GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 6111 SAYILI BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU VE DİĞER BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:62
Tarih:07.02.2012

BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6111 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü hakkında grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlayarak konuşmama başlıyorum.

Sosyal devlet olmanın en önemli özelliği, yurttaşlarına kendi yaşamları boyunca başlarına gelebilecek her türlü olumsuzluğun güvencesini sağlamaktır. Hangi konuda olursa olsun, maddi, manevi, yaşamın tesisi için gerekli bütün maddi sorumluluğu devlet, devlet ve sosyal devlet olma yükümlülüğü itibarıyla yerine getirmek zorundadır.

Bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de ekonomik sorunlarıyla uğraşan yurttaşlarımızın, aktif ekonomik ticari yaşamda yer alan yurttaşlarımızın ve aktif bir şekilde yer almayan bütün yurttaşlarımızın bütün sosyal, ekonomik haklarını güvence altına alma sorumluluğundan yola çıkarak bir kanun yapılması gerekiyorsa biz bunu koşulsuz destekliyoruz.

Konu itibarıyla hangi konu olursa olsun, yurt dışında ticaret yaparken -kendi iradesinin dışında- kendi sorumluluğunu yerine getiren yurttaşlarımızın içinde bulunduğu sosyal yaşamın, içinde bulunduğu ülkenin siyasal, konjonktürel durumunun kendi ekonomik yaşamına tesirini yansıttığı durumlarla ilgili devletin sosyal sorumluluğunu yerine getirmesine ve onların zararlarının karşılanmasına yönelik tedbirlerin alınması, vergilerinin ertelenmesi, sigorta sorumluluklarının ertelenmesi, hatta onların zararlarının tazminine yönelik devlet sorumluluğu vardır. Bu konuda yapılacak düzenlemeleri destekliyoruz.

Hakeza, doğal afetlerle ilgili de, yangın olur, deprem olur, sel olur, herhangi bir doğal afette, herhangi bir yurttaşın tek başına, ailesiyle birlikte ya da bütün yurttaşların toplu hâlde uğramış oldukları zararların tazmini ve o afetin etkilerinin ortadan kaldırılması sürecine kadar, yaşamın normalleşmesine kadar kimi ekonomik tedbirlerin uygulanması da, devletin sosyal ve ekonomik sorumluluğu içerisindedir.

Kuzey Afrika ülkelerinin konjonktürel süreç değişimleri ve kanlı iç savaşların yaşanıyor olması, bu iç savaşlarda insanların yaşamını yitiriyor olması, özünde emperyalist ülkelerin o ülkelerdeki sosyoekonomik kaynakların ya da siyasal, sosyal iktidar  güçlerinin denge savaşı içerisinde bir şekilde yaşam hakkı arayışı içerisinde olan halkların birbirine boğazlatılması süreci aslında çok tartışılmıyor. Kimdi Kaddafi'yi iktidar  yapan, hangi güçle iktidar  oldu, onu yıkan güç neydi, onun yerine geçen güç ne oldu? Milyonlarca insan niçin öldü? Petrol rezervlerine sahip olma savaşı ne aşamada? Türkiye'nin bundaki rolü neydi? Uluslararası güçlerin bundaki rolü neydi? Suriye'de insanlar niçin ölüyor? Irak'ta, Kürdistan'da, Türkiye'de insanlar niçin sosyal refahı yakalayabilmiş değil? Bu konuda ülkemizin sorumluluğu ne, ne yapması gerekir? Alınması gereken siyasal tedbirler neler, sosyal tedbirler neler, ekonomik tedbirler neler?

