Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 39 |
Tarih: | 19.12.2024 |
EVRİM RIZVANOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulumuzu ve tüm Türkiye'yi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Bugün, burada, ülkemizin çevre politikalarındaki yetersizlikleri, bütçe harcamalarındaki yanlışlıkları, bunun çevremize, sağlığımıza, ekonomimize ve çevrenin yatay kestiği tüm alanlara verdiği zararları konuşmak için buradayım.
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin çevre bütçesi o ülkenin çevreye verdiği önemin en somut göstergesidir. Avrupa Birliği ülkeleri toplam bütçelerinin ortalama yüzde 5'ini çevreye ayırıyor. Türkiye'de ise bu oran sadece binde 1,3; yüzde değil, binde. Almanya 2025 yılında çevre koruma projelerine yaklaşık 35 milyar euro ayırdı. Türkiye'nin sürdürülebilir çevre bütçesi ise bu rakamın sadece yüzde 1,5'u. Ben sormak istiyorum: Bu rakamla iklim değişikliğinin hangi etkisini önlemeyi düşünüyorsunuz? Orman yangınlarını mı, seli mi, kuraklığı mı, çölleşmeyi mi? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin yeni bir kalkınma hikâyesine ihtiyacı var. Yeşil ekonomi artık bir seçenek değil, bir zorunluluktur. Dünya Bankası, yeşil ekonomiye yatırım yapan ülkelerin karbon emisyonlarını yüzde 20 olarak azaltırken aynı zamanda işsizliği de önemli ölçüde düşürdüğünü söylüyor. Örneğin, Çin ne yaptı? 2022 yılında, yenilenebilir enerjiye 546 milyar dolar yatırım yaptı yani Türkiye ekonomisinin yarısı kadar. Sonuç ne oldu? Sadece karbon salımını azaltmakla kalmadılar, 1,5 milyon yeni istihdam da yarattılar. Peki, biz ne yapıyoruz? 2023'te yenilenebilir enerjiden sağladığımız istihdam sadece 118 bin kişi, temiz enerji yatırımları eğer doğru ve düzenli planlanırsa işsizliğin rekor kırdığı ülkemizde istihdama da katkı sunacaktır. Bu nedenle yatırımları planlarken enerji sektörünü dönüştürmemiz emisyonların azaltımı ve ekonomimiz için elzem.
Diğer yandan, yanı başımızda dev bir pazar olan Avrupa Birliği ne yapıyor? 2026 yılında sınırda karbon vergisi başlatıyor. Bu vergiler çelik gibi karbon yoğun ürünleri ihraç eden Türk firmaları için ciddi bir ek maliyet. Türk ihracatçısının rekabetçi olabilmesi için, ürünlerinin karbon yoğunluğunu azaltabilmeleri için gerekli teknik, finansal ve diplomatik desteğin sağlanması şart. Türkiye bu sürecin kaybedeni değil, kazananı olmalı; ödenecek vergilerin ülkemizde kalmasını başarabilmeliyiz. Buradan elde edilecek gelirlerse kırsal bölgelerde enerji verimliliği ve tarım modernizasyonu gibi projeler için harcanmalı. Tabii, tüm bu dönüşümü yaparken kaynaklarımızı da akıllıca kullanmamız gerekiyor. Dünyanın önde gelen merkez bankaları yeşil dönüşüm için aktif bir rol üstleniyor. Örneğin, Avrupa Merkez Bankası yeşil tahvil alımlarıyla 50 milyar euroluk bir finansman sağladı, ayrıca düşük karbonlu projelere de öncelik verdi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da benzer bir rol üstlenerek yeşil finansman araçları teşvik edebilir. Bu araçlar özel sektörü çevre dostu projelere yönlendirmek için düşük faizli krediler ve yeşil tahvil ihracı gibi mekanizmaları içerebilir.
Değerli milletvekilleri, dünyada iklim değişikliği finansman mekanizmalarında büyük bir hareketlilik söz konusu, kurallar tekrardan belirleniyor. Birleşmiş Milletler iklim değişikliği konferanslarında finansmana erişim konuları ağırlık kazanıyor ve çok çeşitli fonlar oluşturuluyor. Ülkemizin bu farklı fonlardan yararlanabilmesi için diplomasi yürütme yeteneği olan, iyi müzakere edebilecek uzman bir ekip, şeffaf bir yönetim ve güçlü bir stratejiye ihtiyacı var. Bu finansman merkezi mekanizmasıyla hem bütçemizi destekleyebilir hem de Türkiye'nin iklim değişikliği mücadelesini güçlü bir konuma taşıyabiliriz. Sayın Çevre Bakanı sürekli olarak "İklim diplomasisi yapıyoruz." diyor ama diplomasi öyle sözde değil; liyakat, bilgi ve şeffaflıkla gerçek bir güce dönüşür. Bizim daha iklim diplomasisi kültürünü iyi bilen, uluslararası müzakerelerde aktif rol alabilecek ve Türkiye'yi as oyuncu yapabilecek özel bir iklim elçimiz bile yok.
Değerli milletvekilleri, bütçe eksik ama çok daha eksik olan bir şey var; samimiyet. ÇED kararlarını beklemeden projelere başlamak, yargının "Yapamazsınız." dediği projeleri Bakanlığın eliyle arkadan dolanarak yapmak, ülkeyi Avrupa'nın plastik çöplüğü hâline getirip "Biz plastik kirliliğiyle mücadele ediyoruz." demek, asırlık ağaçları kesip ormanları bir gecede, tek bir kişinin imzasıyla ranta açıp "Fidan dikimi yapıyoruz." demek, "Termik santralleri kontrol ediyoruz." deyip emisyonu yasal sınırın 8 kat fazlası ölçülen ve halkı zehirleyen Afşin-Elbistan Termik Santralini genişletmek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın Sayın Rızvanoğlu.
EVRİM RIZVANOĞLU (Devamla) - Tamamdır.
İşte, bunlar samimiyetsizliğin tarifidir çünkü samimiyet sözle eylemin bir olduğu yerde başlar.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin yeni bir kalkınma hikâyesi için bir çevre Rönesans'ına ihtiyacı var. Bu ne demek, nedir bu Rönesans? Doğanın akılcı kullanımıyla ekonomiyi büyütmek, enerjiyi yeşile yönlendirmek, halk sağlığını güvenceye almak ve adil bir toplumsal düzen inşa etmektir. Ancak bu şekilde Türkiye çevre ve iklim mücadelesinden başarıyla çıkabilir, çağı yakalayabilir ve sürdürülebilir bir kalkınma sağlayabilir.
Teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)