Konu: | Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 41 |
Tarih: | 24.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen sevgili vatandaşlarımız; 177 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, yine, tabii, bir torba kanun gündemimizde. Torba kanuna ilişkin genel eleştirilerimizi zaten sizler biliyorsunuz, bunun yasama tekniği açısından çok iyi bir teknik olmadığı belli. Burada ilave olarak söyleyeceğimiz hususlar, bu kanun teklifinin etki analizi çok zayıf, gerekçeleri de çok zayıf. Buradan bu kanun tekliflerini getiren arkadaşlara veya kamu idarelerimize şunu özellikle söylemek istiyorum: Lütfen bu gerekçeleri daha ayrıntılı yazalım. Bunlar daha sonra arada ihtilaf çıktığında yani daha sonra kanun uygulamaya geçtiğinde de çok önemli ve daha kaliteli iş yapılması açısından bu gerekçelerin daha kuvvetli olması gerekiyor.
Şimdi, kanun teklifinin ismi "Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik..." Şimdi, vatandaşımızın da beklentisi yükselmesin, zannetmesin ki "Acaba devlet memurlarının sorunları mı çözülüyor?" diye. Maalesef, burada çok dar bir alanda birtakım işler yapılıyor. Bir defa Cumhurbaşkanlığındaki bir kısım personelin sorunları çözülüyor. E şimdi, Türkiye'deki personel sorunu veya çalışanların sorunu sadece Cumhurbaşkanlığından mı ibaret? Değil ama bal tutan parmağını yalıyor, Cumhurbaşkanlığındaki sorunlar çözülüyor ama çığ gibi büyüyen sorunlar, şu andaki adaletsizlikler, hukuksuzluklar, hepsi, devam ediyor. Bu anlamda şuna çok ciddi bir ihtiyaç var değerli arkadaşlar: Personel rejimine lütfen bütüncül bir yaklaşımla bakılsın. Yani böyle bir kanun teklifini AK PARTİ Grubundan bekliyoruz. Acil, hemen çözülmesi gereken işler var, bir kısmını birazdan sıralayacağım. İktidarın verdiği, Hükûmetin verdiği, bizzat Cumhurbaşkanının verdiği sözler var; onların tutulması lazım. Mesela 3600 ek göstergeyle ilgili söz verdi Cumhurbaşkanı "Çözeceğiz." dedi, bir kısmına verildi ama önemli bir kısmına verilmedi. Taşerondan da kadroya geçirilmesi meselesi, bir kısmına verildi ama bir kısmına verilmedi. Aynı oda içerisinde aynı işi yapan insanların bazıları kadrolu oldu, bazıları olamadı. Memur emeklilerine seyyanen zam meselesi... Yani Sayın Cumhurbaşkanının açık "tweet"i var. "Memurlara yaptığımız düzeltmenin aynısını memur emeklilerine de yapacağız." dedi, bunlar yapılmadı. Dolayısıyla, bu verilen sözlerin de tutulmasını bekliyoruz.
Şimdi bu kadro meselesi önemli, bunları tek tek saymayacağım, zaman zaman bunları sayıyorum, işte, hastane bilgi yönetim sistemi, kiralık araç şoförleri şeklinde. Yani gerçekten burada ciddi bir adaletsizlik var, bu adaletsizliği bir an evvel düzeltmek gerekiyor. Onun dışında, işte, belediye çalışanları var, 3600 ek gösterge bekleyenler var -ne bileyim ben- Kur'an kursu öğreticileri var, vekil imamların sorunları var -bu EYT Kanunu çıkarıldı fakat orada çok keskin bir geçiş oldu- bir günle on yedi yıl emekli olma süresi uzayanların durumları var yani bunlara bakmak gerekiyor. Biz bu sorunları defalarca gündeme getirdik ama Hükûmetten bu konuda adım atılmasını mutlak surette bekliyoruz.
