Konu: | Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 44 |
Tarih: | 07.01.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer yurttaşlar; yasa teklifi üzerine DEM PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Kanun teklifi, aslında baktığımız zaman ilk etapta sosyal sigortaları, sosyal güvenliği, genel sağlık sistemini bir norma oturtmak, bir standarda oturtmak ve mevzuattan kaynaklanan uyumsuzlukları gidermek, önceden yapılmış ve AYM tarafından iptal edilmiş düzenlemeleri anayasal hak ihlali olmaksızın yeniden düzenlemek gibi gerekçelerde temellendiriliyor ve bu anlamda da aslında baktığınızda bu gerekçeler gerçekten de önemli. Fakat yine alelacele bir yasama faaliyetinin sonucunda karşımıza geliyor; yukarıdan aşağıya, müzakereci olmayan bir yasama faaliyeti ve bu gerekçelerin, bu kendini temellendirdiği gerekçelerin hiçbirine de aslında karşılık üretemiyor. Bakıyorsunuz, aslında ilk etapta karşı olmayacağımız, işte, dezavantajlı grupların, gençlerin iş gücüne katılımını teşvik etmek, bu teşvikleri sürdürmek, çalışma gücü kaybı oranına göre engellileri emeklilik süreçlerinde daha adil -tırnak içinde- bir düzene kavuşturmak, yabancı uyruklu öğrencilerin genel sağlık sigortasından daha kolay faydalanmalarına yardımcı olmak, klinik araştırmaları teşvik etmek, hastaların yeni tedavi imkânlarına, şansına, yöntemlerine erişimini sağlamak gibi amaçları var. Yine, baktığınız zaman, ziraat odalarının geçmişteki üye kayıt hatalarının düzenlenmesi, tarım alanındaki kayıtların bir elektronik ortama taşınması gibi somut ve olumlu görebileceğimiz yönleri var ancak bütün bu düzenlemeler yurttaş lehine görülemeyecek bir parçalılıkta karşımıza geliyor, bir bütünlüklü politika içinden karşımıza gelmiyor. Bütünlüklü bir perspektiften baktığımızda, önümüze gelen sorular aslında çok yakıcı sorunlara tekabül etmeliydi. İşte, emeklilik, ekonomik anlamda çok ciddi, çok yakıcı sorunlarla boğuşan emekliler; engelliler, istihdamdan ciddi biçimde dışlanan engelliler; yabancı uyruklu öğrenciler, 25 yaşından sonra yükseköğrenimlerini sürdürmeye çalışanlar; bunların, ikinci eğitimi alanların hiç olmazsa yaş bakımından diğerleriyle eşitlenmesi gibi birçok önemli konu var fakat nedense biz bu kanuna baktığımız zaman hiçbir derdimize deva olacak bir şey göremiyoruz.
Bugün bir arkadaşımla grup toplantısı sonrasında bir yemek yedik, diyor ki: "2015'te 1.700 TL emekli maaşı alıyordum ve o zaman asgari ücret 950 liraydı, neredeyse onun 2 katıydı." Bugün gelinen süreçte aldığı aslında 11 bin küsur olan şey, en düşük emekli maaşı olan 12.500'e eşitlenmiş ve buradan da kendisi, eşi ve iki çocuğu için 3 bin liralık sağlık gideri kesintisi uygulanıyor, elinde kalıyor 9 bin lira. 9 bin lira, dört kişilik bir aile, işte, yeni düzenlemeyle herhâlde en düşük 16'ya çıktıysa bu kesintilerle beraber eline 11 bin-12 bin lira geçecek. Günümüzün ağır enflasyon koşulları da vahim bir tablo. Bütün bunların içinde, bu yasa teklifine biz, olumlu gibi olacak şeylere bile, oturduğu sağlık politikası ve sağlık anlayışı bütünlüklü bir politika olmadığı için güven duyamıyoruz çünkü sağlık aslında yalnızca fiziksel bir olgu değil. Sağlık, bireyin psikolojik, sosyal, kültürel bütün yönlerini kapsayan bir bütünlük hâli, bir bütünlük kapsamındaki bir iyilik hâli. Bu anlamda da aslında politikada bir iyilik hâli olmaksızın... "Politikada iyilik hâli" derken şu anda ne demek istiyorum, çok daha geniş tanımlanabilir: Hangi ideolojiden, hangi dünya görüşünden gelirsek gelelim toplum yararını önceleyen ve bu doğrultuda birlikte çalışmaya, müzakere etmeye açık olma hâlini anlatmaya çalışıyorum. Politikada bir iyilik hâli olmadıkça sağlıkta bir iyilik hâli olamıyor. Bundan da öte Türkiye'de biz çok çok uzun yıllardır, bazılarınızın, burada bulunan bazı vekil arkadaşlarımızın yaşı kadar bir süre içinde bir çatışma, bir savaş hâli içinde yaşıyoruz ve bu ortamda zaten kendini gerçekleştirme anlamında bütünlüklü bir sağlık hâli de mümkün değil, ne fiziksel ne psikolojik ne toplumsal olarak bu anlamda sağlıklı olamıyoruz.
