GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:39
Tarih:19.12.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve değerli halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cezaevlerinde halkımızın onurlu mücadelesini büyüten, direnişin en kararlı sembollerinden olan yoldaşlarımıza da buradan selamlarımı, saygılarımı ve dayanışma duygularımı gönderiyorum.

Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Selçuk Mızraklı, Hakkâri Belediyesi Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış, önceki dönem Belediye Başkanlarımız Bekir Kaya, Cihan Kahraman başta olmak üzere bütün siyasi tutsakların zulme karşı dimdik duruşu, adalet ve özgürlük mücadelesi de bizlere ilham kaynağı olmuştur. Yoldaşlarımızın özgürlüğü, bu ülkenin özgürlüğü ve eşit geleceği için verdiğimiz mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır. Asla yalnız değillerdir; sesleri sesimiz, direnişleri direnişimizdir.

Değerli milletvekilleri, yakın zamanda kaybettiğimiz insan hakları savunucusu, hukukçu, değerli Hüsnü Öndül'ü anmak istiyorum. Hüsnü Öndül yaşamı boyunca adaletin, hukukun ve insan onurunun yanında durdu. Kendisini saygıyla ve minnetle anıyor, ailesine ve tüm mücadele arkadaşlarına başsağlığı diliyorum.

19 Aralık günü olması hasebiyle Maraş katliamında katledilen canları rahmetle anıyor, katliamcıları da lanetle anıyorum.

Yine, "Hayata Dönüş" adı verilen, aslında hayattan kopuş olan, zindan direnişlerini bastırmaya çalışan o operasyonda hayatını kaybeden yoldaşlarımızı rahmetle anıyorum; yine, o katliamı yapanları da lanetliyorum.

Yine, 19 Aralık, ne tesadüf ki bütün katliamların yıl dönümü. Taybet İnan'ı yedi gün sokak ortasında bırakan, Taybet İnan'ı katleden zihniyeti de buradan yine lanetlediğimi ve Taybet anayı da rahmetle andığımı söylemek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün özgür basın emekçilerini selamlayarak basın emekçilerinin sorunlarına dikkat çekmek istiyorum. Kalemini satmayan, boyun eğmeyen, baskıya direnen ve hakikatin peşinde yürüyen gazeteciler, sizler bu ülkenin vicdanısınız. Ne yazık ki bu ülke vicdanını cezaevine atıyor. Türkiye, Dicle Fırat Gazeteciler Derneğinin güncel verilerine göre bugün 40 tutuklu gazeteciyle basın özgürlüğünde derin bir yaraya sahip. Yine Uluslararası Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Türkiye 158'inci sırada yer almakta ve bu sıralama sadece bir istatistik olarak karşımızda durmamaktadır. Bu sıralama, susturulmak istenen kalemlerin, kapatılan gazetelerin, gözaltına alınan ve yargılanan gazetecilerin hikâyesidir

Sayın milletvekilleri, gazetecilik suç değildir. Gazetecileri susturmak halkın haber alma hakkını gasbetmektir. Her tutuklu gazeteci, her sansürlü haber bu ülkede demokrasinin zindanlara hapsedildiğinin kanıtıdır. Bizler bu ayıbı taşıyamayız. Kalemleri suç sayanlar hakikati zindana atamazlar. Buradan sesleniyorum: Tutuklu 40 gazeteciyi derhâl serbest bırakın. Onlar suçlu değil, halkın gözü, kulağı, vicdanıdır. Gazetecileri zindanda tutan bu düzen, karanlığın yanında saf tutmaktadır. Özgür basın bu halkın nefesidir, o nefesi boğmaya çalışanlar tarihe kara leke olarak geçecektir. Unutmayın, tutukladığınız sadece gazeteciler değil halkın haber alma hakkıdır. Kalemler düşmeyecek, hakikat susmayacak; adalet yerini bulana dek bu sesi yükseltmeye devam edeceğiz.

