| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 18.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AYDIN (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin 12'nci maddesi üzerine İYİ Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün önümüzde duran bu bütçe, tüm mağduriyetleri gidermek yerine, adaletsizliği daha da derinleştiren bir bütçedir. Vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını değil rant sahiplerinin çıkarlarını koruyan, refahı değil yoksulluğu artıran bir düzenin sonucudur. Bu düzen değişmedikçe Türkiye'nin kalkınması mümkün değildir. Biz İYİ Parti olarak bu adaletsizlik düzeni değiştirmek için buradayız. Halkımızın alın terinin hakkını savunmak, umutlarını yeniden yeşertmek için mücadele edeceğiz. Sonuç olarak, bu bütçe, vatandaşlarımızdan çalınan umutların belgesidir. Bu bütçe, fakirden alıp zengine veren adaletsiz düzenin aynasıdır. Bu bütçe, emekliye, işçiye, çiftçiye "yok" yandaşa "çok" bütçesidir. Kısacası bu bütçe, zengini daha zengin yapan, fakiri daha fakirleştiren bir zulüm bütçesidir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin dört bir yanından yükselen mağduriyet çığlıklarını hepimiz duymaktayız ancak bu sesler sarayın kalın duvarları arasından bir türlü içeriye ulaşamamaktadır. Vatandaşlarımızın, alın terini hiçe sayan, lüks ve israf düzenine devam eden bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Emeklilerimiz, işçilerimiz, çiftçilerimiz, gençlerimiz, esnafımız, ev kadınlarımız, engelli vatandaşlarımız ve daha nice kesim, bu düzenin mağdurları arasındadır. Bugün, bu kürsüden, onların sesi olmak için konuşmaktayım. Yıllarca çalışıp ülkemize hizmet eden emeklilerimiz maalesef bugün, açlık sınırının altında maaşlarla yaşam mücadelesi vermektedir. Maaş artışlarında yaşanan adaletsizlik bu durumu daha da derinleştirmektedir. Bir yanda sarayda dökülen milyonlarca liralar, diğer yanda markete dahi gidemeyen emeklilerimiz vardır. Bir emekli, aldığı maaşla doğal gaz faturasını mı ödeyecek, yoksa ilaç masrafını mı karşılayacaktır; bu sorunun cevabını iktidardan bekliyoruz fakat ortada cevap veren yoktur. Bu adaletsiz düzen, emeklilerimize hak ettikleri onurlu yaşamı sağlamaktan uzaktır. Asgari ücretle çalışan vatandaşlarımız ise bir başka mağdur gruptur. Günümüz koşullarında, 17.002 TL alan asgari ücretli bir ailenin, temel ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Kira fiyatlarının ve enerji maliyetlerinin âdeta yarışa girdiği bir dönemde asgari ücretli vatandaşlarımız da borç batağında yüzme şampiyonu olmaya aday gösterilmektedir. Ayın sonunu göremeyen milyonlarca insanımız varken bu bütçe onların yükünü hafifletmek yerine daha da artırmaktadır.
Değerli milletvekilleri, gençlerimiz bu ülkenin geleceğini temsil ederken işsizlik ve umutsuzlukla âdeta bir zorunlu staj programına mecbur bırakılmıştır, üniversite mezunu gençlerimiz bile iş bulmakta zorlanmaktadır. Eğitim seviyelerine uygun iş bulamayan gençlerimiz, düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda bırakılmışlardır, birçoğu ise çareyi yurt dışına gitmekte aramaktadır. Gençlerimiz kendi ülkelerinde hayal kuramaz hâle gelmişse bu, hepimizin utancı fakat Hükûmetin ayıbıdır.
Muhterem milletvekilleri, ev kadınları kendi çocuklarının beslenme çantalarını bile doldurmakta zorlanırken onlardan isteğe bağlı sigorta primi ödemelerini beklemek büyük bir hatadır. Hayat pahalılığı altında ezilen, mutfak masraflarını dahi karşılayamayan kadınlarımıza sosyal güvence sağlamak devletin asli görevi olmalıdır. Evlerimizin görünmez kahramanları ev hanımlarını, annelerimizi ve eşlerimizi görmezden gelerek sosyal adaleti sağlayamayız. Esnaflarımız ise pandemi sonrası yüksek vergiler, artan kira maliyetleri ve enerji giderleriyle zorluklara dayanıklılık testine tabi tutulmuşlardır. Esnaflarımız artan maliyetler karşısında ayakta durmakta zorlanırken Hükûmetin politikaları büyük zincir mağazalarını ve sermaye gruplarını desteklemektedir. Kepenk kapatan her dükkân sadece bir iş yeri değil, aynı zamanda bir ailenin geçim kapısıdır. Esnafın yalnız bırakıldığı bir ülkede ekonomi düzelemez çünkü güçlü bir ekonomi küçük esnafın ayakta kalmasıyla başlamaktadır.
