GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:18.12.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, kıymetli halklarımız; demokrasi ve ekonomik gelişmişlik vaadiyle yirmi iki yıl önce iktidara gelen AKP Hükûmeti ilk yıllarındaki görece daha demokratik olan perspektifinden her geçen gün daha da uzaklaşmıştır. Bu, sadece yirmi iki yıllık bir hikâye değil, neredeyse yüz yıldır farklı olan her ses, her renk tehdit olarak görüldü, yok sayıldı. Başta Kürt halkı olmak üzere ötekilerin, muhaliflerin, emekçilerin demokratik talepleri yargısız infazlar, işkence ve cezaevi gibi zor aygıtlarıyla bastırıldı. Toplum devletin eğitim sistemi, medya gibi ideolojik aygıtlarla resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerine ikna edildi. İkna olmayanlar düşman ilan edildi, tarih dışına itildi. Neoliberal politikalarla birileri ha bire zenginleşirken açlık ve yoksulluk bu ülkenin emekçilerinin gündeminden hiç çıkmadı, çıkamadı. Bu denklemi değiştireceği iddiasıyla iktidara gelen AKP, anlaşıldığı üzere, kısa sürede sistemin en yılmaz muhafızı konumuna geldi, devleti daha otoriter bir karaktere büründürdü. Yine ve yeniden merkezî otoriteyi güçlendirerek, yetkilerini genişleterek yerel dinamikleri yok saydınız, yerel demokrasinin köküne kibrit suyu döktünüz, kayyım rejimiyle de bu enkazın üstüne tüy diktiniz. "Bürokratik oligarşiye karşıyız." diye yola çıkıp belediyeleri gasbederek bürokratik akla teslim ettiniz. Neoliberal politikalarla da halkın emeğini, üretimini, malını mülkünü sermayeye peşkeş çektiniz. Sermaye yanlısı tutumunuz emek sömürüsünü derinleştirmiştir, ucuz iş gücü yani modern kölelik ekonomik kalkınma hedeflerinizin temel ayağı olmuştur. Sosyal yardım politikasını ideolojik çıkarlarınız için araçsallaştırdınız, kendinize bağımlı bir muhtaçlar ordusu yaratarak toplumun sosyolojisinin çürümesine ve çökmesine neden oldunuz. Asgari ücret görüşmelerinin olduğu şu günlerde açık bir şekilde görüyoruz ki kendi yarattığınız enflasyonun yükünü işçi, emekçi sınıfının sırtına yüklemek istiyorsunuz. Asgari ücretin insanca yaşam koşullarına çıkartılmasına "Enflasyonu yükseltir." bahanesiyle karşı çıkmak, sermayenin çıkarları uğruna emeğin hakkını gasbetmektir.

Sayın milletvekilleri, hepinizin de yakından takip ettiği üzere Orta Doğu'da süregelen çok aktörlü, çok faktörlü bir süreçle karşı karşıyayız. Orta Doğu halkların demokratik taleplerine kanla cevap veren otoriter yönetimler yüzünden yüzyıllardır bir türlü gün yüzü göremedi. Tarihin en bereketli bu toprakları halklar için birer cehenneme dönüştü. Maalesef bölgedeki baskıcı rejimler çatışmayı ve ölümü kendi istikballerinin garantisi olarak görmektedir. Halkın özgürlük ve adalet taleplerine kulaklarını tıkayıp savaş sanayisindeki ilerlemeyle övünenler elbette savaştan beslenirler. Suriye'de çetelere ve paramiliter güçlere gönül rahatlığıyla sırtını dayama cesareti gösterenler elbette çözümden değil kaostan beslenirler. Oysaki bu bereketli topraklar tüm dünyayı besleyecek kapasiteye sahiptir ancak ulus devletlerin savaş politikaları ve savunma sanayisine harcanan bütçe ve kaynaklar bu kutsal ve verimli toprakları çoraklığa, insanlarını da açlığa mahkûm eden bir noktaya getirmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu karanlık tabloda milyonlarca Kürt'ün baskın duygusunu güvensizlik olarak tanımlayabiliriz. "Kart kurt"tan "Kürt kökenli"ye, "Kürt kökenli"den "Kürt kardeşim"e terfi ettirilmemiz bu güvensizliği azaltmaya yetmiyor. Dili ve kültürü yasaklanan, iradesi yok sayılan Kürtler, bu ülkede kendini her şeyden önce güvende hissetmiyor. Seçtiği belediyesi gasbedilen, seçtiği milletvekili siyasi görüşlerinden dolayı cezaevinde rehin tutulan, iradesi yok sayılan, oyu geçersiz kılınan milyonlarca Kürt bu ülkede kendini güvende hissetmiyor. Sadece Kürtler değil dili, kültürü ve inancıyla var olmak isteyen bütün halklar kendini güvende hissetmiyor. Kürt kadınları "..."(*) felsefesiyle dünya kadınlarına ilham olurken Türkiye'de yaşayan milyonlarca Kürt kadını kendini güvende hissetmiyor. Rojava'da bir kadının çetelere esir düşmesi yanı başımızdakinin sevinci oluyorsa burada bir sorun olduğunun göstergesidir. Böylesi bir atmosferde bu ülkede hangi Kürt, hangi Kürt kadını kendini güvende hissedebilir ki? Sınırın öte tarafındaki Kürt'ün kazanımlarını yok sayan politikalarla Türkiye'de hangi iç barışı sağlayacaksınız? Sınırın öte tarafındaki Kürt'ü bombalarken buradaki Kürt'ü birlikte yaşama nasıl ikna edebilirsiniz? Bu ne kadar gerçekçi olabilir, varın bunu siz düşünün. Kobani'ye saldırmak için fırsat kollarken hangi Kürt'ü barış konusunda ikna edeceksiniz? Güveni tesis etmek güvenlikçi politikalarla olmaz; güven, Türkiye'nin demokratikleşmesi, başta Kürt halkı olmak üzere bütün halkların ve inançların farklılıklarının anayasal zeminde güvence altına alınmasıyla tesis edilir. "Kardeşiz" sözü tek başına yetmez, kardeşliğin anayasal güvence altına alınması gerekmektedir. Bu da ancak yeni bir mutabakatla, eşit yurttaşlık temelinde yeni bir anayasayla mümkün olur. Tek bir kimliği, dini ve mezhebi dayatan ve hak gören, farklı dilleri tek bir dilin eziciliğinde eriten bir anayasa sorunları asla çözemez.