Bunlara kafa yorması gereken bir Meclis tarihsel sorumluluğunu yerine getirmiyor. Maalesef ve maalesef, Sayın Başbakanın sanki kişisel mevzusuymuş gibi, işte bir Erdoğan-Esad atışması, Erdoğan-Sarkozy atışması, Erdoğan-Kaddafi atışması şeklinde bir konsepte dönüştürülüyor. Bu böyle değil. Yüz milyonlarca insanın bir arada ortak kaderi paylaştığı Orta Doğu'da kanlı iç savaşlar var ve bu kanlı iş savaşın ülkemize sıçrama ihtimali var ve bu konuda emperyalist politikalara hizmet eden bir iktidar anlayışı var. Biz yarın çocuklarımıza neyin hesabını vereceğiz? Sayın Erdoğan, Esad'a "Eden bulur." diyor. Evet, bulsun, her eden ettiğini bulsun. Peki, biz, İsrail'deki, Libya'daki, Lübnan'daki, Arabistan'daki, Suriye'deki, herhangi bir yerdeki bütün ölümleri kınıyorsak ve edenlerin ettiğini bulmasını diliyorsak Roboski'de eden ne olacak? Bakın, 34 yurttaşımız birlikte yaşamını yitirdi diye çok büyük yankı uyandırdı. 1 yurttaşımızın bile burnu kanadığında aynı duyarlılıkta olmamız lazım. Sadece Van ili sınırları içerisinde tek tek bu ülkenin askerleri tarafından öldürülen onlarca yurttaşımız var bu İktidar döneminde.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - Niye öldürüldüler?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Bir bidon mazot taşıyıp, götürüp getirdiği için. İnsan Hakları Komisyonunda bunun raporları vardır Sayın Vekilim, gidip bakabilirsiniz. Gidip bakabilirsiniz? Gidip bakabilirsiniz? On dört yaşında çocuk?

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - Her şeyi eleştirmeyin, bırakın bunları.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Sataşmayı kültür hâline dönüştürmüşsünüz, size yanıt verme gereği duymuyorum. Bu ülkenin gerçekliği ortadadır. (BDP sıralarından alkışlar)

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - Her şey ortada.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Bu ülkede zulüm vardır, sorumlusu da senin sataşarak gündemi tartıştırdığın, temsilcisi olduğun iktidardır.

Ayrı bir zulüm daha var. Van depremi oldu? Evet, Van depremi oldu. Daha önce de ülkemizde depremler oldu ve onlarca yıl öncesinden bu yana yaşamış oldukları depremlerin hâlâ şokunu yaşayan binlerce yurttaşımız var, biliyoruz. Onların acısını derinden, yürekten hissediyoruz. Kütahya'daki de, Düzce'deki de, İstanbul'daki de, dünyanın neresinde olursa olsun, sadece ülkemizde değil, herhangi bir insanın yaşamış olduğu eziyetin acısını kendimiz de hissedebilmeliyiz ve bu ülkede devlet sosyal sorumluluğunu üstlenip onların zararlarını tazmin edebilmeli, etmiş olmalıydı.

Van depreminde -hani derler ya, kimsenin başına gelmesin- on binlerce insanımız mağdur oldu, sadece depremden değil, soğuktan da mağdur oldu ve hâlen mağdur olmaya devam ediyor. Eksi 20 derecelerde hâlâ çadırda yaşayan insanlarımız var. Oysa Sayın Başbakan ocak ayında "Konteynere geçmeyen kimse kalmayacak." demişti. Peki, bu ülkenin konteyner alacak imkânı yok mu? Belki Roboski'yi bombalayan uçakların o geceki yakıt masrafı bile Van'daki yüzlerce, binlerce, on binlerce insanın konteyner ihtiyacını karşılayabilecek ölçüdeydi ama bir tarafta uçaklar -kimin talimatıyla kalktı bilinmez bir hâlde- kalkıyor, kendi yurttaşını bombalıyor, çocuklar katlediliyor ve o 34 çocuğu katletmek için kaç milyon dolar harcanıyor bilmiyoruz ama sadece gideri çok olur diye, Sayın Başbakan Van'daki depremi afetten saymıyor, doğal afet ilan edilmiyor. Vanlı halk ne diyor biliyor musunuz? "Sayın Başbakan kendi ilinde küçük bir sel afeti oldu diye?" Ben öyle düşünmüyorum, insanların yaşamış oldukları duygusallıktan dolayı? Küçük de olsa büyük de olsa afet olan yerde afet ilan edilmeli bölge ve afet bölgesi mevzuatı uygulanmalı. Bir kişi de, bir insan da, diğer canlılar da zarar gördüğünde, devlet onunla ilgili sosyal sorumluluğunu yerine getirmeli ama Van'da afet kabul edilmesi için kaç yüz insanın yaşamını yitirmesi lazım, kaç bin insanın evsiz kalması lazım, kaç kişinin kendi çocuğunun cenazesini alamaması lazım?

