Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 34 |
Tarih: | 14.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanlar, ekranları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarım; Çalışma Bakanlığı bütçesi üzerine konuşacağım, İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, sabah sabah millet hafta sonunda ailesiyle hafta sonu kahvaltısı yaparken biz burada bu konulardan bahsetmek durumundayız.
Tabii, Türkiye'nin sıcak gündem maddelerinden bir tanesi, hepimizin bildiği gibi, asgari ücret, asgari ücretin belirlenmesi. Aslında, tabii, Asgari Ücret Tespit Komisyonundan işin doğrusu çok fazla bir şey beklememek gerekir. "Niye?" diyeceksiniz çünkü Asgari Ücret Tespit Komisyonunun zaten yapısıyla ilgili ciddi sorunlar var. Yani Asgari Ücret Tespit Komisyonunda hiçbir şekilde asgari ücretli temsil edilmiyor, ne işveren tarafından temsil ediliyor ne de işçiler tarafından temsil ediliyor; asgari ücretli maalesef bu Komisyonda temsil edilmiyor. O yüzden çok fazla bir şey beklemiyoruz çünkü Hükûmet ne derse o oluyor. Hükûmet işverenin yanında yer alırsa işverenin dediğine yakın bir rakam oluyor, işçinin yanında yer alırsa işçinin dediğine yakın bir rakam oluyor. Peki, Hükûmet burada objektif davranıyor mu? Hükûmet objektif davranmıyor. Hükûmetin de tek derdi var; işte, seçim dönemlerinde bir miktar daha yüksek asgari ücret belirleniyor ama aslında baktığınızda seçim dönemlerinin dışında çalışanları mağdur edecek bir asgari ücret belirleniyor. Dolayısıyla Asgari Ücret Tespit Komisyonunun bir defa yapısının mutlak surette değişmesi gerekiyor; bu, birinci madde. Tabii, bunu yaparken de burada, Asgari Ücret Tespit Komisyonunda eşitlerin müzakeresi şeklinde bir süreç de maalesef yürütülmüyor çünkü -asgari ücretin belirlenmesi- Türkiye'de çalışanların yüzde 42'si asgari ücretliyse, hatta asgari ücretin bir tık üzerinde ücret alanlarla birlikte baktığımızda yüzde 60'ı bu kapsama giriyorsa, doğrudan asgari ücretin belirlenmesinden etkileniyorsa, asgari ücret baktığınızda en büyük toplu sözleşmedir. Peki, böyle bir toplu sözleşme yapılıyor, işçinin elinde bir müeyyide gücü var mı? Yok. Yani işçi istemese de işçi tarafı imza atmasa da bu asgari ücret geçerli oluyor. Böyle bir toplu sözleşme, böyle bir görüşme olmaz. Dolayısıyla bir defa, burada yapının asgari ücretliyi temsil edecek şekilde değiştirilmesi lazım ve çalışanların da bir müeyyide gücünün olması gerekir. Dediğim gibi, kural yok, seçim döngüsüne bağlı; seçim dönemlerinde bir miktar tatminkâr ama seçim dönemlerinin dışında çok düşük ücret artışlarıyla asgari ücret geçiştiriliyor.
Şimdi, bizdeki bir sıkıntı da şu: Asgari ücret belirlenirken kişi üzerinden gidiliyor. Hâlbuki, aslında dünyadaki bu uygulamalar aile üzerinden; ailenin geçinmesi üzerinden gidilmesi lazım, bizim de bunu mutlak surette dikkate almamız gerekir.
Diğer bir husus, tabii, Türkiye'de sendikalaşma oranı maalesef çok düşük, yüzde 15 yani yüzde 15 sendikalaşma oranıyla bu tür demokratik hakların elde edilmesi çok fazla mümkün değil. Sayın Çalışma Bakanı, Maliye Bakanı gibi veya başka bakan gibi değil Çalışma Bakanı gibi davranmak durumundadır, sendikalaşmanın önündeki engellerin de kaldırılması gerekir, bu konuda Çalışma Bakanından biz gayret bekliyoruz.
