GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GRUBU ADINA GRUP BAŞKANVEKİLLERİ İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL VE MERSİN MİLLETVEKİLİ MEHMET ŞANDIR?IN; VAN İLİNDE MEYDANA GELEN DEPREMLERDE, ARAMA VE KURTARMA ÇALIŞMALARI, YARDIMLARIN ULAŞTIRILMASI, HASAR TESPİTİ VE SÜREÇTEKİ DİĞER HİZMETLERİN YERİNE GETİRİLMESİNDE ETKİN KOORDİNASYON SAĞLAYAMADIĞI İDDİASIYLA BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN ÖN GÖRÜŞMESİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:27
Tarih:01.12.2011

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, Van depremi çalışmalarının koordinatörü Afet ve Acil Yönetim Başkanlığından sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay hakkında verdiğimiz gensoru hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Öncelikle Van ilinde ve diğer illerimizde, yörelerimizde meydana gelen afetlerde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabırlar diliyorum. Cenabıhak vatandaşlarımıza bir daha böyle acılar yaşatmasın, bu acıları yaşamamak için her türlü tedbiri alma konusunda beşerî sorumlulukları bulunanlara da idrak temenni ediyorum.

Bu depremde vatandaşlarımız canını kaybetti, evi yıkıldı, ocağı söndü, hepimizi derinden üzdü elbette. Böyle olmakla beraber deprem sonrasında sergilenen birlik ve kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma, hepimizin gurur duyması ve dikkate alması gereken değerlerimiz olduğunu da ortaya koymuştur. Canımız gitti, evler yıkıldı, ancak aynı zamanda milletimiz arasına konulmak istenen fay hatlarını da yıktık; bölgede kurulmak istenen etnik kimlik ipoteğini, milletimizin arasına konulmak istenen sosyal mesafeyi de yok ettik. Bölgede yaşayan insanlarımıza Türk milletinin yüreğinin onlar için çarptığını gösterdik. Bölge insanının yardımına kimlerin koştuğunu, kimlerin gerçekten samimi olduğunu gösterdik. Böyle bir tabloyu ortaya koyan milletimize hepimiz teşekkür etmeliyiz. Türk milleti bu depremin acılarını paylaşma konusunda dosdoğru, dimdik ayakta durmuştur.

Depremde cefakârca çalışan arama kurtarma ekiplerine, sivil toplum örgütlerine, gönüllülere, kamu çalışanlarına, güvenlik görevlilerine, deprem yaralarını sarmak için hâlen çalışan görevlilere, gönül dostlarına Milliyetçi Hareket Partisi olarak elbette teşekkür ediyoruz.

Bu gensorunun amacı, aslında deprem konusunda farkındalığı oluşturmak, bir deprem bölgesi olan Türkiye'nin bu konuya hazır olmasını ve bedelini azaltmak için de daha etkin ve yetkin bir kamu yönetimi yapısının oluşturulması ve bunun etkili bir şekilde kullanılması konusunda bir sorgulama yapmaktır.

1999 yılında yaşanan deprem konusunda, maalesef o zamana kadar depreme duyarlı olmayan bir Türkiye'den, arama kurtarma faaliyetlerinin oluşturulması, depreme dayanıklı konutların yapılması, zorunlu deprem sigortası ve yapı denetimi gibi çok önemli adımlar atılmıştır. Önemli bir kamu yönetimi potansiyeli ve imkânı oluşturulmuştur. Ancak, bugün yaşadığımız Van depremi vesilesiyle depreme hazırlık, kamu yönetimi potansiyeli ve kullanma açısından bu genel tabloyu da değerlendirmemiz gerekmektedir.

Hükûmetin afetle ilgili kurumları birleştirmesi? 5902 sayılı Kanun'la üç tane genel müdürlüğü birleştirdi, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığını kurdu, nitelikli personelin yanı sıra teknik donanım ve yürütülen projeler de bununla birlikte maalesef tasfiye edildi.

