GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:31
Tarih:11.12.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, TBMM TV'nin kuruluşunun 30'uncu yıl dönümü. Bu vesileyle, emeği geçen ve millet iradesinin tecelligâhı olan bu yüce çatının altında milletin sesini ve sözünü yine milletle buluşturan çok kıymetli emekçi kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, hatalarla yüzleşmek cesaret ister, hataları kabul etmek erdemli olmayı gerektirir. Hataların üzerine gitmek, onların olmamasını temin etmek ise hakikaten kaliteyi gerektirir. Haftalardır konuşuluyor, yenidoğan çeteleriyle ilgili yaşanan sıkıntılar tek tek dile getiriliyor fakat ısrarlı bir şekilde Sayın Bakan diyor ki: "Benim kabahatim yok, benim yanlışım yok. Ben bu çeteyi çökerten ismim, bu işi ben yaptım, Sağlık Bakanlığı yaptı." Ben şimdi size Bakanın neler yapmadığını ve neler yaptığını tek tek anlatacağım. Bakalım, kendisi ondan sonra akşam saatlerinde bize ne cevap verecek.

Defalarca konuşuldu; 2016 yılında bir rapor hazırlandı ve bu rapor hâlâ İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünde ve Sağlık Bakanlığında var, "Suç duyurusunda bulunun." diyor; içerisinde çok ağır hükümler var. Bugün bizim tartıştığımız, konuştuğumuz hastaneler tek tek yazılmış, olaylar tek tek dillendirilmiş, yaşanan sorunlar tek tek ele alınmış ve Sağlık Bakanlığına deniliyor ki: "Lütfen, bunlarla ilgili suç duyurusunda bulunun." Ve Sayın Bakan o zaman ne yapıyor? Kendisi bir aylık, taze İl Sağlık Müdürü İstanbul'da. Ne zaman İl Sağlık Müdürü olmuş? 6 Ekim 2016. Sayın Bakan İl Sağlık Müdürü iken bu rapor kendisine takdim edilmiş. Peki, soruyorum: Bu rapor bu kadar ağır ifadeler içerirken -bakın, sayfalarca son derece ciddi şeyler var içerisinde- Sayın Bakan, neden bununla ilgili İstanbul İl Sağlık Müdürü olarak gereğini yapmadın? Bunu mutlaka ve mutlaka bize açıklaman lazım. Korktun mu, üstünü mü örtmek istedin yoksa o zamanlar Sağlık Bakanı olan Mehmet Müezzinoğlu sana talimat mı verdi, "Ört bu dosyanın üstünü." mü dedi? Ki şimdi, geçtiğimiz günlerde hastanesi kapatıldı Müezzinoğlu'nun. Bunu mutlaka ve mutlaka Sayın Bakanın yüce Meclisin önünde açıklaması lazım. Bu çok vahim bir olaydır, böyle bir olayın arkasında imzası veya ihmali olan birisinin bugün bu çatı altında bunu izah etme mecburiyeti ve sorumluluğu vardır.

Bir başka konu; Sayın Bakan "Biz Mart ayında, 2023'te CİMER'e yapılan bir ihbarla öğrendik." diyor. Şimdi, bunun kocaman bir yalan olduğunu size anlatacağım. Bu, mahkeme dosyasından alınmış ve burada mahkeme dosyasında bir ifade var: "Malik Türkay Esin" Kimdir bu? Sayın Bakanın memuru, Sayın Bakanla beraber çalışıyor o zaman İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünde. Ve diyor ki: "Ben 2023 yılının Ocak ayında bu hastaneleri denetledim, tek tek teftiş ettim." Hepsini yazmış; nelerin olduğunu, aynen 2016 yılındaki rapor gibi hepsini yazmış. İsimler, hastaneler, yaşananlar, o korkunç rezalet, çocukların nasıl ihmal edildiği, devletin nasıl soyulduğu yazılmış burada. Tarih ne zaman? Ocak 2023 yani Sayın Bakanın "Biz bunu Mart 2023'te öğrendik, CİMER'e yapılan şikâyetle öğrendik." dediği tarihten tam üç ay önce. Peki, kim bu adam? Bu adam, Sayın Bakanın o dönemde İstanbul İl Sağlık Müdürüyken memuru. Şimdi soruyorum: İlk raporu örttün; peki, senin memurun tarafından yapılmış bu araştırmayı, bu soruşturmayı, bu teftişi görmedin mi, gördün de üstünü mü örttün? Buna da mutlaka bugün Sayın Bakan cevap vermek zorunda çünkü bu çok vahim bir belgedir ve son derece ciddi bir durumdur.

Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: "Ben bunu öğrendiğim zaman çok gizli bir operasyon başlattım." Ne zaman demiş bunu? 5 Mayıs 2023 tarihinde. Çok gizli bir operasyon başlatmış. Peki, bu gizli operasyondan sonra neler olmuş? Bakın, "Çok gizli bir operasyon başlattım." dediği tarihten sonra, Ağustos 2023'te bir başka belge ortaya çıkıyor; bütün Türkiye görsün bu belgeyi. Bu belge şu: Sayın Bakanın memurlarına, o zaman İstanbul İl Sağlık Müdürüyken bir ihbar geliyor bir hastaneden, diyorlar ki: "Şurada kaçak bir klinik çalışıyor." Ve tebrik ediyorum o memurları, bir gece yarısı gidiyorlar o kliniğe, tek tek inceliyorlar ve o klinikte bugün cezaevinde olan o çetebaşı doktorun bütün belgelerini buluyorlar. Neymiş o belgeler? O yenidoğan çetesinin tomarla dosyası. Sadece o dosyalar da değil, evde bakım hizmetleriyle ilgili sahte dosyalar bulunuyor. Tebrik ediyorum o memurları. Ne yapmışlar? Almışlar o raporu, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğüne göndermişler. Ne zaman yapmışlar bunu? Sayın Bakanın çok gizli operasyon yaptığı dönemde kendisine verilmiş bu. Peki, Sayın Bakan ne yapmış? Bu dosya yine örtülmüş. Peki, ben nereden buldum bu evrakı? Bunu duyunca hepiniz çok şaşıracaksınız. Ben bunu Reyap Hastanesinden aldım, kapatılan hastanenin evraklarında buldum ben bunu. Bu neyi ifade ediyor biliyor musunuz? Sağlık Bakanlığı, Sağlık Müdürlüğü, yaptığı o soruşturmanın evrakını götürmüş, hastaneye teslim etmiş; “Haberin olsun, bak, biz gizli gizli seni denetliyoruz; ortada bir rezalet var, tedbirini al.” diye Reyap’a göndermiş bu evrakı. Şu sistemin nasıl çürüdüğüne, nasıl kokuştuğuna bakar mısınız. Birisinin bunların tek tek hesabını vermesi lazım.

Peki, bu arada “Gizli operasyon yapıyorum.” dediği zamanda Sayın Bakan ne yapmış? Sayın Bakan, o hastanelerden en önemlisi ve çok sayıda çocuğun öldüğü hastaneye gitmiş, ziyaret etmiş. Buyurun, Medilife Hastanesine gitmiş Sayın Bakan, ziyarette bulunmuş; poz poz resimler çektirilmiş, boy boy fotoğraflar verilmiş. Ha, doktorla da konuştum, arayıp konuştum kendisiyle, bütün detayları da aldım, utanmadınız mı bu fotoğrafları paylaşmaya dedim. Sayın Bakanın “Gizli operasyon yapıyorum.” dediği tarihten sonra yapılmış bir ziyarettir bu; alın, tarihi de burada: 11 Temmuz 2023. Bu esnada Bakan çok gizli bir operasyon yapıyor, hiç kimsenin bilmediği örtülü bir operasyon yapıyor. Peki, 11’inden sonra ne olmuş? 11 Temmuzdan sonra tam 10 yavrumuz ölmüş, Bakanın gizli operasyon yaptığı dönemde 10 yavru maalesef ölmüş veya öldürülmüş.

Ben bu hastanede yaşanan rezaletlerin belgelerini aldım, paylaştım çünkü mahkemeye vermek istedim, mahkeme kabul etmedi -Komisyon Başkanımız burada, önümüzdeki günlerde takdim edeceğim kendisine- ve bir televizyon programında paylaştım, o televizyon programında bu belgeleri paylaştım diye programa ceza geldi. İnanın, içiniz acır o belgeleri gördüğünüz zaman. Şimdi diyorlar ki: "Biz hastaneleri denetledik." Denetlediyseniz ve bu rezaleti bulamadıysanız yazıklar olsun size, denetlemediyseniz ve bu çocuklar ondan dolayı öldüyse daha çok yazıklar olsun!

Bakın, hastane içerisinde yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde bir doktor yok, hemşireler iş yapıyorlar kendi aralarında. Hepsinin yazışmaları burada, hastaneden bütün detayları aldım, çıkarttım; içiniz acır bunları dinlediğiniz zaman. Hemşire diyor ki doktora -hastanede doktor yok- "Bebek çok ağlıyordu, çok bağırıyordu, nefesini kestim Hocam." "Kestim nefesini, Dormicum verdim." diyor, meslektaşlarım bilirler ne anlama geldiğini "Uyuşturucu verdim, kestim nefesini." diyor. Bir sabah gidiyorlar, çocuğun testisleri simsiyah olmuş, doktor mesaj atıyor "Kim sıkıştırdı, kim çürüttü bunun testislerini?" diye hemşireye soruyor. Sonra hemşire "Bir hasta geldi, ben onu entübe edeceğim Hocam." diyor, hoca da diyor ki: "Tamam, et -yine doktor yok hastanede- bana röntgenini gönder." Röntgenleri burada, "Entübe ettim." dediği hastayı entübe etmemiş, hortumu koymamış, hortum ağzında kalmış, ölmüş çocuk ondan sonra.

