| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 4'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 13.12.2024 |
MHP GRUBU ADINA SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım ve bizleri televizyonları başında izleyen büyük Türk milleti; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanlarımız ve değerli bürokratlarımız, sizler de hoş geldiniz. Bütçemiz de hayırlı uğurlu olsun.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bilimsel çalışmalar gösteriyor ki spor, insanın bünyesini sağlam, sıhhatli tuttuğu gibi, insanın sosyal becerilerini geliştirmesinde de büyük katkı sunuyor. Bu gelişim, bilhassa eğitim çağındaki gençlerde yoğun olarak gözlemleniyor. Sporla ilgilenen çocuklarımız hem fiziksel becerilerini hızlıca geliştirebiliyor ve bu sayede çok daha güzel bir görünüme, daha sağlıklı bir bünyeye kavuşabiliyor hem de sosyal becerilerini geliştirerek toplum içerisinde daha uyumlu ve sonuç olarak daha mutlu birer birey olarak yetişebiliyorlar. Bilhassa takım sporlarına yönelen gençlerimiz, nabzın en yüksek olduğu anda dahi takım arkadaşlarına veyahut da rakiplerine saygı göstermeyi, onların da haklarının olduğunu ve bunlara hürmet etmesi gerektiğini en güzel şekilde öğreniyorlar. Bundan başka, çocuklarımız önce takım arkadaşlarına, sonra bu takımların yer aldığı sınıflarına, okullarına ve nihayet milletlerine olan aidiyet hislerini pekiştirerek ülkeleri için ter dökme azmini kazanabiliyorlar. Başarı için iş birliği yapmanın, bencil olmamanın, birbirini dinlemenin en güzel öğretim şekli spordur ve bu nedenle, ilköğretimde spor oyunları eğitimcilerimiz tarafından çok ciddiye alınmalıdır.
Spora önem vermek demek, gençliğimizi Türk milletinin istikbali için en büyük tehdit olan kötü alışkanlıklardan korumak için en etkili tedbiri almak demektir. Zira, gençlerimiz sportif faaliyetlere yöneldikleri ölçüde çok daha fazla arkadaş kazanıyor, kurdukları arkadaşlık bağları daha sağlam temeller üzerine oturuyor ve gençlerimizin kötü alışkanlıklara meyletme ihtimali de aynı ölçüde azalıyor. Yani özetle, spora önem vermek, gençlerimizi spora yönlendirmek demek, nesilleri kurtarmak demektir. Tabii, nesilleri kurtarmak demektir, son cümleden devam edersek, biz burada Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak güncel kanunlar çıkarıyoruz ama yapmamız gereken önemli bir şey de Türkiye'nin geleceğinin yüzyıllarını da garanti altına almaktır.
Şimdi, sağlıklı bir nesil nasıl yetiştireceğiz? Biz sağlıklı mıyız? Şu anda Türk toplumu ne durumda? Maalesef, önümde bir araştırma var. 2024'te yapılan araştırmada, Türkiye'nin en büyük problemi olan ancak işimize gelmediği için konuşmadığımız ve halının altına süpürdüğümüz bir konu, obezite problemi. 2024'te yapılan araştırmada, 15 yaş ve üzeri nüfusun yüzde 32,1'i obez, yüzde 34,6'sı fazla kilolu yani Türkiye'nin 66,7'si obez ve aşırı kilolu. Bizden örnek verirsek, 600 milletvekilimizin 400'ü obez ve aşırı kilolu. Bunun, tabii, 2 tane nedeni var: Bir tanesi beslenme, diğeri de hareketsiz bir yaşam yani spor kültürümüzün olmaması.
Tabii, beslenme konusu uzmanların işi, o konuya girmeyeceğim ancak hareketsiz yaşam ve spor kültürü konusunda yıllar önce hazırladığımız bir proje var Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ısrarla da bunu anlatmaya devam edeceğim çıkarana kadar ve bununla ilgili size birkaç şey anlatmak istiyorum.
Tabii, hareketsiz bir yaşam olduğu zaman, aşırı kilolu ve obez olduğumuz zaman doğal olarak fiziksel problemlerimiz, psikolojik problemlerimiz ve sosyal problemlerimiz oluyor; zaten bu üç problemi olan insanların mutlu olma ihtimali de ortadan kalkıyor.
Peki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak hazırladığımız bu vizyon proje nedir? Bu vizyon proje şu: Tabii, bizim spor kültürümüz yok. Aramızda spor yapanlar var, işte, yürüyüş yapıyoruz, başka sporlar yapıyoruz ama 5 kere, 10 kere yapıyoruz; bir gün canımız sıkılıyor, diyoruz ki: "Ya, yeter ya, yapmayalım. Bugün yorgunum, bugün işim var." Bir sürü mazeretimiz var; bu, bizde spor kültürü olmamasından kaynaklanıyor.