5902 sayılı Kanun'la kurulan il afet ve acil durum müdürlüklerinin kurulması? Söz konusu müdürlüklerin sevk ve idaresinden valilerin sorumlu olduğu hüküm altına alındı. Böylece, il müdürlükleri Başkanlıkça verilen görev ve sorumlulukları yerine getirmede zayıf bırakıldı. Merkezî ve yerel yönetim arasında bütüncül bir afet yönetimi sağlanamadı.

Van depremi sonrasında, Afet ve Acil Durumu Yönetimi Deprem Başkanlığı, Kandilli Rasathanesi depremin büyüklüğü ve etkilediği alan itibarıyla yanlış açıklamalarda bulundu, Van'daki depremin şiddeti dahi tespit edilemedi. Deprem şiddeti aynen Hükûmetin zamları gibi güncellendi. Türkiye, gerçeği ancak Amerika Birleşik Devletleri'nden öğrenmek durumunda kaldı ve Amerika Birleşik Devletleri'nden öğrendikten sonra ancak yapısal hasar ve can kayıplarının olacağı konusunda valilik ve Hükûmet uyarıldı ve ancak ondan sonra harekete geçirilebildi. İl kriz merkezi, gündüzün de kısa olması sebebiyle neredeyse bir günü kaybederek faaliyete geçirilebildi. Oysa 17 Ağustos Marmara, 12 Kasım Düzce depremleri, o zamanki Afet İşleri Genel Müdürlüğü depremin şiddetini tam olarak bilmişti. Aradan on iki yıl geçti. Teknolojik ilerlemeleri de dikkate aldığınız zaman, ülkemizdeki depremin şiddeti konusunda bile tespit yapamıyorsanız, bunun sorumluluğundan nasıl kaçacaksınız?

Depremin şiddetini bilmek, öğrenmek elbette son derece önemli. Çünkü devletin sahip olduğu imkân ve kapasite depremin şiddetine göre belirlenir. Depreme müdahale açısından zaman çok önemlidir. Bu önem dikkate alındığında, maalesef şiddeti konusunda yapılan yanlış değerlendirmeler müdahalenin boyutunu ve zamanını da geciktirmiştir. Öyle ki, Hükûmet, Van'dan feryat ve figan yükseldiğinde durumun vahametini ancak idrak edebilmiştir. Çok kıymetli olan zaman kaybedilmiş, zamanında yapılmayan teşhis tedbirlerin de gecikmesine sebebiyet vermiştir.

Biraz önce ifade ettiğim, depreme müdahale konusunda, depreme hazır olmak son derece önemlidir. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı oluşturulurken tasfiye edilen bir başka kaynak da stoklardır. "Çadır ve konteyner sistemine geçiyoruz." diye prefabrik yapı elemanları, imalat sistemi ve donanımları tasfiye edilmiştir. Afet İşleri Genel Müdürlüğünün stoklarında bulunan 3 bin konteyner buhar olmuştur. 3 bin konteyner 10 bin kişinin çadır ihtiyacını karşılayacakken, maalesef bu konteynerlerin hangi kişi, kurum ve kuruluşlara hangi bedelle verildiğine ilişkin maalesef bir bilgi verilmemiştir. Hangi amaçla verilmiştir? Şimdi Vanlı depremzedeler özel sektörün imalat kapasitesinin ve hızının insafına terk edilmiş bulunmaktadır. Mademki devlet, geçici ve kalıcı konutu sağlamakla mükelleftir, o zaman bununla ilgili bir stoku da bulunması gerekmektedir.

Van depreminde geçici barınmayla ilgili, çadırla ilgili sıkıntılar yaşanmıştır. İçler acısıdır çadır stokları. Bu konuda AKP Genel Başkan Yardımcısının CNN'e yaptığı açıklamada "Allah bu millete acısın. Bir büyük deprem daha vermesin diye temenni ediyoruz. Afet bölgesine gönderilecek yeterli çadırımız yok." diyebilmiştir.

