GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:32
Tarih:12.12.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer yurttaşlar; ben de bugün bütçe görüşmeleri kapsamında Türkiye'de potansiyel olarak önemi olan -artık öyle bir önemden söz edemiyoruz- 5 kurum hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; TÜBİTAK, (TÜBA) Türkiye Bilimler Akademisi, Türk Standartları Enstitüsü, Türk Patent ve Marka Kurumu, ve Türkiye Uzay Ajansı. Fakat yanı başımızda bir savaş sürerken, bir ülkede rejim on üç yıllık bir savaşın sonucunda çöker ve her şey el değiştirirken, hızla hiç öngörmediğimiz gelişmeler olurken gelip burada sanki bilim alanı bunlardan bütünüyle bağımsızmış gibi konuşmak mümkün değil; bu yüzden bu konuda ben de birkaç cümle söylemek istiyorum.

Evet, Suriye'deki gelişmelerle ilgili iktidara getirilen eleştirilerde dün sürekli olarak şöyle bir şey söylendi: "Biz, günün gereklerine, konjonktürün gereklerine uygun olarak hızla her tür politikayı geliştiriyoruz ve müdahalelerimizi buradan yapıyoruz." İletişim Başkanlığı "web" sayfasında 13 Kasım 2024 tarihli bir haber var. Bakın, bugün, ayın 12'si henüz bir ay olmamış, orada duruyor, muhtemelen kaldırılacaktır ben bunu söyledikten sonra. Bu haberde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Arabistan ve Azerbaycan ziyaretlerinin ardından bir açıklama yapıyor, diyor ki: "Esad'la Suriye'nin geleceği konusundaki görüşmeyi yapma umudumuzu koruyoruz, bu konuda umutluyuz." Henüz bir ay olmamış. Buradan anlaşılıyor ki Suriye'deki bugün yaşanan gelişmelere baktığımız zaman rahatlıkla görüyoruz ki bu gelişmeler öyle bir ayın konusu değil, aylarca evvelinden gelen bir şey var ve Türkiye, burada sadece istendiği kadar haberdar edilmiş ve Türkiye'nin burayla ilgili bir siyaseti yok; öyle günün gereğine, konjonktürün gereğine uygun bir siyaset falan yok. Bir sürüklenme hâli, bu sürüklenme hâli içinde Türkiye, orada bu yüzyılın gördüğü en barbar suç örgütlenmesi IŞİD artığında, bütün bu HTŞ'sinde, SMO'sunda, ÖSO'sunda, buralarda bir tehdit görmüyor. Bu plansızlık ve bu siyasetsizlik içinde, orada bu kafa kesmelerle, zincire vurmalarla her türlü en ağır, en barbar işkencelerle gündemimize gelmiş, kendilerine bu kadar müsamaha gösterildiği hâlde bu ülkenin askerlerini canlı canlı yakmış cihatçı örgütlerin artıklarında bir tehdit görmüyor ancak kuzey ve doğu Suriye özerk yönetiminde -ki burada Türkmen, Arap, Süryani, Ermeni- bütün halkların demokratik geleceği için çaba gösteren ve bu on üç yıllık savaşta dünyaya bir tek vahşet fotoğrafı vermeyen güçlerle, Suriye demokratik güçleriyle mücadele ediyor. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Böyle bir tek vahşet fotoğrafı yoktur. Bugün bu güçlerin kontrolündeki IŞİD'li mahkûmlarla ilgili bile böyle bir tek fotoğraf düşmemiştir, bunu hatırlayalım. Bugün konuşmam beklenen konuyla ilişkili olarak bu vahşet ortamında orada bir üniversite kurulmuştur. Saint-Denis Paris 8 Üniversitesi ile California Integral Çalışmaları Enstitüsü ortaklık içinde temel bilim alanlarında faaliyet gösteren, müfredatını bunun etrafında kuran Rojava Üniversitesi bu vahşet ortasında eğitimini sürdürmüş, orada bir kadın devrimi gerçekleştirilmiştir. Bu Suriye demokratik güçlerinin de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetiminin de Türkiye'ye yönelttiği hiçbir tehdit yoktur ama bütün bu hamasi, plansız, programsız dış siyasetimiz için de burası hedeftir. Bunları söylemeden başlamak istemedim ve bu direnişin yanında olacağız, bu direnişi yalnız bırakmayacağız, bunu söylemek isterim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Türkiye'deki sözlerimin başında saydığım kurumlara gelince, bugün bu kurumlardan eser yoktur çünkü Türkiye'yi yöneten anlayış bilimin, üniversitenin, medyanın sonunu getirmeden kendi davasını sürdüremeyeceğini çok erken anlamıştır. Sadece TÜBİTAK'ın 2003'ten bugüne kronolojik olarak başına gelenlere açın bakın, bir başkan değişikliğiyle birlikte -2003, bakın, hemen iktidarlarının bir sene sonrasında- nasıl bütün özerkliğini sona erdirecek müdahalelere açık hâle getirildiğini; TÜBA'nın, TÜBİTAK'ın, Feza Gürsey Enstitüsünün, her birinin nasıl özerkliklerinin sona erdirildiğini, içlerinin nasıl boşaltıldığını, bilim kurullarının nasıl atamalarla doldurulduğunu ve birer kabuğa dönüştürüldüklerini göreceksiniz. Bilim karşıtı bir anlayış bugün bizim geleceğimize yol veriyor, yön vermeye çalışıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın lütfen.

SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Ve biz her defasında diyoruz ki bir ülkenin bilimle, entelektüel faaliyetle bağı koparsa gerçekten bir ülkenin, bir halkın, bir toplumun geleceği olamaz. En vahim durumda bile üniversitenin önemini anlamak gibi bir anlayış karşısında biz, böyle, bilimin, üniversitenin sonunu getirmek ve bilim nedir, üniversite nedir, bununla ilişkili olarak bir boş sayfa kadar bile bilgisi olmayanların yön verdiği bir bilim alanıyla karşı karşıyayız. Neden TÜBİTAK düşmandır, neden TÜBA düşmandır? Bugün, bakın, hâlâ TÜBİTAK'ın yayınlarını, kitaplarını özlemle hatırlayan ve bilimi insana yaklaştırmaya çalışan dergileri hatırlayan yüzlerce insan var, binlerce insan var bu ülkede. Bu yapılanları hatırlıyoruz ve bilimin neden insanların yakınına gelmesine engel olunmak istendiğini de çok iyi biliyoruz. Türkiye'de bilim hayatına bu yön veremez. İşte, uzaya gitmek de aya gitmek de hep seçim dönemlerinde akla gelir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)