Şimdi, tabii, personel rejimine ilişkin gençlerimizin özellikle şikâyet ettiği çok önemli sorunlardan bir tanesi hepimiz biliyoruz ki mülakat sistemi. Bu mülakat sisteminin kaldırılmasına ilişkin de sözler verildi fakat mülakat sistemi maalesef devam ediyor. İşte, en son -20 bin öğretmenin alımıyla ilgili olarak- KPSS puan sıralamasında 20 binin içerisine girmiş fakat mülakatta verilen puanlar nedeniyle yaklaşık 1.100-1.200 öğretmen adayının biz bu haklarının elinden alındığını, onların yerine bir başkasının getirildiğini görüyoruz. Mesela, Hükûmetten bu kanun görüşülürken mutlaka bunların en azından durumunu düzelten -yani o 20 binin içerisindeki KPSS'ye göre hak etmeyenlere artık verilmesin demiyoruz, onlar da madem ilan edildi, verilsin- KPSS'ye göre 20 binin içerisine girmiş, şimdi girmemiş olan, mülakat nedeniyle girmemiş olan o 1.200 kişiye bu hakkın verilmesini sağlayacak bir düzeltmenin de bu kanun teklifi görüşülürken yapılmasını istiyoruz.
Şimdi, bir usul gelişti, biliyorsunuz, Adalet ve Kalkınma Partisinde. İstisnai kadrolar üzerinden memuriyete geçiş var, bunun sınırlandırılması lazım; bu, kul hakkıdır, böyle bir şey olmaz. Yani insanlar niye o zaman KPSS çalışıyor? Siz bir kısım insanları, işte birtakım istisnai kadrolar üzerinden -özel kalem müdürlüğü gibi- memuriyete geçirirseniz çok ciddi bir şekilde vatandaşa eziyet etmiş olursunuz.
Tabii, enflasyonun alım gücünü son derece azaltması şu anda aslında hem çalışanların hem de emeklilerin temel sorunu, Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmaması burada temel faktör. Bu anlamda da aslında bütünüyle bir iyileştirme ihtiyacı var ama bazı alanlarda da özellikle devlet açısından çok önemli olan bazı görevlerin yapıldığı alanlarda da iyileştirme ihtiyacının çok acil olduğunu düşünüyorum. Bunlardan en önemlisi, kariyer uzmanları ve denetim elemanlarının maaşları. Bunlar devletin temel işini yapan insanlardır. Dolayısıyla, burada bir maaş iyileştirme ihtiyacının çok acil bir şekilde olması lazım. Ben şunu sevinerek görüyorum: Aslında parti gruplarının bu anlamda bir mutabakatı da var. Buna ilişkin biz kanun teklifleri verdik ancak bunlar zaten geçmiyor ama iktidar grubuna, özellikle biz de bunun altına imza atma sözünü veriyoruz, destekleyeceğimizi söylüyoruz; bu kanun görüşülürken de kariyer uzmanlarının ve denetim elemanlarının maaşlarındaki iyileştirmenin yapılması lazım. Bakın, burada 50 bin kişinin maaşını 20 bin lira artırsak değerli arkadaşlar, yıllık maliyeti 12 milyar lira. Bu 12 milyar lira ne? Mukayese için söylüyorum, ben buradan defalarca söyledim: Çinli Trendyol'a, bir tane firmanın, efendim, burada kanun geçirildi, özel kanun yapılarak 46 milyar lirasından vazgeçtik; her yıl gelecek. Bakın, onun dörtte 1'iyle denetim elemanlarının, uzmanların maaşları bu ülkede çözülebilirdi; oraya 46 milyar lira, her yıl oluşan bir kıyak yapıldı ama 12 milyar lirayı biz bu çok önemli meslek mensuplarına çok görüyoruz. Akademisyenlerin durumu var, akademisyenlerin maaşları kuşa döndü, bunların mutlak surette düzeltilmesi lazım; öğretmen maaşları aynı şekilde. Bir de emeklilik açısından, devletin temel direği olan müsteşar ve emekli genel müdür maaşları; arkadaşlar, buralar çok düştü. Bakın, bu insanlar çok kritik görev yapan insanlar. Zaten zamanında hile, hurdaya filan karışmış olanların bu maaşa da ihtiyacı yok ama dürüstçe devletine hizmet etmiş, emekli olmuş genel müdür ve müsteşarların maaşlarının mutlak surette düzeltilmesi lazım. Bunlar devletin teminatı olan kişilerdir. Buradaki insanları daha fazla üzmememiz lazım.