Ben, bir anımı paylaşmak istiyorum: Erciş'teydim, bir genç yanıma yaklaştı, dedi ki: "Sayın Vekilim, bir şey arz edebilir miyim?" Tabii, askerî düzenden öğrenmiş, ne yapmışsa, herhâlde ilk defa yanında, o kadar yakınında bir vekil gördü. "Evet." dedim. Hiç, katıksız anlatıyorum. "100 liram var." dedi. Ben de gayriihtiyari -o kadar yaşadığım yoğunlukların içinde- gülerek dedim ki: "Olsun, 100 lirası olmayanlar da var.", "Hayır, öyle bildiğiniz gibi değil." dedi, gözleri sulandı. Ben de "Kusura bakma, sen paradan doğrudan bahsedince ben meseleyi bilmiyorum. Hani sadece para mevzusunu dile getirdiğin için ben de `100 lirası olmayanlar var, onları da biliyorum.' onu söyledim." dedim ve ben o an -bunu anlatmak zorundayım, özel vurgulamak istemiyorum ama- değerlerle ilgili o kadar büyük bir git gel yaşadım ki kendi tahayyülümde. Bana dedi ki: "100 liram var. Benim çocuğum enkaz altında kalmıştı, Diyarbakır'a götürmüşler, yaşamını yitirmiş ve bana haber vermişler, süresi dolmak üzere, gidip cenazesini almazsam çocuğumu kimsesizler mezarlığına gömecekler, defnedecekler. Benim, 100 lira, gidersem geri gelme imkânım yok." Şimdi, böylesi bir ülkede, böylesi bir dünyada, sekiz yaşında depremde yaşamını yitirmiş bir çocuğun cenazesini defnedebilecek bir imkân yok mu? (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) - Özdal, teşekkür et, gel.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Hayır, konuşacağım.

Özür diliyorum. (AK PARTİ sıralarından "Mesele anlaşıldı." sesi)

O konuyu geçeceğim, başka konular dile getirmem lazım.

O genç arkadaşımla?

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - Şehit olan askerlere de gösterin aynı ilgiyi.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Değerli Arkadaşım, lütfen, bu konu değil, dile getirilmesi gereken çok konu var, bu Meclis gündeminde dile getirilmesi gereken çok konu var, kısaca sıralayacağım. Lütfen, böyle acıları yarıştırarak?

Askerlerin acısını ben senden daha çok yaşıyorum ama operasyon kararını veren sensin. Ben, askerler ölmesin, Kürtler ölmesin, Türkler ölmesin, gençler ölmesin diye bu Mecliste beş yıldır her yıl operasyona "Hayır" oyu kullanıyorum ama senin gibileri her yıl "Evet" diyor. Savaş da budur; ölümdür, kandır, gözyaşıdır. Savaş olacak da ölüm olmayacak mı diyorsunuz? Savaş olacak da ölüm olmayacak mı sanıyorsunuz? Savaş olunca ölüm oluyor, kan oluyor, gözyaşı oluyor. İşte bu ölümlerin üzerinden siyaset yapmak istemiyorsanız operasyonların durdurulması ve bir an önce barış görüşmeleri için müzakerelerin başlatılması lazım. Buradan hamasi siyaset yapmak çok kolay.

Depremin 108'inci günündeyiz, ikinci depremin 91'inci günündeyiz; hâlâ insanlar çadırda yaşıyor eksi 20 derece soğukta. Konteynerler verilmiş, içindeki malzemelerin ihalesi yapılmış. Hangi milletvekilinin yakınları bu ihaleleri almış, açıklansın. Ama ihale yapıldığı hâlde, ödeme yapıldığı hâlde insanlar neden konteynerin içindeki dolabı ya da tefrişat malzemesini alamıyor, bu açıklansın. Yolsuzluk var, deprem ödenekleri üzerinde yolsuzluk var. "Nereye verildi?" diyoruz; efendim, elektrik borcuna verilmiş! Şimdi, deprem için halkın toplayıp -halka yardım için- gönderdiği yardımlar devlete ödenmiş. Şimdi, milyonlarca insanın duygusu istismar edilmedi mi? Halk deprem için devlete mi yardım etti? Devletin millete yardım etmesi lazımdı.

