Konu: | Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 44 |
Tarih: | 07.01.2025 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis gündemimize ne zaman Çalışma Bakanlığımızı ilgilendiren bir mesele gelse, bir yasa teklifi gelse 86 milyon vatandaşımızın gözü, kulağı hayatına dokunan, olumlu manada dokunan bir maddenin varlığını arıyor. Biz de Komisyona teklif geldiğinde 86 milyon vatandaşımız için, onlar adına bu olumlu maddeyi aradık ama gelin görün ki bulamadık. Mesela neyi aradı gözlerimiz? Emekli aylıklarındaki yüzde 30'luk kaybı giderecek bir düzenlemeyi aradı, emekli aylıklarındaki adaletsizliği kaldıracak intibak düzenlemesini aradı, en düşük emekli maaşının insanca yaşanılabilecek bir seviyeye çıkarılmasını aradı, emeklilik yaşındaki adaletsizliklerin çözümünü aradı, aylık bağlama oranlarındaki düzensizliklerin giderilmesini aradı, BAĞ-KUR'luların prim gün sayılarındaki eşitsizliğin giderilmesini aradı, işçilerin üzerindeki ağır vergi yükünün hafifletilmesini aradı, memur emekli aylıklarının ciddi biçimde düşmesine neden olan düzenlemenin değiştirilmesini aradı ama göremedi. Ezcümle, halkın yıllardır kangrenleşmiş sorunlarına kalıcı çözümler üretecek o güçlü iradeyi aradık bu teklifte, ne yazık ki bulamadık. Bulamadık çünkü o reformist ruhun fersah fersah çok uzağında bir vizyonda olduğunuzu hep söylüyoruz. Şimdi, on milyonlar adına soruyorum: İnsanların adalet ve eşitlik taleplerini daha ne kadar görmezden geleceksiniz? Bu halk sosyal güvenlikte reform bekliyor, kırıntı değil köklü çözüm bekliyor. Mevlâna'nın dediği gibi; adalet, ağaçları sulamak; zulüm, dikene su vermektir. Bu yasa teklifi de maalesef dikene su vermekten öteye gitmemektedir.
Değerli milletvekilleri, bugün Mecliste siyasi parti gruplarımız verdikleri önergelerle, rakamlarla oynanılan, ayarlanan enflasyonu, enflasyona ezdirilen maaş zamlarını, açlık ve yoksulluk sınırında kalan milyonların mahkûm edildikleri maaşları konuştular ama gelin görün ki "kellim kellim lâyenfa" konuş konuş ne fayda! Onca konuşmadan sonra, İTO'ya göre yüzde 55,27; ENAG'a göre yüzde 83,40 olan enflasyon TÜİK'te de benzer olmuş mu? Hayır. TÜİK, yüzde 44,38'i ayarlamak için çaba sarf etmiş, ENAG'la arasına tam 39 puanlık bir uçurum yerleştirmiş. Bu fark teknik bir hesaplama sorunu değildir, halkın gerçek kaybını saklama çabasıdır. Bu fark, enflasyonu kontrol etmek yerine rakamlarla oynayarak halkın aklıyla dalga geçme çabasıdır. Artık o kadar haddi aştılar ki MEMUR-SEN'i bile isyan ettirdiler. MEMUR-SEN diyor ki: "Daha yılın ilk haftasında ekmeğe yüzde 25, son bir yıl içinde kiralara yüzde 60, doğal gaza yüzde 60; markete, pazara yüzde 100; elektriğe, akaryakıta yüzde 40 enflasyon yansıtmışsın. Açıkladığınız enflasyon ile yaşanan enflasyonun aynı olduğuna nasıl inanmamızı bekliyorsunuz? Milyonlarca vatandaşın hayatının gerçekliklerini bu rakamların içine nasıl sıkıştırıyorsunuz?" Eğer açıklayamıyorsanız bu açık bir haksızlık, hatta halkın emeğini, cebindeki parayı gasbetmektir; gasp ise Kur'an'la da sünnetle de icmayla da haramdır.