Bu uğurda yitirdiğimiz, diri diri yakılan Halil Adanır'ı unutabilir miyiz? Sokak ortasında vurulan Yalçın Yaşa'yı, tehditlere boyun eğmeyen Adil Başkan'ı unutabilir miyiz? Onlar sadece gazete dağıtmıyorlardı, onlar bir halkın sesi soluğu oluyorlardı. Onların kalemleriyle, dilleriyle yok edilmeye çalışılan bir kimlik yeniden nefes alıyordu. Onları rahmetle anıyorum.

Bu halkın gazetecileri baskıya, zorbalığa, yoksulluğa, tutuklamalara rağmen kalemlerini asla bırakmadılar. Nice özgür basın emekçisi bu uğurda can verdi. Onlar hakikati aramanın bedelini hayatlarıyla ödediler ama onların kalemleri yere düşmedi. O kalemler bugün hâlâ halkın vicdanında özgür basının sayfalarında yazmaya devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, gazeteciler bugün sadece cezaevleriyle değil, sansürle boğulmaya çalışılıyor. 5651 sayılı Yasa eliyle binlerce haber ve sosyal medya içeriği erişimi engelleniyor. Hükûmet gazetecileri hem hapse atarak hem de onları ekonomik kıskaca alarak susturmaya çalışıyor. Ancak hakikat su gibi yolunu bulur. Ape Musa'nın dediği gibi gazeteciler bu halkın küçük generalleridir, kalemleriyle direnenler karanlığı yırtacaktır. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Bu uğurda yaşamını yitiren Ape Musa şahsında tüm özgür basın şehitlerini saygı, minnet ve özlemle anıyorum. Onların mirası hepimizin boynunun borcudur. Kalemini satmayan, baskılara boyun eğmeyen tüm gazetecilere selam olsun. Yaşasın özgür basın!

Değerli milletvekilleri, halkın temsilcileri olarak toplandığımız bu çatı altında "temsiliyet" ilkesinin en somut göstergelerinden biri olan bütçe süreci, bu temsil sorumluluğunun en somut testidir. Çünkü bütçe yalnızca bir gelir gider tablosu değil, aynı zamanda bir ülkenin önceliklerinin, değerlerinin ve hedeflerinin aynasıdır. Ancak mevcut bütçe politikaları bu anlayıştan uzaktır. Bütçe, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve istihdam gibi halkın temel ihtiyaçlarına değil rant projelerine, büyük sermaye gruplarına ve savaş politikalarına ayrılmaktadır. Savunma harcamalarına ayrılan devasa bütçeler halkın refahını artıracak alanlardan çalınan kaynaklardır. Bu, "sosyal adalet" ilkesine de açık bir şekilde aykırıdır. Savaş politikalarına, büyük sermaye gruplarına ve şeffaf olmayan projelere ayrılan kaynaklar, toplumda daha fazla adaletsizlik ve eşitsizlik yaratmaktadır. Hepimizin bildiği gibi bir toplumun gelişmişlik düzeyi, o toplumun eğitim ve sağlık alanlarına yaptığı yatırımla ölçülür ancak ülkede, özellikle kırsal bölgelerde okulların fiziki altyapısı yetersiz, öğretmen açığı büyüktür. Öğrenciler kaynaklardan yoksun bir şekilde eğitim hayatlarına devam etmeye çalışmaktadır. Partimizin talebi nedir? Nettir: Her çocuğun ücretsiz, nitelikli ve ana dilinde eğitim alma hakkı güvence altına alınmalıdır.

İktidarın eğitim politikaları sonucu önce 2 bin köy okulunun kapatılması ve taşımalı eğitime geçilmesi, bugün de taşımalı eğitimin kısıtlanması özellikle kırsalda yaşayan yoksul ailelerin çocuklarını mağdur etmektedir. İtibardan hiçbir şekilde tasarruf etmeyen iktidarın "tasarruf tedbirleri" adı altında taşımalı eğitimi kaldırması ve çocukları pansiyonlara zorlaması telafisi zor, telafisi güç zararlar doğuracaktır.