Şimdi, bu kanunda da -gelen maddeler içerisinde var- şöyle bir şey yapılıyor değerli arkadaşlarım: Cumhurbaşkanlığı -biliyorsunuz, işte, sistem değişikliği oldu- hükûmet sistemine geçildikten sonra Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bir kısım düzenlemeler yapılıyor. Aslında, bunlar açık bir şekilde Anayasa'ya aykırı, Anayasa'ya aykırı olduğu da biliniyor; bakın, biline biline bunlar yapılıyor ancak bunların Anayasa Mahkemesine götürülmesi, oradan iptallerin çıkması filan en az iki üç yıllık bir zaman alıyor. Bu sürede aslında Anayasa'ya aykırı bir şekilde bir kısım işlemler yapılmış oluyor ve ondan sonra da şöyle bir emrivaki yapılıyor bize: "Ya, biz zaten bunu Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlemiştik ve uygulama da başladı; şimdi, kanunla da bu hakları vermek lazım." Böyle bir şey olmaz yani bunu yapmamak lazım, bu hukuk devletiyle bağdaşacak bir durum değildir. Şimdi, bunun örneklerini burada bugün biz çok görüyoruz. Mesela, Devlet Denetleme Kuruluna ilişkin hususlar bunlardan bir tanesi. Bakın, şimdi, Devlet Denetleme Kurulu ihtilal... Hani, AK PARTİ'liler hep "İhtilal anayasası, ihtilal anayasası; bunu değiştirmek lazım." diyorlar ya... Devlet Denetleme Kurulu 1981 yılında, o dönemde kurulmuş. Şimdi, o dönemde askerlerin kurduğu Devlet Denetleme Kurulunun yetkileri bugün olağanüstü geliştiriliyor. Bakın "Türkiye'nin bir denetim açığı var." diyen bir insanım ben; Sayıştay denetimi düzgün yapmıyor, teftiş kurulları yapmıyor, iç denetim yapmıyor. Bizim denetimden bir şikâyetimiz yok, tam tersine "Bu ülke denetlenmeli." diyoruz ama Devlet Denetleme Kurulu böyle bir kurul değil, Devlet Denetleme Kurulu düzenli olarak, periyodik olarak denetleme yapan bir kurul değil; bir yere gidiyor, orada bir sıkıntı görürse orayı denetliyor. Bu doğru bir şey mi? Elbette doğru bir şey, bundan bir şikâyetimiz yok ancak bunun alanını, işte, kooperatifleri, birlikleri, dernekleri, vakıfları da kapsayacak şekilde genişletirseniz, görevden uzaklaştırma yetkisi verirseniz, soruşturma yetkisi verirseniz bu iş başka bir şeye dönüşür. O zaman, devletin normal denetleme sisteminin dışında spesifik olarak "Şurası muhalif, bir birlik var orada, hadi oraya bir gönderelim; başkanını, genel müdürünü görevden alalım, ona ceza yağdıralım." gibi bir noktaya doğru gider, bu yanlış bir şeydir. Burada yapılan şeylerin... Ha, şimdi arkadaşlar şunu söylüyor: "Efendim, biz zaten Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bu düzenlemeleri yapmıştık. Şimdi bundan geriye mi gideceğiz?" Evet, geriye gideceksiniz çünkü kanun olarak ilk kez bu Meclise geliyor bu meseleler. Dolayısıyla, özellikle bu görevden uzaklaştırma meselesinde, soruşturma meselesinde ve vakıfların dışında birlik ve kooperatiflerin denetlenmesi meselesinde Anayasa'ya da ciddi aykırılık vardır. O anlamda, bu maddenin bu kanun teklifinden çıkarılması gerekiyor. Buraları özet olarak geçiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, diğer bir sorun -mesela, bu kanunda bunu çözmemiz lazım, hepimizin bildiği mesele- 2024 yılında emekli olacaklar ile 2025 yılının ilk altı ayında emekli olacaklar arasında, hatta 2025 yılının tamamında emekli olacaklar arasında ciddi bir maaş farklılığı olacak, emekli maaşı farklılığı olacak yani bu yıl emeklilik dilekçesini verenler için 2024 güncelleme katsayısı yüzde 86 olacak, 1 Ocakta verdiği anda, bir anda bu yüzde 45'e düşecek ve emeklilik hayatı boyunca doğacak bir emekli maaş farkı oluşuyor. Böyle bir şey olabilir mi ya, düzgün bir devlette böyle bir şey olabilir mi? Olmaz; bunun düzeltilmesi lazım. Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu söyledik, önerdik yani sıkıntı da biliniyor, bilinmeyen bir şey de değil ancak AK PARTİ Grubunda maalesef haksızlığı, adaletsizliği düzeltme yönünde hiçbir gayretin olmadığını çok net bir şekilde burada görüyoruz.