Peki, biz bu spor kültürünü Türkiye geneline nasıl yayacağız, önümüzdeki nesilleri nasıl kurtaracağız? Bununla ilgili birkaç bir şey paylaşmak istiyorum sizinle. İlkokula başlayan 6 yaşında bir çocuğun fizik yapısına göre, ailesindeki sportif geçmişe göre, kendi merakına göre bir spor branşı veriliyor kendisine. Tabii, aynı çocuğa sadece spor yetmez, sanatsal bir etkinlik de yüklüyoruz yani herhangi bir müzik aleti, enstrümanı çalabilir, tiyatro oynayabilir, folklor oynayabilir; kendisinin keyfine göre bir de sanatsal bir branş veriyoruz kendisine. Tabii, ilkokul, ilköğretimde haftada dört ile altı saat arasında spor hafta içi, dört ile altı saat arasında sanat yani aşağı yukarı her gün hafta içinde bir saat spor, bir saat sanat. Peki, hafta içinde bunları yaptıktan sonra hafta sonu boş mu bırakacağız bu çocuklarımızı, gençlerimizi? Hayır. Hafta sonu da okullar arasında sportif ve sanatsal yarışmalar yapılacak yani haftanın yedi günü de biz çocuklarımıza hem spor hem sanat yaptıracağız. İlköğretim bittiğinde, eskiden lise dediğimiz okulumuz bittiğinde yani on iki sene, 18 yaşında bir çocuk on iki sene spor ve sanat yapmış olacak. Beş sene de üniversiteye gittiğini düşünürsek, 23 yaşına gelen bir gencimiz on yedi sene spor ve sanat yapmış olacak.
Peki, on yedi sene spor ve sanat yapmış bir gencimizi düşünün, bu gencin ne psikolojik ne fiziksel ne de sosyal olarak bir problemi olabilir. Bunlar bize nasıl avantajlar getirecek? Tabii, bu yirmi yıllık bir proje arkadaşlar. Yani 6 yaşında başlasın çocuk, 23 yaşına gelsin, on yedi senede bir gencin ne hâle geldiğini sizlerle paylaşmak istiyorum: Birincisi, hem fiziksel hem de ruhsal gelişimi en üst seviyede olacak bu gençlerimizin. İkincisi, maalesef, kötü alışkanlıklarımız var bizim, ülkemizde de üst düzeyde özellikle uyuşturucu, alkol ve diğerleri, bunlardan da uzaklaşmış olacak. Zaten istese de yapamayacak, vakti kalmayacak çünkü spor ve sanat yapıyor, hem içinden gelmeyecek o disiplininden dolayı hem de vakti olmayacak. Üçüncüsü ve çok önemli, milyonlarca gencin spor yaptığı ülkede yetenekli olanlar millî takımlara gidecek. Yani bugün bildiğim kadarıyla sadece ilköğretimde 20 milyona yakın öğrenci var. Bu, 20 milyon öğrencinin spor ve sanat yaptığı bir ülkede millî takımlara herhangi bir sporcu aramamıza gerek kalmayacak; yetenekli olanlar zaten gidecek, sanat yapan arkadaşlarımızın, çocuklarımızın içerisinde yetenekli olanlar da belki Türkiye'de, belki de dünyada uluslararası arenada Türkiye'yi temsil edecekler. Ayrıca, yeni nesil bu kadar spor ve sanat içerisinde olduğu için sağlıklı bir nesil yetişecek ve hasta olmayacağız arkadaşlar.
Benim bildiğim kadarıyla, şu anda Türkiye bütçesinin en büyük 2'nci bütçesi Sağlık Bakanlığının bütçesi, ona harcanıyor. Neden Sağlık Bakanlığına harcanıyor? Yüzlerce hastane var, her şehirde muhteşem hastanelerimiz var; hangi hastaneye giderseniz gidin herhangi bir saatte, gece yarısı bile gitseniz kuyruk var. Demek ki biz hasta bir toplumuz, bunun da en büyük nedeni hareketsiz olmamız, spor kültürümüzün olmaması.
Peki, bu kadar spor ve sanat yapmış, yirmi yıl geçmiş, yirmi sene spor ve sanat yapmış olan çocuklarımız ondan sonraki hayatında da buna devam edecekler mi? Kesinlikle devam edecekler. Peki, bu kadar spor yapan bir toplum bu kadar hastalanacak mı? Hayır, hastalanmayacak. O zaman Sağlık Bakanlığının bütçesi bu kadar olmayacak, belki de yarı yarıya düşecek; o aradaki farkı tekrardan Millî Eğitim Bakanlığına ve Spor Bakanlığına aktardığımızda Türkiye bambaşka bir yere gelmiş olacak.