Ve bütün bunlar sizin "Çok gizli operasyon yapıyoruz." dediğiniz dönemde olmuş. Öylesine vahim, öylesine ciddi bir realiteyle karşı karşıyayız ki "Efendim, ben çökertim çeteyi; ben var ya ben, gizli operasyonlar yaptım; ne var ne yoksa çökerttim." Hayır Sayın Bakan, senin görevde olduğun sürede, senin sorumlu olduğun sürede hem İl Sağlık Müdürüyken hem de Sağlık Bakanıyken bu rezaletler yaşandı ve bunun için senin bu milletten özür dilemen ve istifa etmen lazım, sen bu ülkede Sağlık Bakanlığı yapamazsın! (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bu tabloda birisinin, bu tabloda birisinin bu ülkede Sağlık Bakanlığı yapması mümkün değil.

MAHMUT DİNDAR (Van) - İstifa!

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Daha çok vahim şeyler var, bu hastanelerde kaçak doktorlar çalıştırılıyor. Ben olayların üstüne gittim, biri kaçtı, FETÖ'cü. Ama kaçak doktorlar çalıştırılıyor. Mesela, bir başkası -denetliyorsunuz ya hastaneleri- Tekirdağ'da bir kadına doktor olarak serumla uyuşturucu vermiş, kadını bayıltıp tecavüz etmiş; sahte isimle çalıştırılıyor. Hepsinin burada belgeleri var. Hastanenin kendi iç yazışmaları var, diyor ki hastanedeki iç yazışmalarda: "Sahte doktorların sahte kaşeleriyle ilgili Sağlık Müdürlüğünden bize ihbar geldi, ikaz geldi, sahte kaşeleri kaldırın ortadan." Bakın, Sağlık Müdürlüğü özel hastanelerde sahte kaşelerin kullanıldığını biliyor ve bunu oradaki hastane müdürlüğüne ihbar ediyor "Toparlayın bunları, kendinize dikkat edin." diyor.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Bunun delilleri nedir?

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Var, var; hepsi burada, hepsi burada; veririm size.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Peki, verin bize, verin.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Memnuniyetle veririm.

Benim derdim, bakın, benim derdim, burada siyaset yapmak değil. Samimi olarak bunları paylaştım, paylaştım ve paylaşmaya devam edeceğim; vereceğim bunları size.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Verin, verin.

ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - Yargıyla paylaşın.

EROL KELEŞ (Elazığ) - Siz o gün Komisyonda da söylediniz.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Komisyonda söyledim ama Komisyonda söylenenlere...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - O gün Komisyonda yoktunuz ama...

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Müsaade edin bana.

Komisyonda söylenenleri millet bilmiyor, bütün millet burada görsün bütün bunları.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Verin bize, verin.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Hepsi hazır, hepsi hazır; hepsini tek tek vereceğim.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Tamam.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Üstüne gittiğiniz zaman çok daha vahim şeylerle karşılaşacaksınız.

Hastane diyor ki: "Bize bu gece ihbar geldi, teftiş edecekler, aman tedbirinizi alın." Ve az önce bahsettiğim Tekirdağ'da o kadına tecavüz eden doktoru sahte bir isimle hastanede çalıştırıyorlar.

Böyle bir sistemin rehabilite olması için herkesin sorumluluğu var, hepimizin sorumluluğu var, Parlamentonun sorumluluğu var ama "Ben bu işi çözdüm, ben bu çeteyi çökerttim; ben var ya ben, hepsini hallettim." diyerek bu işleri çözemezsiniz. Ağır bir sorumluluğunuz var, ağır bir yetersizliğiniz var, ağır bir ihmaliniz var. Bunların her birinin tek tek üzerine gidilmesi ve netice alınması şart.

Değerli arkadaşlar, Sayın Fakıbaba sistemle ilgili yaşanan sorunları çok detaylı bir şekilde anlattı. Keşke dediklerine dikkat edilmiş olsaydı ve yıllardır birinci basamak sağlık hizmetine çok ciddi bir şekilde destek verilmiş olsaydı, yatırım yapılmış olsaydı bugün bu problemlerin önemli bir kısmını yaşamıyor olurduk. Ama maalesef, her alanda olduğu gibi sağlıkta da baktığınız her yerde rant gördüğünüz için ve "yatırım" adı altında yapılan talanlarla birilerini zengin ettiğiniz için birinci basamağı ihmal ettiniz; yerine ikinci, üçüncü basamak ve şehir hastaneleri geldi.