Şimdi, bu çerçevede, bizim İYİ Parti Grubu olarak 2025 yılı için Ocak ayında net asgari ücrete ilişkin teklifimiz ve talebimiz 28 bin TL'dir ve bu, emin olun, hiçbir pazarlık marjı olmayan yani mutlak suretle en azından verilmesi gereken, hem işçi hem işveren düşünülerek hesap edilmiş bir rakamdır; bunun detaylarını, nasıl hesap ettiğimizi biz Komisyonda anlattık, onlarla ilgili şimdi vakit kaybetmek istemiyorum. Fakat şimdi, bir yandan biraz biraz Hazine ve Maliye Bakanı söylüyor, Merkez Bankası Başkanına söylettiriyorlar, işte, MÜSİAD gibi bir kısım işverenler söylemeye başladı. Ne diyorlar? "Ya, asgari ücreti yüksek tespit edilirse Türkiye'de enflasyon artar." Böyle bir şey yok arkadaşlar. Elbette, her fiyatın enflasyon üzerinde bir etkisi olacaktır, hiç olmayacak anlamında bunu söylemiyoruz ama sanki enflasyonun temel dinamiği asgari ücretmiş gibi, hele hele Türkiye'de yaşanan enflasyonun temel dinamiğinde asgari ücret veya ücret artışları varmış gibi bir şey söylemek akademik olarak da bilime de aykırı, akla da aykırı. Şimdi, bunu size izah edeceğim. Türkiye'ye ilişkin çalışmalar var, burada temel olarak söylenen şey; Türkiye'de son dönemdeki enflasyonun özellikle kâr itilimli olduğu ifade ediliyor. Yani ücretten kaynaklanan değil, yüksek kâr marjlarından kaynaklanan bir enflasyon var. İSO 500'e bakıyorsunuz, şirket kârları enflasyondan çok daha yüksek artıyor. İSO 500 için büyük firmalarda ücret gelirlerinin toplam bilançolar içerisindeki payının net bir şekilde düştüğü görülüyor, dünyadaki çalışmalarda da yine benzer şeyler var, benzer hususlar var. Dolayısıyla, mesela, somut bir örnek daha verelim, akademik bakmaya da gerek yok: Arkadaşlar, asgari ücretin yüksek artışı enflasyona neden olmuş olsaydı 2015'te, 2016'da ve 2018'de, 2019'da da olması gerekirdi. Şöyle ki: 2015 yılında -Sayın Çalışma Bakanının özellikle burasını dinlemesini istiyorum- enflasyon yüzde 8,8'miş, asgari ücret artışı yüksek verildi seçimler nedeniyle, yüzde 33 asgari ücret artışı oldu. Bu durumda sizin iddianız doğruysa veya sizin konuşturduklarınızın iddiaları doğruysa 2016'da enflasyonun patlaması lazımdı; tam tersine, enflasyon 8,8'den 8,5'e düştü reel olarak yüzde 24'lük asgari ücrette artış olmasına rağmen. Benzer durum 2018, 2019'da da var. 2018'de enflasyon yüzde 20,3; bunun üzerinde yüzde 26,1'lik bir asgari ücret artışı yapılıyor ama buna rağmen 2018'de 20,3 olan enflasyon 11,8'e düşüyor değerli arkadaşlar. Dolayısıyla böyle basit mantıkla böyle milleti aldatmaya, asgari ücretliye yeniden yük yüklemeye, garibana yük yüklemeye kimsenin hakkı, hukuku yoktur. Bunu net bir şekilde söylememiz lazım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Ne akademik çalışmalar ne de Türkiye örnekleri sizin bu iddialarınızı hiçbir şekilde doğrulamıyor.
Şimdi, peki, asgari ücret belirlenirken temel kriter ne olmalıdır? Enflasyon olmaz, olmamalı -birçok nedeni var- hele Türkiye'de hiç olmamalı çünkü hükûmetlerin, özellikle AK PARTİ hükûmetlerinin son dönemde enflasyonu düşük gösterme konusunda bir gayreti var, bunu çok net bir şekilde görüyoruz. Bundan dolayı, bugünkü yoksullukların temelinde de sahte enflasyon rakamları var. Dolayısıyla bizim önerimiz şu: Madem millî gelir bir pasta, çalışanların da bu pastadan pay alması gerekiyor. Gelin, bunların paylarını belli ölçüde sabit tutalım ve küçük küçük bir miktar artıralım. Bunun için de yapılacak şey üçüncü dönem sonu itibarıyla: Rakam ne zaman açıklanıyor? 1 Aralıkta açıklanıyor, 1 Aralıkta millî gelirin üçüncü çeyreği açıklanıyor; burada yıllıklandırılmış millî gelir rakamı, cari fiyatlarla millî gelir rakamı bir önceki yıla göre yüzde kaç arttıysa asgari ücret artışında da emsal alınacak rakam o olsun. Hem çalışan açısından hem de işveren açısından en doğru rakam o. Çünkü işveren açısından nedir? Üretim bu kadar artmış, üretimin artışını gösteriyor; üretimin artışından, gelin, asgari ücretlinin payını, çalışanların payını verelim. Anlatabiliyor muyum? Dolayısıyla doğru rakam budur, asgari ücret müzakerelerinin bu rakam üzerinden olması gerekir.
Profesör Doktor Aziz Çelik, asgari ücret tuzağından bahsediyor, bence çok önemli bir kavram. Maalesef bugün Türkiye asgari ücret tuzağındadır değerli arkadaşlar. "Nasıl?" diyeceksiniz. İşte, "Çalışana yüzde 40 istedik." yani -yüzde 20 fazlası ve altında alanlar- çalışanların yüzde 66'sı asgari ücret ve işte biraz üzerinde ücret alıyor bu ülkede. Bu tuzaktan Türkiye'yi çıkarmak lazım, bu tuzaktan Türkiye'yi çıkaramazsak çalışanların ne niteliklerini artırabilirsiniz ne gelir dağılımını düzeltebilirsiniz ne de pastanın tamamını büyütebilirsiniz. Bu pasta dediğimiz şeyin bir unsuru da çalışanların geliriyse buraların da makul bir şekilde, verimlilikleriyle orantılı bir şekilde artırılması yönünde gayret edilmesi lazım. Bunun yapılabilmesi için de asgari ücret tuzağından Türkiye'yi kurtarmak lazım.
