GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:27
Tarih:01.12.2011

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de bu araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabii, daha önce de bu önergeler Meclise geldi yani 23'üncü Dönemde sürekli biz ve Cumhuriyet Halk Partisi bunları yenileyerek getirdik. Bir dönemin, evet, kimi 17.500 faili meçhul cinayetten bahsediyor, kimi daha da rakamları düşürüyor, ama rakamlar ne olursa olsun bizim, rakamlara takılmamamız gerekir. Yani cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar faili meçhullerle bu ülke yüzleşti ama en önemli faili meçhul dönemi 1990'lardan başlayan, Vedat Aydın, İl Başkanımız Vedat Aydın'ın ölümünden ve sonra Milletvekilimiz Mehmet Sincar'ın ölümünden sonra başlayan bir faili meçhul süreci ve arkasından 1993, rahmetli Özal'ın Kürt sorununu barışçıl bir şekilde çözmek için çaba sarf ettiği bir dönemde ve bunu seslendirdiği bir dönemde ve bizimle de görüşmeler yapıp, bizim Şam'da olduğumuz bir günde yaşamını yitirdiğini ve 1993 yılında sadece rahmetli Özal değil, Eşref Bitlis, Adnan Kahveci; bunlar üçlü bir ekip. Üçü, bu sorunun barışçıl bir şekilde nasıl çözülebileceğine dair raporlar hazırlıyorlar, konuşuyorlar, tartışıyorlar ve üçü aynı yıl? Mesela, Jandarma Genel Komutanı rahmetli Eşref Bitlis 17 Ocak 1993'te bir uçak kazasıyla, yine dönemin eski bakanlarından Adnan Kahveci 5 Şubat 1993'te ve rahmetli Özal 17 Nisan 1993'te yaşamını yitiriyor yani bunların bir tesadüf olmadığını? Çünkü ailelerinin de iddiaları budur. Son günlerde dönüp medyaya bakarsanız, Özal'ın ölümüyle ilgili Mehmet Ağar'dan tutun Eymür'e kadar, Güneş Taner'e kadar birçok insanın düşüncesine başvuruluyor, ifadeleri alınıyor ama hâlen kamuoyuna bu konuda da bir şey yansımadı.