Ticaret durmuş. "Vergi borçları ödenmiş." deniyor ama yapılandırılmış borçlar ödenmedi. Krediler, bireysel krediler, ticari krediler, bunlar binlerce esnafı mağdur ediyor. 1 milyar 700 milyon lira kredi borçlarının tamamını sıfırlayabilir; tamamını sıfırlayabilir. Yani bu ülke, yurttaşlarının bu mağduriyetini giderebilecek ekonomik bir güce sahip değil mi?

Esnaf iş yapamıyor. Sanayi ve Ticaret Odasına gidin, sorun. Düşünün, KOSGEB olumlu bir adım atıyor, diyor ki: "Siz kredi projelerinizi hazırlayın, biz size destek verelim." Ama bankalar, efendim, Vanlı esnafa kredi vermiyor. Neden? Sağlam teminatı yok. Deprem bölgesinde nasıl sağlam teminat olur?

Hayvancılık ölmüş ama sadece merkeze hayvancılık desteği veriliyor. Peki, Muradiye'nin köyünde hayvancılık yapan, hayvan üretip Van'a et satan vatandaşın hayvancılıkla ilgili sorunu yok mu? Sadece küçükbaş ve büyükbaş üreticilerine Van ve Erciş sınırlarında yardım ediliyor. Başkale'de hayvancılık yapan adam koyunlarını nerede satıyordu? Van'daki meydanda satıyordu. Ama o meydan işlemiyor. Deprem, o hayvancılık yapan insanı etkilemedi mi? Gürpınar'ı, Çaldıran'ı, Muradiye'yi, Özalp'ı, Saray'ı etkilemedi mi? Hayır, sadece ticari ve rantiye anlayışıyla yaklaşılıyor.

"Memura 300 lira deprem tazminatı verilecek." denildi. Öğretmenlere iki aylık kesinti yapıldı, niye? "İki aylık siz derse girmediniz." Keşke deprem olmasaydı da öğretmenler derse girebilseydi. Yani böyle bir mantık olur mu ya? "Deprem oldu, siz derse girmediniz, biz size bu tazminatı vermiyoruz." Kamu emekçilerine 300 lira ödenek veriyorsun, tazminat veriyorsun ve bunu da mesai saatiyle sınırlandırıyorsun. Aksine senin, öğretmenlere 300 lira tazminatın ötesinde o girebileceği ek derslerin yanında barınma ihtiyacı için ek ödenek vermen gerekirdi. Eğitim sorunları çözülmüş mü? Hayır.  Öğrencilerin yarısı nerede? Göç ettirilen aileler nerede? Nasıl yaşıyor?

Bugün az evvel bir öğrenci gelmiş, diyor ki: "Ben Akşehir'de zorlanıyorum, okuyamıyorum. Ankara'da okuyabilmem için bir yurt yok mu?" Bunlar, sadece işte siyaset olsun diye değil, bu insanların yaşamış olduğu sorundur. Bu 1 milyon insanın 1 milyonu da BDP'li değildi. O göç eden, mağdur olan, yaşamını yitiren insanların hepsi BDP'li değildi. Sizlere de oy vermişlerdi, sizlere de oy vermişlerdi, sizlere de oy vermişlerdi.

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Bundan sonra vermesinler.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Ticaret Odasının isteği, diyor ki: "Borçlarımız, kredi borçlarımız ertelensin, vergi borçlarımızın faizi Hazine tarafından ödensin, bir iki sene sonra da bizi sıkboğaz edip borçlarını geri istemesinler". Vatandaşın işte üç aylık kredi borçları ertelendi, şimdi bankalar sıkboğaz ediyor, hepsini toplu istemeye çalışıyor.

Peki, burada deprem vurdu, banka vurdu, Hükûmet vurdu, bu vatandaş ne yapsın?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Eğer deprem ve afet bölgesiyle ilgili bir şey çıkacaksa öncelikle Van afet bölgesi ilan edilmeli ve afet bölgesinin mevzuatı uygulanmalı. Hiçbir bölge arasında fark konulmamalı.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Üçer.