Milyonlarca işçinin maaşı enflasyon farkı dahi hesaplanmadan 28,5 puanlık bir kayıpla bırakılmış. Doğru söylemiyorsunuz ama açıkladığınız resmî enflasyon kadar bile zam yapmıyorsunuz. Memur emeklilerinin zam oranı sadece yüzde 11,54; son altı ayın resmî enflasyonunun bile yüzde 4,2 puan altında. Asgari ücret yıl sonu enflasyonunun 14,4 puan, yıllık ortalama enflasyonunun ise 28,5 puan altında kaldı. 16 milyondan fazla emeklinin büyük kısmı 14.469 lira seviyesinde maaş alacak, o da bugünden sonra. Bu maaşla bırakın geçinmeyi, yaşamanın asgari şartlarını bile karşılamak mümkün değil. En az 13 milyon emekli, dul, yetim asgari ücretin altında bir maaşa mahkûm ediliyor. Hükûmet, TÜİK'in şaibeli oranlarını bile uygulamıyor. Fatura asgari ücretliye, emekliye, memura kesilmiş oluyor. Sorunca "ekonomik yük" deniyor. Peki, hangi ekonomik yük? EYT ve emeklilerin sosyal güvenlik harcamalarını bahane ediyorsunuz ama rakamlar bu bahanelerinizi de çürütüyor. 2019'da emeklilerin gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı pay yüzde 6,1 iken bu oran 2023'te yüzde 4,4'e düştü. Devletin borcu ise sadece bir yılda yüzde 37 artarak 9 trilyon liraya ulaştı. 1 trilyon 950 milyar liralık faiz borcu yapmışsınız ve bunun bedelini işçiye, memura, emekliye ödetmişsiniz. Bir yandan halkın maaşlarını ezip geçiyorsunuz ama diğer yandan İstanbul Havalimanı'nın 1,2 milyar euroluk kirasını 2042 yılına erteleyerek 5 müteahhidi mutlu ediyorsunuz. Biz de "Bu adalet anlayışı bizim bilmediğimiz hangi değerden miras kaldı?" diye sormak durumunda kalıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Bakanlık yetkilileri buradayken üniversitelerde ve kamu kurumlarında çeşitli branşlarda görev yapan kamu işçilerimizin hepimizin malumu olduğu bir sorununa değinmek istiyorum. Her gün memleketin dört bir tarafından gelen bu yakarışın burada tercümanı olmak, çözümünü zorlamak durumundayız. Kamu işçilerinin vergi dilimindeki adaletsizlik sorunu... Brüt maaş üzerinden vergiye tabi olan çalışanlar gelirlerinden ciddi kayıplar yaşıyorlar. Şu enflasyonist ortamda ağırlaşan bu yük nedeniyle yaşanılan ekonomik sıkıntılar da katmerleniyor. Maalesef, aynı kurumda ayrı yasalarla dengesiz vergi mükellefliğiyle çalışanlar adaletsiz bir uygulamanın muhatabı oluyorlar. Kamu işçileri bu haklı vergi dilimi taleplerinde Meclisimizden, yürütmeden bir adım bekliyor. 2025 yılı için açıklanan gelir vergisi dilimleri emekçilerin sırtındaki adaletsiz yükü bir kez daha gözler önüne seriyor. 158 bin liraya kadar yüzde 15, 330 bin liraya kadar yüzde 20 ve 330 bin liradan sonrası için yüzde 27 olarak belirlenen bu oranlar artan enflasyon karşısında alım gücünü hızla yok ediyor. Biraz etrafınıza bakarsanız bu uygulamanın mağduru insanlarımızın sizin de çevrenizde olacağını göreceksiniz. Talep nettir; vergi oranlarının yüzde 15'e sabitlenmesi, ücretliler lehine bir güncelleme yapılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, yasa teklifiyle iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin kalitesinin artırılması hedeflense de uygulamada karşılaşılan sorunlar teklifin yetersizliğini maalesef ortaya koyuyor. Ülkemizde çalışma hayatını ilgilendiren uluslararası endekslerde maalesef en sorunlu olduğumuz alan iş kazaları. ILO üyesi 35 ülkeden yüksek riskli sektörlerde, her 100 bin çalışan için ortaya çıkan ölümlü iş kazalarında, madencilikte Mısır'dan sonra 52,3 kişiyle 2'nci sıradayız. İnşaat sektöründe Mısır ve İsrail'den sonra 20,8 ölümlü kazayla 3'üncü sıradayız maalesef. Bu hayati meselede ilerleme kaydedemeyişimizin en önemli sebeplerinin başında -hatta en önemlisi diyebiliriz- bağımsızlaşma sorunu geliyor. Mevcut durumda iş yeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları işverenle doğrudan finansal ilişki içinde olduklarından bağımsız hareket edemiyorlar ve bu durum güvenlik standartlarına aykırılık tespit edildiğinde uzmanların durumu raporlamakta çekimser davranmalarına yol açıyor maalesef, raporlasalar dahi bunu işverene uygulatacak zaten bir yaptırımları yok. Önerilen düzenleme de ortak sağlık ve güvenlik birimlerinin bağımsızlığını artırmak yerine mevcut sistemin sorunlarını daha da derinleştirme riski taşıyor. Bu meselenin çözümü iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yürüten uzmanların bağımsız karar alma yetkilerinin güçlendirilmesinin sağlanmasından başkası değildir.
Kurulması teklif edilen ÇASMER'in OSGB'lerin yerine geçmesi veya onların tamamlanması amacıyla geliştirildiği ifade edilse de uygulama aşamasında ciddi belirsizlikler görünüyor. ÇASMER'in yapısı ve yetki sınırlarının net olarak belirlenmesi gerekir. Sistemin bağımsız çalışabilirliği ve işlevselliği konularındaki şüphelerin giderilmesi gerekir. ÇASMER'in finansmanı, denetimi ve organizasyonu konusunda eksiklikler uygulamada yeni sorunlara yol açma potansiyeli taşıyor. İş sağlığı ve güvenliği alanında yerel ihtiyaçlara uygun çözümler geliştirilmesi gerekirken "Merkezî bir yapı işlevsel olacak mı?" sorusunun cevaplanması gerekiyor. OSGB ve ÇASMER arasındaki iş bölümünün açıkça belirtilmesi, süreçlerin şeffaf bir şekilde kamuoyuna açıklanması gerekir. Bu çalışmaların esaslı şekilde yapılması için İSG alanında aktif çalışma yürüten sivil toplumun ve sendikaların yer aldığı bir İSG konseyinin devrede olması sağlanmalıdır. İş güvenliği uzmanlarının örgütlenmesi önündeki engeller kaldırılmalı, hatta uzmanların bir yapıya bağlanması zorunlu tutulmalıdır. On iki yıldır çeşitli sebeplerle ertelenen İSG Yasası revizyonu artık yasanın tüm maddelerini devreye alacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Ün.
SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Umarım, bir sonraki kanunumuzu, Meclisimizden umudunu kesmeyen emeklinin, işçinin, memurun, milyonlarca vatandaşımızın beklentilerine karşılık vermek üzere, onların beklentilerine çözüm bulmak üzere burada konuşuruz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)