Sayın milletvekilleri, afetler bağlamında aksatılan hususlardan biri de maalesef yasal düzenlemeler ve daha önce başlatılan projelerdir. Bu konuda, yapı denetimi hakkında bizim dönemimizde çıkarılmış Yapı Denetimi Kanunu, dokuz yıldır, kelimenin tam anlamıyla yüzüstü bırakılmıştır. Başlangıçta on dokuz ilde pilot uygulamaya konulan, daha sonra aksayan yönleri, eksiklikleri de gündeme getirilerek tüm ülkeye şamil edilen bu Yasa, yıllar yılı ihmal edilmiştir. Van ili, 2011 yılının ancak başında bu yapı denetiminin kapsamına alınmıştır. Çıktığından yaklaşık on yıl sonra Van'a ancak teşmil edilen bu Yapı Denetimi Kanunu tam manasıyla uygulanmamaktadır. Yapı denetim katsayıları, bayındırlık birim fiyatları yüzde 4 iken, önce yüzde 3'e, sonra yüzde 1,5'a indirmiş, bunun üzerinden de belediyeye ve ilgili özel idareye de pay verilmesi sağlanmıştır. Böylelikle yapı denetim kuruluşlarının iflası istenmiştir. Denetim sisteminin tasfiyesini, aynen, kamu kurumlarında teftiş kurullarının, denetim organlarının tasfiyesini isteyenler, aynı şekilde, bu yapıların denetimiyle ilgili sorumlu kuruluşların da âdeta tasfiyesini istemiştir ve son dönemde de yapı denetim kuruluşları, altı aydan bu yana, hak edişlerini alamamaktadırlar.

İhmal edilen bir başka konu da depreme hazırlıkla ilgili projelerdir. Maalesef köprülerin ve viyadüklerin güçlendirilmesi projeleri gibi başlattığımız projeler? Bugün, İstanbul, Marmara'da vuku bulacak bir depreme hazırlık konusunda Hükûmet hiçbir adım yapmış değildir. Bu bakımdan, kamu binalarının güçlendirilmesi, risk arz eden çürük bina stoklarının tespiti bile, aradan geçen dokuz yılda tam manasıyla yapılmamıştır. Bu tam bir vurdumduymazlıktır. İşte, hani İstanbul için deprem senaryonuz vardı. Hangi adımları attınız? Hangi adımları atacaksınız? Van'da bir  deprem meydana geldi, hemen, bununla ilgili birtakım toplantılarla, bunların atılacağını söylüyorsunuz ama on yıldır iktidardasınız, pes doğrusu. 2023 Ulusal Deprem Stratejisi hazırladınız, tedbirler var. Tedbirler ne zaman alınacak? 2012-2023 arasında, 2012-2007 arasında. Somut, tarihlere göre sorumluluklarını belirlemiş bir deprem stratejiniz olmadığı için maalesef bu strateji Van depreminde de göçmüştür.

Bugün geldiğimiz bu noktada, afetteki kriz yönetimi anlayışı Hükûmet döneminde âdeta gözden kaçırılmış ve unutturulmuştur. Bu depremde milletimiz seferber olmuş, yardımlar çığ gibi Van'a akmıştır ama ne yazık ki bu yardımları dağıtacak, acil yardım gibi konuları koordine edecek bir yaklaşım sergilenememiştir. Yardımların yağmalanması Van'da ilk defa karşımıza çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Van depreminin basiretsiz, beceriksiz ve başarısız koordinasyon anlayışı yüzünden zor duruma düşmüştür. Asrın felaketini Türk mucizesine dönüştüren Türkiye Cumhuriyeti devleti, Van depreminin ardından bu durumlara düşmeyi asla hak etmemiştir.

1999 yılında o günkü deprem için topladığımız paraların ne kadar olduğu, nereye harcandığına ilişin kamu hesapları bülteninde bu hesap verilirken, bugün AKP döneminde toplanan paraların ne kadar olduğunu, kime harcadığını bilemiyoruz. Kamu yönetiminin böyle bir şeffaflık anlayışı bile maalesef kalmamıştır. 1999 yılı Marmara depremi sonrası yapılan mevzuat sonrasında sivil toplum örgütlerinin arama kurtarma konusunda önü açılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan bilgili ve deneyimli ilk müdahale ekipleri sayesinde kurtarma işlemleri başarılı olmuştur. Bugün Van'da çalışan 98 tane ekibin 95 tanesi 1999 yılında kurulan ekiplerdir.