Peki, bu kadar organizasyonu, ilkokulda bu kadar öğrenciye, ilköğretimde bu kadar öğrenciye bu sporu kimi yaptıracak, bu kadar adamı nereden bulacağız diye bir soru gelebilir aklımıza. Bununla ilgili de şu anda BESYO mezunları, beden eğitimi ve spor yüksekokulu mezunları; şu anda mezun olmuş ve görev bekleyen 70-80 bin kişi var, bunlar da bu söylediğimiz proje için yeterli arkadaşlar. Bunlar hem uzman, yetişmiş arkadaşlar hem de bunlara da bir istihdam sağlanmış olacak ve Türk gençliğini yeniden inşa edeceğiz.
İkinci bir konu, Spor Yasası. 2022'de bir Spor Yasası çıkardık biz burada. Bu Spor Yasası'nda önemli şeyler yaptık fakat şu anda beni arayan çok kişi diyor ki: "Bu Spor Yasası devreye girmedi mi? Ne durumdasınız? Spor Yasası çıkardınız ama bu kulüpler hâlâ istediği gibi para harcıyor, canları ne istiyorsa yapıyor." Ben de buradan söylüyorum: Canınız ne istiyorsa yapamazsınız. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir kanun çıkardıysa onun devamını getirir, ondan sonra da gereken yapılır zaten.
Bu yasada 3-4 tane önemli konu vardı. Bir tanesi kulüp başkanları ve yöneticiler istediği gibi para harcıyordu; kişisel sorumluluk getirdik. Yani bir önceki sene kulübün geliri kaç paraysa bir sene sonra üstüne yüzde 10 koyarak o kadar harcayabilirsiniz, daha fazlasını harcarsanız da kişisel sorumluluğa göre cebinizden ödersiniz. Şimdi, ben bakıyorum, maşallah, kulüpler öyle bir para harcıyor ki milyon eurolar havada uçuşuyor. Valla, size kötü haberim var, Spor Bakanlığımız tarafından birkaç ay önce kulüplere denetim başladı hem UEFA, FIFA kriterleri hem de bu mali konularda; bu paraları ödeyeceksiniz arkadaşlar. Onun için, size tavsiyem, şimdi yine transfer ayı geliyor, şirin gözükmek için, sempatik gözükmek için kulüpleri daha fazla uçuruma itmeyin.
Önümde bir veri var: 2023 Ağustosta "4 büyük kulüp" dediğimiz Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzon'un 30 milyar TL borcu varmış yani bir buçuk sene önce, bu senenin ağustosunda yani dört beş ay önceki borcu da 45 milyar TL arkadaşlar. Yani 30 milyar bir senede olmuş 45 milyar. Eskiden mazeretleri şuydu: "Döviz çok arttı, o para farkı oradan geliyor." Maalesef, artmadı bu sene, maalesef demeyeyim, iyi ki artmadı. Yani geçen sene ile bu sene arasında döviz herhâlde yüzde 10-15 arttıysa siz yüzde 50 borçlarınızı artırmışsınız. Bu paraları ödeyeceksiniz arkadaşlar, söylüyorum size buradan.
İkincisi: Hep dedik ki bu sporu sporun dışındakiler yönetiyor. Bu yasada şöyle bir madde var... Bu sene de -60'ın üzerinde federasyonumuz var- seçimler yapıldı. Her federasyonda o branşta millî olmuş 2 sporcu koyduk yani şu anda hangi federasyon yönetim kuruluna giderseniz -bildiğim kadarıyla 11 kişilik yönetim kurulu- en az 2 millî sporcu var, bu da Türk sporunun geleceği için önemli bir adım.
Üçüncüsü: Gayrimeşru insanların spora karıştığından, buradan rant sağladığından ve buradan kendilerine konum sağladığından şikâyet ediyorduk. Bununla ilgili de bir madde koyduk; suç işlemiş ve en az bir sene ceza almış kişiler ömür boyu, hiçbir spor branşında yöneticilik yapamayacaklar.