Burada, tabii, bir maaş farklılığı oluşacak ama onun dışında başka bir şey daha oluşacak: Belki beş yıl daha çalışmak isteyen bir kısım insanların, çok yetişmiş, kaliteli insanların şimdi apar topar hepsi emekli oluyor yani zaten bu ülkenin yetişmiş insan gücü ihtiyacı varken onlar emekli oluyor. Niye? "Ya, tamam, ben beş yıl daha çalışacağım, çalışırken maaşım emekli maaşımın üzerinde olacak ama 2024 yılı içerisinde emekli olmadığım için beş yıldan sonra çok düşük bir katsayıyla güncellenecek ve ben çok düşük bir emekli maaşı alacağım önümdeki yirmi yıl boyunca." diye insanlar apar topar emekli olmaya çalışıyor. Bunlara mahal vermemek lazım, bunları düzeltmek lazım ama bunları defalarca söylememize rağmen maalesef bununla ilgili bir şey henüz yapılabilmiş değil.
Şimdi, burada çok tehlikeli bir tane madde var değerli arkadaşlar. Torba kanun ya, personel rejimi filan dedik, bu maddelerden personel rejiminin dışında bir tanesi de -her konuya girmeyeceğim, vaktim sınırlı, arkadaşlar maddeler geldikçe elbette düşüncelerimizi paylaşacak sizlerle- bu 18'inci madde, kömür santrallerine alım garantisi verilmesi meselesi. Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, 18 Kasım 2024'te Plan ve Bütçe Komisyonunda Enerji Bakanı bir konuşma yapıyor. Geçmişi kötülüyor "Geçmişte doğal gaz santrallerine alım garantisi verdiler, uzun dönem anlaşma yaptılar, bunlar piyasayı bozdu, oysa biz alım garantisi vermeden iş yapıyoruz." filan şeklinde burada ifadeleri var. Tek tek bunları okumuyorum, tutanaklarda bunlar var zaten. Geçmişte yapılan, doğal gaz santralleriyle ilgili verilen alım garantilerini yeren Enerji Bakanlığı bugün önümüze bu maddeyi getiriyor. Bu madde ne? Maddeyi özetleyeyim size: Maddede yapılmak istenen şey, yerli kömür santralleri var, yaklaşık 10 bin megavatlık bizim santralimiz var, bunların bir kısmı EÜAŞ'ın, bir kısmı da başka özel şirketlerin, bir kısmı devletten geçmiş, bir kısmını kendileri yapmış; bunların ürettiği elektriğe bir alım garantisi getirilmesi. Hâlbuki, 2001 yılında çıkan Elektrik Piyasası Kanunu'nun ve o günden bugüne kadar yapılan düzenlemelerin temel bir amacı vardı. Bu amaç neydi? Elektrik piyasasını rekabete açmak, ekonomiye daha düşük fiyattan elektrik üretimini sağlamak, piyasada rekabeti sağlayarak, firmaları rekabet ettirerek daha düşük fiyatla sanayimizin rekabetini arttırmak veya vatandaşın normal kullanımında yüksek fiyattan enerji alımı yerine daha düşük fiyattan elektrik kullanımını sağlamaktı. Şimdi, bu amaçla hiçbir şekilde bağdaşmayan, bakın, geçmişte bile verilmemiş... Hani, o beğenmediği "90'lı yıllarda doğal gaz santrallerine veriliyor." deniliyor ya -şimdi, bu, doğal gaz santralinin bir alt kademesi- doğal gaz santrallerindeki alım garantilerini eleştirirken kömür santraline alım garantisi vermenin nasıl bir mantığı olabilir? Şimdi şu söyleniyor, deniliyor ki: Efendim, bunlar baz güç, burada 10 bin megavat var, kurulu gücün yaklaşık... Ne oluyor? 