Değerli milletvekilleri, Van depremi sonrasında yaşadıklarımız aynı zamanda bir kriz yönetim sorunudur. Maalesef meydana gelen depremin boyutunu kavramakta yetersiz kalan Hükûmet, çadır ihtiyacını ve dağıtımında gerekli sevk ve idareyi zamanında sağlayamamıştır. Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç Bakanlar Kurulu toplantısından sonra "Bölgeye 8.964 çadır gönderildi, bu çadır sayısının yeterli olduğu anlaşılabilir." derken AKP Genel Başkan Yardımcısı "Yok canım, çadır yeterli değil." demiştir. Çadırları önce vatandaşlara dağıtmayanlar, sonra da bunun yanlış olduğunu ve vatandaşların da taleplerini karşılayacaklarını söyleyebilmiştir. Maalesef, çadır dağıtımında bile adaletsizlikler olmuştur. Maalesef, ihtiyaç sahibi olanlara çadır verilmediğine hâlen de şehadet edilmektedir. Naylon çadırlarda kalanlar, bu çadırlarda hayatını kaybeden insan dramları her gün gündemimize gelmektedir.

Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, burada Mevlânâ evlerinin, bu bölgede, kurulamayacağını, teknik olarak elverişli olmadığını söylerken, Sayın Cumhurbaşkanı Van'a gittiğinde Mevlânâ evlerini ziyaret edebilmiştir. Daha o bölgede nelerin teknik olarak elverişli olup olmadığını bilmeyen bir Sayın Bakan Van depreminde koordinasyonu nasıl temin edecektir? Allah için?

Deprem sonrası afetzedelerin geçici barınma sorununun çözümünde, çadır ihtiyacının belirlenmesinde kriz merkezinin kararsızlığı, her kafadan ayrı bir ses çıkması; çadırların gecikmeli, uzun zaman alacak şekilde bölgeye sevki, çadırların maalesef yağmur yağdığı zaman su altında kalacak yerlere kurulması, depremin ilk haftasında Mevlânâ evlerinin de yanlış yere kurulması sonucunda boş kalması büyük bir karışıklığa yol açmış ve çadır yağmalama olayları olmuştur. "Suriye'den gelenler için bir günde çadır kent kurduk." diyenler, "Onlara katalitik soba verdik." diyenler Van depreminde vatandaşlarımızı maalesef unutmuştur. Bu depremde böyle cesaretli sözleri hiçbir zaman duyamadık.

Bayındırlık Bakanlığının mülga Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından üç fay zonu üzerinde diğer afetlerden de etkilenecek yerleşim birimlerine ihtiyaç hâlinde gönderilmesi için bulundurulan konteynerler, merkezî afet yönetiminin koordinasyon beceriksizliği sonucunda bölgeye aktarılamamıştır. Van depreminin kış ayında vuku bulması dikkate alınarak afetzedelerin daimî konutlarının inşa edilene kadar bölgenin sosyal, ekonomik yapısının bozulmaması için barınmalarını temin edecek konteynerlerin temini maalesef merkezî yönetimin geç karar vermesi ve yerleşim yerlerinin altyapısının hâlen tamamlanamaması sonucunda vatandaşlarımız Van'dan kaçmaktadır, büyük göçler olmuştur. Oysa, Marmara depreminde "44 bin konut 30 Kasımda teslim edeceğiz." denmiştir, 30 Kasımda da devlet sözünü tutmuştur ve sözünü yerine getirmiştir. Sayın Başbakan, partisinin bir toplantısında "Van'da meydana gelen deprem sonrasında ilk yirmi dört saat bir başarısızlık oldu, bunu kabul ediyoruz." diyerek ihmalkârlığın adresini göstermiştir.