Değerli arkadaşlar, bakın, TÜİK iş gücü maliyet istatistiklerine bakıyorsunuz, ortalama ücret asgari ücretin 2012 yılında 2,3 katıymış, 2022'de 1,6 katına düşmüş, şimdi muhtemelen -yeni rakam açıklandı- daha da fazla düştüğünü göreceğiz. Yine, İstanbul Sanayi Odasının 500 büyük şirketine baktığımızda da ortalama ücret asgari ücretin 2007'de 4 katıymış şimdi bu 3 katına düşmüş; dolayısıyla makas daralıyor. Yani nitelikli ile niteliksiz arasında hiçbir fark kalmaksızın bütün çalışanları asgari ücrette birleştirmenin hiçbir mantığı yok; bu, ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.
Şimdi, avro cinsinden asgari ücrete baktığımızda, 2014 yılında Avrupa ülkelerinden 11 tanesinin asgari ücretleri Türkiye'dekinden daha düşükmüş. Şu anda Türkiye'dekinden düşük olan sadece 4 tane ülke kalmış: Bunlar da Arnavutluk, Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan; eğer kendinizi bu ülkelerle mukayese etmek istiyorsunuz zaten size diyecek bir şeyim yok. Dolayısıyla, bütün Avrupa ülkelerinin asgari ücretleri avro cinsinden bizden yüksek. Bir de asgari ücretin yüksek olması da bir şey ifade etmiyor, onlarda zaten asgari ücretlilerin toplam çalışanlar içerisindeki payı -birkaç ülkeyi dışarıya aldığımızda- yüzde 4 yani yüzde 4'lük bir kesimde bile bizden çok daha yüksek ücret var. Hâlbuki bizde asgari ücret ortalama ücret hâline geldi.
Şimdi, diğer bir konu, emekli maaşları meselesi. Bir defa, verilen sözler tutulsun, emeklilerin seyyanen zamlarının vermesi lazım. 12.500 liralık en düşük emekli maaşıyla geçinmek mümkün değildir. Hem bunun çok ciddi bir şekilde düzeltilmesi lazım hem de sadece bunun değil, diğerlerinin de daha yüksek alanların maaşlarının da orantılı bir şekilde artırılması gerekir; bunun çok net bir şekilde yapılması lazım.
Şimdi, diğer bir husus: Sayın Bakan, siz Plan ve Bütçe Komisyonunda "Çalışıyoruz." dediniz ama yıl bitti. 2024 yılında emekli olacaklar ile 2025 yılında emekli olacakların emekli maaşları arasında yüzde 30-35'lik bir fark oluşacak; bu sorunu niye çözmüyorsunuz? Bu sorunun çözülmesi lazım, bu sorunu çözecek olan da sizsiniz. O yüzden diyorum, siz Hazine ve Maliye Bakanı gibi davranamazsınız. Siz bütçenin sahibi falan değilsiniz, siz çalışanlar tarafında olmalısınız, siz emekliler tarafında olmalısınız. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar) Niye bu sorunu çözmüyorsunuz? Niye gayret göstermiyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Usta, lütfen tamamlayın.
ERHAN USTA (Devamla) - Mehmet Şimşek'ten daha fazla Mehmet Şimşek'lik yapıyorsunuz. Bu, doğru bir şey değil, bu sorun çözülsün. Bakın, bu, çok ciddi bir problemdir yani nitelikli insanlar bu belirsizlikle emekli olacak bu ülkede. Daha çalışma isteği olan insanları niye bugün emekli olmaya zorluyorsunuz yaptığınız bu beceriksizlikler yüzünden.
Son konu olarak da EYT bu ülkede günah keçisi yapılıyor değerli arkadaşlar. Bunların detaylarını Plan Bütçe Komisyonunda konuştuk, hiç kimse cevap veremedi bizim rakamlarımıza, 300 milyar liradır 2024 yıl itibarıyla EYT'nin bu ülkeye maliyeti -ki maliyet de denmez buna, bu insanlar primlerini ödemiş- ama buna Çalışma Bakanı "592 milyar lira." diyor, ondan sonra Maliye Bakanı "724 milyar lira." diyor, Mustafa Elitaş hızını alamıyor "Beş yılda 300 milyar dolar." diyor; şu akılsızlığa bakar mısınız ya, "300 milyar dolar." diyor! Böyle böyle herkes EYT'nin rakamlarını yukarıya doğru götürüyor. EYT'liler hakkı olan almıştır, alın terini almıştır, EYT'lileri hiç kimse bu ülkede günah keçisi yapmasın. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar) Bir günle emekliliği kaçıranların haklarının da aynı şekilde bu ülkede verilmesi gerekir diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)