10'da 1'i kadar oluyor herhâlde, yüzde 11-12'si oluyor, üretimin de yüzde 13'ü civarında bir şey var, bunlara alım garantisi verelim. Bunlar verimli santraller mi? Bir kısmı verimli santral değil çünkü özellikle devletten geçenlerde bunu alan firmalar, özelleştirme şartnamesine aykırı bir şekilde, yapması gereken yatırımları yapmadılar, bugüne kadar bu santraller vahşice sömürüldü, hiçbir yatırım yapılmadı. Dolayısıyla, şimdi bu santraller verimsiz çalışıyor, bu santraller çevreyi aşırı bir şekilde kirletiyor yani emisyonla ilgili problemler var. Bir yandan da uluslararası emisyon taahhütlerimiz var. Bunlar varken şimdi bu santrallere alım garantisi vermek akıl dışı bir durum. Bu ancak neyle açıklanır değerli arkadaşlar? Bu santrallerin sahipleri kimler diye bakıyorsunuz, bu alım garantisi vermek istenen santraller kimlerin diye bakıyorsunuz; değerli arkadaşlar, bunların yüzde 25'i Çelikler Holdinge ait -bu firmayı hepimiz duymuşuzdur, Çelikler Holding'i- yüzde 24'ü EÜAŞ'a ait, yüzde 21'i Konya Şeker'e ait, yüzde 11'i Limak ve İbrahim Çeçen Holding ortak girişimine ait, yüzde 19'u da diğer irili ufaklı özel sektör firmalarına ait. Evet, biz bunların baz santral olduğunu kabul ediyoruz, bunlar hemen kapatılsın filan da demiyoruz. Mesela, bunu iddia eden çevreci bir kısım insanlar da var, onlara da saygı duyuyorum ama Türkiye'nin ihtiyacı var, nihayetinde bu santraller yerli kömürle işliyor, bizim enerjide dışa bağımlılığımızı biraz, bir miktar azaltma etkisi var. Bunlar üretimine devam etsin fakat biz alım garantisi vermeyelim, bu alım garantilerini bu kadar artırmamız durumunda piyasayı rekabete açma gibi bir imkânımız maalesef olmayacak değerli arkadaşlar.
Şimdi, burada da söyledikleri şu yine: İlk olarak 2016'da buradan bir kısım alım yapılmış, daha sonrasında Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bu santrallerden alım yapılmaya başlanmış. Şimdi, bir de argümanı şu: "Efendim, zaten biz bunlardan alım yapmaya başladık. Hani, belli yıllarda, bazı yıllarda yaptık, bazı yıllarda yapmadık. Şimdi geriye mi gideceğiz?" Geriye gideceğiz çünkü Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle apaçık bir şekilde Anayasa'ya aykırı bir işlemi başlatıyorsunuz; şimdi, Anayasa'ya aykırı olarak başlattığınız işlemi gerekçe sunarak diyorsunuz ki: "Bu kanunu geçirmek lazım." Böyle bir şey olmaz, bunu kabul etmek mümkün değil. Dolayısıyla, bu 18'inci maddenin mutlak surette kanun teklifinden çıkarılması gerekiyor.