Kıymetli milletvekilleri, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ülkenin gerçek sahibi ve toplumun efendisi çalışan ve üreten kişilerdir." sözünden yola çıkarak çiftçilerimizin bu ülkenin kalkınmasının temel taşı olduğunu unutmamalıyız fakat mazot, gübre ve yem fiyatlarındaki artışlarla üretim yapmaları her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Ürettikleri ürünü maliyetinin altında satmak zorunda kalan çiftçilerimiz borç içerisinde kıvranmaktadırlar. Çiftçilerimiz tarlaya akıttıkları terin karşılığını alamamaktadırlar. Yanlış tarım politikalarıyla bu ülkenin üretim gücünü bitirenlerin hesap vereceği bir gün elbet gelecektir.
Değerli milletvekilleri, engelli bireylerimiz hayatın içinde yer almak ve üretime dâhil olmak istemektedir ancak erişilebilirlik hâlâ bir lüks, istihdam ise bir hayaldir. Kamu binaları, toplu taşıma araçları hatta sokaklar bile engelli bireylerimiz için büyük bir sorundur. Devletin eşitlik ilkesi engelli vatandaşlarımızın yaşamlarını kolaylaştıracak politikaların hayata geçirilmesiyle ancak sağlanacaktır.
Değerli milletvekilleri, geçici işçiler ve taşeron çalışanlar güvencesiz çalışmanın modern kölelik hâline geldiği bir düzenin kurbanıdır. Taşeron işçilerin bir kısmı kadroya alınmış olsa da büyük bir kısmı hâlâ geçici statüde çalışmaktadır. Güvencesiz çalışma koşulları emeğe saygısızlıktır ve bu durum bir an önce son bulmalıdır.
Öğretmenlerimiz atanamamakla yüzleşen binlerce genç mezunuyla ve düşük ücretlerle çalışmaya zorlanan ücretli öğretmenlerle mağduriyet yaşayan bir başka gruptur. Eğitim sistemini ayağa kaldıracak olan öğretmenlerimiz, bu adaletsiz düzenin kurbanı olmuşlardır. Bu Hükûmet, eğitim sistemini ve öğretmenlerimizi ihmal ederek sadece bugünü değil, geleceği de yok etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de Suriyeliler nedeniyle on üç yıldır toplumsal huzuru, ekonomik dengeleri ve güvenliği tehdit eden sessiz bir işgal yaşanmaktadır. Hükûmetin yanlış göç politikaları ve yaklaşık 10 milyon Suriyeli yüzünden Türkiye ağır bir krize sürüklenmiştir. Bu yük artık Türk milletinin taşıyamayacağı bir noktaya ulaşmıştır. Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu'nun da belirttiği gibi, Suriye'de savaş sona ermiştir ve dolayısıyla Suriyelilerin Türkiye'deki misafirliği artık bitmiştir. Bu insanlar kendi topraklarına dönmeli, vatanlarında hayatlarını yeniden kurmalıdır. Türk vatandaşları işsizken gençlerimiz geleceğe umutla bakamazken Hükûmetin bu meseleyi görmezden gelmesi kabul edilemez bir gerçektir. Sınırlarımız korunmalı, sığınmacıların gönüllü ve güvenli geri dönüşü için somut adımlar bir an önce atılmalıdır.
Bu vatan atalarımızın kanlarıyla yoğrulmuş, binlerce yıllık Türk yurdudur. Geleceğimiz ise yalnızca Türk milletinin iradesi, emeği ve şanlı mücadelesiyle inşa edilecektir. Bu topraklar Sultan Alparslan'dan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e kadar nice kahramanların mücadelesiyle bizlere emanet edilmiştir. Türk milleti, şanlı tarihi ve sarsılmaz iradesiyle bu kutsal vatanı sonsuza dek koruyacak, hiçbir güç bu milleti yolundan döndüremeyecektir çünkü bu vatan Türk milletinin namusudur, bağımsızlığı ise en büyük şerefidir. Bu hissiyatımla Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)