleri için somut bir iyileştirme planına rastlanmıyor. Keban, Atatürk, Karakaya gibi büyük ama eskimeyen santrallerin rasyonel yöntemlerle modernizasyonu bir an önce başlatılmalı, Dünya Bankası desteğiyle yapılan yenileme programları bir an önce yerli ve uluslararası finansmana uygun yöntemlerle hayata geçirilmelidir.
Nükleer enerji, Türkiye'nin enerji çeşitliliği ve arz güvenliği açısından önemli bir yere sahiptir. Burada şeffaflık ve kamu yararı mutlaka gözetilmelidir. Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin inşası ve işletilmesinde karşılaşılan sorunlar bu alanda Türkiye'nin yeterince hazırlıklı olmadığını hepimize göstermektedir. Nükleer Düzenleme Kurumunun bağımsızlığı olmazsa olmazdır. Bu Kurumun siyasi baskılardan uzak şekilde kamuoyunun güvenini kazanacak bir yöntem anlayışını benimsemesi gerekmektedir. Ayrıca nükleer enerjiyle ilgili risk yönetimi ve acil durum planlamalarında eksiklikler dikkat çekmektedir.
EPDK, enerji piyasasını düzenlemek ve denetlemekle görevli bir kurumdur ancak son yıllarda Kurumun sektör oyuncuları arasında adil bir denetim mekanizması oluşturmadığını üzülerek görüyoruz. Elektrik ve doğal gaz fiyatlarındaki artışlar halkın cebini yakarken enerji şirketlerinin kâr oranları rekor seviyelere ulaşmıştır. EPDK, piyasa düzenlemesinde daha etkin bir rol üstlenmeli, şirketlerin değil, halkın çıkarlarını gözetmelidir.
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) Türkiye'nin yer altı kaynaklarını değerlendirme sorumluluğunu taşımaktadır ancak bu kurumun kaynakların verimli şekilde işletilmesi ve çevreye zarar vermeden kurulması konusundaki performansı ne yazık ki yetersizdir. Maden ruhsatlarının dağıtımında şeffaflık eksikliği bulunmaktadır. Ayrıca doğa tahribatına yol açan projelere onay verilmesi toplumda ciddi bir rahatsızlık yaratmıştır.
Doğal kaynaklarımızı geleceğe taşımanın yolu, çevreye uyumlu ve halkın yararını gözeten bir madencilik politikasından geçmektedir. Doğal zenginliklerimizin korunması, enerji politikalarımızın ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Kaz Dağları, memleketim Giresun'da Harşit Vadisi, Çatalağaç köyü, Artvin Cerattepe, Muğla Yatağan ve bunlar gibi doğa harikası alanlar yalnızca Türkiye'nin değil, tüm insanlığın ortak mirasıdır. Ancak madencilik faaliyetleri bu doğal hazineleri yok etme tehlikesi yaratmaktadır.
Siyanürlü liç yöntemleriyle yapılan madencilik, bölgedeki su kaynaklarını kirleterek insan sağlığını, tarımı ve ekosistemi tehdit etmektedir. Giresun'da ipek yolunun geçtiği Çatalağaç köyü gibi, Artvin Cerattepe, İzmir Efemçukuru, Munzur Dağları ve tabi ki Kaz Dağları'nın korunması ekonomik kazançlardan daha değerlidir. Madencilik politikalarının yeniden düzenlenmesi gereklidir. Devletin mermercilik ve altın madenciliğinden aldığı paylar artırılmalı ve bu gelirler çevre koruma projelerine yönlendirilmelidir.
Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) enerji ve maden politikalarının bilimsel temellerle desteklenmesi için kurulan önemli bir kurumdur. Bu Kurumun araştırma ve geliştirme çalışmalarına yeterli kaynak ayrılmadığını görüyoruz. Türkiye'nin enerji bağımsızlığını sağlamak için TENMAK'ın yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği gibi alanlarda daha fazla proje üretmesi teşvik edilmelidir. Ayrıca TENMAK'ın özellikle nadir toprak elementleri gibi stratejik madenler konusunda daha aktif bir rol oynaması gerekiyor.
Enerji politikalarının en somut etkisi halkın elektrik ve doğal gaz faturalarında görülmektedir. Son yıllarda enerji fiyatlarına yapılan zamlar vatandaşlarımızın belini bükmektedir. Bu durum enerji sektöründeki adaletsizliği gözler önüne seriyor. Bir yandan vatandaşlarımız yüksek faturalarla boğuşurken diğer yandan enerji şirketlerinin rekor kâr açıkladığını görüyoruz. Bu durum kabul edilemez ve enerji fiyatlarındaki halkın üzerindeki yükün daha çok arttığını maalesef gördüğümüz için de azaltılması gerektiğini, şirketlerin kâr odaklı yaklaşımlarına sınırlama getirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
UTTS düzenlemesi akaryakıtın yalnızca büyük lisanslı ve donanımı olan istasyonlardan sağlanmasını şart koşarken belli sektörler ve kullanım durumları için istisnalar getirilmiştir ancak uygulamada netlik kazanmamış konular kafalarda soru işareti yaratmaktadır. Fabrikalarda forklift gibi, beton santrallerindeki iş makineleri gibi birçok sektör için alınan akaryakıtın tesis içerisinde binek ve nakliye araçlarında kullanılması sıkça rastlanan bir uygulamadır. Bu düzenlemeyle tesislerinde depoladıkları akaryakıtı bu şekilde kullanıp kullanamayacakları belirsizdir. Hafriyat kamyonları genellikle şantiyelerde çalışan ve trafiğe çıkan araçlar olarak değerlendirilmektedir ancak düzenlemede şantiye kapsamının bu araçları içerip içermediği sorusu açık bırakılmıştır. Bu durum hem şantiye hem de ticari taşımacılık sektörlerinde önemli bir uygulama sorunu yaratabilir. Bu belirsizliklerin giderilerek uygulamada netliğin sağlanması gerekmektedir, aksi hâlde paydaşlar arasında hukuki ve lojistik sorunlar yaşanacaktır.
Değerli milletvekilleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bütçesi Türkiye'nin enerji politikasını şekillendirecek bir yol haritası olmalıdır ancak bugünkü bütçe teklifi halkın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak, şirket çıkarlarını önceleyen bir anlayışı yansıtıyor. Biz İYİ Parti olarak yaz saati uygulamasından güneş enerjisi yatırımlarına, nükleer enerji projelerinden enerji fiyatlarına kadar birçok alanda vatandaşımızın çıkarlarını gözeten bir enerji politikası için mücadelemizi sürdüreceğiz. KOBİ'leri ve konut abonelerini piyasanın iniş çıkışlarına ve yüksek faturalara mahkûm edecek olan son kaynak tedarik tarifesinin düzenlenmesi hakkındaki uygulamanın iptalini destekleyeceğiz.
Sözlerime son verirken 2025 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sağ olun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)