Tartışma konusu olduğu için, bir de mesela bu Çayırhan meselesi var; daha önce Ciner Grubu işletmeciliğini yapmıştı, sözleşmesi bitti, sona erdi, Çayırhan Termik Santrali EÜAŞ'a geri geldi. Şimdi, bunun tekrar özelleştirilip özelleştirilmemesi tartışması var. Burada bizim düşüncemiz şu: Sadece Çayırhan değil, EÜAŞ'ın diğer santralleri de özelleştirilmesin; bunlar devlet tarafından işletilsin. Bakın, ben normal olarak özelleştirme karşıtı olan bir insan değilim ama buradaki durum farklı çünkü burada ciddi bir yatırım ihtiyacı var; sizin verdiğiniz özel sektör taahhüt etse bile bu yatırım ihtiyacını karşılamıyor, bu yatırımlar yapılmıyor, bunlar ahbap çavuş ilişkisiyle gidiyor. Sözleşmede yatırım ihtiyacı var "Yatırım yapılması gerekir." diyor, onu taahhüt ediyor fakat bunlar düzgün denetlenmediği için bu yatırımlar yapılmıyor. Burada yapılması gereken şey, bu santrallerin kamu işletmeciliğine geri kazandırılması lazım, sonrasında bir plan dâhilinde bu santrallerde gelişmiş yakma teknolojilerinin uygulanması, baca gazı arıtma sistemlerinin kurulması, üretim nedeniyle bozulan maden sahalarının geri kazanılarak rehabilite edilmesi gibi yatırımlar gerçekleştirilmek suretiyle bu santrallerin en uygun koşullarda üretime devam etmesi sağlanmalıdır, bizim İYİ Parti olarak meseleye bakışımız bu şekildedir. Şimdi, tabii, burada alım fiyatları filan var. Geçmişteki uygulamalarda, işte, mesele normal piyasa fiyatının yüzde 20'si üzerinde alım yapıldığı yıllar var. Kimi yıllarda yüzde 7 fazla olmuş, 13 fazla olmuş, bir iki yılda da yüzde 2 eksiğiyle bu alımlar yapılmış.
Şimdi, bir diğer konu -bu konuyla çok alakalı değil ama şu anlamda da ilgisi de var esas itibarıyla- bakın, paralar nereye gidiyor? Personel rejimiyle ilgili bu düzenlemeleri niye yapamıyoruz? Verilen sözler niye tutulamıyor? Bunları bütçe görüşmelerinde detaylı bir şekilde konuştuk. Türkiye'nin borç faizlerinin -hem iç borç faizlerinin hem de dış borç faizlerinin- olağanüstü şekilde arttığını burada söyledik. Hatta, mesela 2023 yılında bu ülke 17,8 milyar dolar yurt dışına dış borç için faiz ödedi değerli arkadaşlar; 17,8 milyar dolar. İlk on ayda da ödenen dış faiz 17,5 milyar dolar, bunun yıl sonu itibarıyla 21,5-22 milyar dolar civarında olması bekleniyor. Düşünebiliyor musunuz, neredeyse dışarıya ihracat gelirimizin yüzde 10'u kadar faiz ödüyoruz. Yani ihracatçı sektörlerde ben kârlılığın yüzde 10 olduğunu filan düşünmüyorum. Yani bütün ihracatın aslında kârının, oradaki kazancının, gelirinin, firmaların gelirinin çok daha fazlasını yurt dışına dış borç faizi olarak ödeyen bir iktidar var. İçerideki faizleri zaten hep söylüyoruz, "İç borçlarda yükümlülük olarak anaparayı geçti faiz ödemeleri. Hazine tefecilerin eline düştü." diyoruz. Şimdi bunu niye anlatıyorum? Bugün veya dün bu, Sabancı Üniversitesinde Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek'in bir açıklaması olmuş, açıklamasında Sayın Mehmet Şimşek aynen "Şimdi CDS'lerdeki düşüş sayesinde -bu CDS biliyorsunuz, kredi risk primi yani normal dış borç faizinin üzerine, LIBOR'un üzerine her ülkenin kendi riskliliğine göre ödediği faiz- yıllık 7 milyar dolar dış borç faizinden tasarruf sağladık." diyor değerli arkadaşlar. 7 milyar dolar yıllık dış borç faizinden tasarruf bu, faizin tamamı değil, tasarruf. Şimdi bunu tersinden okuyalım: Bu CDS'lerin artmasının demek ki bize yıllık maliyeti, ilave maliyeti 7 milyar dolarmış. 7 milyar dolar ne yapar? Üç kere yedi, yirmi bir; üç kere yedi, yirmi bir daha; 250 milyar TL civarında değerli arkadaşlar. "Her yıl 250 milyar TL biz CDS'lerin yükselmesi nedeniyle dışarıya fazla faiz ödedik." diyor, ya Hazine ve Maliye Bakanı diyor. Hani bunu biz söylediğimiz zaman kabul etmiyorsunuz belki ama Hazine ve Maliye Bakanı söylüyor.