Sayın milletvekilleri, başta Orta Doğu olmak üzere yeryüzünü cehenneme çevirenlerin savaştan, yıkımdan ve gözyaşından beslenmelerini durdurmanın zamanı gelmedi mi? Yüzyıllardır huzur bulamayan bu coğrafyada bu karmaşa hangimizi mutlu edebilir ki? Hangimiz huzur bulabiliriz bu kaostan? Sınır ihtilafları, kimlik ve kültür savaşları, din ve mezhep çatışmaları, sömürgecilik, enerji koridorları ve kaynakların kontrolü, hegemonik iktidar kavgaları; Orta Doğu bugün tam bir kan gölüne dönmüş durumda.

Binlerce yıl iç içe yaşamış Kürt, Türk, Arap, Ermeni, Süryani halkları ulus devletlerin egemenlik anlayışları ve kapitalist modernitenin kâr ve kazanç hırsıyla birbirine düşman edinmiştir. Bu düşmanca yaklaşımlarla Kürt-Türk ittifakı sayesinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin bekasını Kürt halkının imhası ve inkârı üzerine inşa etmesi sorunların kaynağı oldu.

Şimdi, tam da cumhuriyetin 2'nci yüzyılında Orta Doğu'da yeniden benzer bir denklemle karşı karşıyayız. Resmî ideoloji ve resmî tarihle yaratılan, yapay korkularla ve ön yargılarla halklar arası düşmanlığı güçlendiren algıları bir tarafa bırakmanın zamanı gelmedi mi sizce de? Barış ve diyalog her geçen gün tek çıkar yol olarak önümüzde durmaktadır. İnsanlığın sorunlarına çözüm üretmekten uzak olan köhnemiş kapitalist moderniteye karşı demokratik ulus paradigmasıyla başka bir dünyanın mümkün olduğunu biliyor ve bunun mücadelesini veriyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bakın, bu kadar yıkımın arasında Rojava'da yaşayan halklar özgür eş yaşamın mümkün olduğunu tüm dünyaya kanıtlamışlardır, küresel kriz ortamında insanlık için umut olmuşlardır. Rojava'daki özgür eş yaşam Türkiye halklarına tehdit değildir, aksine yaşadığımız çoklu krizler için çözüm perspektifi sunmaktadır. Bu perspektiften korkmayın. Özgürlük ve barıştan ancak ve ancak savaştan beslenen diktatörler korkar.

Cumhuriyetin 2'nci yüzyılında yeniden şekillenen Orta Doğu'da geçmiş hataları tekrar etmek sadece Kürtlere değil, halkların hepsine kaybettirir. Çözüm, özgür birlikteliktedir, onurlu barıştadır, tüm Orta Doğu halklarının demokratik birlikteliğindedir. Çözüm, demokratik bir ulusun demokratik bir vatanda kuracağı demokratik cumhuriyettedir. Zihinlerimizi kuşatan yüzyıllık korkuları, nefretleri ve ön yargıları kaldıralım. Bu tanımlardan, bu perspektif ve paradigmalardan korkmayalım. Kapitalist modernitenin halklara dayattığı iki kutuplu dünya düzenine karşı önümüze üçüncü yolu açan savaş, ölüm ve yoksulluktan başka bir dünyayı mümkün kılan bir yoldur bu. Demokratik ulus paradigması toplumun tarihsel kökenine dayanır, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir paradigmadır. Demokratik ulus paradigmasıyla hep birlikte insanın, emeğin ve doğanın sömürülmediği ve hiçbir ulusun başka bir ulusa tahakküm kurmadığı, tüm halkların onurlu, özgür ve eşit bir şekilde yaşadığı demokratik bir toplumsal düzeni inşa edebiliriz. Hâkim bir etnisitenin egemenliği altında azınlık ve öteki ulusların ezildiği, yabancılaştırıldığı bu ulus devlet modeli yerine toplumsal uzlaşı ve toplumsal birlikteliğin hâkim olduğu demokratik cumhuriyeti Orta Doğu barışına armağan edebiliriz. Demokratik cumhuriyet devletin değil toplumun güçlü olduğu, iktidarların değil demokrasinin hâkim olduğu, her alanda ve düzeyde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, bireysel ve kolektif hakların özgürce kullanıldığı, ideolojik bağımsızlığın ve özgürlüğün tehdit sayılmadığı, doğanın ve emeğin sömürülmediği, aksine korunduğu, sermayenin değil, eşit ve adil bir paylaşımla emekçinin zenginleştiği ortak bir vatandır. Mutlu ve huzurlu olmadığın, hakkın ve hukukun üstün olmadığı bir ülke vatan değildir, kaderdir. Vatanı ve kaderimizi güzelleştirme zamanı gelmiştir. Bir resim çizdim, hep bakılmasını isterim. Bir ses oldum, hep duyulmasını isterim; ülkeme, dünyaya, evrene.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)