Şimdi, size şehir hastanelerinden örnek vereceğim, niye "kara delik" diyorum şehir hastanelerine? Bakın, 2017-2023 arası yedi yıl boyunca şehir hastanelerine harcanmış olan para 102 milyar, bir daha söylüyorum, yedi yıl içerisinde 102 milyar. 2024-2027, dört yıl içerisinde 425 milyar lira para harcanacak şehir hastanelerine; korkunç bir kara delik ve bunun ayağa kalkması mümkün değil. Tabii, uzun uzun anlatmak lazım, bu şehir hastaneleri nasıl kuruluyor? Sistem iş adamına diyor ki: "Gel, ben sana bir yerde bir proje vereceğim." Projelerin bedeli yaklaşık 1 milyar dolar civarında. Ve yandaş müteahhit diyor ki: "Benim param yok." "Git, Londra tefecilerinden para al." diyor. Gidiyor Londra tefecilerine, tefeci diyor ki: "Ben sana bu parayı veririm ama bana devletten garanti getir." Nasıl garanti? Kira garantisi. Başka? Hasta garantisi. Alıyor müteahhit garantiyi, götürüyor Londra'daki tefeciye; sonra tefeci diyor ki: "Bu da yetmez, ben senin Türk mahkemelerini tanımam, Londra'daki tahkim mahkemelerini tanırım." "Peki." diyor, sağ olsun onu da imzalıyor bizim devletimiz ve ondan sonra iş yapılmaya başlanıyor. Ardından bir taraftan gelen para müteahhidin cebinde kalıyor bir taraftan Londra tefecisine gidiyor ama maalesef sağlıkta korkunç bir rezaletle biz karşı karşıya kalıyoruz.

Burada daha vahim bir şeyden bahsedeceğim: Bakın, İngiltere'de 1 yatak başına kapalı alan 80 metrekare; o şehir hastanelerine imza atan eski Sayın Bakanın hastanelerinde yatak başına kapalı alan 125 metrekare; peki, şehir hastanelerinde ne kadar biliyor musunuz? 313 metrekare; hani "5 yıldızlı" diyorlar ya, 313 metrekare. Şimdi diyeceksiniz ki: "Ne var canım, geniş bir hastane, ferah ferah tedavi görsünler." Hayır, öyle değil çünkü kirayı metrekare başına veriyorlar, çünkü yandaşları zengin etmek için dünya standartlarının üzerinde, 313 metrekare olarak bunu yaptılar.

Peki, yaptılar da nasıl bir hizmet ortaya çıktı? Bakın, o kadar çok örnek var ki. Sayın Vekilim Lütfü Bey gayet iyi bilecek, kendi bölgesinin hastanesinde geçtiğimiz yıl 60 hasta şehir hastanesinde yandı ya, yandı! Soru önergesi verdik Bakana: "Sayın Bakan, bu koterden mi yandı, elektrik kaçağından mı yandı?" Umurunda bile değil, cevap dahi vermedi.

Ama şunu anlatmadan edemeyeceğim: Bu olay Antep'te yaşanıyor, geçtiğimiz hafta yaşandı. 37 yaşında genç bir hasta Antep Devlet Hastanesine gidiyor ve diyor ki: "Benim babam kalp krizinden öldü. Göğsüm ağrıyor, kolum uyuşuyor. Allah aşkına kalp krizi geçiriyorum!" "Geç, otur yerine; sıraya geç." diyorlar. Israr ediyor ve tekrar sıraya oturtuyorlar. Tam kırk dakika...

Sayın Bakan, konudan haberiniz yoksa bütün videoları veririm size.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Bitireceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Çömez, lütfen tamamlayın.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Konudan bilginiz yoksa bütün belgeleri vereceğim size.

Kırk dakika bekliyor ve yığılıp kalıyor. Ondan sonra yardıma gelip bakıyorlar, diyorlar ki: "Öldü hastanız." Hastayı görün -şu fotoğraf Türk sağlık sisteminin ne hâle düştüğünün bir fotoğrafıdır- bir çuval torbası gibi, bir torba gibi hastayı ters yüz edip sedyenin üzerine koyuyorlar. Monitör yok, EKG yok, oksijen yok, tansiyon ölçümü yok, hiçbir şey yok. O arada hastanın yakını, eşi, zavallı eşi feryat etmeye başlıyor, kendisine bir sakinleştirici, uyuşturucu yapıyorlar ve cenazesini teslim ediyorlar. Bir hafta sonra da Suriyelilere bedava hizmet verdiğiniz Antep'teki bu hastanede sizin hatanız yüzünden ölen o hastanın yakınına yaptığınız uyuşturucu için kendisine tam 550 lira fatura gönderiyorsunuz. Diyorum ki: Yazıklar olsun, kendinize gelin ve sağlığı bu kadar ayaklar altına almayın!

Çok teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)