Sağlık hizmetlerinde ise yurttaşlarımız yeterli sağlık hizmetine erişimde büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Hastaneler yetersiz, sağlık çalışanlarının yükü ağırdır. Sağlık, temel bir insan hakkıdır ve bu alandaki sorunların giderilmesi bir lütuf değil devletin temel görevidir.

Yine, asgari ücretle yaşamını sürdüren milyonlarca yurttaşımız en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamamaktadır; bu durum sürdürülemez. Halkımızın insanca bir yaşama kavuşmasını talep ediyoruz. Bunun için asgari ücret açlık sınırının üzerinde belirlenmelidir.

Kadınların, gençlerin, engellilerin ve diğer dezavantajlı grupların yaşadığı eşitsizlikler adalet duygusunu zedelemektedir. Kadınların iş gücüne katılımı artırılmalı, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik bütçeler oluşturulmalıdır. Engelli bireylerin erişilebilirlik sorunları giderilmeli, onların yaşam kalitesini artıracak politikalar hayata geçirilmelidir. Gençler, işsizlik ve geleceksizlikle baş başa bırakılmamalıdır. İstihdam, eğitim ve özgür bir yaşamın kapıları tüm gençlere açılmalıdır.

Savaş ve çatışma politikalarına ayrılan devasa bütçeler, toplumsal barışı inşa etmek ve halkın refahını artırmak için kullanılması gerekmektedir. Bu topraklarda yaşayan herkesin barış içinde bir arada yaşayabileceği bir düzeni kurmak hepimizin tarihsel sorumluluğudur. Yıkım için değil inşa için tüm kaynaklar kullanılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bütçe hazırlanırken halkın gerçek ihtiyaçları ve talepleri, hepimizin şahit olduğu gibi, yeterince dikkate alınamamaktadır. Katılımcı bütçe süreçleri oluşturulmadığı için yurttaşlar, yerel meclisler ve sivil toplum örgütleri bütçe üzerinde söz sahibi olamamaktadır. Bu durum "temsiliyet" ilkesinin içinin boşaltılmasına neden olmaktadır. Bu nedenle yerel yönetimlerin yetkileri artırılmalı ve halk meclisleri aracılığıyla herkesin kendi geleceğine dair söz söyleme hakkı güvence altına alınmalıdır ancak bugün, bunun tam tersi bir uygulamayla karşı karşıyayız. Halkın sandıkta ortaya koyduğu iradeyi yok sayarak kayyım atıyorsunuz. Seçimle göreve gelen belediye eş başkanlarının hiçbir hukuki gerekçe olmadan görevden alınarak yerlerine atanmış kişilerin getirilmesi demokrasinin temel ilkelerine aykırıdır. Bu uygulama, yerel yönetimlerin halka hizmet sunma görevini etkisizleştirmiş, halkın yönetime katılma hakkını ortadan kaldırmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Düşünmez.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Devamla) - Kayyım atanan belediyeler halkın sorunlarını çözmek yerine, kayyımların merkezî otoriteye yakın çevrelere çıkar sağladığı kurumlara dönüşmüştür. Kayyımla birlikte halkın diline, kültürüne ve kimliğine yönelik iyileştirici uygulamalara son verilmiştir. Kürtçe tabelalar kaldırılmış, halkın kültürel değerlerini yaşatan faaliyetler engellenmiştir. Bu yalnızca bir idari mesele değil aynı zamanda toplumsal barışa yönelik bir saldırıdır. Kayyım uygulamaları derhâl sona ermeli, halkın seçtiği yöneticiler görevlerine iade edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, halkımızın talepleri açıktır; adalet, eşitlik ve barış. Bu talepler herkesin onurlu bir yaşam sürdüreceği bir Türkiye'nin anahtarıdır. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak bu ilkeleri savunmaya, halkımızın sesini yükseltmeye devam edeceğiz. Türkiye halklarının geleceğini birlikte inşa edebiliriz, yeter ki kaynaklarımızı adil bir şekilde kullanalım, halkın iradesine kulak verelim diyorum.

Saygılar sunuyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)