Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 38 |
Tarih: | 18.12.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sözlerime başlamadan önce, hukuksuz bir şekilde cezaevinde rehin tutulan tüm siyasi tutsakları; şu an tarlada, atölyede, fabrikada, maden ocağında bizleri izleyemeyen herkesi de saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Toplumsallaşma süreci sonrası üzerinde yaşadığımız bu coğrafyada ne yazık ki çatışmalar, savaşlar, katliamlar hiçbir zaman eksik olmadı. Dağlar yoruldu, toprak yoruldu, halklar yoruldu ama sermayenin kâr hırsı bitmedi; ulus devletlerin diğer uluslara olan zorbalığı maalesef sonlanmadı. Bir tarafta Kürtlerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Arapların, Türklerin bir arada yaşadığı coğrafya gerçekliği varken, diğer tarafta katı ulusçu ve dar mezhepçi iktidarlar inşa edildi. Orta Doğu yüz yıllarca savaş ve çatışmalara maalesef maruz kaldı, maruz kalmaya da devam ediyor. Ulus devletler bir yüzyıl boyunca tekçiliğin birer kalesi olarak varlık gösterdi, köleliği dayatıp halkların özgürlüğüne saldırdılar, hakikatin yerine yalanlara sarıldılar, barışa karşı savaşı kutsadılar.
Bugün bölgemizde kadın, kimlik, mezhep, sınıf, çevre ve iktidar sorunu varsa bunun temel sebebi Orta Doğu'ya reva görülen çatışmalı süreçlerdir. Buna karşın, halkların direnişi de her zaman sürmüştür çünkü egemenlerin kendilerini dayattığı bir sistemde halk mücadelesinin büyümesi de kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır.
İran'da baskıcı ve otoriter rejim kadınların "..."(*) sesleriyle kırılganlaşabiliyor. Irak'ta halklar ve farklı inançlar realitesi karşısında demokrasiyi reddeden Baas rejiminin nasıl çöktüğüne hep beraber şahit olduk.
Bugün Orta Doğu’nun sınandığı güncel coğrafya ise Suriye olarak karşımıza çıkmakta. Burası ulus devletler için de halklar için de köprüden sonraki son çıkıştır. Çok etnisiteli ve çok inançlı bir coğrafyada on yıllarca baskıyla giydirilen gömleğin patlamasının üzerinden tam olarak on üç yıl geçti. Çatışmaların daha ilk gününden Kahire veya Cenevre görüşmelerinde Birleşmiş Milletlerin aldığı kararlarla çözüm aslında mümkündü. Bunu engelleyen en başat sebep olası Kürt varlığı ve Kürt kazanımları oldu çünkü AKP'nin dümeninde olduğu politika Kürtlerin hak kazanmasındansa krizin sürmesi evladır politikasıdır.
Sayın Başkan, değerli hazırun; Suriye meselesi önemli çünkü Kürt sorununun turnusol kısmı tam olarak Rojava olarak karşımıza çıkmaktadır. Baas rejimi yıkıldı ama bunun yerine demokratik ve çok kültürlü bir model mi kurulacak, yoksa yeni yeşil soslu halk karşıtı bir yapılanma mı ikame edilecek; bunu hep birlikte göreceğiz. Kürtler, birlikte yaşadıkları Araplar, Türkmenler, Süryaniler ve Çerkezlerle üçüncü yolda buluşarak bir model inşa etti burada. Ne yazık ki "Rojava" denilince, "Kuzeydoğu Suriye" bahsi geçince sadece "terör" dışında aklına başka bir sözcük gelmeyen bir AKP iktidarıyla karşı karşıyayız. Devleti yönetenlerin Kürt realitesine gözlerini yumması artık sürdürülebilir bir politika değildir. Suriye'de savaş bitiyor, bir gelecek kurulmak isteniyor. Kürtlerin bu denklemde zayıflatılmasının Türkiye'ye hiçbir faydası yok ama Kürt halkının inkârı üzerine varlık inşa edenlerin sevinç çığlıklarını şu an bütün halkımız görüyor. Bugün birçok ülkede gazetelerde Rojava Kürtlerine yapılan saldırılar yazılıyor, televizyonlarda Türkiye'nin Kürt otonomisini dağıtmak istediği anlatılıyor. Bundan en çok rahatsızlık duyması gerekenler ülkeyi yönetenler olmalıydı çünkü Suriye Kürtleri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan milyonlarca Kürt'ün özbeöz kardeşidir. Yeri geldiğinde bin yıllık kardeşliğe vurgu yapanların samimiyeti de bu yaşananlarla test edilmiş oluyor. Devlet erkânı Şam'a gidiyor ama unutmasınlar ki Şam'da sadece Emevi Camisi yok; onun yanında Kürt Komutan Selahaddin Eyyubi de var, onun torunlarının kazanımlarını hedef alanların günahlarını hiçbir şey temizlemeyecektir.
Sayın milletvekilleri, müsaadenizle Suriye özelinde biraz yakın tarihe gidelim çünkü Kürtlerin varlığına yönelik saldırının tarihsel köklerini anlamak zorundayız. Burada Baas rejiminin Arap Kemeri Projesi'ni göreceksiniz. Türkiye-Suriye sınırının geniş bir bölümünde, 12 kilometre genişliğinde bir alanda uygulandı bu. Amaç buraları Kürtsüzleştirmekti. Bugün de AKP'li kurmaylar 32 kilometre derinliğinde bir tampon bölgeden bahsediyorlar, bunun adı "güvenlik koridoru" kesinlikle olmayacaktır. Amaç, Kürt halkının kazanımlarını yok saymak, hatta yok etmektir. Artık "Kürt anasını görmesin." siyasetinden vazgeçin çünkü kör dövüşü hâline getirilmek istenen çatışmalı süreç halklara kan ve gözyaşı dışında hiçbir şey getirmedi, bugünden sonra da hiçbir şey getirmeyecektir.