Sayın milletvekilleri, önce "Dinlenmek için milletvekili olmak istiyorum." diyen eski TOKİ Başkanı, şimdiki Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Van ve Erciş'te deprem söylentisine itibar edilmemesini istemiş, "En güvenilir yer Van ve Erciş'tir." demiş ve hasar tespit çalışmalarının bittiğini ve vatandaşlarımızın az hasarlı evlere girebileceği beyanından sonra bu evlere giren vatandaşlarımız, konaklama tesislerinde bulunan vatandaşlarımız maalesef bu enkazın altında kalmıştır. Aslında o enkazın altında kalan sadece vatandaşlarımız değildir, o enkazın altında kalan bu konuda koordinasyon görevi yürüten Sayın Başbakan Yardımcısıdır.

Sayın milletvekilleri, şimdiye kadar arz ettiğim konuların temelinde, kaynağında aslında sorunun önemli bir şekilde yapısal ve koordinasyon sorunu olduğu ortaya çıkmıştır. Sayın Atalay'ın koordinatör olarak belirlenmiş olması ülkemiz ve Van halkı için de talihsizlik olmuştur. Sayın Bakan bulunduğu kurumun hangi görevlerden sorumlu olduğunu henüz kavrayabilmiş değildir, sorumluluğun gereğini yapamamıştır. Sayın Bakan dokuz yıldır iktidarda olduklarını unutup doğal afetlere hazırlık konusunu neredeyse muhalefetin sorumluluğuna atmıştır. Deprem sonrası koordinasyonu sürdüren Başbakan Yardımcısı, Van'daki göçükleri kaldırmak, yıkıntı altında kalanları kurtarmak, enkazda çırpınanlara el uzatmak için yurt dışından gelen yardım kurtarma ekipleri gönderme taleplerinin kendi potansiyelimizi görmek amacıyla bekletildiğini dahi itiraf etmiştir.

Bunlar yaşandıktan sonra 3 ve 5 Kasım 2011 tarihinde AFAD'ın yayınladığı raporda "Hasarlı evler tespit edildi." denildikten sonra 9 Kasımda meydana gelen depremde o hasarlı evlerde can ve mal kayıpları olmuştur.

Şimdi, Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı Türkiye Büyük Millet Meclisine 15 Kasımda "Ben şimdi Van'da diyecektim ki: Bütün Vanlılar Van'ı terk etsin, bütün Vanlılar boşaltsın. Yani böyle bir garip ifade olur mu? Biz o binalara girin de demedik, girmeyin de demedik." Zannedersiniz ki Fransız bakan! Şu devlete bakın, yani şu Sayın Bakana bakın! Yani bu, kamu görevini ihmal değil midir? Deprem gibi bir konuda can güvenliği açısından bir devlet, bir sorumlu insan "Biz girin de demedik, girmeyin de demedik." diyerek sorumluluğu vatandaşın üzerine atıyorsa, vatandaşı temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisinin onlardan hesap sorması, millet adına hesap sorması gerekmektedir.

1999 depreminde 2 milyon konut incelendi, 376 bin az hasarlı, orta ve yıkık bina tespit edildi. Van depreminde 90 tane bina çöktü sadece. Hele hele Sayın Başbakan Yardımcısının 15 Kasımda meydana gelen bir artçı deprem sırasında ayakkabıyı boyatırken o depremle ilgili bilgi alması trajikomik bir hâldi. Gerçekten böyle lakayıt bir davranış Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden bir sayın bakana yakışmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Vanlı depremzedelerin asıl sorunu deprem sonrası yaşanmaktadır. Hâlen de bunları yaşamaktadırlar. Deprem doğal bir afettir. Doğal olmayan, deprem sonrası halka reva görülen muameledir. Gidenleri geri getiremeyiz ama yıkılanı yaparız, elbette bu yaraları saracağız ama Sayın Bakanın yönetim tarzı başarısız olduğunu ortaya koyuyor. Sayın Atalay'a milletimizin ve Meclisin güveni kalmamıştır.

Yasal sorumluluk siyasal sorumlulukla tamamlanmalı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Sayın Bakana güvenmediğimizi ifade etmeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) - Eğer bütün bunlara rağmen, BDP'nin ve AKP'nin oylarıyla, Sayın Bakan istediği için bu gensoru reddedilirse?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) - ?Sayın Bakana düşen görev istifa etmektir. Sayın Bakanın bu vicdani ve siyasi sorumluluğu da hissetmesi gerektiğini düşünerek, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Vural.