Dördüncü bir şey var; bunu anlatmak istiyorum, biraz sizinle paylaşmak istiyorum. Kulüplerin şirketleşmesi ve sahipli olması konusunda da bir yol açtık o yasada. Şu anda şöyle bir yanlış algı var, diyorlar ki: "Kulüpler halkın kulüpleridir, bunlar satılamaz." Arkadaşlar, bu kulüpler bir yere satılmıyor. Bu kulüpler şirketleşiyor, şirketin sahipleri oluyor ve normal devam ediyor. Şu anda da Süper Lig'de 9 tane kulübümüz var şirketleşmiş ve sahipli. Hiçbir yere götüremiyorsunuz zaten, ismini değiştiremiyorsunuz, başka bir şehre götüremiyorsunuz. Örnek olarak -atıyorum, aklıma gelen- Göztepe, Başakşehir, Karagümrük, Kasımpaşa; bunlar sahipli kulüpler ve şu anda Süper Lig'de borç tablosuna baktım, borcu olmayan kulüpler şirket kulüpleri, diğerlerinin hepsinin uçurum borçları var. Bu şirketleşmeyi şöyle yanlış anlıyorlar: 3 büyükten örnek vereyim; Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe "Bunlar halkın takımı, bunlar satılamaz." Arkadaşlar, bir yere satılmıyor, kulüp orada duruyor, şirketleşiyor ve bu şirketin sahipleri oluyor, ona göre daha uygun bir şekilde, daha profesyonel yönetiliyorlar; bunun örnekleri İngiltere'de, İtalya'da, Fransa'da, her yerde var. Şimdi -atıyorum yani belki biraz abes olacak ama bugün Abramoviç popüler diye söyleyeyim- Abramoviç tarzında bir adamın gelip bu kulüplerde başkan olmasını kim istemez veya Türkiye'de o düzeyde zengin olan insanların? O zaman parayı ona göre harcayacak, ona göre transfer yaparken kılı kırk yaracak. Görmüyor musunuz bu transfer rezilliklerini arkadaşlar? 10 milyon eurolar, 20 milyon eurolar, 30 milyon eurolar; bunu nasıl ödeyeceksiniz? Sonra geliyorlar, devlete dayanıyorlar, devlete dayandıklarında da halkın cebinden çıkıyor verdiğimiz bazı tavizler. O yüzden bu şirketleşme konusunda kulüplere biraz daha ders çalışmalarını ve kamuoyuna doğru anlatmalarını rica ediyorum.
Tabii -vaktim de daralıyor- son olarak da bu Türk futbolunda bir kaos var. Her maçtan sonra kıyamet kopuyor, yenen de konuşuyor, yenilen de konuşuyor ama ne konuşuyor? Şimdi, futbolda ana aktörler var: Futbolcular, teknik direktörler, başkan ve yönetim kurulu üyeleri, hakemler, taraftarlar ve basın. Peki, maçtan sonra dinliyoruz; futbolcular hiç hata yapmamış, teknik direktörler yanlış taktik vermemiş, başkan ve yöneticiler yanlış transfer yapmamış, yanlış yönetmemişler, basın hiç değişik, yanlış yorum yapmamış. Burada en masum olanlar taraftarlar, forma alıyor, kombine alıyor, evinden barkından ayırıp oraya para veriyor, en masumu taraftarlar ama en suçlusu da bu hakemler. Yani bu hakemler tabii ki hata yapıyor, ben de beğenmiyorum, maçları seyrediyoruz, bir sürü hata yapıyorlar falan ama her maçtan sonra hakeme bu kadar saldırmanın bir tane nedeni var: "Suç bizde değil, hep bunlarda suç." Bizim Türk toplumunda da vardır öyle bir şey "Bu arkadaş suçlu, biz değiliz, bu suçlu." Bu işlerden vazgeçin arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.
Bu Türk futbolunu öyle bir kaoslu hâle getirdiniz ki vallahi billahi benim canım maç seyretmek istemiyor. Yani o yüzden, ricam şu: Biraz daha sağduyu, biraz daha anlayış, bu hakem işlerinden de vazgeçin.
Bir de son bir cümle, Türkiye'de, 90 milyonluk ülkede insan yok, maç yönetecek hakem yok, yabancı hakem istiyorlar. Bu yabancı hakem isteme işi Türkiye'ye büyük hakarettir, Türkiye'ye hakarettir, Türk sporuna hakarettir, Türk futboluna hakarettir. Adam gibi yetiştirin o hakemleri, onlar da çıksın adam gibi maç yönetsinler. "Yabancı adam getirelim..." Yani gelen yabancı adam bizden daha mı bilgili, daha mı dürüst, daha mı namuslu? Burada işleyişte sıkıntı var.
Ben beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, bütçemiz de hayırlı uğurlu olsun Sayın Bakanlarım.
Ek süre verdiğiniz için de teşekkür ederim Sayın Başkanım, sağ olun. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)