Şimdi, bu dönem kanlı ve karanlık bir dönemdir. Aslında, sizi anlamakta da zorluk çekiyoruz, neden bu önergelerin reddedildiğini, buna karşı bir duruş sergilediğinizi anlamakta da zorluk çekiyoruz. Oysaki bunlar o kadar açık ve net ki ortada çünkü o dönemde, faili meçhul cinayetlerin yoğunlaştığı dönemde Uğur Mumcu da katledildi. Uğur Mumcu öldürüldükten sonra eşi Güldal Mumcu Mehmet Ağar'la bir görüşme yapıyor. Mehmet Ağar aynen şöyle diyor: "Eğer duvardan bir tuğla çekersek komple çöker." Şimdi bu kadar suçüstü yakalanan biri ve son tarihlerde yine çeteden dolayı mahkûm olan o dönemin aktörlerinden biri. O dönemin aktörleri sadece bürokratlar değil siyaset dünyasının, askerin, bürokratların ve sivillerin içinde yer aldığı bir dönemdir. Bu dönemde Tansu Çiller'den, Mehmet Ağar'dan Doğan Güreş'e, Süleyman Demirel'e kadar uzanan çünkü o dönem Emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın da bir açıklaması var: 1990'lı yıllarda işlenen bu faili meçhul cinayetlerin emir-komuta işlemi olabileceğini yani üstten talimat alabileceklerini ve cinayetlerin bu şekilde işlendiğini söylüyor ve yine, son günlerde Ayhan Çarkın'ın, eski Özel Harekâtçının açıklamaları var: Amirleri Mehmet Ağar, İbrahim Şahin'in bu noktada talimatlarıyla bu cinayetleri işlediğini söylüyor ve sonradan gözaltına alınıp tekrar bu konuda ifadesi alınan İbrahim Şahin öldürülecek Kürt iş adamlarının listesinin bizzat Çiller tarafından kendilerine verildiğini de söylüyor. Şimdi, bu kadar suçüstü yakalanan ve bu kadar cinayetlerle iç içe olan bir dönemle yüzleşmemiz gerektiğini hep söylüyoruz ve size bu konudaki her getirdiğimiz Meclis araştırması önergesi ne yazık ki reddediliyor. O dönemde getirdiğimizde ve burada Grup Başkan Vekiliniz olan Suat Kılıç "CHP önergesine `Evet' diyebiliriz." diyor, önergeyi getiren Sayın Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk'e aynen şunu söylüyor, diyor ki: "Biz bu önergeye `Evet' diyebiliriz ama Sırrı Sakık'ın kürsüde dile getirdikleri bizi nereye götürebilir onu bilemeyiz, onun için de biz bu önergeye `Hayır' diyoruz." Şimdi, bir kere samimi olacağız. Eğer siz bunların soruşturulup bu katillerin bulunmasını istiyorsanız ucu nereye gidiyorsa bunları araştırmak zorundasınız ama siz bir kısmını örtbas edip bir kısmını aydınlığa kavuşturmaya çalışıyorsanız o zaman samimi değilsiniz, o zaman geçmişinizle yüzleşmek gibi bir derdiniz yok. İşte tam da bizim de isyanımız bu. Siz özellikle Kürt coğrafyasında olupbitenlerin üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. Biz bütün katilleri açıkça söylüyoruz "Bakın, şurada şu cinayetler işlendi." Bakın, çok yakın tarihte bu Dersim'le ilgili özür dilemeleri hep birlikte görmedik mi? Sayın Başbakan da çıktı "Özür dilerim." dedi, ben de "Bir erdemliktir." dedim. Peki, biz katillerimizle yüz yıl sonra mı, seksen yıl sonra mı yine birileri gelecek, bu cumhuriyet adına 1990'larda yaşananlardan dolayı özür mü dileyecek? Biz size katilleri açıkça söylüyoruz. Gelin, hep birlikte bir Meclis araştırması önergesi, bir komisyon oluşturalım bu önerge doğrultusunda ucu nereye kadar gidiyorsa hep birlikte araştıralım, yoksa zamana yayıp tekrar birkaç yıl sonra yeniden birileri çıkıp "Evet, şu tarihte şu oldu." Bakın, Dersim'e yakın, aynen 1993'te Muş'un Altınova beldesinde -bu kürsüde belki 10 kez seslendirdim- 7 çocuk, anne, baba ve anne hamile, 10 insanı oradaki güvenlik güçleri ataşe verdiler, hani "Dersim'de fareler gibi öldürdük." dedikleri şey var ya işte yıl 1993, yıl 1938 değil, 1937 değil, 1925 değil, 1915 değil, 1993. Bunu yapanlar kim? O dönem orada operasyon yapan Bolu'dan ve Kayseri'den gelen jandarma tugay komutanlarıydı. Bu kadar açık söylüyoruz, isim veriyoruz, o tarihte görevde olanları açıkça söylüyoruz ama ne hikmetse bunların üzerine gidilmiyor, bu konuda herhangi bir soruşturma yapılmıyor. Aslında bizim burada konuştuklarımız, biz savcıları göreve davet ediyoruz ama savcılar sağır. Biz nerede küçük bir açıklama yapsak hepimizle ilgili davalar açılıyor. Peki, bu halka karşı bu zulüm politikalarını uygulayanlara karşı siz niye sağırsınız? Evet, Hükûmet sağır, sağırları oynuyor, vicdanı nasırlaşmış, gerekeni yapmıyor. Peki, bu ülkede hani yargıçlar vardı, siz niye görevde değilsiniz?

Açıkça buradan ilan ediyoruz, bir dönem böyle bir karanlık ve bir ülkede bir Cumhurbaşkanının ailesi bir bütün olarak eğer çıkıp oğluyla, eşiyle, kızıyla "Benim kocamı öldürdüler, benim babamı öldürdüler." Bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yapan bir ailenin feryadı buysa bu feryada nasıl kulaklarımızı tıkayabiliriz. Ben, Meclis Başkanını da göreve çağırıyorum yani geçmişte rahmetli Sayın Özal'la birlikte politika yapan şahsiyetleri, eğer vicdan sahibiyseniz, bu sese kulak vermelisiniz. Derhâl, bunu bize bırakmadan, birlikteydiniz, ne olup ne bittiğini gerçekten siz bizden iyi biliyorsunuz. Aslında bize de çok önemli şeyler söyledi. Biz Şam'a giderken Sayın Türk vardı o dönem, birkaç arkadaşla birlikte gittiğimizde Özal bize aynen şunu söyledi: "Zor bir süreçtir, siz de gidebilirsiniz, ben de gidebilirim ama bu ülkenin selameti için hepimizin bedel ödemesi gerekir. Yolunuz açık olsun, yanınıza DYP'den, ANAP'tan da vekiller alabilirseniz bu sürece katkı sunabilirsiniz. Ben bu noktada bedeli neyse bu bedeli ödemeye hazırım." Biz de bu sözü bir güvence olarak aldık ve ülkemizin sorunlarını çözmek üzere Şam'a gittik ama daha Şam'dayken Özal'ın ölümünü duyduk. Bu kadar her şeyin tesadüf olmadığını ve gerçekten bu ülkenin geçmişinin zifirî karanlık olduğunu hepimiz biliyoruz geçmişten bugüne kadar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben de teşekkür ediyorum.