Örneğin birkaç daha somut... Yasanın maddelerine geçmeden önce bunu da söylemek isterim: Geçtiğimiz günlerde Amerika Birleşik Devletleri'nde Las Vegas'ta -biliyorsunuz- bir saldırı oldu. Trump'ın oteline bir saldırgan Tesla marka aracıyla saldırdı ve patlattı orayı. Daha sonra, bir iki gün önce bunun Afganistan'da 2 kez görev almış bir Amerikalı asker olduğunu öğrendik. Aslında kimse bunu beklemiyordu. Buradan da görüyoruz ki savaşlar sadece orada yıkıma uğrayanlarda, ailesini kaybedenlerde, evini kaybedenlerde, toprağını kaybedenlerde travma yaratmıyor. Aslında birçok film bize Afganistan Savaşı sonrası, Irak Savaşı sonrası yaşanan posttravmatik stres bozukluğu meselelerini anlatır ve savaşanların, gidip oralarda kendi varlığını ortaya koyanların da nasıl ağır biçimde travmatize olduğunu gösterir. Dolayısıyla, sağlık hâlini böyle bir bütünlük çerçevesinde düşündüğümüz zaman, sadece savaşa ayrılan bütçe sağlığa ayrılmıyor değil, bu nedenlerle de aslında barış içinde bir toplum hayatı inşa edilmeden sağlık, ne bireysel ne ailesel ne toplumsal düzeyde bir şeye oturamıyor. Bireysel sağlık, aile sağlığı, toplum sağlığı, bütün bunların hepsi birbiriyle iç içedir ve barış iklimi olmaksızın buralarda bir gelişim, standart oluşturma ve sorunları köklü ve derinden ele alma imkânı da bulunmuyor; öncelikle bunu söylemek isterim.
Kanun maddesinin ayrıntılarını benden sonraki konuşmacı milletvekili arkadaşım daha ayrıntılı ele alacak; onun için, ben daha çok, partimizin bu bütünlüklü sağlık politikasını, barışla birlikte düşünme perspektifini burada paylaşmak istedim. Bunu aslında biz izlediğimiz sinema filmlerinden, romanlardan, öykülerden biliyoruz; bir yerde barış yoksa hiçbir şey yoktur. Yani bütün mesele sadece savaş, kamu kaynaklarının savaşa aktarılması değildir, psikolojik kapasitenin, kendini gerçekleştirme kapasitesinin de buralara aktarılmasıdır.
Nitekim somut maddelere baktığımız zaman burada birçok sorun görüyoruz. İşte, bir bakıyorsunuz, birden bire karşınıza bu aile sağlık merkezlerine "GETAT uygulamaları" adı altında geleneksel yaklaşımların taşınması geliyor. Buna bir yakınlık hissedebiliriz, aslında her şey bilim değildir yani bizim kültürümüzde böyle kökleşmiş şifacılık gelenekleri vesaire de o kadar hakir gördüğümüz konular değil ama bugünkü sağlık sisteminde bu GETAT uygulamalarının nasıl aslında geçmişin o bilgece şifacılığının uzağında, tamamen ticari bir şeye oturacağını görebiliyoruz. Aile sağlık merkezinde saat beşten sonra bu uygulamalar başladığında bugüne kadar olan sorunların katmerleneceğini biliyoruz.
Bu birinci basamak sağlık hizmetleri alanında Türkiye'de yüzde 40 oranında bir yığılma var ve burada ancak yüzde 15 oranında bir hekim istihdam edilmiş durumda. Çok ağır bir yük burada birinci basamak sağlık kuruluşlarının üzerindeyken buradaki hekim sayısı çok az, çok yetersiz; çok dar koşullarda, çok az maaşlarla çalışıyorlar ve aile hekimleri, işte, görüyorsunuz ki ülkeyi terk ediyorlar, işlerini terk ediyorlar, daha doğrusu genel olarak hekimler ülkeyi terk ediyorlar. Sadece 2023'te 3 bin hekim Türkiye'yi terk etti. Benim seçim bölgem Diyarbakır'da her hafta 5 hekim yurt dışında çalışmak üzere, gitmek için alınması gereken iyi hâl belgesi alıyor, sürekli olarak iyi hâl belgesi başvuruları yapılıyor; bir düzeltme yapmak istiyorum, az önce verdiğim rakam da daha çok onunla ilişkiliydi.
Bakıyorsunuz, katılım payları artırılıyor. İşte, bu katılım paylarının artırılmasıyla sağlık hizmetinden gereksiz yararlanmanın önüne geçilmek isteniyor. Oysaki bunun çaresi vatandaşın cebinden bu parayı almak değil sevk zincirini kuvvetlendirmek ve bu doğrultuda önlemleri almak. Hiçbir konu kendi içinde olması gereken derinliğiyle kavranmıyor, böyle geçici, palyatif çözümlerle meseleler ele alınmaya çalışılıyor.
Başka birçok konu var ve bütün bu sistemin bu şekilde bir türlü düze çıkarılamaması, böyle parçalı çözümler sonucunda karşımıza gelen, işte, bu, sağlık alanındaki skandallar ve şiddet olayları var. Çok ciddi şiddet olayları yaşanıyor, son on yılda 110 bin şiddet vakası yaşanmış durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Çelenk.
SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Sağlık sisteminde bir çeteleşme var ve bu çeteleşme sağlık alanındaki birkaç kötü adamın işi değil aslında. Bir gazeteci arkadaşımızın, Bahadır Özgür'ün çok iyi tespit ettiği gibi, bu alandaki çeteleşme esasen müesses nizamın çeteleşmesinin yansımasıdır yani birkaç kötü doktor, birkaç kötü hemşire, birkaç ambulans şoförü değil mesele; müesses nizam çeteleşmiştir, agresif bir biçimde ticarileşen sağlık sektörü de bunun en vahim tezahürlerinin yaşandığı bir yer olmuştur.
Bütün bu genel bakış altında, baktığımız zaman, bu kanun teklifinin hiçbir derdimize, hiçbir yaramıza merhem olmayacağı açıktır. Bunun yeniden ele alınması; bütün tarafların, bütün partilerin -yasama faaliyetinin olması gerektiği gibi- birlikte değerlendirdiği bir çalışma içinde yeniden düzenlenmesi ve bu yakıcı sorunlara çözüm üretilmesi gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)