Şimdi, bakıyorsunuz, bugün "Ya, şu CDS'ler ne zaman artmış, nasıl olmuş da artmış?" diye. Değerli arkadaşlar, bakın, Nisan 2018 öncesi bizim CDS'lerimiz -yani risk oranlarımız diyelim, tabii, bu faize tekabül ediyor- mesela en son 193'müş; bakıyorsun, 200'ün altında. Ne zaman? Nisan 2018.
Şimdi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiş aşamaları, referandumlar veya işte seçimler, seçimlerin tekrar kazanılacağına ilişkin endişeler filan başlayınca, Berat Albayrak yönetimi filan başlayınca bu 500'lere kadar çıkıyor. Şöyle bir rakam vereyim size: Mayıs 2018-Şubat 2021 arasında -Şubat 2021'i niye aldığımı söyleyeceğim- 399,4 oluyor CDS'lerimiz, 200'ün altındayken 200'den 400'e çıkıyor, 600 olduğu aylar da var ama dönemin ortalamasını söylüyorum.
Şimdi, Mart 2021'den sonra bir şey daha oluyor, ne oluyor orada? Biliyorsunuz, hatırlayın, Mart 2021'de bu ülkenin Merkez Bankası Başkanı söz dinlemiyor diye görevden alınmıştı, Para Politikası Kurulu üyeleri görevden alındı. O anda CDS'lerde bir patlama başlıyor ve Bakan Nebati'nin ve Şahap Kavcıoğlu'nun o güzel çalışmalarıyla da yüzde 900'lere kadar çıkıyor arkadaşlar, CDS'lerimiz. Yani Eylül 2021'de faiz düşürme operasyonları yapıldı ya "Nas var; faiz sebep, enflasyon sonuç." denildi. Yani Mehmet Şimşek diyor ki: "Ya, benden önceki Bakanlar çok ciddi hatalar yaptı, bunların yaptığı hatanın sadece dış borç faiz ödemesi olarak bu ülkeye maliyeti 7 milyar dolar."
Değerli arkadaşlar, bu önemli bir şey. İşte, bu yüzden feryat ediyoruz burada "Ya, gelin, şu doğru politikaları uygulayalım. Bakın, yanlış politikalar bu milletin üzerine çok ciddi bir fatura bindiriyor." diyoruz, bu düşüncelerimizi söylüyoruz ama maalesef, olmuyor. İşte, paraları böyle, o tarafa, bu tarafa... Bakın, sadece dış borç faizini anlattım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Usta, lütfen tamamlayın.
ERHAN USTA (Devamla) - Yıllık 7 milyar dolar diye sadece dış borç faizinden gelen yükü söylüyoruz. İşte, paralar buralara gidince veya diğer kur korumalı mevduata, onun da 1 trilyon lira civarında 2023 maliyeti var, 2024 daha çıkmadığı için bilmiyoruz; şeffaflık yok orada. Buralara paralar harcanınca personel rejimiyle ilgili hiçbir şey yapılamıyor. Kadro bekleyenler, 3600 bekleyenler, verilen sözlerin tutulmasını bekleyen vatandaşlar da bekledikçe bekliyor. Bir şey yapacakları zaman da Cumhurbaşkanlığındaki üç beş personelin durumu düzeltiliyor ama diğer insanların durumu... "Ne hâliniz varsa görün." deniliyor. Yani böyle ülke yönetilmez.
Dolayısıyla, tekrar tavsiye olarak söylüyoruz, söylediğimiz her şey zaman içerisinde çıkıyor ve bunlar söyleniliyor. Bu personel rejimi meselesine bütüncül bir şekilde bakmamız lazım, kamu personelinin motivasyonunu artırmamız lazım, hem emeklilerin hem de çalışanlarımızın ücretlerini ve gelirlerini düzeltme yönünde gayret gösterilmesi lazım; bunları yapabilmek için de yanlış politikalardan artık bu iktidarın vazgeçirilmesi gerekir diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)