Demokratik siyaset aktörleri olarak onurlu bir barışın kaçınılmaz olduğu konusunda hemfikiriz; doğanın yağmalanmadığı, gençlerin ölmediği, halkların yoksullaşmadığı bir geleceği barışla kurmanın mücadelesini yürütüyoruz. Bunun yolu da Kürtlerin siyasal ve kültürel haklarının tanınmasından geçiyor. Güvenlikçi yaklaşım artık iflas etmiştir. Her şeyi bir terör düğümüne sarmak sorunları kronik hâle getirmektedir. Bu Meclis ki on bir yıl önce toplumsal barış amacıyla araştırma komisyonu kurmuş bir Meclistir, bugün de onurlu bir barışa giden yolda müzakere ve diyaloğun merkezi olabilir burası. Bunun için de Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin en kısa sürede kaldırılması elzemdir çünkü otuz bir yıl önce "Bu savaşa son verip masaya oturalım, biz siyaset yapmak istiyoruz." diyen irade, bugün "Bizim için onurlu barış ve demokratik siyaset tarzı esastır." mesajını veriyor, şiddet sürecini hukuki ve siyasi zemine taşıyabileceğini belirtiyor. Bundan dokuz yıl önce Süleyman Şah Türbesi Kürt ve Türk ittifakıyla IŞİD saldırısından kurtarıldı. 2013 Nevrozunda Eşme ruhu halklar arasında yeni tarihin sembolü olarak ifade edildi. Bugün de Rojava Kürtleri, Türbenin birlikte yerine taşınabileceği çağrısında bulunuyor; buna rağmen Kürt kazanımlarını tehdit olarak görmek ancak ve ancak Kürt halkına duyulan düşmanlıkla izah edilebilir, başka da bir izahatı yoktur.
Toplumu büyütmek, demokrasiyi geliştirmek çağdaş demokrasilerin temel amacıdır, bunun test edildiği yerlerden biri de belediyeler olarak karşımıza çıkmakta ama AKP'nin hak ve hukuk tanımadan sürdürdüğü kayyum politikası toplumu ezmeye devam etmektedir. Bunun Kürtlere karşı rahatlıkla yapılabilmesi ise Kürt'ün yurttaşlık hakkına tam olarak saldırıdır. Hakkâri, Batman, Mardin, Halfeti, Esenyurt, Dersim, Ovacık derken Van'ın Bahçesaray ilçesine de kayyum atadınız. Van, 14'te 14 yaparak tarih yazdı. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Bakın, Van'ın yerel seçim sonuç haritası, bu haritaya iyi bakın; 14 ilçeyi de Van mora boyadı. Kürt halkının tercihine, Kürt halkının iradesine neden saygı duymuyorsunuz, buradan bir kez daha soruyoruz. Bu haritaya iyi bakın. Bu harita, en güvenilir kurumlarınızdan olan YSK mührüyle açığa çıkarılmış olan bir sonuç haritasıdır. Bu, puzzle değil; bu, halk iradesinin hakikati ve siz bu hakikatin içerisinde değilsiniz. Sayın AKP'liler, siz bu haritanın neresindesiniz? Size soruyorum: Bu hakikatin neresindesiniz? Yoksunuz, bunu kabul etmek zorundasınız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Eğer Bahçesaray'a -Kürt kültür ve inanç tarihinde çok özel bir yeri olan Bahçesaray'a- saldırıyorsanız size bazı şeyler anlatacağız. Orası Fegiye Teyran'ın memleketi; yok öyle bir iki festival yapıp, Kürtçe kitap basarak kendinizi temyize çıkarmak. Önce Kürtlerin varlığını kabul edeceksiniz, siyasi tasarrufuna saygı duyacaksınız; aksi takdirde, öbür dünyada Fegiye Teyran'ın, bu dünyada onun torunlarının iki eli sizin yakanızda olacaktır çünkü Bahçesaray'da kayyum demek Fegiye Teyran'a hakarettir.
Bugün toplumsal barışın önünde bir engel, ağır hasta mahpuslara yönelik politikalardan bir tanesi de kayyumlardır. 2016 yılında 94 belediyeye kayyum atadınız, 2019 yılında 48 belediyemize çöktünüz; belki ekonomik olarak sömürdünüz, yandaşa rant kapısı yarattınız ama sonuç olarak nefret kazandınız, sandıkta da halk size tekrar tekrar cevabını verdi. Bugün iyimser olmamızı sağlayan bir gelişme varsa o da hiç kimsenin kayyum rejimine rıza göstermemesidir.
Bu Meclis çatısı altında 10 tane siyasi parti kayyum uygulamasına son verilmesi için ortak kanun teklifi verdi. Kayyum rejimine karşı bir konsensüs sağlanmış durumda dolayısıyla AKP'nin devlet gücünü arkasına alarak sandığı lağvetmesinin son kullanım tarihi bizlerce geçmiştir. Kayyum uygulamaları ancak ve ancak toplumsal bölünmenin fitili olabilir. Bunu ateşleyen siyasi iktidara kayyum darbesinden vazgeçmeyi salık veriyoruz çünkü ne yaparsanız yapın, ne yaparsanız yapın Kürt halkı asla duruşunu bozmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaçmaz Sayyiğit, lütfen tamamlayın.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Kürt halkı asla onurundan vazgeçmez ve Kürt halkı sandıkta gereken cevabı Van'da nasıl verdiyse bundan sonraki süreçte de size nasıl cevap vermesi gerektiğini çok iyi bilir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)